Büyük yazarlar, seçtikleri konularda insanlığın yüzyıllarca değişmeyecek sorunsallarına değinir. Tolstoy?un ele aldığı ise yenilerde tıbbi literatürde yerini alan ?ölümcül kıskançlık?.

Gazetede ilanı görünce mutlulukla gülümsedim. İş Bankası Kültür Yayınları Hasan Ali Yücel Klasikleri Serisi?nin, 200. baskısı, onlarca dev eser arasında Tolstoy?un Kreutzer Sonat adlı kitabına kısmet olmuştu. Gülümsedim, çünkü yirmili yaşlarımın başında tıp fakültesinin ilk yıllarında psikiyatri stajımı yaparken bir öneri üzerine almıştım romanı. Hadi açıkça söyleyeyim, Tolstoy?un hacimli kitapları arasında romanın inceliği de, ustanın bir kitabını daha kitaplığıma kolayca ?koy sepete? yapabileceğimden çekici gelmişti. Romanı bitirdiğimde ise bu kolaycı düşüncemden utandım. Ustanın daha az bilinen bir eserini bir gecede bitirmenin çok ötesinde, bambaşka bir hazza eriştiğimi gün gibi hatırlıyorum. O yıldan sonra ?ana kitaplarımdan? biri olarak, başucumdan ayırmadım Kreutzer Sonat?yı. Tanıdığım, tanımadığım onlarca kişiye romanı yıllar boyu önerdiğim gibi, sinemayla ilgilendiğim yıllarda bir yönetmen dostumla konuşup romanı senaryolaştırmaya kadar vardırdım işi.

Keman ve piyano sonatı
Bilindik bir klasik eseri anlatmaya girişmeyeceğim burada. Şu kadarını söyleyeyim. Roman, 19. yüzyıl sonlarında Rusya?da soğuk karlı bir gece yarısı, bir tren kompartımanında yolcuların kendi aralarında sohbetiyle başlar. Daha sonra, orta yaşlı zengin bir Rus tüccarın -ya da iş adamının- Tolstoy?un incelikli bir taktikle, özellikle okuyucuya kim olduğundan hiç söz etmediği bir yolcuya hikâyesini anlatmasıyla sürer. Ancak, usta yazar kendine öylesine güvenmektedir ki, kitabın henüz 14. sayfasında, ana kahramanın ağzından (Pozdnışev), romanın finalini itiraf eder! Romanın ortalarına kadar, kompartımandaki sohbetlerde aslında, Tolstoy?un fikirlerinin yaşlandıkça ne kadar karmakarışık olduğunu anlarız. Tanrı, din, ahlak, kadın- erkek ilişkileri, yaşamın yozlaşmışlığı, kadınların hafifmeşrep ve güvenilmez oldukları, müziğin gereksizliği, anlamsızlığı, hatta giderek ahlaksızlığı kamçılayıcı yönüne ilişkin, aşırı muhafazakâr görüşlerini öğreniriz. Ancak, romanda ana hikâye, kitabın ortalarında, üstelik sonu bilinen bir trajedinin büyük bir ustalıkla anlatımıyla başlar. Márquez ve pek çok büyük yazarın da yaptığı gibi, usta, finalini erkenden itiraf etmesine rağmen hikâyeyi öyle ballandırarak anlatır ki, bir illüzyona kapılıp gider, bildiğiniz finale ulaşmak için sayfaları iştahla devirmeyi sürdürürsünüz.

Roman, ismini Tolstoy?un tamamen kendi iç sesiyle seçip belirlediği üzere, ünlü bir sonattan alır. Çünkü hikâyede geçecek olan keman-piyano derslerinde üstat bu eserin prova edilmesine karar kılmıştır; Ludwig van Beethoven?in la majör, 9 numaralı, op.47 keman ve piyano sonatı: ?Kreutzer Sonat?. Besteci, eserini önce George Bridgetower?a adar. Ancak bir kadın meselesi yüzünden araları açılınca vazgeçer ve dönemin ünlü Fransız kemancısı Rodolphe Kreutzer?e adamaya karar kılar. Ancak ne yazık ki, Kreutzer, bu sonatı seslendirmeye uygun bulmaz ve hiç çalmaz.

Büyük yazarlar, hayata dair meseleler üzerine kalem oynatırlarken seçtikleri konularda insanlığın temel ve yüzyıllarca değişmeyecek sorunsallarına değinmeye özen gösterir. Tolstoy?un ele aldığı, yenilerde tıbbi literatürde yerini alan ?Ölümcül Kıskançlık: Morbid Jealousy? da işte onlardan bir tanesi. Günümüzde hâlâ, hem bizim hem de batının tabloid gazetelerinin üçüncü sayfaları donatan şerrinden bir türlü kurtulamadığımız, ?kadın cinayetleri?, ?kadına şiddet? illetinin de yegane virüsüdür bu. Bu romanda şaşırtıcı olan, Tolstoy?un modern psikiyatrinin henüz yakın zamanlarda tanımlayabildığı ve aşamalarını klasik tıp literatürüne yerleştirdiği şekliyle ölümcül kıskançlığı, 150 yıl önce tanımlayıp evrelerini de bire bir anlatmasıdır! Günümüzde, patolojik kıskançlığı; ?Kendisinin sahip olduğu (aidiyet bağı kurduğu) bir kişiye, diğer insanların da aynı şekilde sahip olmasından endişelenme ve aldatılmaya dair kesinleşmiş kanı? olarak tarif ederiz, Kitabın 95. sayfasında Pozdnışev?in iç sesi bu tanımı birebir doğrular niteliktedir. ?Karımın bedeni üzerinde sanki kendi bedenimmiş gibi kuşku götürmez ve tam bir hakka sahip olduğumu kabul etmem ve bununla birlikte bu bedene sahip olmadığımı, bu bedenin bana ait olmadığını, karımın onu istediği gibi kullanabileceğini, bedenini benim istediğimden farklı şekilde kullanmak istediğini hissetmem de çok korkunçtu.??

Boğazında bir şey düğümlenir
Kıskançlık (Jealousy), mutluluk, korku, üzüntü, iğrenme gibi temel duygular içinde değil, ikincil, ya da karmaşık duygular diye adlandıracağımız grupta yer alır. Ölümcül kıskançlık ise sırasıyla; 1) kıskanma, 2) şüphe, 3) kanıt arama, 4) yanılsama, 5) illüzyon(hayaller görme), 6) çarpıtma, 7) soyut kanıt üretme (somut kanıt bulamadıkça hastalık azar!), 8) takıntı (obsesyon), 9) sanrı (delüzyon), 10) gerçeklerden kopma ve cinayet işlemeye kadar giden bir yol haritası izler. İşte, Tolstoy, Kreutzer Sonat?da, henüz ortada Freud?un esamesi okunmazken, modern psikiyatri henüz inşa edilmemişken, ana kahramanının hissettiklerini tam da bu sıralamayla anlatmıştır. İlginçtir, daha önce kimse bu karmaşık duyguyu tanımlamamış, kendisinden sonra gelen Dr. Çehov dahil, kimse de konu hakkında tumturaklı bir eser kaleme almamıştır. Şu sıralarda, aşağı yukarı benzer bir konuda yazmakta olduğum romanım için taradığım farklı literatürlerde, konuya ilişkin bir başyapıta rastlamadığımı söylemeliyim.

Biz, okurlar, dünya edebiyatının kilometretaşları olmuş dev yazarları, bu öngörüleri için izleriz ve kutsarız biraz da. Edebiyat, roman, hayatın esrarını anlamak için, bilim, din ve felsefeye kafa tutacak kadar büyülü ve yücedir gözümüzde. Eğer, özgürce kalem oynatılabilirse, bilime ve felsefeye de fazlasıyla katkıda bulunabilir hatta önlerine geçerler. Tıpkı yukarıda vurgulamaya çalıştığım Kreutzer Sonat örneğinde olduğu gibi? Büyük yazarlar, hem bize hayatın temel duygularını öğrenmemizi, hazzına varmamızı sağlar, hem de bir eserin nasıl yazılması gerektiğini mütevazıı bir şekilde vurgularlar. Bu eseri ölümsüz kılan yan, finalinin erken söylenmesi, akıcılığı, sadeliği, kurgusu değil sadece. Bu eserin bir başyapıt olmasındaki önemli unsur şu incelikte yatar. Romanın son satırlarını bitirip kitabı kapattığınızda, müthiş bir görsellikle anlatılmış trajik son gözünüzde canlanır. Boğazında bir şey düğümlenir gibi olur?.

İyi bir okuyucu, hatta yazar olmanın, daha da önemlisi mütekâmil bir insan olmanın yolu, klasik eserlerin yaratıcısı bu büyük ustaları yeniden keşfetmekten geçer. Aksi halde, kolay kolay şöyle büyük laflar işitebilir miydik onlar hakkında, dev yazar Tolstoy için Ana?nın yazarı Maksim Gorki?nin bir sohbet sonrasındaki itirafı gibi: ?Tanrıya inanmayan ben, bilmem neden, epey sakınarak, biraz da ürkerek baktım ona, baktım, düşündüm: Tanrı gibi adam.?

Ercüment Cengiz
http://kitap.radikal.com.tr/,03.09.2013

Kreutzer Sonat
Lev Nikolayeviç Tolstoy
İş Bankası Kültür Yayınları / Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi
Çeviren:Ayşe Hacıhasanoğlu
2013, 144 sayfa

Previous Story

Savaşın Kirli Yüzü ( Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok) – Selma Sayar

Next Story

Ahmet Muhip Dıranas Albümü (Ayhan Hüseyin Ülgenay arşivi)

Latest from Ayşe Hacıhasanoğlu

Kızıl Yıldız – Aleksandr Bogdanov

“Lenin’in Bolşevik Partisi’ndeki çalışma arkadaşlarından Rus bilim adamı, felsefeci ve yazar Aleksandr Bogdanov (1873-1928) aynı zamanda bir bilim kurgu yazarıdır. Bogdanov, büyük ilgiyle karşılanan

Seyirciler – Maksim Gorki

?Seyirciler?, Rus edebiyatının önemli isimlerinden Maksim Gorki?nin on iki öyküsünü bir araya getiriyor. Gorki?nin 1893-1935 yılları arasında, hayatının farklı dönemlerinde kaleme aldığı bu öyküler,
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ