Genç Werther?in Acıları – Johann Wolfgang von Goethe. Ölümsüz bir aşkın romanı.

Genç Werther?in Acıları (Die Leiden des jungen Werthers) adlı roman, Johann Wolfgang von Goethe tarafından 1772 yılında hukuk stajını yaparken, bir arkadaşının nişanlısına aşık olduğu için yaşadığı duygu ve ahlak çatışmasından esinlenerek yazılmıştır. Werther?in intihar vakası ise, o sıralarda gazetelere yansıyan bir haberin verdiği ilhamla olmuştur. Goethe’nin daha 25 yaşındayken yazdığı bu ilk romanındaki başarısı, tekil yaşanmışlıkları, genel toplumsal bir bunalımın eşliğinde anlatabilmesindedir. Ve elbette, Goethe?nin şiirsel, tasvirlerle dolu zengin dili/üslubu, hikayenin büyüsünü benzersiz biçimde derinleştirir. Ve eserin yayınlandığı 1774 yılından beri de, kuşaktan kuşağa aktarılarak ölümsüz bir aşk romanı haline gelmiştir. Edebiyat dünyasına, karşılıksız aşkıyla intihara sürüklenen ?romantik kahraman?ı armağan eden bu büyüleyici mektup-roman, şiirselliği ve yaşama tutkulu bakışıyla roman, Almanya?da bütün gençliği etkisi altına almış, birçok intihara neden olduğu, sokakları bir ?Werther salgınına? uğrayarak Werther?in giydiği mavi frank, sarı yelek ve çizmelerinin döneminde moda yarattığı, Napoleon?nun kitabı sürekli yanında taşıdığı söylenir.
Bu eser Goethe’nin edebiyatta akılcılığın yerini alan duygusallığın bir başyapıtıdır.

Hikaye, Werther?in mektuplaştığı arkadaşı Willhelm?in eliyle, mektuplar biçiminde anlatılır, zaman zaman, Willhelm sonradan öğrendiklerini de ekler (bu kısımlar bir sahne canlandırması tarzındadır); Büyük kentin yarattığı ruhsal çöküntüden doğaya kaçarak Wahlheim?e yerleşen aydın bir gençtir Werther. Orada tanıştığı soylu bir ailenin güzel kızı Lotte?ye aşık olur. Lotte de kayıtsız değildir bu aşka ama Albert?le nişanlıdır ve verilen sözler, ahlaki değerler önemlidir. Lotte Albert ile evlenir. Werther ise bir aile dostu olarak yer alır yanlarında. Ne var ki aşk ve dostluk arasındaki sınır çizgisi zayıftır. Sınırı geçmekten korkan Lotte, bir daha görüşmemeleri gerektiğini bildirir genç adama. Werther?in bu acıya dayanması ise imkansızdır. Lotte?ye bir mektup yazar; ?Bak Lotte! bana ölümün sarhoşluğunu tarttıracak olan o soğuk ve korkunç kadehi elime alıyorum. Onu bana sen uzatıyorsun, ben de alırken hiç duraklamıyorum. Hayatımın bütün istekleri ve ümitleri yerine geldi. Ölümün çelikten kapısını vurmak öylesine titretici ve çetin ki? diyen Werther, ?Silahlar dolu. Saat on ikiyi vuruyor. Alınyazısı bu, önüne geçilmez. Lotte! Elveda Lotte! Elveda? sözleriyle son verir mektubuna ve yaşamına…

Werther, ?Sturm und Drang? (coşumculuk) akımının bütün izlerini taşıyan bir metin. Güçlü duygularla hareket etme, doğaya, çocuklara, pastoral bir hayata duyulan özlem, toplumsal kurumlara yönelik eleştiri hemen fark ediliyor. Ancak bütün bunlar yalnızca estetik bir tercihten kaynaklanmıyor; o yıllar Almanya?sının -Avrupa olarak genelleyebiliriz de- bireyi köşeye sıkıştıran koşullarını yansıtıyor! Dikkat edilirse, ?doğa tercihi? romantizmin ve İngiliz Gotiğinin de çok önemli bir motifi olmuştur. İnsanda derin izler bırakan şey, bir edebi metinde yazarın hayal ürünü olarak anlattıkları değil, o metinde -somut gerçekliği- yansıtan duygu ve düşüncelerdir. Werther?in yarattığı coşkunluk da, özellikle Almanya?da, anlatılanların Alman ulusal kimliği ile çakışmasından kaynaklanmıştır. Onu yaratan değil, varolanı tasvir edendir Goethe! Goethe, kişisel olanla toplumsal olan arasındaki kopmanın kaçınılmazlığını ve bunun toplumsal nedenlerini, insanın manevi yaşamı ile coşku dünyasını benzersiz bir lirizm ve çözümsel bir sezgiyle ortaya koymuştur bu romanında. Goethe?nin Werther?i, bireysel tutku, toplumsal zorunluluk ve bu tür bireysel tutkuların genel temsili anlamı arasındaki doğrudan ilişkiyi çok açık biçimde gösterir.

Tanıtım Yazısı
Evrensel boyutlara ulaşmış ünüyle bugün dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri sayılan Goethe, henüz yirmi beş yaşındayken yazdığı Genç Werther’in Acıları’nda, kısa bir süre önce Charlotte adlı genç bir kadınla yaşadığı mutsuz ilişkiden yola çıkmıştı. Edebiyat dünyasına, karşılıksız aşkıyla intihara sürüklenen ‘Romantik kahraman’ı armağan eden bu büyüleyici mektup-roman, şiirselliği ve yaşama tutkulu bakışıyla okuyucuları mıknatıs gibi kendine çekmişti. Almanya’da bütün gençliği etkisi altına alan romanın, birçok intihara neden olduğu, Werther’in giydiği mavi frak, sarı yelek ve çizmelerin döneminde moda yarattığı, Napoléon’un bile kitabı sürekli yanında taşıdığı söylenir.
Son derece duyarlı ve tutkulu bir genç ressam olan Werther’in, düşsel dostu Wilhelm’e yazdığı mektuplardan oluşan Genç Werther’in Acıları, edebiyatta akılcılığın yerini alan duygusallığın bir başyapıtıdır.

Kitabın Künyesi
Genç Werther’in Acıları
Özgün Adı: Die Leiden des jungen Werther
Yazar: Johann Wolfgang von Goethe
Çeviren: Nihat Ülner
Yayınevi: Can Yayınları
Baskı Tarihi: 2007
164 sayfa

Johann Wolfgang von Goethe’nin Yaşam Öyküsü
Alman edebiyatının ve klasizmin en büyük yazarlarından olan Goethe, 28 ağustos 1749?da Frankfurt?da doğdu. Varlıklı bir aileden gelen babası tarafından Aydınlanma düşüncesinin ideallerine göre yetiştirildi. Küçük yaşta Fransızca, Latince ve Eski Yunanca öğrendi, güzel sanatlar ve tiyatroyu tanıdı. 18 yaşına gelince babasının isteğine uyarak hukuk öğrenimi için Leipzig’e gitti. Orada dönemin sanatçıları, edebiyatçıları ve arkeologlarıyla tanıştı. Eski Yunan sanatına hayranlığı bu sıralarda başladı. Gözlerini kullanmayı, bir insana veya nesneye bakıp geçmek yerine onu görüp tanımayı ve anlatmayı öğrendi. Başladığı işi en iyi şekilde yaparak sonuna kadar götürmek gibi bir özelliği vardı. Leipzig’e gittikten üç yıl sonra, 1768’de büyük bir hastalıkla evine dönmek zorunda kaldı. Evde kaldığı iki yıl boyunca simya ve astrolojiyle iigilendi. Din ve mistisizmle tanışması bu dönemdedir. İyileşince, hukuk eğitimini Strasbourg?da tamamladı.

Dil üzerine araştırmalar yapan Herder?le dostluk kurdu. Parlak bir gençti Goethe. Goethe 1775’te Weimar Dükü Karl August’un çağrısı üzerine Weimar’a gitti. Dükün özel elçilik danışmanı olarak maden ocaklarını ve sulama projelerini denetlemekten küçük Weimar ordusunun askerlerinin üniformalarını seçmeye kadar her türlü işle uğraştı. Weimar’da tanışıp aşık olduğu Charlotte von Stein, Goethe’yi her yönden etkiledi. Ondan aldığı esinle çok güzel şiirler ve baladlar yazdı. Iphigenie Tauris (Iphiginei auf Tauris; 1787) ve Tarquato Tasso (1780-1787) adlı yapıtlarındaki kadın kahramanlar, Charlotte von Stein’den izler taşır. Ve 1782?de ?von? unvanını aldı.

1786?da Roma?ya giderek güzel sanatlar alanında incelemeler yaptı. Sicilya?da ise -ilginçtir- botanikle ilgilendi. Almanya?ya dönüşünden sonra evlendi Goethe. Doğan beş çocuğundan sadece birisini yaşatabildiler. Bu sıralarda Jena kentinde ikamet ediyordu ve Schiller?le de burada tanıştı. Yaklaşık on yıl süren dostlukları sırasında, iki yazar olumlu anlamda birbirini her yönden etkilediler. Siyasi karışıklar ve toplumsal patlamalara, 1805?de Schiller?in ölümü de eklenince çok sarsılan Goethe, Jena?dan ayrıldı. Yaşı da hayli ilerlemişti, köşesine çekildi; yazdı, durmadan yazdı ve hayatının en üretken dönemini geçirdi. 22 Mart 1832?de Weimar?da öldü.

Goethe?nin Üç Dönemi
Goethe?nin sanat yaşamı üç evrede değerlendirilir. Üniversite yıllarından 1775?e kadar süren gençlik döneminin ilk yıllarında, sanat dünyasında yapmacıklı aşkları ve eğlenceli hayatı işleyen bir akım egemendi. İlk şiirlerini bu akımın etkisiyle yazmıştır. Ancak ne bu hayat, ne de bu sanat anlayışı ona uygun değildi. Zaten, bir süre kendisini kaptırdığı o günlerin eleştirisini, bir kaç yıl sonra yazdığı ?Suça Katılanlar? oyununda bulmak mümkündür. Yine de, kendisi hayattayken en çok etki uyandıran roman ?Genç Werther?in Acıları?, bir gençlik dönemi ürünüdür.

1775?de Weimar?a gidişi ile başlayıp Schiller?le arkadaşlığı ile 1805?e kadar uzayan yıllarda ise klasik sanat anlayışına ulaşmıştır Goethe. Özellikle, roman alanında ?William Meister?in Çıraklık Yılları? ve şiirde ?Baladlar?, en önemli eserleridir. Yazarlığının bu ?Klasik? döneminde, daha çok tiyatro oyunları yazdığı söylenebilir.

Fransız Devrimindeki şiddet ürkütmüştü Goethe?yi ve bu toplumsal patlamaya sırtını dönmüştü. Ancak, ?insanı eğitmenin, insan ruhunda yatan bencilliği ve uyumsuzluğu yok etmenin yollarından biri olarak tam klasik modellere dayanan güzel, dolayısıyla ahlaksal sanatı tercih ettiği zaman, aslında, Aydınlanma ideallerine bağlılığını sürdürmekte, insan doğasının ve toplumun kusursuz hale getirilebileceği fikrine olan hümanist inancı ortaya koymaktadır.?

1805?den sonraki ?geç dönemi?nde ise, bir yandan ?William Meister?in ikinci bölümünü ve ?Gönül Bağlarını? tamamlamış, bir yandan da İranlı şair Hafızi?nin gazellerinin biçiminden etkilenen ?Divan-ı Şarki?yi yazmıştır. Ama hepsinden önemlisi, 1770?den beri tasarlayıp geliştirdiği ?Faust?a son şeklini vermesidir. Goethe, yaşamının 60 yılı boyunca ünlü yapıtı Faust üzerinde çalıştı. Yaşamının son günlerinde bitirdiği Faust, Dünya Tiyatrosunun en önemli yapıtlarından biri sayılır.
Bugün Goethe?nin en tanınan ve sanatının doruğu olarak kabul edilen eseri kuşkusuz ?Faust?tur.

Dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Johann Wolfgang von Goethe, yalnızca edebiyatla değil eğitim, doğa bilimleri ve felsefe de içinde olmak üzere pek çok konuyla yakından ilgilenmiştir.

1774’te yazdığı ilk romanı Genç Werther’in Acıları (Die leiden des jungen Werther) gerek anlatımı gerek duygularının coşkunluğu ve çağdaş gençliğin duygu ve düşüncelerini yansıtmaktaki başarısıyla evrensel bir üne kavuştu. Bu romanla Alman Edebiyatı’nda Coşkunluk Akımı olarak bilinen yeni bir çığır açıldı. Bu yıllarda ilahiler, kısa ama özlü pırıl pırıl şiirler yazıldı.

Sözleri
Anlamayacaklara anlatma sakın bilebileceğin en güzel şeyleri.
Kalp ne ile doluysa, dudaklardan o dökülür gider.
Sevgiye ve tutkuya açık bir kalp kadar dünyada değerli bir şey yoktur.
Malını kaybeden, bir şey kaybetmiştir, onurunu kaybeden birçok şey kaybetmiştir. Fakat cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir.
Uşağım bile olsa, yanlışlarımı düzelten efendim olur.
Sevincin bir acı yanı, acının da bir sevinçli yanı olmalıdır.
Yapabilirsiniz. Çünkü yapmalısınız!
En iyi devlet nedir? Bize kendimizi yönetmemizi öğretendir.
Tüm erdemlerin temel özelliği, yükselme yolunda sürekli bir çaba, bizzat kendinle cenkleşme, daha büyük ve derin bir saflığa, bilgeliğe, iyilik ve sevgiye yönelik doymak bilmez bir istek.
Aşkım için herşeyden vazgeçerim, fakat özgürlüğüm için aşkımdan da vazgeçerim.
Düşünmek kolaydır, yapmak zordur. Dünyada en güç olan şey de düşünüleni yapmaktır.
Yetenek, sükunet içinde ortaya çıkar. Karakter ise dünyanın fırtınaları içinde.
Kaybedecek bir şeyi olmayan insandan korkulur.
Yanlışlıklar denizine gömüldüğü halde, umutla bekleyebilen insan ne talihlidir.
Her zaman güvensizlik göstermek, her zaman güvenmek kadar büyük bir yanlışlıktır.
Çözümde görev almayanlar problemin bir parçası olurlar.
İnsan, babasına borçlu olduğu saygıyı ancak baba olduğu zaman duyar.
Samimi olmayı vaadedebilirim, tarafsız olmayı asla.
Âdettir; babanın topladığını oğlu saçar.
İyi bir karın mı olmasını istiyorsun? Öyleyse tam bir koca ol!
Mezardakilerin pişman olduklari şeyler için, dünyadakiler birbirlerini yiyorlar!
Biraz daha ışık. Son sözleri, orijinali: Mehr Licht!
Dünya o kadar büyük ve zengin ki, yaşam da öylesine çeşitli ki insan her zaman bunlardan şiir çıkarma fırsatını bulabilir. Ama her şiirin bir durumdan doğması gerekir, yani şiirin maddesi gerçek olmalıdır. Hiçbir şey üzerine dayanmayan bir şiirin iyi olacağını sanmıyorum.
Konuşmak ihtiyaç olabilir ama susmak bir sanattır.
3000 yıllık tarihinin hesabını yapamayan insan boş insandır.
Açlık, en akıllı balıkları bile oltaya getirir.
Gülün dikeni var diye üzüleceğine, dikenin gülü var diye sevin…
İnsanlara oldukları gibi muamele edersek, onları daha kötü kılarız. Eğer onları olmaları gerektiği gibi ele alırsak, olabilecekleri kadar iyi yaparız.
Akılsızlar hırsızların en zararlılarıdır. Zamanınızı ve neşenizi çalarlar.
Dünya güzeldir, ama bir şairin gözüyle daha da güzel olur.
Tanrılar bir şarkı için biz o şarkıya dönüşünceye kadar, bizden ne çok bedel alırlar!
İnsanın bilgisi arttıkça, huzursuzluğu da artar.
Eğer Tanrı başka türlü olmamı isteseydi, beni başka türlü yaratırdı.
Aşk imkansız olan birçok şeyi mümkün kılar.
Kardeşlerimi tanrı yarattı ama dostlarımı ben buldum.
Pusulanın sana doğru yol göstermesini mi istiyorsun , öyleyse onu yanındaki mıknatıslardan koru.
En iyi yönetim kendi kendimizi yönetmeyi bize öğretebilecek yönetimdir.
İnsan her gün ya güzel bir ses işitmeli, ya gönül açıcı bir kitap okumalı, yahut güzel bir şey dinlemelidir.
Ana-baba iyi terbiye almışlarsa, çocuklar da terbiyeli olur.
Bir tartışma sırasında, kızdığımız anda gerçek için uğraşmayı bırakır, kendimiz için uğraşmaya başlarız.
İyilik, insanları birbirine bağlayan altın zincirdir.
Bütün dikkatiniz kendinizdeyse mutluluğu garanti ettiniz demektir.
İnsan kendini yalnızca insanda tanır.
Niye ki bu bitmek bilmez yaratılış,
Yok olacaksa bir gün her yaratılmış! (Faust)
Bir insanı tanımak için neyi gülünç bulduğundan daha iyi bir gösterge olamaz.
Geleceğe bakmayı severiz çünkü önümüzde şekilsizce uçuşmakta olan olaylara dilediğimiz gibi şekil vermek isteriz.
Kalabalık bir toplantıda olup da, bunca insanı bir araya getiren şansın kendi dostlarımızı da bir araya getirmesi gerektiğini düşünmeden edemeyiz.
Ne kadar yalıtılmış bir yaşam sürerseniz sürün, haberiniz bile olmadan ya borçlu ya da alacaklı olursunuz…
Bize teşekkür borcu olan biriyle karşılaştığımızda hemen bunu düşünürüz. Teşekkür borçlu olduğumuz ve bunu hiç aklımıza getirmediğimiz kişilerle ise ne kadar sık karşılaşırız?
Başkalarına kendimizden söz etmek gayet doğaldır; başkalarının kendileri hakkında söylediği şeyleri, onların kast ettiği biçimde anlamaksa bir kültür meselesidir.
Duyduğumuz şeyleri başkalarına anlatırken onları tahrif etmemizin nedeni zaten başta tam anlayamamış oluşumuzdur.
Uzun süre konuşup da dinleyicilerine yaltaklanmayan kişi, hoşnutsuzluk uyandırır.
Söylenen her söz karşıtını kışkırtır.
Çelişki ve dalkavukluk; ikisi de sohbetin değerini düşürür.
En huzurlu toplumlar, üyeleri arasında karşılıklı güler yüz ve saygının eksik olmadığı toplumlardır.
Ahlaka aykırı unsurlar, hislerimizi rahatsız etmeyecek şekilde dile getirildikleri zaman, bunları gülünç buluruz.
Mantıklı insan sık sık gülünecek bir şey olmadığı halde güler. Onu kışkırtan her ne olursa olsun, verdiği tepki kendi iç huzurunu ifade eder.
Sağduyulu bir insan hemen hemen her şeyi gülünç bulur; bilge insansa hemen hemen hiçbir şeyi.
Yaşlı bir adam hala genç kadınlarla ilgilendiği için kınanınca şöyle demişti: ? Bir insanın kendini gençleştirmesinin tek yolu budur ve bunu yapmayı herkes ister.?
Hatalarımızın yüzümüze vurulmasından , bunlardan ötürü cezalandırılmaktan rahatsız olmayız, sabırla bunların acısını çekeriz; ama kendimizi bu hatalardan arındırmamız gerektiğinde sabrımız ortadan kalkar.
Bazı kusurlar bir insanın var oluşu için gereklidir. Eski dostlarımızın bazı tuhaf özellikleri ortadan kalkmış olsa bu hoşumuza gitmezdi.
Eğer bir insan kendi karakterine aykırı davranırsa ?Fazla zamanı kalmadı? diye yorumlarız bunu.
Hangi kusurlarımızı muhafaza edip, kendi içimizde dizginleyebiliriz? Diğerlerine zarar vermektense, onların hoşuna gidenleri.
Tutkularımız; ya birer kusur ya da birer erdemin daha şiddetli halleridir.
Tutkularımız gerçek anka kuşlarıdır. Eskisinin küllerinden bir yenisi doğar.
Büyük tutkular umutsuz birer hastalıktır. Onları tedavi edebilecek olan şey, onları gerçekten tehlikeli hale de sokabilir.
Tutkular itiraf edildiklerinde hem şiddetleri artar, hem de yatışırlar. Sevdiklerimize söylediklerimiz ve söylemediklerimiz arasında bulunacak bir orta yol, belki de başka hiçbir alanda bu kadar arzu edilir bir şey değildir.
Sanatçılar ve zanaatkarlar, bir insanın, tamamen kendine mahsus olan şeyleri bile kendine mal edemediğinin en açık kanıtını sunarlar. Sanatçının çıkardığı işler, doğduğu yuvayı terk eden kuşlar gibi elinden kaçıp giderler.
Ancak az şey bildiğimiz zaman bilgimizden emin olabiliriz.Kuşku,bilgi arttıkça artar
.

2 Comments

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Kaplumbağalar – Fakir Baykurt. Sayıların dünyasında yer almayan yoksul köylülerin romanı

Next Story

Başkaldıran Sanat İçin (Örnekler)[*] – Temel Demirer

Latest from Goethe

‘Faust’, nasıl okunabilir?

‘Bir yazınsal izlek, bir tarihsel-toplumsal görüngüyü nasıl kalıcılaştırabilir?’ sorusunu, Johann Wolfgang von Goethe’nin, ‘Faust’ ile yanıtladığı söylenebilir. Bir yazınsal yapıtın yazımı ve alımlanımı bakımından
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ