Ölümünün 70.Yılında Kemal Uluser
Yaşantı Sözcüğünü Bulan Adamın Bilinmeyen Yaşantısı
“hatırlamak için unutur insan/ unutmak için hatırlar // hatırlamanın ve unutmanın / bilinir yeraltı tarihi ama unutulur /bazen unutmak bazen hatırlamak // üstün gelir ama kime / dünya unutturmak için hatırlayanların / ve hatırlatanların mülkü // şiir, şairin unutulmasıdır / okur hatırlar ama neyi / ele geçiren ele geçirilmiştir // senin çevren geniştir hatırlatıver / hatırlayan unutanın, unutan hatırlayanın / yasını tutar, unut gitsin, uyut bitsin”
(Sezai Sarıoğlu )

Hatıralar da dal istiyor/Kuşlar gibi konacak (Oktay Rifat)
Orhan Veli Muzaffer Tayyip Uslu’nun ölümünden sonra 18.07.1946 tarihli Ülkü dergisinde : “ Son yıllarda Zonguldak üç büyük istidat yetiştirdi. Biri Rüştü Onur, biri Kemal Uluser, biri de Muzaffer Tayyip Uslu. Ne biçim kader üçü de arka arkaya öldüler.” Diye yazar.
Orhan Veli’nin bahsettiği Zonguldaklı üç şairden ikisini bu yazıyı okuyanların çoğu biliyor en azından hatırlıyordur. Bunlar Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu. Hele de Yılmaz Erdoğan’ın “Kelebeğin Rüyası” adlı filmini izledikten sonra bilmeyenler öğrendiler, bilenler de yeniden hatırladılar.
Her şeyden önce hatırlamak için hatırlanacak şeyin hafızada bir yeri olması gerekmektedir. Bahsi geçen iki şair şiir severlerin veya meraklılarının hafıza kuşları boşlukta konacak dal bulmak için yıllarca kanatlarını çırpıp durmuşlardır. Bu film onlara yalnızca bir ağaç dalı uzatmıştır. Biz de şu ana kadar yazının ana konusu olan üçüncü şairden bahsetmeyi unuttuk. Dedim ya unutmak için unutulan şeyin hafızada bir yerlerde olması lazım. Maalesef bu üçüncü şairimiz Orhan Veli tarafından bir ölüm yazısında adı geçirilse de şiir okurlarının hafızalarında yoktur. Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’ya unutulan veya bir yayınevinin çıkardığı dizin adı gibi Kayıp Şairler deseler de üçüncü şairimiz ve yazarımız Kemal Usluer bu iki kategoriye de girmez. O hafızalarda yer almayan şairler grubundadır.
Yaşantısı…
Kemal Uluser 1914’de gözlerini denize açan Amasra’lı çocuklardan biridir. Küçük Liman denilen yerde denize bakan bir evde büyür. O Küçük limandan tıpkı bir liman gibi küçücük kollarıyla kocaman denizi kucaklamaya çalışır. Arkadaşı Rüştü Onur ile “Sait Faik’in denizcileri” adını verdikleri Amasralı kayıkçılarla beraber acılarını sevinçlerini aşkını denize anlatır. Çünkü en yakınları denizdir. Denize olan sevdası kısa yaşamının sonuna dek her kıyı çocuğu gibi devam eder. Bu sevgisini kartondan yaptığı gemi maketleriyle de anlatmaya çalışır. Kemal Uluser bugün hafızaların bir köşesinde olmasa bile yaptığı gemi maketleri hala Amasralıların evlerinin bir köşesini süsleyen vitrinlerde yüzmektedirler.
Onu daha küçük yaşta yaşam denizindeki fırtınalar bekler. Önce annesini daha sonra babasını kaybeder. Fırıncı olan baba, maden işine merak sarıp tüm servetini beraber yaşamını da kaybeder. Küçük yaşta yaşamın azgın dalgaları ile karşılaşan ve kayığı batan Kemal’e anneanesi Rukiye Hanım can simidini uzatır. Böylelikle anneanne ve torun o deniz gören evde beraber yaşamaya başlarlar. Hastalıklara, açlığa ve yoksulluğa beraber karşı koymaya çalışırlar.
İlkokulu Amasra’da bitiren Kemal Uluser yoksulluk nedeni ile sonraki öğrenimine bir süre devam edemez. Daha sonra Mustafa Kemal Atatürk’e yazdığı bir mektupla okumak istediğini söyler.Bu mektubun olumlu dönüşü ile sonrasında Kemal Uluser Kastamonu Lisesi’ne yatılı öğrenci olarak kabul edilir.1935-1938 yılları arasında bu lisede okur. Lise arkadaşları arasında Rüştü Onur,Sabahattin Batur ve Prof.Dr.Hüseyin Batuhan gibi isimler vardır. Arkadaşlarından Prof.Dr.Hüseyin Batuhan Kemal Uluser’in liseye geldiği ilk günü şöyle anlatır.
“Kemal’in okula geldiği günü çok iyi hatırlıyorum. Bahçeye inen merdivenden bakıyordum.Kemal ağıbaşlı bir şekilde geldi.Elbisesi düzensiz,yakaları kepekli,saçları dağınık…Dikkatimi çekecek kadar değişik bir tip.Sonra yakın arkadaş olduk.Edebiyata fevkalede meraklı idi.Okumasına yardımcı olan Cide’li bir doktor vardı,ismini hatırlamıyorum,Kemal’e her aya beş lira gönderirdi,o da bu parayı olduğu gibi kitaba verirdi.”
Lise arkadaşlarının arasında adını saydığım Şair Rüştü Onur ile yakın dostlukları ölümlerine kadar devam edecektir. Rüştü Onur’un hayatında Kemal Uluser’in ne kadar önemli bir yer tuttuğunu Salah Birsel’in “Rüştü Onur’a Saygı” adlı yazısında görürüz.” Mektuplarında kendinden çok çevresindekilerden, arkadaşlarından laf açardı. “Kemal’le hemen hemen her gün beraberiz”,”Kemal’den bugün mektup aldım.”,”iki sene evvel Kemal’e gönderdiğin bir şiirini hatırlıyorum.”,”Kemal’e de yazdım.”,”Kemal’de buna bir parça taraftar.” Kemal arkadaşı, Kemal kardeşi, Kemal her şeysidir.”

Kemal Uluser, kayıkta dostlarıyla.

Lise yıllarında Kastamonu Lisesi Dergisi ve Gündüz Dergilerinde Kemal Engin adı ile şiirler yazar. Lise edebiyat öğretmeninin adı ise ünlü yazar Abdülbaki Gölpınarlı’dır.Her fırsatta kâğıttan, kartondan ve tahtadan oyuncaklar yapar.Harf devrimi sonrası kendi hazırladığı son derece ilginç bir alfabe kitapçığı hazırlamıştır.Adı ise “Sevimli Güzel Alfabe” Alfabenin son sayfalarındaki çocuk şiirleri de kendisine aittir.
Liseden mezun olduktan sonra öğrenimine yine ara verir. Bu sürede Zonguldak Kömür İşletmelerinde çalışır. Rüştü Onur’da o yıllarda orada çalışmaktadır.
Daha sonra 1940 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne girer. Fakültedeki öğrenciler arasında liseden arkadaşları Sabahattın Batur ve Hüseyin Batuhan’da vardır. Buradaki öğrencilik yılları da yine yoksulluk ve hastalıklar ile geçer. Solunum yollarından rahatsızlık çekmekte ve ağrıları artmaktadır. Bu arada edebiyat çalışmaları da devam etmektedir. Uluser’in fakülteden arkadaşı Prof.Dr.Bedia Akarsu “Yaşantı” sözcüğünün sözcük dünyamıza nasıl girdiğine dair şunları anlatıyor.”O sıralar felsefedeki erlebnis sözcüğüne Macit Gökberk karşılık aramaktaydı,yürüyüşlerimizden birinde Kemal Uluser yaşantı sözcüğünü bulup,önerdi.Bu sözcüğü bulan Kemal ilk kullanan da Gökberk’tir.” Yaşantısı yoksulluk içinde geçen birisinin de yaşantı sözcüğü ile dağarcığımızı zenginleştirmesi ise bir ironidir.
“ 1944 yılı sonbaharında Kemal bir gün yanıma geldi, çok hasta olduğunu, ağrıdan sabaha kadar uyuyamadığını söyledi. Doktora gittik, iki taraflı zatülcenp teşhisi kondu, çok iyi bakılması gerekiyordu.Validebağ Sanatoryumuna yatırdık önce,arkadaşlarla,ancak orada gerekli ihtimamı göremedi.Bir hafta sonra Cerrahpaşa Hastanesine naklettik,ertesi gün gittiğimizde ise ölüm haberini aldık” Sözleriyle anlatır Kemal Uluser’in ölümünü arkadaşı Selahattin Batur. Cerrahpaşa Hastanesi’ne yatırırken görevlilerin ısrarla hastanın “ekmek karnesini” istemeleri belge olmadan yatmaya izin vermemeleri ise tam bir hüzün tablosudur. Yoksulluk son nefesinde bile yakasını bırakmamaktadır. Hastanenin kayıt defterine ölüm tarihi olarak 3 Kasım 1944 olarak kaydedilir. Arkadaşlarının ve hocalarının katılımlarıyla Merkez Efendi Mezarlığına gömülür.
Yaşamı bu kadar seven bir kişinin “yaşantı” sözcüğünü dağarcığımıza katmasının yanında arkadaşı Sabahattin Batur’un onun ölümünden sonra yazdığı şu satırlar onun yaşamak ve yaşama sevinci ile olan bağını anlatması bakımından oldukça ilginçtir.” “Kemal Uluser,dünyada biricik hakikat olan şey yaşamaktır,derdi.İnsanları hepimizden daha iyi bilir;dünyayı yaşamayı hepimizden daha çok severdi.Hatta yaşama sevinci diye,isimlendirdiği kendi dünya görüşüyle bir çok meseleleri halledeceğine inanırdı.Bazı konuşmalarımızda sanatı,kemalizmi bu yolla izah etmeyi denemiş,bizi inandırmaya çalışmıştı.Bir aralık iznini alıp çıkaramadığımız derginin ismini bile “Yaşamak” koymuştuk.”

Kemal Uluser’in özellikle Rüştü Onur’un en büyük korkuları “unutulmak” idi. Üçüncü arkadaşları Muzaffer Tayyip Uslu bunu çok iyi bildiğinden Rüştü Onur’un ölümünden sonra “Rüştü’den Gelen Mektup” adlı şiirinin son dizelerinde şunları yazar:
.. .
Nasıl unuturum güzeldi yaşamak
Fakat hakkı varmış Oktay’ın
“Hatıralar da dal istiyor
Kuşlar gibi konacak.”

Kemal Uluser’de arkadaşları Rüştü Onur’un ölümü için Muzaffer Tayyip Uslu’ya şunları yazar.”Biz onu bir gün unutacağız, belki de unuttuk bile. İnsanoğlunun kaderi budur. Ama ara sıra da olsa, bazen bir mısra, bazen bir nükte, bazen bir sevda hikâyesinin kahramanı halinde yanı başımızda bitiverecek. O vakit “aman, diyeceğiz, sen misin Rüştü? Öldüğünü unutacağız”

Kemal Uluser’i unutmayan Şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın onun için yazdığı şiir ise tek tesellimiz olmuştur.

Teselli Tarafı
Korkacak ne var bunda,
Bir parça metin olmak yeter
Kısmetimiz kalkmış diyerek buralardan,
Bir gurbet yolculuğu niyetine,
Eşe dosta veda edersin,
Beni unutmayın dersin,
Hatırdan çıkarmayın beni;
Mektup yollamak vaadinde bulunursun,
Elin değip yazabilirsen.
Dağ dağa kavuşmaz
İnsan insana kavuşur!
Sen de avunursun,
Biz de avunuruz.

Ölüm bahsinde ümit insanlara mahsustur.

Unutmak için bilmek lazım . Bu yazının amacı bir deniz çocuğu olan Kemal Uluser’in bu yazıyı okuyan herkesin hafızasında yer almasıdır. Son olarak Oktay Rifat’ın dizelerini değiştirerek şöyle diyelim.
”Hatıralar da liman arıyor gemiler gibi sığınacak”

Fatin Hazinedar

Kaynaklar:
Osman Nuri Aydın….Toplumsal Tarih Dergisi 70.Sayı 1999
Salah Birsel….Rüştü Onur Şiirleri,Mektupları,Ardından yazılanlar..SEL Yayınları

Previous Story

Cemil Kavukçu’nun getirdiği ustalık

Next Story

Erasmus ve Deliliğe Övgü ‘ye dair – Ahmet Cemal

Latest from Biyografiler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ