Oluş – Özgür Akbulut

Kimi kuramsal anatomistlerin,’bireyi’ toplumsal değer metaforunda, birey-toplum ilintisi ile kopuş karmaşasından uzak olasılıklar olmasını reddeder.Şüphesiz bu kopma hâli Ortadoğu özelinde,Asya tip üretim normlarında türeyen bireysel mikroorganizmaların alışılageldik ”ol/ma” denklemi ”değil,olamaz” gibi kopuk bir algı söz konusu,belki de;evet. kopuk.

Gürültü,kimi zaman yaşamsal patalojinin içsel formatifleri olmaktan öte sonuç vermez.Doğası gereği,algı kırılmaları halihâzırda,birey/toplum eksenli,(toplumsal ürün-insan) koşullanması ile ele almasından kaynaklı öz bilinç-ki kimilerince toplumsal hafıza-bu bağlam sarmalından kayıtsız okunma hâlinin reddi üzerine;eksik,çürük,ötesi ketum bir kayıtsızlık armonisi.

Kimi zaman nesne/göz ilintisi anlık uzamsal izleklerle modernizm kişiliğini içsel durumun katışıksız nesnesi ”şeyleşme hali” ile ”oluş”tan alıkoymaz.Toplumsallaşmış,kollektif yaşam damarlarının kişiliği,”koyu bireyci” kompleksi bu derece sarmaladığı gürültüler,benzeşimler,popülerite paradosinde nesne/özne gelgiti ile dingin özne yaşamı olma kavrayışındaki ”bireysellik” kollektivizm kıyısında bir o kadarda bireysel yolculuğun odak noktasında olmaktan sıyrılmanın telaşında soluklanmaktadır.

Diğerkâmlık ve mutlaklığın bu denli keskin sınırlarla çizildiği,şüphe sanrısının askıya alınıp,zihinsel algı ve usa vurum sınırlarının memnuniyetini yaşayan kent soylu karakterlerin, olasılıklar dizisini tek çelsede yıktığı,piyasalar,pazar,şişkin benlik algısı ,ötesi tükenmişlik..

Yaşamın kimi döngüsel noktalarında ,kırılmaların bu denli açık,pişkin ve uçarı seyrelmesi doğanın içkin diyalektiğinde gerekli olabilir.Doğal seyri keskin sınırlarla çizil(e)meyen toplum-birey çatışkısı “özne/nesne” boyutuna indirgendikçe sistemsel dayatmalarla ”nesne” formatına alınan özbilinç,toplumsal değer yargıları ve normatif denklemlerle”nesne_özne_nesne”boylamına sıkıştırılamanın dışına çıkamamaktadır.

Öz olarak,iç yolculuk kimi dışsal dayatmalarla,yaşamın istisnasız bütün oluklarında kendi olmaktan ”öz bilinç-değer yargısı” taşımaktan her an alıkonulan kozmik birey ” kendini ikna edemezken” inanç sınırları,dahası bunca muğlaklık ve görünmezlik ve bilinmezlik uzamında ,mutlaklığın dayatıldığı,aksinin dile gelip düşlenmesi her koşul ve durumda baskılanıp ”sus!”lanan,her türlü toplu,normatif şeyleştirme argümanlarına maruz kalan birey,kendi ol(a)madan,ait olma sınırındaki toplumsal yığın tarafından nesneleştirilerek kişilik nevrozuna uğratılabilir.Öyle ki bu kırılmalar (nesne_özne_nesne) gibi tükenmiş bir üretim vermekten öte sonuç üretmez.

Sistemsel değer-norm-yargı vs..çeşitlemesinin aygıtsal boyutta modern bireyi ne derece kişiliksizleştirip kırıma uğrattığı izleğini yaşamsal algıda hergün yaşıyor,üretiyor ve bu çelişkiyi büyütüyorsak,halihazırda kollektivizmin, gerekliliği de kendini bu derece dayatıyorken buna paralel ”kendi olma savaşımında”öz ve ikna sürecindeki bireyin içsel yolculuğunun da,toplumsal mücadele alanına eşdeğer olması gerekliliği son derece önemli gibi;Özgür ve özgün kişilik ”oluş”halindeki bireyi,bir nebze de olsa,kendi gömütsel ve tanrısal yalıtılmışlığına mahkum etmenin aciliyeti ile..”
özgür akbulut

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir