Orhan Kemal: Sait Faik ile zaman zaman canciğerdik. Zaman zaman, çünkü belli olmazdı.

orhan kemal - sait faik
Orhan Kemal ve Sait Faik, Burgaz’da

SAiT ÜZERiNE …
Dostluğumuzun öyle on beş, yirmi yıllık geçmişi olmamakla beraber, diyebilirim ki zaman zaman canciğerdik. Zaman zaman, çünkü belli olmazdı. Takışı­verir, birbirimizi kıyasıya iğneler, günler, haftalarca konuşmazdık. Yolumu değiştirdiğim, aynı işi onun yaptığı da olurdu. Böyle günlerden bir gün, Parmakkapı’da yüzyü­ze geliverdik. Bu o kadar ani oluvermişti ki , ne benim, ne de onun yolumuzu değiştirivermemize vakit kalmamıştı.

Durduk. Çaresiz:
– Merhaba, dedim.
Gülümsedi :
– Merhaba.
– Nasılsınız?
Bir kahkaha attı :
– Teşekkür ederim efendim. Siz nasılsınız?
Sonra koluma girdi :
– Bok! Nasılsınızmış … Bu ne kibarlık ulan?
– Bundan sonra küfürlü konuşmaca yok demedin mi?
– Ne zaman?
– Mücap’lardaki kavga sırasında.
Düşündü , hatırlayamadı.
– Demek bundan sonra …
– Divan efendisi üslubuyla konuşacağız!
Tünele kadar tek kelime konuşmadan yürüdük. Dönüş de aynı sükütilik içinde geçebilirdi .
– Sait be, dedim.
– Hı.
– Mütarekeyi bozalım mı?
Meğer aynı teklifi o yapmayı düşünüyormuş.
– Hay Allah razı olsun, dedi. Birader şu küfür de olmasa ….
Küfür dedim de …
Bir gün Meserret kahvesine öfke içinde geldi. Nasıl küfrediyordu, sormayın. Adamın biri, bilmem ne dergisinde Sait’i metheden bir yazı döktürmüş. Ahmet Rasim’le mi, Ahmet Mithat Efendi ‘yle mi ne birisiyle mukayese ediyor, bir biçimine getirip benimle Samim’e de veriştiriyormuş.
– Peki, dedim, niçin kızıyorsun? Seni methetmiş, adam, fena mı?
– Bırak be, dedi. Olmadığım gibi gösterilmek istemem. Beni methedecekler diye size vurmaya ne hakları var? Hem ben onların göstermek istedikleri değilim ki . .. Tekzip edeceğim …
Şair Özdemir Asaf’ ın da şahidi olduğu bu meseleye çok içerlemişti . O günlerde nükseden menhus hastalığı onu yatırmasaydı, tekzip de ederdi, muhakkak.

Sisli bir kış günü, Gülhane parkının ıssız yollarında bana anlattıklarını hatırlıyorum da …
– istanbul, istanbul, istanbul. .. Sanıyor musun ki bu yeknesaklıktan ben de bıkmadım? Ama ne yapayım?
Anadolu ve Anadolu insanına dair çok az şey biliyorum. Bilmediğim şeye burnumu sokamam ki …
Anadolu’yu eserlerinde olanca çıplaklığıyla verebilen sanatçı arkadaşları hakkında söylediği sitayişli sözleri burada tekrarlamak istemiyorum.
Bir gün de şöyle bir konuşma geçmişti aramızda:

– Ulan, demiştim, şu avareliği bırak, derlen, toplan azıcık!
Yüzüme hayretle bakmıştı:
– Ne olacak?
– Ne olacağı var mı? Bir baltaya da sen sap ol!
– Mesela?
– Mesela … Ne bileyim? Bir yerlere sefiri kebir filan olabilirsin.
– Hadi ulan, dalga mı geçiyorsun?
– Niçin?
– Öyle şeylere yüksek diploma ister.
– Sende yok mu?
– Ne gezer?
– Peki şu Fransa’da tahsil, Grenoble filan?
Basmıştı kahkahasını.
– Oralara okumak için gitmedim ki ben!
– Ya?
– Gezmek, eğlenmek, bir de …
Anlatmıştı, uzun uzun anlatmıştı da kahkahalarla gülmüştük.
Hey gidi Sait hey!
Ne isterdim bilir misiniz? Kabil olsa da tekrar dirilse ve hakkında yazılanları gözden geçirse … Öyle sanıyorum ki, bu yazılardan bir kısmı için basardı gamatoyu…

Orhan Kemal
(Doğu-Batı dergisi, Haziran 1954)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir