orhan_veli“Kuyruklu Şiir” ile “Cevap” iki kedinin konuşmasını anlatır. Kedilerden biri ciğercinin kedisidir, öbürü ise sokak kedisi. Biri varlıklı sınıfı öbürü yoksul sınıfı temsil eder. Aralarındaki konuşma bu sınıfların birbiriyle ilişkilerini ortaya çıkarır.

Birinci şiir (“Kuyruklu Şiir”) yoksul sınıfın durumunu belirtir:

Uyuşamayız, yollarımız ayrı;
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
Senin yiyeceğin kalaylı kapta;
Benimki aslan ağzında;
Sen aşk rüyası götürsün, ben kemik.
Ama seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay değil, hani,
Böyle kuyruk sallamak tanrının günü.
(Kuyruklu Şiir)

İkinci şiir “Cevap” ( ciğercinin kedisinden sokak kedisine) – ise varlıklı sınıfın yoksul sınıf karşısındaki davranışını gösterir. Bu, bencil ve hoşgörüsüz bir davranıştır. Çıkarına dokunulunca ahlak kurallarını bile çiğnemekten çekinmeyen amansız bir topluluğun davranışı :

Açlıktan bahsediyorsun;
Demek ki sen komünistsin.
Demek bütün binaları yakan sensin.
Istanbul’dakileri sen,
Ankara’dakileri sen . . .
Sen ne domuzsun, sen!

Her iki şiir de akla ve düşünceye, alaya ve yergiye dayanıyor. O. Veli, temsili bir yolla, yürürlükteki toplum düzenini taşlıyor. Bu düzeni belirleyen temel ilişkilere -sınıf çatışmalarına- Işık tutuyor.
Hakçasını söylemek gerekirse, bunu bilinçle ve başarıyla yapıyor. Esnek bir anlatım, işlek bir dil, ölçülü bir kuruluş, zekice bir kavrayış, bilgili bir bakış, halk ağzından ve ses uyumlarından ustaca bir yaralanış şiire sağlam ve etkili bir yapı sağlıyor.

TOPLUMSAL ŞİİRLER :
Destan Gibi’ de başlıyan, Yenisi’nde su yüzüne çıkan toplumsal eğilim, Karşı’da iyice gelişiyor. Bir ideolojiye, bir ülküye bağlamağa kadar gidiyor .
“Şekil bakımından türlü imkanları denemiş olan Türk şiirinin de, bir dünya görüşüne bağlanması lazım. Üstelik bu görüş, ileri bir görüş, çağımıza yaraşır bir görüş olmalıdır.” (3) .
Böylece, O. Veli’nin önceleri halkın diline, zevkine duyduğu ilgi sonunda onun çıkarlarını savunmağa varıyor: «Menfaatleri bir yandan diline, bir yandan da doğrudan doğruya halka bağlı olan şairin bağlı olduğu o büyük kalabalığı unutmaması lazım” geldiğine inanıyor ( 4) Artık, “Şair deyince meselesi olan bir insan” anlıyor. Bu insan «halkı halka anlatıyor. Kendisi de halktan, kendi refahının çoğunluğun refahına bağlı olduğunu, çoğunluğun da halktan başka bir şey olmadığımı biliyor.(5) .
Bu bilinç O. Veli’yi eyleme götürüyor. Önce, o yılların özgürlük kavgasında ilginç bir yeri olan Hür ve Zincirli Hürriyet gibi gazetelerde bir kaç yazı yayımlıyor. Sonra, 1 Ocak 1949 da kendisi yarı siyasi, yarı edebi bir kavga dergisi’ çıkarıyor:«Yaprak» .
15 Haziran 1950’ye değin 28 sayı çıkan Yaprak halktan ve özgürlükten yana, gericiliğe ve baskıya, ırkçılığa ve yobazlığa karşı bir dergiydi. Garip’te olduğu gibi gene Oktay Rifat’la Melih Cevdet de O. Veli’yle beraberdiler. Sabahattin Eyuboğlu, Abidin Dino, Orhan Kemal, Suat Ta§er, Cahit Irgat vb. gibi toplumcu yazarlar da onların yanındaydı.
O. Veli Yaprak’ta bir ülkücü gibi çalışıyor. Türlü yoksunluklara, baskılara, tehditlere göğüs geriyor.
Bir yandan Selamet, Sebilürreşat ve İslamiyet gibi gerici dergilerle tartışır, toplumcu yazılar yayımlarken, bir yandan da şiirler yayımlıyor. (Aşağı yukarı her iki sayıda bir şiir.) Bunlardan bazılarını seçerek Karşı adlı kitabına koyuyor. Bazıları ise, birdenbire ölmesinden dolayı hiç bir kitabının giremeden kalıyor.
Karşı’da yer alan toplumsal şiirler üç bölüme ayrılabilir: Garip çizgisini sürdürenler, halk şiirine özenenler, öbür şiirler.
Garip çizgisini sürdürenleri yukarda inceledik.
Halk şiirine özenenlerin ise sayısı biri geçmiyor:
“Pireli Şiir” Bu da yeni değil, eskiden, Destan Gibi’nin yazıldığı dönemden kalma; 1946 da Varlık dergisinde yayımlanmış.
“Pireli Şiir” in bir adı da «Bozuk Düzen» . Toplumdaki bozuklukları, aykırılıkları yeriyor. Yergiye hafif bir alay eşlik ediyor:


Kimi peygambere inanır;
Kimi saat köstek donanır;
Kimi kiitip olur, yazı yazar;
Kimi sokaklarda dilenir.

Halk bu bozuk düzenden şikayetçidir. Ama onun nasıl düzeleceğini bilmemekte, kimseye derdini dinletememektedir:

Bu ne acaip bilmece!
Ne gündüz biter, ne gece.
Kime söyleriz derdimizi;
Ne hekim anlar, ne hoca.

Bu bozuk düzenin artık düzelmesi, halkın yoksulluktan kurtarılması ve toplumsal adaletin gerçekleşmesi gerekiyor.
Görüldüğü gibi, O. Veli halk dilinin, halk şiirinin deyişine kendini kolaylıkla uyduruyor. Ölçüyü, uyağı rahatlıkla kullanıyor.
Sözcük tekrarlanndan (kimi, ne, bu gibi) ustalıkla yararlanıyor. Üstelik, kendine özgü o yalınlık ve yoğunluktan, o espri ve alaydan da ayrılmıyor.
Yaprak’ta yayı mladığı; ama kitabına almadığı «Delikli Şiir» ile «Gelirli Şiir» de de aynı özelliği sürdürüyor.
Karşı’daki öbür toplumsal şiirler biçimce «Pireli Şiir” den ayrılıyorlar: Halk şiirine yaslanmıyorlar. Garip’e de bağlanmıyorlar. Ayrıca, yansıttıkları toplumsal özleri de çoğun tabiat terimiyle birlikte işliyorlar. Örneğin, kitaba adını veren «Karşı» şiiri, tabiattaki güzel düzenle toplumdaki çirkin düzeni karşılaştırıyor. Bir yandan, iki düzen arasındaki karşıtlığın şairde uyandırdığı üzüntüyü gösteriyor, bir yandan da yürürlükteki düzenin doğurduğu kötülükleri belirtiyor. Bu, insanı insana düşüren, zayıfı kuvvetliye ezdiren bozuk bir düzendir:

Bak! Dünya renkler içinde!
Bu güzel dünya içinde
Sevin sevinebilirsen,
insanlığın haline karşı.
Durmadan işliyen saatlerde
Dişli dişliye karşı;
Dişlilerin arasında,
Güçsüz güçlüye karşı.
Herkes bir şeye karşı.
Küçük hanım, yatağında, uykuda,
Rüyalarına karşı.

Bu parçanın da gösterdiği gibi, O. Veli ses uyumlarından, tekrarlardan yararlanıyor. Aynı yararlanmaya, «Galata Köprüsü» adlı şiirde de rastlanıyor.
Hem de daha geniş ölçüde…
«Galata Köprüsü»nde O . Veli denizde çalışan insanlara (kayıkçılara, balıkçılara, çımacılara, dümencilere vb.) beslediği sevgiyi anlatıyor:

Dikilir köprü üzerine,
Keyifle seyrederim hepinizi.
Kiminiz kürek çeker, sıya sıya;
Kiminiz midye çıkarır dubalardan;
Kiminiz dümen tutar mavnalarda;

Görüldüğü üzre, O. Veli insanları gene tabiatla birlikte ele alıyor. Denize duyduğu tutkunluk, deniz işçilerine duyduğu yakınlıkla birleşiyor. Hatta, bir yerde, ikisi birbirine karışıyor. Tabiat insana, insan da tabiata dönüşüyor. Kuş insan oluyor, insan da kuş, yahut balık; yahut vapur, yahut bulut…

Kiminiz kuştur, uçar, şairane;
Kiminiz balıktır, pırıl pırıl;
Kiminiz vapur, kiminiz şamandıra;
Kiminiz bulut, havalarda;
Kiminiz çatanadır, kırdığı gibi bacayı
Şıp diye geçer Köprü’nün altından;

O. Veli bu sevgi dolu benzetmelerden sonra sözü kendisine getiriyor. Kendisiyle, adı geçen insanlar arasındaki ilişkiyi açığa vurarak şiiri bağlıyor:

Ama hepiniz hepiniz . . .
Hepiniz geçim derdinde.
Bir ben miyim keyif ehli, içinizde?
Bakmayın, gün olur, ben de
Bir şiir söylerim belki sizlere dair;
Elime üç beş kuruş geçer;
Karnım doyar benim de:
(Galata Köprüsü)

Yazık ki, «Galata Köprüsü»nde, O. Veli duyguya fazla kapılıyor. Bunun sonucu, ölçü ve denge biraz bozuluyor: Şiirin yoğunluğu ve yalınlığı azalıyor. 
Gereğinden çok uzatılan tasvirler, sözcük ve içerik tekrarları, sayıp dökmeler, şairane benzetmeler bunda rol oynuyor. Bu da, O. V eli’nin eskiden koyduğu yasakları artık pek umursamadığını gösteriyor.
Gerçi, “Bedava” şiirinde de aşağı yukarı aynı durumla karşılaşıyoruz. Ama bu, ölçü ve dengeyi sarsıcı bir düzeye çıkmıyor. «Bedava»da da ses uyumlarına geniş yer veriliyor. Bunun için ya bazı sözcükler (örneğin bedava :ıözcüğü) tekrarlanı yar ya da uyağımsı sözcükler (örneğin, dışı-kapısı bedava-ama) kullanılıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu tekrarlar ve kullanmalar şiirin yararına oluyor. Özellikle «bedava» sözcüğünün karşıtlıklar arasında tekrarlanması şiirin özüne uygun düşüyor: Belirtilmek istenen çelişmeyi daha da keskinleştirmeğe, dolayısıyla okur üzerindeki etkisini daha da artırmağa yardım ediyor.
«Bedava», kapitalist düzendeki sözde özgürlük ve eşitlikle eğleniyor. Ekonomik temele dayanmayan bir özgürlük ve eşitliğin yani biçimsel demokrasinin yetersizliğini saçmalığını gösteriyor. Hem de nutka kaçmadan, nesre düşmeden, şiiri yitirmeden, başarıyla:

Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.

Notlar
(3) O. Veli Kanık – Yaşayan Sanat ve Lettrisme, Yaprak, Sayı 3
(4) Orhan Veli – Şairin İşi, Varlık 1948, sayı 333
(5) Orhan Veli – Cumhuriyet Devrinde Şiir, Yeni İstanbul, 29.10.l950

ASIM BEZİRCİ
ORHAN VELİ
Şairliği ve şiirleri
Oluş Yayınevi

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Tomris olmayı kim istemez? Elif Kutlu

Next Story

Gerçek ile kurgunun diyalektiği – Elif Kutlu

Latest from Asım Bezirci

Halkın Ekmeği – Bertolt Brecht

Halkın Ekmeği, şair, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve kuramcısı Bertolt Brecht’in dokuz ciltlik şiirlerinden yapılmış bir seçmedir. Daha önce değişik yayınevleri tarafından birçok baskısı
Go toTop