?Hatırlamak, işlenmiş bir günahın teyididir bazen.?

Eğer o günahı işleyen değil de yok yere cezasını ödeyenseniz, masumsunuz demektir bir yanıyla da.

Evet, işlenmemiş bir günahın cezasıdır, Orta Anadolu?ya yapılan göçler. Ancak bu göçlerin kimi göçlere göre büyük bir farkı vardır. O da yapılan göçlerin kitlesel oluşu ve gittikleri yerlerde, ?kendilerinden olmayanları içlerine almadan? yerleşkeler kurmalarıdır. Göç eden aşiretler gittikleri yerlere isimlerini, kültürlerini folklorlarını da götürmüşlerdir.

Tuz Gölü Kürtleri ya da İç Anadolu Kürtleri olarak da anılan bu toplamın kültürel olarak kendilerini 500 yıl öncesinden başlamış bir göç silsilesine rağmen hala diri tutmalarının kimi etkenleri var. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi, kültürel farklılıkların, dışlanmanın, yadırganmanın ya da ötekileşmenin (ben buna kültürel ?şoklama? diyorum Ö.Ö. ) Kürt yurtlarında yaşayan Kürtlere göre daha çok ve sık olmasıdır.

Örneğin Batman?da yaşayan bir Kürt gencinin bir başka kültür ile ya da ?öteki? ile karşılaşması için doğduğu yerden yüzlerce kilometre uzaklaşması gerekirken Konya Cihanbeyli?de, Ankara Haymana?da doğmuş bir gencin doğduğu yerden yer yer Beş kilometre ötedeki Türk köyüne gitmesi farklılığı keşfetmesi için yeterli olacaktı.

İç Anadolu?ya yapılan göçlere dair ilk belgelere 1463 tarihli Tahrir Defteri?yle ulaşıyoruz. Ve bu tarihten sonra da kayıtlı olarak günümüze kadar irili ufaklı göçlerin devam ettiğini görebiliyoruz. Ankara, Afyon, Aksaray, Amasya, Çankırı, Çorum, Eskişehir, Kayseri, Kırşehir, Konya, Niğde, Sivas, Tokat, Yozgat yoğun göç edilen yerlerdendir. 1927 yılında yapılmış nüfus sayımına göre bu şehirlerde yaşayan Kürtlerin sayısı 116.371. Ancak bu nüfus sayımının kriterlerinin pek de sağlıklı olmadığını bir kenara yazmak gerek. Kimilerine göre Kürtçe konuşanların yaşadıkları yerlerde nüfus sayımının yapıldığı söylenirken, kimilerine göre de sayım yapıldıktan sonra bir başka köye gidildiğinde, eğer köyler birbirine eşit büyüklükte ise, gidilen köyün nüfus bilgilerini ezberden yapıldığı bilgilerine ulaşıyoruz.

Ancak göç, Orta Anadolu Kürtleri için bir olaydan ziyade yaşamlarının bir parçası olmuş. 500 yıl önce Orta Anadolu?ya yapılan göçleri 1940?lardan itibaren de Avrupa?ya yapılan işçi göçleri takip etti. Ardından da 1980 sonrası yine aynı yoğunlukta olmamakla birlikte pek de azımsanmayacak kadar yine Avrupa?ya yapılan siyasi göçler izledi süreci.

Burhan Sönmez de bunlardan bir tanesi.

Kitabında (Masumlar/ İletişim Yayınları/1. Baskı 2011) Haymana ovasındaki Kürtlerin yaşadıkları kültürel ?şoklamaları? göçün yarattığı değişiklikleri, annesini deyimiyle göçten etkilenmiş, Kürt, Türk, Tatar, zengin, fakir, iyi, kötü ayırt etmeksizin o anlatılan hikâyelerdeki ?masumların? yaşamlarına konuk oluyoruz.

Kitabın kurgusunda, Cambridge?ten yazılan bir Haymana Kürtlerinin yaşam öyküsünü, gittiği yerlerde nasıl yaşattığını anlatan bir mülteciyle karşılaşıyoruz. Az çok Ferid Edgü?nün Hakkâri?de Bir Mevsim kitabındaki karakterin, İstanbul?da otururken deniz kenarında, bir anda nasıl da Hakkâri?deki bir anı?nın gözlerinde canlandığı geliyor akla.

Anlatılanlar o kadar canlı ki içinde buluveriyorsunuz kendinizi, Haymana?nın bir yaylasındaki kimsesiz bir çobanın söylenirken türküsü. Kewé?nin, Asya?nın, Ferman?ın, Küçük Mehmet?in sesinden dinliyorsunuz yaşananları.

O Kürt köylerine, dışarıdan gelen bir sürü haberin taşıyıcısı Tatar fotoğrafçının, aynı zamanda yalnızlığa kabalıkların çare olmadığını anımsatması ve bu gerçeklerle yüzlerce kilometre uzaklıkla yaşanılan Haymana?da değil de Haymana?ya binlerce kilometre uzak bir Avrupa şehrinde yüzleşildiği, göç içinde göçün hikâyesini okuyoruz.

Mehmet?in, biri duyar da öğretmenine şikâyet eder diye annesiyle Kürtçe konuşmaması, İç Anadolu Kürtlerinin yaşadığı ironiyi anlatıyor. Bölgeden farklı olarak, Kürtçe konuşulduğu takdirde bunun nedeninden ziyade, sonucuyla ilgilenen Kürt olmayan arkadaşlarla aynı sınıflarda olmak.

Kitabı bir nefeste anlatmak geliyor içimden fakat okunduğu takdirde yeniden yaşanılan bu dünyayı hemen tüketmemek gerektiği kanısındayım.

Bitirirken, bu nedenle kitabın önemli imgelerinde bir tanesi olduğunu düşündüğüm yurt-yurtsuzluk konusuna değinmek isterim.

İnsan nerede ölmek isterse orası onun vatanıdır diyor hikâyede anlatıcı. Yurttan yurda göçen bu halk için bu sorunun cevabının manidar olduğunu düşünüyorum. Çocukluk, başkentidir hayatımızın. Çocukluğumuzun geçtiği yerlerde ölmek, ya da artık o anıların yittiğince yaşamın manasızlığını keşfetmek bir yurt sınırı çiziyor.

Ömürleri boyunca Araf?ta yaşayan bir halkın nerde ölmek istediği, yurt kavramı ve yurtsuzluk. Göç etmek ve uzaklaşmak.

Kendi doğdukları topraklardan ziyade, doğması gereken toprakları katınca hesaba, daha da bir ?masumlaşıyorlar? bu insanlar. En çok da işlemedikleri bir günahın kefaletini ödedikleri için masumdur ?masumlar?

Özkan Öztaş
(19 Haziran 2012, http://haber.sol.org.tr)

Kaynaklar: Masumlar/ Burhan Sönmez/ İletişim Yayınları
Orta Anadolu Kürtleri/ Rohat Alakom/ Evrensel Yayınları
Müslüm Yücel, “Tuz Gölü Kürtleri”, I-VIII, Yeni Gündem gazetesi, 2000, İstanbul.

Previous Story

İskoçya’da Cromarty lehçesi öldü

Next Story

İnsan Neyle Yaşar? – Lev Nikolayeviç Tolstoy

Latest from Kürt Edebiyatı

Zazaca-Türkçe Sözlük – Mesut Özcan

Zaza dili ve kültürüne önemli bir katkı olan bu kitap, Mesut Özcan’ın hazırladığı sözlüğün yanı sıra, Mehmet Bedri Gültekin’in Zazaca grameri üzerine bir çalışmasını
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ