Bu Gemi Nâzım’a Gitmez!..

Nâzım Paşa, edebiyata ilgi duymasını istese de, annesinin etkisinde kalan torunu suluboya resimler yapmaktadır. Küçük Nâzım, Yavuz zırhlısının resmini yapar bir gün. Nâzım Paşa, Yavuz’un griye boyalı gövdesinden ve düşmana ateş eden topların ucundaki sarı patlamalardan öylesine memnun kalır ki, denizci olmasına karar verir torununun. Böylelikle, Osmanlı’ya Birinci Dünya Savaşı’nın kapılarını açan Yavuz zırhlısı, Nâzım Hikmet’in de Deniz Harp Okulu’na girmesine neden olur.

Almanlardan aldığımız “Goben” ya da donanmamızdaki adıyla “Yavuz Sultan Selim” gemisi, Nâzım Hikmet’in yalnızca deniz okuluna değil, hapse girmesinde de başrol oynar.

Kerim Korcan’m “Kitap Sevenler Derneği” adıyla oluşturduğu topluluk üyeleri kitap alıp vermektedir kendi aralarında. Korcan’ın ağabeyi Haydar Korcan da askerlik yaptığı gemideki okuma sevdalısı astsubaylara, erlere kitap taşımaktadır. Kerim Korcan’ın ve “Kıvılcım Kütüphanesi” adındaki yayınevinin sahibi olan Hikmet Kıvılcım’ın, komünizm propagandası yaptıkları iddiasıyla Sansaryan Han’da işkence altında yapılan sorgulamalarında, donanmaya ait bir gemide sol düşünceyi içeren kitapların okunduğu anlaşılır. O gemi, Nâzım Hikmet’in suluboyayla oynadığı bir gün, kâğıda resmini yaptığı Yavuz zırhlısıdır!

Yavuz’da görevli Hamdi Alevdaş adlı astsubay yapılan soruşturmada, 1934 yılında Nâzım Hikmet ile konuştuğunu ve şairin kendisine erlere gelen mektupları okuyup, yoksullara yardım için adreslerini almasını istediğini söyler. Hamdi Alevdaş, mahkemede, Nâzım Hikmet’ten böyle bir talimat almadığını, Yavuz’un İkinci Komutanı Kurmay Yarbay Ruhi Develioğlu’nun sözlü emri üzerine böyle davrandığım açıklar. Ne var ki, Nâzım Hikmet, on iki yılını yutacak olan girdabın içine bu iftirayla girmiş olur. Şairin başında bir de, Ömer Deniz olayından dolayı Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin verdiği mahkûmiyet kararı vardır. İftirada rol oynayanlardan, Yavuz’da cepha- neci başgedikli çavuş Adil Kut da, diğer tutuklulardan bilgi sızdırması karşılığında serbest bırakılacağı, hem de terfi ettirileceğinin söylendiğini anımsatarak mahkemede şöyle seslenir yargıca: “Tahliyemi ve terfiimi istiyorum!”

1938’de, böylesine komik olayların yaşandığı “Donanmayı isyana teşvik” davasında, en önemli suç unsurları olan kitapların zararlı yayın olup olmadıklarının Adliye Bakanlığından sorulması istenilir. Bakanlıktan üç gün sonra yazılı bir açıklama gelir: “Listede yazılı olanlar, her Türk vatandaşının okuması için neşredilmiş kitaplardır.”

Memet Fuat, A’dan Z’ye Nâzım Hikmet adlı kitabında, davayla ilgili şu bilgiyi verir: “Donanma Askeri Mahkemesindeki yargılama 10 Ağustos 1938 günü Erkin gemisinde başladı.” Kitabın sayfalarında, denizaltı ana gemisi olan Erkin’in bir fotoğrafına da yer verilir. Okur, Nâzım Hikmet’in hayalındaki en zor günlerini geçirdiği gemi, diye bakar fotoğrafa… Oysa, fotoğraftaki gemi, şairin çok zor koşullar altında yargılandığı “Erkin” değildir!

Erkin, 27 Temmuz 1936’da, Denizaltı Filosu Komutanlığı’nın emrine girmiş ve 25 Kasım 1960’a kadar hizmet etmiş bir gemidir. Memet Fuat’ın kitabında görülen ise, denizaltı filosunun 11 Ekim 1967 tarihinde taşındığı “Erkin II” adlı gemidir. Tarihlerden anlaşılacağı gibi, Nâzım Hikmet’in, Memet Fuat’ın kitabında okura sunulan fotoğraftaki gemide yargılanmasına olanak yoktur. Donanmanın Denizcilik Bankası’ndan satın aldığı Erkin II, “Trabzon” adlı yolcu vapurudur aslında. İlk adı “Elazığ” olan Trabzon, Nâzım Hikmet’in yargılandığı yıl olan 1938’de, Danimarka’nın Nakskov tezgâhlarında yapılmak üzereydi!

A’dan Z’ye Nâzım Hikmet kitabının “1938 Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası” başlığıyla sunulan bölümünde yer alan şu bilgi de, yanlış anlaşılabileceği bir dille okura sunuluyor: “Ortanca kardeşi Nuri Tahir, önce Yavuz’da, sonra Erkin’de gedikli üstçavuş olan Kemal Tahir de sanıklar arasındaydı.”

Yavuz ve Erkin’de gedikli üstçavuş olan Kemal Tahir değil, yazarın ortanca kardeşi olan Nuri Tahir’dir! Yani, “Kemal Tahir ile önce Yavuz’da sonra Erkin’de gedikli üstçavuş olan ortanca kardeşi Nuri Tahir de sanıklar arasındaydı.”

Kitapta, Nâzım Hikmet’in hayatında, şiirinde “A’dan Z’ye” yer eden olaylara, insanlara son derece “Az” yer verildiğini görüyoruz. Örneğin, şairin Don Kişot’a yazdığı şiirinden dolayı Cervantes kendine yer bulurken, “Haritası”na şiir yazılmış Piri Reis kitabın dışında kalıyor. Oysa Nâzım Hikmet, söz konusu şiirinde ünlü denizcinin haritasına çizdiği gemi resimlerini anmaktadır:

Yelkenlilerle gidiliyor kosmosa Piri Reis’in hartasında yüzen yürek kadar yelkenlilerle.

Yavuz’un resmini çizdi diye deniz okuluna gönderilen Nâzım Hikmet, “Havana Röportajı” adlı şiirinde de şöyle anar, hayranı olduğu Piri Reis’i: “Okyanus’ta pupa yelken kalyonlar yüzüyor kendilerinden iri yel güllerinin / ve deniz kızlarının arasında ve ceylan derisine çizilmiş hartaların / uzaklara çağırışı karışıyor içimdeki garipsemeye.”

Memet Fuat, kitabın giriş yazısında, “Nâzım Hikmet ansiklopedisinin eksiksiz olması bana olanaksızmış gibi görünüyor,” demiş olsa da, zaman içinde hataları, eksiklikleri gidermek olanaksız değildir. Böylesi bir çalışmada, 1940 yılında İzmir Erkek Lisesi’nde öğrenciyken, kız arkadaşına yazdığı mektuplarda Nâzım Hikmet’ten söz etti diye tutuklanan öğrenci ve 1944 yılında, Nâzım Hikmet’in şiirini okuduğu için tutuklanan İstanbul Erkek Lisesindeki bir öğrenciyle bilekleri aynı zincire vurulan öğretmen de yer almalıdır mutlaka. İzmir’deki öğrenci Attilâ İlhan, öğretmen ise Rıfat İlgaz’dan başkası değildir!

Deniz aşığı Ercan Küçüktaş, gözyaşları içinde izler Yavuz’un sökülüşünü. Anı olarak da üç tahta parçası alır emektar gemiden. Yıllar sonra emekli olunca da, gemi maketleri yapmaya koyulur. Küçüktaş, hazırladığı her gemi maketinde Yavuz’un sakladığı tahtalarından bir parça kullanır. Böylelikle, Nâzım Hikmet’in suluboyayla oynarken resmini yaptığı, deniz okuluna ve hapse girmesine neden olan Yavuz, büyükler dünyasının oyuncakları olan gemi maketlerine dönüşerek, devam eder yolculuğuna…

Ve ne gariptir ki, savunmalarında “Marksist ve komünist bir şair” olduğunu belirten Nâzım Hikmet’in yargılandığı Erkin, yapıldığı tersaneden denize indirildiğinde Karl Marx’ın doğduğu kent olan “Trier” adını taşıyordu!

SUNAY AKIN
Kırdığımız Oyuncaklar
İş Bankası Kültür Yayınları

Previous Story

Nazım Hikmet’in Süreyya Paşa’ya öfkesi

Next Story

Hayvan Çiftliği – George Orwell (sesli kitap)

Latest from Anlatı

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ