Özgürlük ve Yabancılaşma – Yuri Davidov

Yuri Davidov ‘Özgürlük ve Yabancılaşma’ eserinde, “doğa ve toplum”, “yabancılaşma’nın kölesi özgürlük”, “işbölümü ve özgürlüğün bölünüşü” ve “herkes için özgürlük zorunluluğu” bölümleri altında incelediği özgürlük ve yabancılaşma sorununun yetkin bir tarihsel-diyalektik çözümlemesini getiriyor.
Yuri Davidov?un Özgürlük ve Yabancılaşma kitabına çok eski bir yılan hikâyesi ile başlar. Okyanusta her nasılsa bir gemi alabora olup içindekilerle beraber batıyor. Biri dışında yolcuların tümü okyanusun dibini boylamıştır. O biri boş bir fıçı veya tahta parçasına sıkı sıkı tutunmuştur. Hayatta kalmak için var gücünü kullanıyor, derken ıssız, hiç bir insanın yaşamadığı küçük bir adacığa yetişiyor güç bela. Yorgunluktan tükenmiştir.
Ne bulduysa yeyip karınını doyurduktan sonra dinlenmek için bir mağaraya çekiliyor. Uyku basıyor. Uyur uyanık halde, ağırlığın üstüne çöktüğü anda birden mağaranın kapısından kocaman bir yılanın süzülerek ona doğru gelmekte olduğunu dehşetle fark ediyor. Ödü kopuyor; uyuşuyor bütün sinirleri. Yılan bu! Ne yapabilir ki? Bir şey yapmıyor, yapamıyor, onu ürkütecek en küçük bir hareket yapmadan olduğu yerden, korku içinde, üzerine doğru gelmekte olan yılanı süzüyor. Hayvan işinin kolay olduğunu anlıyor ve köşeye büzüştürdüğü hedefine usulca ilerliyor. Burnunun dibine kadar yaklaşmış olan yılanı rahatsız edecek bir tepki bile gösterecek gücü yok hala. Yılan adamımızın burnunu dudaklarını şöyle bir yokladıktan sonra kafasını açık olan ağzından içeri sokuyor, oradan boğazına; sonra aşağı inerek midesine iniyor.Orada oturuyor. Adamın midesi yılanın kocaman gövdesiyle doluyor. Yılan! İçimde ? Dehşet içindedir. Ama bağıramıyor, kusamıyor, yılanı rahatsız edecek en en küçük bir harekette bulunamıyor.
Yılan adamı yatıştırmak için midesinden sesleniyor: Korkmana gerek yok. İstediklerimi yaptığın sürece sana dokunmayacağım, diyor.Şimdi rahat uyuyabilirsin.
Uyumak mı!!! Nasıl? İstekleri nedir ki bir yılanın?
Yılan yine sesleniyor: Sen merak etme. Sırası geldiğinde ben sana söylerim.
Sırası mı!!! Bir yılanın isteklerinin sırasını kim bilebilir ki?
Yılan buyuruyor:
– Hadi şimdi kalk ve güneşe çık!Üşüdüm.
Dışarısı yanıyor. Adam ayaklarını bile yere basamıyor sıcaktan.
Yılan:
– Öyle oraya değil; şu kızgın kumların üstüne şöyle yayılıver bakalım.Evet, hayır..Hah işte tam öyle..şimdi yayıl.Yüzün güneşte olsun!
– Acıktım. Kuş eti..
– Sıkıldım. Koş biraz kıyı boyunca!…
– Canım süt çekti.Şu ağacı taşla; çık hindistan çevizi kopar.İn! Yat yayıl.Kalk! Koş! Otur! Kalk! Getir!Götür!Sallanma! Geğirme! Öksürme….
Adam artık yılanın isteklerinin emrinde kendi insani davranışlarını giderek unutuyor.Kendine özgü istekler,ihtiyaçlar, hoşlantılar, lezzet siliniyor.İçindeki iradenin istekleri, ihtiyaçları, hoşlantı ve lezzeti onun biyolojik avuntusu olmaya başlıyor.İrade yılandır. Yılan gibi tıssslarken artık hoşuntluğunu saklamıyor. Sıcaktan hoşlanıyor, gün boyu, yüzü yakıcı güneşte sırt üstü uzanarak kaslarını pişiriyor kumda!
Bir sabah, alışılmış halinden farklı bir kımıltının, bir hareketlenmenin midesinde dönmeye başladığını farkediyor; yine dehşet içinde:
– Halbuki yanlış hiç bir şey yapmadım bugüne kadar; nedir bu? diye söyleniyor kendi kendine.
Yılan midede gerinerek yukarı çıkmaya başlıyor. Adam, içinde gerinerek çıkmakta olan yılanın amacını bilmediğinden korkuyla merak içinde bekliyor.
Yılan boğazdan yükseliyor ağıza; oradan kafasını dışarı çıkarıyor ve ağır ağır aşağı iniyor. Bir süre sonra kuyruğuna kadar ağızdan dışarı çıkıyor ve akarak ileriye doğru mağaranın dışına gidiyor, gözden kayb oluyor. Adam yaşadıklarına ve gördüklerine inanamıyor. Şoktadır. Panik halinde karnını, midesini yokluyor elleriyle. Evet. Karnı boş! Bom boş! Gerçekten yılan gitmiş! Yok. Derin bir oh çekiyor.Yılandan kurtulmuştur.
İçindeki tehdit çekip gitmiş olduğundan artık kendini güvencede hissediyor.Bu güven duygusuyla ve sevinçle dışarı, mağaranın kapısına çıkıyor.O geniş, büyük dünyaya! Ama hepsi bu kadar.İçindeki büyük boşlukla bu dünyayı görüyor, ama ne yapacağını, nasıl davranacağını, nereye yöneleceğini bilmiyor:unutmuştur her şeyi. Bir şok daha iniyor benliğine; panik içinde bocalamaya başlıyor durduğu yerde… Emredici irade bırakıp gitmiştir onu; artık ne kendi iradesi ne de onun yerine yıllarca oturttuğu başka irade var. Özgür olduğunu sandığı anda,oluşan ve doldurulamayan boşluğun bir daha yeşermemek üzere özgürlüğü tükettiği gerçeğiyle yüzleşiyor. Ama artık yapabilecek bir şey de yok…

 

“…İnsanın özgürlüğünün boyutları, onun kendi insan doğasının, kendi özünün zorunluluklarına bağlıdır.
…İnsanın yasamla ilgili bildirimleriyle onun özü, ‘insan doğası?nın zorunlulukları arasındaki uyum, ancak insanin hem doğal hem de toplumsal varlık koşulları üzerindeki egemenliği durumunda sağlanabilir. Çünkü içinde insanin yasam etkinliğini gerçekleştirdiği biçim, onun bu koşullara olan üstünlüğüne bağlıdır.”
Marksist felsefenin yabancılaşma boyutu üzerinde açımlayıcı bir çalışmanın ürünü olan Yuri Davidov’un bu kitabı, bilim çevrelerinde büyük bir ilgi uyandırmış, birçok dillere çevirisi yapılmış, bu konuda başvurulacak temel yapıtlar arasında yerini almıştır.

 

Özgürlük ve Yabancılaşma Yuri Davidov
Çeviren: Sargut Sölçün
Yayınevi: Bilim ve Sosyalizm Yayınları
Basım yeri ve yılı: Ankara, Aug. 1997
Sayfa: 155

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir