Paris’i en iyi anlatan on roman

1. Goriot Baba (Le Père Goriot), Honoré de Balzac
Balzac?ın çok ciltli İnsanlık Komedyası?nın Lost Illusions?la birlikte en sevdiğim parçalardan biridir bu. Balzac, dışarlıklı hırslı bir safdilin bakış açısıyla acımasız bir eşitsizliğin başkenti olarak tasvir eder Restorasyon Paris?ini. Sadece kötücülün ve manipülatif yozlaşmanın muzaffer olduğu bir başkenttir bu. Baştan çıkarma, aşk ve yetenek, başarının kaypak zemininde ayakta durabilmenin ve kara parayla birlikte aristokratik zirvede bir tutunma noktası satın almanın araçlarıdır burada. Balzac?ın ayrıntılı tasvri, taşralı hukuk öğrencisi kahramanı Rastignac?ın Paris macerasına başladığı Neuve-Saint-Geneviève Sokağı?ndaki pespaye pansiyon Maison Vauquer?in kokusunu hissettirir size. Rastignac yaşlı Goriot?nun cenazesinden sonra Père Lachaise Mezarlığı?nın bulunduğu tepede durur ve şehre meydan okur: ?A nous deux maintenant.? (Şimdi biz bize kaldık işte.)

2. Kötülük Çiçekleri (Les Fleurs du mal), Charles Baudelaire

1857?deki ilk baskısında ?kamu ahlakına mugayir? içeriği nedeniyle?büyük ölçüde lezbiyen şiirlerine dayanılarak? sansürlenen 1861 tarihli Kötülük Çiçekleri, Baron Haussmann?ın renovasyonları sonucu tüyler ürpertici bir modernizme saplanan bir şehri tasvir eder. Şair-flanör biz riyakâr okurlarını değişen sokakların cümbüşü içinde 24 saatlik bir tura çıkarır. Yürür, gözler, yeni duygulanımlar yaşar, uçup giden zamana ah eder, çürümekte olan bir kadavrayla burun buruna gelir, gözleri alamadığı çekici bir kadını kalabalıkta kaybeder. Burjuva düzeninin kenara attığı emekçileri hatırlar: isimsiz kahramanları, çöp ayırıcıları, dilencileri, fahişeleri, kumarbazları.

3. Gönül ki Yetişmekte ( L’Éducation sentimentale), Gustave Flaubert

1869?da yayımlanan bu roman, büyük nesir ustasının başkenti görmeye can atan taşralı Madam Bovary?sine karşıt olarak yazdığı şehir hayatıyla ilgili ironik bir hikâye anlatır. Louis Philippe?in materyalist hükümranlığına son verip bu kez yeni bir imparatorun yolunu açan 1848 Devrimi etrafında geçen romanın temaları modern hoşnutsuzluk ve kuralsızlıktır. Şehrin sunduğu bin bir seçenek arasında biçare kalan nafile entelektüel Frederic Moreau, seçim yapamaz bir şekilde rastgele sürdürmektedir hayatını. Şehir, ilgide sürekli bir değişimi, gelip geçici duygulanımları tetikler. Sonuçta hem şehir hem de seks, para ve gücün bileşiminden oluşan yeni tanrı alt eder Moreau?yu.

4. Nana, Émile Zola

Zola?nın masum sarışını Venüs ikinci imparatorluğun yozlaşmış toplumundan yükselen ahlakdışı bir melek gibi doğar sokak kadınlarının amansız yoksulluğundan. Aşk için yaratılmış Nana performanslarıyla mest eder ve kendisini arzulayan erkek kalabalığına zarar vermeye devam eder. Zola?nın kalabalık sahnelerle ilgli tasvirleri Parisli hafifmeşrep kadın kahramanına ilişkin betimlemeleri kadar benzersizdir. Nana?nın ölümü Fransa-Prusya savaşının ilanına denk düşer.

5. The Ambassadors, Henry James

Paris Requiem adlı romanımın olay örgüsünün James?in 1903 tarihli bu şahane romanından esinlendiğini itiraf etmeliyim. James, bağnaz dul nişanlısının oğlunu Paris?in yozlaşmışlığından ve (yasak zevklerinden) kurtarmayı görev edinen New Englandlı Lambert Strether?ın hikâyesini anlatır bu yapıtında. James başkentin sunduğu hazlar ve arz ettiği tehlikelere karşı tetiktedir ve Strether?ı baştan çıkartmak ve afallatmaktan keyif duyar.

6. Kayıp Zamanın İzinde (A la recherche du temps perdu), Marcel Proust

Proust?un muhteşem romanı içerdiği duygu arkeolojisinin yanı sıra şehrin olağanüstü bir topografyasını da getirir önümüze. Yaşadığı dönemin önünde bir psikocoğrafyacıydı Proust. Genç Marcel, çocukluk aşkı Gilberte?le Champs-Élysées?nin yapraklarla örtülü pastoral dekorunda ?güreşir? ve Bois de Boulogne?da piyasa ve randevuları niyetine giyinip kuşanmış şık aristokrat ve fahişeleri seyreder. İkinci gruba girenlerden biri Gilberte?in annesi Odette?tir. Odette, hafifmeşrep bir kadın olarak Trocadero?nın arkalarında, çıtkırıldım Swann?ın kendisini bir at arabasıyla bıraktığı ve ilk ?katleya?larını?cinsel birleşmelerinin simgesi?icra ettikleri küçük bir evde yaşar. Romanın sonunda ise aristokratik doruğa, Faubourg Saint-Germain?e ulaşmışlardır (kitabın savaş dönemi ?kıyametinin? gerçekleştiği ve Proust?un çocukluk eviyle romanını yazdığı Haussmann Bulvarı arasındaki ?gizli? homoseksüel genelev).

7. Paris Bir Şenliktir (A Moveable Feast), Ernest Hemingway

Hemingway?in 1963?teki ölümünden sonra yayımlanan ve yazarın 1920?lerde yazar ve bohemlerden oluşan bir çevrede geçirdiği Paris yıllarına dair bu görkemli hatırat şehrin efsanevi cazibesine muazzam bir katkıda bulunmuştur. Scott ve Zelda Fitzgerald, John Dos Passos, Gertrude Stein ve hatıratın sayfalarından dolup taşan çok sayıda yıldız bazen Ritz?de, Montparnasse kafelerinde ve barlarında, bazen de kimi köhne kimi şık dairelerde toplanır, içer, muhabbet eder, sonra da tekrar romanlarının başına dönerler.

8. Simone de Beauvoir?ın otobiyografileri

De Beauvoir?dan kendi Parisim hakkında çok şey öğrendim. Onun Bir Genç Kızın Anıları?yla (Les Memoires d’une Jeune Fille Rangee) başlayan otobiyografileri 20?nci yüzyıl Paris?inin tarihsel ve kültürel coğrafyasını etkileyici bir şekilde yansıtır. 1908?de o dönemde yeni yeni gelişen Montparnasse?da doğan De Beauvoir, hem eğlence hem de yazmak için uğradığı kafe ve kulüplerin yanı sıra Sartre?la birlikte yaşadığı otellerde gezdirir bizi. Bunların çoğu doğduğu yere yürüyüş mesafesindedir. De Beauvoir?ın savaş dönemi Paris?i özellikle hayat doludur.

9. Maigret?ler, Georges Simenon

Maigret romanlarının tümü, şehir ve sakinlerinin benzersiz bir fotoğrafını sunar. Simenon ve detektifi günlük hayat ve sahnelendiği ev ve sokakların psikopatolojisinin keskin zekâlı gözlemcileridir. Simenon, çiçek desenli yaz giysileriyle?Boulevard de Montparnasse?da kocasıyla birlikte koyun haşlama yediği küçük restorana giderken giydiği?iyi burjuva Madame Maigret?den Rue du Varenne?deki Saint-Hilaire?in aşırı besili Kont ve Kontes?ine kadar şehri kavrama konusunda emsalsizdir.

10. Foreign Bodies, Cynthia Ozick

Büyük Ozick, Henry James?e ithaf ettiği bu sıkı ve zekice yazılmış romanda ahlak timsali öğretmeni Bea Nightingale?i, savaş dönemi göçmenlerinin Amerikalı gurbetçilerle itişip kakıştığı, Yahudilerinse Atlantik?in hangi yakasında olduğunuza göre farklı anlamlar ifade ettiği 1950?ler Paris?inin kasvetli derinliklerinde bir yolculuğa çıkarıyor. (İyi) bir hayatı oluşturan doku ve tonlarla ilgili kavrayışıyla ustanın kendisiyle rekabet eden erdemli bir roman bu.

(Guardian’dan çeviren Tanju Günseren)
Alıntı: http://kitap.radikal.com.tr/, 08.10.2013 – Lisa Appignanesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir