131. Perslerin göreneklerine gelince, işte bildiklerim şunlardır: Tanrı heykeli, tapınak, sunak yapmak gibi şeyler bilmezler; hatta yapanlara deli derler, bu sanırım, onların tanrılara, Yunanlılar gibi insan biçimi yakıştırmış olmamalarından ileri gelir. Dinleri Zeus’e kurban kesmeyi gerektirir; kurbanları dağ başlarında keserler ve Zeus dedikleri de tanrısal gök kubbedir. Güneşe, aya, toprağa, ateşe, suya ve rüzgâra da kurban adarlar. Başlangıçtan beri kurban kestikleri tanrılar bunlardır, yalnız sonradan Aphrodite’ye tapmayı da öğrendiler, bu da onlara Asurlulardan ve Araplardan geçmiştir. Aphrodite’ye Asurlular Mylitta, Araplar Alilat, Persler Mitra derler.

132. Yukarıda saydığım tanrılara karşı saygı törenleri şöyledir: Kurban kesmek için sunak yoktur, ateş de yakmazlar. Kurbanın üzerine kutsal su saçmak, flüt, giyim kuşam, arpa tanesi gibi şeyleri bilmezler. Tanrılardan birine bir kurban kesmek isteyen kimse, kurbanı temiz bir yere götürür, başına genellikle mersin dalından bir taç koyar, kurban hangi tanrı için kesiliyorsa, o tanrının adını anar. Kurban kesenin tanrısal yardımı yalnız kendisi için istemeye hakkı yoktur; bütün Persler için ve özellikle kral için dua eder; bütün Persler için dua ederken kendisi de bunun içindedir. Sonra kurbanı parçalar, etleri pişirtir, yere yumuşak otlar, özellikle yonca serer, etleri bu yaygının üzerine koyar. O, bunları koyunca, yanında ayakta duran bir Mag, tanrıların soy zincirini anlatan dinsel bir hava okur, – bu dinsel hava, kendi anlattıklarına göre böyledir; din, bir Mag olmadan kurban kesmeyi yasak etmiştir. Kısa bir duruştan sonra kurbanı keser, etleri toplar ve istediği gibi yapar.

133. Doğum gününü, yılın bütün öteki günlerinden daha üstün sayarlar; o gün her günkünden daha bol yemek çıkarırlar; zenginler bütün bir öküz, at, deve ya da eşeği fırında pişirip öyle sunarlar; fakirler küçükbaş hayvanlarla yetinirler. Genellikle az yerler, ama yemekte son olarak yenen yemiş gibi şeyleri çok bol çıkarırlar ve birçok sefer yenilerler; Persler derler ki, Yunanlıların yemekten doymamış olarak kalkmaları, yemekte son olarak dişe dokunur bir şeyler ikram edilmemesindendir ve diyorlar gene, eğer yemeğin arkasından tatlı filan gibi şeyler de verilse, bu sefer yemekten hiç kalkmazlardı. Şarabı çok severler, başkalarının yanında kusmak, abdest bozmak yasaktır. Bütün bu noktalarda uyguladıkları töreler bunlardır. Bir de şunu söyleyelim, en ciddi konuları içerek konuşmak da görenekleri içerisindedir. Eğer bir karar kadeh sesleri içinde verilmişse, ertesi gün ayıldıkları zaman, karar kimin evinde verildiyse o, işi yeniden oya koyar; eğer ayık kafa ile de olur derlerse, o karar yürütülür; yoksa vazgeçilir; bunun tersine olarak, ayık kafa ile düşünülmüş bir şey de içki havası içinde yeniden ele alınır.

134. Yolda rastlaşanlar birbirlerine yaklaşırlarsa bu, onların aynı toplum katından olduklarını gösterir; günaydın yerine, ağızdan öpüşürler; eğer biri öbüründen biraz daha aşağı kattansa, o yanaktan öpülür; eğer çok daha aşağı kattansa, bir dizini yere koyup öbürünün karşısında secde eder. – Öbür uluslardan en saygın tuttukları en yakınlarındaki komşularıdır, sonra birinciden sonraki en yakın olmak üzere böylece gider, kendilerinden uzaklaştığı ölçüde verdikleri değer de azalır; en az değer verdikleri kendilerinden en uzakta oturan uluslardır, çünkü öbür uluslara göre kendilerini her bakımdan çok daha soylu sayarlar, başkaları kendileriyle ilişkileri ölçüsünde erdemli olabilirler, demek ki en uzakta kalanlar en geri olanlardır. Med egemenliği zamanında, hatta halklar arasında bile bir sıralama gözetilir; Med’ler herkese ve özellikle daha yakın olan komşularına hükmederlerdi; bu yakın komşular da kendi yakın komşularına hükmederler ve bu sonuncular, kendilerinden sonra gelen sınır komşularına hükmederlerdi, bu tamamen Perslerde geçerli olan değer ölçüsüne uygun bir durumdu; zira Med buyruğunun ve yönetiminin alanı durmadan küçülüyordu.

135. Bununla beraber, Persler yabancı görenekleri başka her ulustan daha kolay kaparlar; Med’lerin giyinişlerini kendilerininkinden daha güzel bulmuşlar, kendileri de öyle giyinmeye başlamışlardır, savaş konusunda da Mısır zırhlarını örnek almışlardır. Kulaklarına çalınan çeşitli zevkleri hemen kaparlardı; örneğin, genç oğlanlarla cinsel ilişki kurma huyunu Yunanlılardan almışlardır. Evlilik hayatına gelince, her birinin birkaç nikâhlı karısı olduğu halde, çok sayıda cariye de satın alırlardı.

136. Bir kimsenin kamuoyundaki değeri, önce savaştaki yiğitliği, sonra da çocuklarının sayısı ile tartılırdı; en çoğuna sahip olan, kraldan her yıl ödüller alırdı; çokluktan kuvvet çıktığına inanırlardı. Beş yaşından yirmi yaşına kadar çocuklarına yalnız üç şey öğretiyorlardı: Ata binmek, ok atmak, doğruyu söylemek. Beş yaşından önce çocuk babasına gösterilmez; kadınların arasında yaşar; böylelikle çocuk eğer küçük yaşta ölürse, bu yasın babada fena bir etki yapmasını önlemiş olurlardı.

137. Elbette bu huylarını beğeniyorum ve şunu da beğeniyorum: Bir tek suç için hiç kimse, hatta kral tarafından bile ölüme gönderilemez, bunun gibi hiçbir Pers bir tek suç için, hizmetçilerinden hiçbirine onarılamayacak bir ceza veremez; hatta daha da öte, iyisiyle kötüsünü teraziye vurur ve kötüsü gerek, sayı gerek nitelik bakımından daha ağır basarsa, o zaman ceza verebilir. Hiç görülmemiştir derler, birisi anasını ya da babasını öldürsün; tutalım böyle bir suç işlendi, eğer aslı iyi araştırılırsa derler, sonunda o çocuğun ya bir günah çocuğu ya da bir evlatlık olduğu meydana çıkar; zira onlara göre asıl ana babanın kendi çocukları eliyle ölmeleri diye bir şey yoktur tabiatta.

138. Yapılması yasak olan şeyin konuşulması da yasaktır. En büyük ayıp yalandır, bundan sonra borç gelir, bu da öbürleri arasında asıl şu nedenle ki diyorlar, borcun arkasından ister istemez yalan da gelir. – Cüzam ve akcüzam hastalığına yakalanan yurttaş kente sokulmaz, öbür Perslerin arasına karışamaz; onlarca bu hastalık güneşe karşı işlenmiş bir suçun cezasıdır. Bu hastalığa yakalanmış olan yabancı, ülkeden çıkarılır; çokları hatta aynı hastalığa yakalandı diye ak güvercinleri bile kovarlar. Bir akarsuya işemek, tükürmek, elini yıkamak, hiç yapmadıkları şeylerdir ve başkalarının yapmasına da katlanamazlar; zira ırmağa en büyük saygıyı beslerler.

139. Perslerin bir özelliği daha, ki kendileri pek önemsemezler, ama bizim gözümüzden kaçmamıştır: Adlarının ki, ya fizik bir özelliği ya da bir kişilik onurunu belirtir, hepsi de aynı harfle, Dorların san, İon’ların sigma dedikleri harfle son bulur. Dikkat ederseniz, siz de Pers adlarının hep bu harfle bittiğini göreceksiniz; bu, bazıları için böyle, başkaları için değil diye bir şey yoktur; istisnasız hepsi için doğrudur.

140. Bu anlattıklarımı kesinlikle söylüyorum, zira bunlar üzerine açık ve kesin bilgiler aldım. Buna karşılık, ölüleri nasıl gömdüklerini kendi dinlerinden olmayanlara göstermedikleri için, bir Pers erkek ölüsünün, bir yırtıcı kuş ya da bir köpek tarafından parçalanmadan gömülmediğini kesinlikle söyleyemem. Ama Mag’lar için böyledir, bunu biliyorum, zira herkesin gözü önünde yapılır. Persler ayrıca gömmeden önce ölüyü balmumu ile sıvarlardı. – Mag’lar öbür insanlardan ve özellikle Mısırlı din adamlarından çok başkadırlar; bu sonuncular, kurban kesme dışında, ellerini bir canlının kanına bulaştırmazlar; ama Mag’lar, insan ve köpekten başka her canlıyı öldürebilirler. Hatta birbirleriyle yarışırcasına karınca, yılan ne olursa olsun, yerde ve havada yaşayan her hayvanı öldürürler. Bu görenekleri de, ilk başlayanın istediği gibi, varsın böyle olsun, biz gene kendi hikâyemize dönelim.

Herodotos

HERODOT TARİHİ
Türkçesi: MÜNTEKİM ÖKMEN
Yunanca Asliyle Karşılaştıran ve Sunan: AZRA ERHAT
Remzi kitabevi

Previous Story

Dostoyevski: Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı

Next Story

Dostoyevski’nin Büyük Aşkı Polina Suslova ve Aşkına Yer Verdiği Romanlar

Latest from Anlatı

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ