Roman Gibi / Demokrasi Mücadelesinde Bir Kadın ? Sabiha Sertel

Türkiye’nin basın hayatında unutturulamayacak bir yere sahip olan Sabiha Sertel, anılarında, bir kadın ve bir toplumcu olarak, gerçek bir demokrasinin kurulması için verdiği mücadelelerin dökümünü yapıyor. 1910’lardan 1950’lere dek uzanan yoğun ve çalkantılı bir dönemin bir röportaj canlılığı ve bir roman akıcılığı ile belgelendirilmiş anlatımı…
Ülkemizde çağdaş basının temelini atanlardan biri olan Sabiha Sertel’in anılarından bugün için de çıkarılacak hayli dersler var.
(Arka Kapak)

Kitabın Künyesi
Roman Gibi / Demokrasi Mücadelesinde Bir Kadın
(Kapaktaki Fotoğraf: Sabiha Sertel torunlarıyla, Moda 1948)
Sabiha Sertel
Belge Yayınları Kelepir Kitaplar / Yaşam ve Anılar Dizisi
Önsöz : Yıldız Sertel
İstanbul, 1987, 2. Basım
Ant Yayınları’ndan İlk Basım: 1969
368 sayfa

SERTEL AİLESİ’NİN YAŞAM ÖYKÜSÜ

SABİHA SERTEL 1895?te Selanik?te, ZEKERİYA SERTEL 1892?de Üsküp?ün Strumca İlçesinde doğdu.

O vakit ki adıyla MEHMET ZEKERİYA 1911?de Selanik Hukuk Fakültesinde okurken bir yandan da ?YENİ FELSEFE? adında bir dergi çıkarıyordu. Bu dergi o sıralarda Selanik?te esmekte olan Meşrutiyet devrimi havasına uygundu. Geçmişe sırt çevirip, ileriye bakmak; batılaşmak, batı kültüründen faydalanmak, batı siyasi kurumlarını örneğin parlamentoyu ve meşruti idareyi getirmek isteniyor. Pozitivist felsefeyi, müspet bilimi kabul etmek günün konularıydı. MEHMET ZEKERİYA çıkardığı dergide bu ilkelere yer veriyor, en çok da Osmanlı toplumunda kadının köleleştirilmesi, arkaik geleneklerin, batıl itikatların toplumu geriye götürmesi üzerinde duruyordu. Bu dergide çıkan yazlılarının başlıklarından biri ?KAYITLARI KIRMALIDIR,? idi. Yazı şöyle başlıyor: Bizim eski ancak yanlış bir atasözümüz vardır: Zaman sana uymazsa sen zaman uy, derler. M. Zekeriya?ya göre bu tümcede, ?gerçeği içeren bir düşünce yoktur, ilerlemeyi getiren zaman olmayıp o zamanı yaşayan insanlardır. Zamana uymak ilerlemeyi zamandan beklemek demektir.? M. Zekeriya?nın dergideki diğer yazılarından bazılarının başlıkları da şöyle: ?AYIP NE DEMEKTİR?? , ?FEMİNİZM KORKULARI- KIZLARIN DÜŞÜNCELERİ? , ?20. YÜZYILDA TÜRK KIZLARI VE TÜRK KADINLARI?. M. Zekeriya aynı yıl HAYAT VE ŞEBAB (YAŞAM VE GENÇLİK) başlıklı bir kitap da yayınladı. Burada geleceğin gençliğin elinde bulunduğu ve bu nedenle gelecek kuşakları müspet bilimle eğitmenin önemli olduğu üzerinde durdu.

Liseyi henüz bitirmiş olan SABİHA NAZMİ de, ?YENİ FELSEFE? dergisine yazılar gönderiyor, orada Osmanlı toplumunda kadının utanç verici durumunu eleştiriyordu. Mehmet Zekeriya, Sabiha Nazmi?nin yazılarını çok beğeniyordu. Birbirlerinin yazılarını çok beğenen bu iki insanın ne yazık ki, o günün koşullarında, görüşmeleri olası değildi. Bir aracı yoluyla evlenmeleri dahi söz konusu olmuştu. Ancak Mehmet Zekeriya, ?Ben henüz 19 yaşındayım. Babamı yeni kaybettim. Öksüz kalan 4 kardeşimin sorumluluğu benim üzerimde. Henüz tahsilimi bitirmedim, bir meslek edinmedim, evlenmeyi düşünecek durumda değilim,? diyordu. M. Zekeriya bir süre sonra bir burs bularak Fransa?ya gitti. Sorbonne Üniversitesinde sosyoloji okuyordu. 1914?te Birinci Dünya Savaşı çıkınca İstanbul?a döndü. Bu iki insanın evlenmeleri de nihayet 1915?te İstanbul?da gerçekleşti. O sırada İstanbul savaşın sıkıntılarını yaşıyordu. Mehmet Zekeriya Muhacirin Müdüriyetinden aldığı ufak bir memur maaşı ile yaşamak zorundaydı. 1917?de ilk çocukları SEVİM doğduğu vakit bütçeleri kara borsaya ulaşamıyor, çocuğun gıdasını sağlamak için şeker, süt gibi ürünleri alamıyorlardı. SEVİM bir savaş çocuğuydu. Sonraları hep, ?savaş koşulları içinde biz o çocuğa bakamadık,? diyeceklerdi.

Savaş bitip mütareke imzalanınca İstanbul düşman işgali altına girdi ve bir direniş eylemi başladı. Sabiha- Zekeriya çiftinin İstanbul?daki evleri direniş merkezlerinden biriydi. Burada, ?BÜYÜK MECMUA? adında bir dergi çıkarılıyordu. Bu sırada Zekeriya 23, Sabiha 20 yaşındaydı. Derginin baş yazılarını HALİDE EDİP yazıyordu. Derginin diğer yazarları ise, M. ZEKERİYA?nın yanında FALİH RIFKI, KÖPRÜLÜZADE FUAT, REŞAT NURİ, FARUK NAFİZ, ÖMER SEYFETTİN gibi günün en üst düzey aydınları ve yazarlarıydı. 1919?da İzmir?in işgaliyle ilgili sayı İngiliz sansüründen geçmedi ve Mehmet Zekeriya derginin sorumlu müdürü olarak Bekir Ağa Bölüğü denen hapishaneye gönderildi.

Bu durumda Sabiha, derginin sorumlu müdürlüğünü üstüne aldı ve Halide Edip?le beraber çalışmaya başladı. Halide Edip?in, bütün Türk vatandaşlarını vatanı korumak yeminine çağırdığı Sultanahmet Mitinginde o da bulunuyordu. Bundan sonra Halide Edip ona bir görev verdi: Kendisiyle direniş hareketinin başında bulunan Esat Paşa arasında habercilik yapacaktı. Artık Anadolu hareketi başlıyordu. Zekeriya?ya ise Anadolu?ya gizli silah ve adam kaçırma görevi verilmişti. Artık Mustafa Kemal Anadolu?ya çıkmış, İstanbul?da direniş hareketini idare eden bir Milli Meclis kurulmuştu. Sabiha?nın görevi Halide Edip?ten aldığı yazılı mesajları çarşafının altında gizleyerek Milli Meclis başkanı Esat Paşa?ya götürmek, Esat Paşa?dan aldığı yanıtları da Halide Edip?e iletmekti. Sabiha kocaman bir kurtuluş hareketi içinde kendisine verilen bu görevi çok küçük bulmuştu. Zaten bu mekik dokuma çok uzun sürmedi. Halide Edip?ten, Sabiha- Zekeriya çiftine ikinci bir teklif geldi. On iki Türk gencine Amerika?da okumak üzere bir burs sağlanmıştı. Halide Edip, Sabiha ile Zekeriya?yı bu listeye koymuştu. Uzun boylu düşündüler. Tam bir kurtuluş hareketi başladığı sırada yurdu terk edeceklerdi. Öte yandan her ikisi de eğitimlerini tamamlamış değillerdi. Bu düşük bilgi düzeyinde vatana katkıları da sınırlı olacaktı. Yüksek tahsil her ikisinin de idealiydi. Bilgi düzeylerini yükseltmek ve memleket için daha verimli olabilme isteği galebe çaldı. İki buçuk yaşındaki küçük kızları Sevimle beraber New-York?un yolunu tuttular. Burada Zekeriya Columbia Üniversitesinde gazetecilik okuyacak, Sabiha ise New-York Sosyal Bilimler Okulunda sosyoloji okuyacaktı. O günkü Amerika bugünkü Amerika değildi. 1917 Sovyet Devrimi henüz çok tazeydi. Amerikan üniversite çevrelerinde bu devrimin etkileri görülüyordu. Profesörleri Sabiha ile Zekeriya?ya Marks?ın Engels?in kitaplarını öneriyorlardı. Özellikle August Bebel?in ?Kadın ve Sosyalizm? başlıklı kitabı Sabiha?nın kafasında şimşekler çaktırmıştı. Zekeriya ise daha Sorbonne?da profesöründen sorunun zekat yani fakire yardım olmadığını, sömürüyü ortadan kaldırmak gerektiğini öğrenmişti. Yani işçi emeğinin karşılığını almalıydı, sadaka değil. Şimdi Amerika?da bu bilincin üzerine Marks ve Engels?in kitapları geliyordu.

Amerika?daki Sabiha- Zekeriya çiftinin kalbi bir taraftan da Anadolu?da atıyordu. Kurtuluş hareketi güçlendikçe heyecanları da artıyordu. Sabiha Amerika?daki Türk işçileri arasında yaptığı sosyal araştırma sonucu Amerika?nın bir çok yörelerinde ve özellikle Detroit?te işçi topluluklarına konferanslar veriyor ve aynı zamanda Anadolu hareketi için önemli miktarlarda para topluyordu. O kadar ki sonunda Ankara Çocuk Esirgeme Kurumu( o vakit ki adıyla Himaye-i Etfal) Başkanı Fuat Bey paraları toplamak ve bağışları daha iyi örgütlemek için New-York?a gelecekti. Zekeriya ise Amerikan gazetelerine yazı yazacak düzeye gelmişti. New-York Times Gazetesine yazdığı yazılarda Türk Kurtuluş Savaşını anlatıyordu. Amerikan kamuoyuna bunun bir soysuz başkaldırı olmadığını ve Mustafa Kemal?in düzenli bir kurtuluş hareketinin başında olduğunu anlatmak gerekiyordu. M. Zekeriya bu gazetede Ocak 1922?de çıkan bir yazısında Ankara?da yeni kurulan düzende sultana yer olmadığını anlatıyordu. Başka bir yazısında Halide Edip?i Türkiye?nin ateşli ?Jeanne d?arc?ı? olarak tanıtıyor ve Kurtuluş Savaşının öyküsünü anlatıyordu.

TÜRKİYE’YE DÖNÜŞ

1922 sonlarında ikinci çocukları doğdu. Adını Yıldız koydular. Artık eğitimleri de sona eriyor, Türkiye?ye dönüş yaklaşıyordu. Bu rüya nihayet 1923?te gerçekleşti. İlk durakları İstanbul?du. Ancak büyük özlem Ankara?ya ulaşmak ve yeni kurulan düzende kendilerine düşecek görevleri yerine getirmekti. Ne var ki bu rüyayı istedikleri gibi gerçekleştiremediler.

CUMHURİYETİN KURULUŞ YILLARINDA ANKARA

Türkiye?ye döner dönmez Mehmet Zekeriya soluğu Ankara?da aldı. Çok geçmeden Basın-Yayın Genel Müdürü oldu, ailesini de Ankara?ya getirtti. Kendi anlattığını göre o vakit ki Ankara çamurlar içersinde, sefaletin kol gezdiği ilkel bir kentti. Ancak İstanbul?da hala hilafeti destekleyen, devrim düşmanı bir basın vardı. Ankara?da esmekte olan yeni kuruculuk havası onları mutlu ediyordu. Orta Çağdan Yeni Çağa geçişi gerçekleştirecek bir devrime doğru gidiliyordu. Sabiha Zekeriya, Amerika?da edindiği bilgilere dayanarak, bir ?Sosyal İnceleme Projesi? gerçekleştirmek istiyordu. Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanı Fuat Bey?in desteğiyle bu projeyi hazırladı. Ne var ki proje kurulda beğenildiği halde, proje Türkiye?nin o günkü koşullarına uygun bulunmadığı için reddedildi. Öte yandan 1924?te basına sansür getirilince, Meşrutiyet Döneminden beri demokrasi ve düşünce özgürlüğü için mücadele etmiş olan M. Zekeriya bir şok geçirdi ve Basın-Yayın Genel Müdürlüğünden istifa etti. Bundan sonra Sabiha- Zekeriya çifti İstanbul?a döndü.

İSTANBUL?DA BAŞLAYAN GAZETECİLİK YAŞAMI

Mehmet Zekeriya?nın İstanbul?da yaptığı ilk iş CUMHURİYET Gazetesinin kurucuları arasına katılmaktı. Mustafa Kemal İstanbul?daki gerici basına karşı koymak için, orada cumhuriyet adında bir gazete çıkarılmasına karar vermiş ve Yunus Nadi Bey?i bu gazeteyi çıkarmakla görevlendirmişti. Yunus Nadi Bey ise Milletvekili olduğu için Ankara?dan uzun süre ayrılamıyordu. Bu nedenle gazeteyi fiilen çıkarmak görevini Mehmet Zekeriya?ya verdi. M. Zekeriya?yı Selanik?te 1911?de çıkarmakta olduğu ?Rumeli?gazetesinde çalışmış yetenekli bir gazeteci? olarak tanıyordu. Yunus Nadi, Nebizade Hamdi ve Mehmet Zekeriya?dan oluşan bir şirket kuruldu ve 7 Mayıs 1924?te çıkan CUMHURİYET Gazetesinin ilk sayısını fiilen Mehmet Zekeriya çıkardı. Ancak şirket büyüyünce Mehmet Zekeriya?nın ortak olarak katılması olanağı ortadan kalktı ve gazeteden ayrıldı.

RESİMLİ AY (1924-1931)

Mehmet Zekeriya eşi Sabiha?ya beraberce bir dergi çıkarmayı önermişti. İlk sayısı 1 Şubat 1924?te çıkan RESİMLİ AY Türkiye için bir yenilikti. Bu ticaret için çıkan bir eğlence veya sosyete dergisi değildi. Halkın sorunlarıyla uğraşan, Cumhuriyet devrimlerini destekleyen bir fikir dergisiydi. Aynı zamanda Mehmet Zekeriya Amerika?da öğrenmiş olduğu gazetecilik tekniğini kullanarak bol resimli, çekici bir dergi yayınlıyordu. Sabiha Zekeriya ise sosyoloji bilgisine dayanarak sosyal konuları ele alıyor; dul kadınlar, yetim çocuklar gibi sosyal yaralara değiniyordu. Bu sayede dergi halkın çekici bulduğu çok satan bir dergi oldu. Bundan faydalanarak her iki yazar da devrimleri, cumhuriyet anayasasını, medeni kanunu, kadın haklarını, demokrasi ve özgürlüğü savunan yazılar yazdılar. Bu yollarla devrimleri halka mal etmeye çalıştılar.

1925?te Şeyh Sait İsyanı arkasından yayınlanan ?Takrir-i Sükun? yasası çıkınca her şey değişti. Mehmet Zekeriya derginin sorumlu müdürü olarak, Cevat Şakir?in (Halikarnas Balıkçısı) bir yazısı yüzünden İstiklal Mahkemesine gönderildi ve kalebent olarak Sinop?a sürüldü. Zekeriya bir afla 1927?de İstanbul?a dönene kadar Sabiha Zekeriya, önce Resimli Ay sonra ?Resimli Perşembe?, ?Sevimli Ay? dergilerini tek başına çıkardı. Böylece 29 yaşında Türkiye?nin ilk kadın gazetecisi unvanını aldı. Zekeriya?nın dönüşünden sonra Resimli Ay yeni bir hava içersinde çıkmaya başladı. Bunun bir nedeni de 1928?de NAZIM HİKMET?in Dergide şiirlerini ve yazılarını yayınlamasıydı. Nazım?ın Bahri Hazer, Salkım Söğüt gibi pek çok şiiri ilk defa Resimli Ay?da çıktı. İşçi hakları, köylü sorunları, misyonerler, sosyalizm gibi sorunlar ele alındı. Sabahattin Ali?nin hikayelerinin çıkmasıyla da tiraj büsbütün arttı.

Nazım Hikmet?in dergiye katılmasından sonra Sabiha Zekeriya çiftinin yaşamında da önemli bir değişiklik oldu. Nazım Hikmet, Vala Nureddin, Peyami Safa gibi günün önemli yazarları evlerinde toplanıyor; bir içki masası etrafında şiirler okunuyor, edebiyat tartışmaları yapılıyor, günün siyasal konuları ele alınıyor, devrimler tartışılıyordu.

SALKIM SÖĞÜT

Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!

Birden
Bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!

Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle,
uzaklaşan atlıların pırıldayan nallarına!

Ah ne yazık!

Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!
Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

Atlılar atlılar kızıl atlılar,

Atları rüzgar kanatlılar!

Atları rüzgar kanat!…

Atları rüzgar…

Atları…

At…

Rüzgar kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.

Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,

sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!

Ağlama salkımsöğüt
ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!

NAZIM HİKMET

KEREM GİBİ

Hava kurşun gibi ağır!!

Bağır

bağır

bağır

bağırıyorum.

Koşun

kurşun

erit-

-meğe

çağırıyorum…

O, diyor ki, bana:

-Sen kendi sesinle kül olursun ey!

Kerem

gibi

yana

yana…

?Deeeert

çok,

hem dert yok?

Yürek-

-lerin

kulak-

-ları

sağır…

Hava kurşun gibi ağır…

Ben diyorum ki ona:

-Kül olayım

Kerem

gibi

yana

yana.

Ben yanmasam

sen yanmasan

biz yanmasak

nasıl

çıkar

karan-

-lıklar

aydın-

-lığa…

Hava toprak gibi gebe,

Hava kurşun gibi ağır.

Bağır

bağır

bağır

bağırıyorum.

Koşun

kurşun

erit-

-meğe

çağırıyorum…

Özellikle Nazım Hikmet?in kişiliği yüzünden öyle bir hava yaratılmıştı ki 1929?da 7 yaşında olan Yıldız dahi şiir yazmıştı. Yıldız?ın, hastalığı yüzünden eve kapatılmasını protesto eden şiiri şöyleydi:
Yatakta bir hasta var

Yatakta bir hasta var

Bu hasta

İstiyor ki,

bir bisiklete binip uzaklaşsın

Eğer bir bisiklete binip uzaklaşırsa:

Arkasından bağıranlar çok,

Yedi kişi:

Koşma!

hastasın,

uzaklaşma

hastasın.

Aldıran kim?

Ben

kaçıyorum

yıldırımlar

gibi.

Yıldırım.

NAZIM HİKMET bu şiiri ?RESİMLİ AY? dergisinde yayınlatmış, altına da şunları yazmıştı:

Yedi yaşında ki Yıldız şiir yazıyor. Bu serbest nazmın bir zaferidir.

Yıldız ile ablası Sevim Şişli Terakki Lisesi?nde okuyorlardı. Sevim matematikte zorluk çektiği için, Nazım Hikmet?in dostu Nail Çakırhan ona matematik dersi veriyordu. 1930?da Resimli Ay mahkemeye düştü. Sabiha Zekeriya, ?Savulun Geliyorum? başlıklı yazısında Emin Türk Eliçin ise, ?Köyümden Manzaralar? başlıklı yazısından ötürü yargılandılar. Her ne kadar her ikisi de beraat ettilerse de 1930 sonlarında dergi kapanmak zorunda kaldı.

YAYIN HAYATI DEVAM EDİYOR

Bu ara Sabiha Zekeriya,? Cep Kitapları? adında bir önemli dizi yayınladı. Bu dizide felsefe, edebiyat, sanat, bilim dallarında büyük dünya klasikleri; cebe girebilecek kadar küçük kitaplarda ve çok ucuza halka sunuluyordu. Mehmet Zekeriya ise Yunus Nadi Bey ile beraber Türkiye?nin ilk ansiklopedisini çıkarmaya başladı: HAYAT ANSİKLOPEDİSİ. Bu yayına da Türkiye?nin üst düzey bilginleri, yazarları katılıyordu. 1931?de Mehmet Zekeriya yaşamının büyük rüyasını gerçekleştirdi: bir günlük gazete, SON POSTA GAZETESİ. Ne var ki Resimli ay Dergisinde olduğu gibi bir taraftan devrimler desteklenirken bir taraftan da yolsuzlukların, sosyal sorunların üzerine gidiliyordu. Mehmet Zekeriya şeker fabrikası sahibi Hayri İpar?ın kendisine haksız kazançlar sağladığını yazınca; hakaret davasından 3 yıl hapse mahkum oldu. Bunun 1,5 yılını Sultanahmet Cezaevi?nde geçirdi. 29 Ekim 1933 Cumhuriyetin ilanının yıldönümünde genel af ilan edilene kadar orada yattı. O çıkana kadar eşi Sabiha, Hayat Ansiklopedisini ve Cep Kitapları yayınlarını sürdürdü, Cumhuriyet Gazetesine yazılar yazdı. Pek çok çeviri yaptı. A. BEBEL?in, ?Kadın ve Sosyalizm? adlı yapıtı bunların başında geliyordu. Mehmet Zekeriya ise Son Posta Gazetesinde yazmaya devam etti. Bu gazetedeki yazılarından birinin başlığı şöyleydi,? Demokrasi, boğuluyoruz biraz hava istiyoruz.?

SERTELLER YURTDIŞINDA

1950 yılında yurttan çıkan Sabiha- Zekeriya ve Yıldız Sertel?in ilk durakları PARİS?ti. Buradan Türkiye?yi izliyor, Türkiye?ye demokrasi geleceği ümidini yitirmiyor, ne vakit dönebileceklerini hesaplıyorlardı. Yıllarca süren çalışmalardan sonra Paris?te başı boş olmayı yadırgıyorlardı. O günün olayı Kore Savaşı ve bir Türk birliğinin ABD komutasında Kore?ye gönderilmiş olmasıydı. Paris?te Türk gençleri ve Türkiye?de Behice Boran başkanlığında kurulan barış komitesi barış kampanyaları başlatmışlardı. Sabiha Sertel gençlerin çıkardığı Barış Dergisine yazılar yazıyordu ancak bu onun için doyurucu değildi. 1951?de Nazım Hikmet yurtdışına çıkınca değişik Doğu Avrupa ülkelerinden davetler aldılar. Bunların başında Avusturya geliyordu. Nazım Hikmet merkezi Viyana?da bulunan Dünya Barış Konseyine üye olunca Zekeriya Sertel?i de oraya getirtti. Bundan sonra Serteller sırayla Macaristan?a, Çekoslovakya?ya, Doğu Almanya?ya değişik ziyaretler yaptılar ve bazılarında uzunca kaldılar. Yıldız Sertel?in Abuzer Özdemir ile evlenmesi de uzunca kaldıkları PRAG şehrinde yer aldı. En uzun durak Azerbaycan oldu. Nazım Hikmet onlara Bakü?de tedavi ve çalışma olanakları sağladı. Zekeriya Sertel bir taraftan romatizmalarını tedavi ettirdi ve kitap yazdı, Sabiha Sertel Azerbaycan dergilerine Türk edebiyatı ve özellikle Tevfik Fikret ve Nazım Hikmet hakkında yazılar yazdı. Türkiye?de yayınlanmış olan, ?Tevfik Fikret Felsefesi ve İdeolojisi? başlıklı kitabı orada üçüncü baskısını yaptı. YILDIZ SERTEL ise Azerbaycan Bilimler akademisine bağlı Doğu Bilimleri Enstitüsünde araştırmacı olarak çalıştı, ?Türkiye?de İlerici Akımlar ve Kalkınma Davamız? konusunda bir tez yazdı. Moskova?da savunduğu bu tezi Aziz Nesin Türkçeleştirdi ve 1977?de Cem Yayınları tarafından yayınlanmasını sağladı.

Türkiye?den sonra durgun bir göle benzer Bakü?de her üç Sertelin de çıkar yolu kitap yazmaktı:

SABİHA SERTEL Tevfik Fikret hakkındaki kitabını yeniledi, adını, ? İlericilik Gericilik Kavgasında Tevfik Fikret? koydu. Bu biçimiyle kitap hem Bakü?de hem de Sofya?da yayımlandı. Son baskısını ise 2006 yılında Cumhuriyet Kitap yaptı. Sabiha Sertel, ?ROMAN GİBİ? adlandırdığı anılarını gene Bakü?de, yaşamının son günlerinde yazdı. Kitabı İstanbul?da yayınlandığı sırada (1968) o hastanede ölüm döşeğindeydi. Kitabının çıktığını görmeden hayata gözlerini yumdu.

İlk romanı, ?Çitra Roy?la Babası? yalnız bir defa 1936?da Türkiye?de yayınlanmıştı. ?İkinci Dünya Savaşı Tarihi? konulu kitabını ise Türkiye?de 30?lu yılarda yazmış ancak sansür yüzünden yayınlayamamıştı. Bu kitabın el yazmasını Yıldız Sertel 1996 yılında bir akrabanın evinde buldu. Yeni harflere çevrilen bu kitap Cumhuriyet Kitap tarafından 1999?da yayınlandı.

ZEKERİYA SERTEL?in yurtdışındaki yaşamı kitap yazmakla geçti dense yanlış olmaz: ?Mavi Gözlü Dev? başlıklı kitabını Bakü?de yazdı. Bu kitapta çok yakından tanıdığı Nazım Hikmet?i yaşam öyküsü ve şiirleriyle beraber canlandırdı. Nazım?ın yaşamının değişik dönemlerinde kah dinamik devrimci şiirler kah lirik aşk şiirleri yazdığını anlattı. Şiirleriyle yaşamı arasındaki bağlantıları açığa çıkardı. Bu kitap 1968?de Bakü?de ve İstanbul?da Ant Yayınları tarafından yayınlandı. Son baskısını ise 2005 yılında DÜNYA Yayınları yaptı. Bundan sonraki kitaplarının hepsini Paris?te yazdı: ?Hatırladıklarım? başlıklı kitap onun yaşam öyküsüdür. Verimli bir gazetecinin acı yaşam öyküsü. İlk baskısı 1977?de Gözlem Yayınları tarafından yapıldı. Dördüncü baskıyı 2000 yılında Remzi Kitabevi yaptı.

?Rus Biçimi Sosyalizm? İletişim Yayınları tarafından 1993?te yayınlandı.

?Amerikan Biçimi Yaşam? Yapı Kredi Yayınları tarafından 1993?te yayınlandı.

?Nazım Hikmet?in Son Yılları? evvela Milliyet sonra da 2005 yılında Remzi Kitabevi tarafından yayınlandı.

SERTELLER PARİSTE (1969-1977)

Zekeriya ve Yıldız Sertel 1969 yılında Sevim Sertel ile buluşmak üzere tertip edilen PARİS ziyaretinden faydalanarak, bir daha Sovyetler Birliğine dönmediler. Hedef Fransa?yı tramplen olarak kullanıp, çok özledikleri Türkiye?ye dönmekti. Ancak pasaportlarının müddeti bitmişti. Yeni bir pasaport almaları 8 yıl sürdü. Bu yıllarda iki Sertel Paris?te neler yaptılar?

Paris yılları yaşına bakmayarak Zekeriya Sertel?in çok üretken yıllarıydı. Başta kendi yaşamı ve Nazım Hikmet?in edebi değeri ve son yıllarıyla ilgili kitabı olmak üzere pek çok eser verdi. Daha önce de belirttiğimiz gibi bunlardan başka Sovyetler Birliği, Amerika hakkındaki kitaplarını; Nazım Hikmet?ten ve Babıali?de tanıdıkları kitabını da yine Paris?te yazdı. Ayrıca Çin hakkında bir kitap yazmış, bu kitap VATAN Gazetesinde tefrika edilmiş ve yayınlanmak üzere Aziz Nesin?e teslim edilmişti. Ne var ki Aziz Nesin arşivlerinde bu el yazmayı bulamadı. En son kitabı olan, ?Nazım Hikmet?in Son Yılları? başlıklı kitabı Türkiye?de epey eleştiriye uğramıştı.

YURDA DÖNÜŞ

Zekeriya ve Yıldız Sertel nihayet 1977?de, Nadir Nadi?nin ve Uluslararası,?Pen Club?ının girişimleriyle eskimiş olan pasaportlarını yenileyebildiler. Zekeriya Sertel?in yurda dönüşü gazete ve televizyonlarda yer alan önemli bir olaydı. Kendisi ise inanılmaz bir sevinç içersindeydi. Bir kere Türkiye?ye ayak basmışken sanki bir daha ayrılmak istemedi, yurdun değişik yörelerini dolaştı. Türkiye?de gördüğü yenilikleri, gelişmeleri Cumhuriyet Gazetesinde bir yazı dizisi halinde yayınladı. Ancak Türkiye?ye kesin dönüş yapması olası değildi. Bunun için Yıldız Sertel?in emekliye ayrılmasını beklemek kaçınılmazdı. Zekeriya Sertel 1977 ile 80 arasında Türkiye?ye değişik ziyaretler yaptı. ?Nazım Hikmet?in Son Yılları? başlıklı kitabına yapılan eleştirileri Milliyet Gazetesinde yayınladı. Bu sırada Attila İlhan?da aynı gazetede Zekeriya Sertel?i savundu. Zekeriya Sertel 1980 kışında Paris?te öldü. Mezarının başında Hıfzı Topuz ile Melih Cevdet çok dokunaklı birer veda konuşması yaptılar.
Kaynak: http://www.sertelvakfi.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir