“Roman okuyan insan mutlu olur” Ali Nesin ile Söyleşi: Sibel Oral

Kocaman bir oda. Bir ucunda büyük bir masada daktilo başında fosur fosur sigara içen bir adam, diğer ucunda odayı ısıtan bir şömine önündeki sandalyede oturan bir çocuk. Adamın daktilosundan sesler geliyor. Duruyor, başlıyor, hızlanıyor. Çocuk şöminenin duvarına ayaklarını uzatmış; bir elinde kitap, bir elinde elma… Çocuk odanın diğer tarafına, adamın yanına gidiyor ve ?Baba, pazar günleri elmanın tadı daha güzeldir değil mi?? diye soruyor. Baba ?Evet? diyor ve yazmaya devam ediyor. Çocuk o günü hiç unutmuyor ve inanıyor ki pazar günleri o şömine karşısında ayaklarını ısıtıp kitap okurken yediği elmanın tadı dünyanın en güzel tadı. Elmanın güzelliğinin müsebbibi kendisi mi, babanın daktilo başındaki varlığı mı yoksa elindeki kitap mı bilmiyorum? Devam ediyor anlatmaya? Babası yine o daktilo başındayken başında kardeşiyle beklemesini mesela? Acaba bu sefer ne yazacak? Bize ne zaman okuyacak? Babası yazdıkça, bitirdikçe, bazen de henüz bitirmeden kâğıdı daktilodan çıkarıp iki kardeşe veriyor, okuyorlar. Gülmekten kırılıyorlar bazen? O günleri ve pazar günleri elmanın daha güzel olduğunu anlatırken ben de salondaki fotoğraflara ve kitap sırtlarına bakıyorum.

ALİ NESİN
FOTOĞRAF: MUHSİN AKGÜN

Ali Nesin?in evindeyim. Kitaplar var, çocuklar var; fotoğraflar, kağıtlar, bahçenin girişinde yeni asılmış çamaşırlar, az ileride bir bisiklet, duvarlarda Ali Nesin?in çizimleri. Devam ediyor anlatmaya?

?Kitaplar, dergiler, gazeteler, kağıtlar, kalemler vardı evimizde. Mehmet Seyda ve Kemal Tahir evlerini hatırlıyorum bir de. Tabii kitaplardan çok şey öğrendim ama sadece okuyarak değil. Mesela Picasso?yu, Matisse?i, Dostoyevski?yi biliyordum okula giderken. Okuldaki çocuklar bilmezdi. Ben nerden biliyordum? Kitap sırtlarından biliyorum. Evdeki konuşmalardan biliyordum. Martin Eden?i, Ezilenler?i hatırlıyorum. Okumamıştım ama biliyordum ta o zamandan. Bir de bizim eve her gün on üç gazete gelirdi. Hepsini okurdum.?

Merak mı, yönlendirme mi, nedir o yaşta on üç gazete okumanın nedeni?
Yok, hiç yönlendirme olmadı. Bilmem, okunuyordu, etrafımızdaki herkes okurdu. Ben de okurdum işte. 60?lı yıllar, o zamanlar sofralar çok önemliydi. Menderes şöyle yapacak, bilmem kim böyle yapacak diye konuşulur, tartışılırdı o sofralarda. Ben de o tartışmaların ertesi günlerinde gazetelere bakar, bizimkilerden kim haklıymış diye düşünürdüm. Babam çok güzel tartışırdı. Kemal Tahir de iyi tartışırdı ama o küfürlü konuşurdu. En çok da Atatürk?e küfür ederdi. Seçim zamanları çok tartışırlardı. Kendi kendime hakemlik yapardım.

Okumayı herhalde okula başlamadan önce öğrendiniz?
Babam öğretti okumayı. Babamın bir dönem aynı anda birçok oyunu oynanmaya başlamıştı. Reklamları, ilanları asılmıştı. Onları okuturdu babam, öyle öyle öğrendim. İlk kitabım da Uzun Mehmet?i anlatan bir kitaptı. Uzun Mehmet kömürü bulan adam.

Ben çocuk kitabı bekliyordum açıkçası?
Yok, nerde? Para yok. Bizim eve uzun bir dönem çocuk kitabı girmedi. Fakirdik yani, ancak 60?ların sonuna doğru babam para kazanmaya başlayınca hayatımız düzeldi. Rezaletti. Koltukların üstünde yatardık. Ama sonra annem Balık Yayınları?na başladı. Her ay otuz liralık kitapları alma hakkı vardı. Beni çağırdı ben seçmeye başladım. Üç ay sonra bitti tabii çocuk kitapları. Okumadığım çocuk kitabı kalmamıştı. Sonra bir gün Dostoyevski?nin Ecinniler romanının gördüm ve aldım. İnanılmazdı. Sonrasında ne kadar Dostoyevski varsa hepsini okudum. Sonra Anton Çehov, Stefan Zweig, Knut Hamsun. Bir gün babamla Cağaloğlu?na gitmiştik, bir kitapçıda kapağında şaha kalkmış bir atın olduğu bir kitap gördüm. Belli ki bir Türkçünün kitabı, bir Orta Asya Türkünün hikâyesi. Tutturdum babama bu kitabı alalım diye. Babam istemiyor tabii, ?Yok, boşver? diyor ama nasıl ısrar edip tutturduysam sonunda aldırdım o kitabı. Bir de cebir kitabı vardı o zamanlardan hatırladığım.

Ve sayılar mı girdi hayatınıza?
Bilmiyorum, o kitap bana çok sihirli, gizemli gelmişti. X?ler, Y?ler filan? X?i bulun diyor, karekök nedir bilmiyorum. Ben bu kitabı okuyayım dedim. Okumaya başladım, birkaç sayfa, yok ama hiçbir şey anlamıyorum. Başa dönüyorum, saatler geçiyor, birkaç gün sonra yeniden bakıyorum yok ama anlamıyorum. Alıştırmaları yapayım bari dedim… Anladım ki tamsayı çıkarsa cevap doğru demektir. Onu anladım neyse ki? Sonra bir güven geldi, bütün kitabı bitirdim. Bir tür manyaklıktı?

?Polis evden bavul bavul kitap götürürdü?
Saint Joseph yıllarına geliyoruz. Okuldaki yakın arkadaşı Uğur Müldür. Lale Müldür?ün abisi. Lale Müldür de Robert Kolej?ine gidiyor. O da Sevan Nişanyan?ın arkadaşı. Sevan Nişanyan çok okuyor, o okudukça Lale?ye satıyor. Lale, abisi Uğur?a, Uğur da Ali Nesin?e satıyor kitabı. Tabii bir de okuldan kaçıp kaçıp parka kitap okumaya gitmeler başlıyor. Üstelik Türkçe olmasına da gerek yok. ?O yıllarda satranç kitaplarına merak sardım. Ama Türkçe satranç kitabı yoktu. Ben de Almanca aldım. Almanca biliyor muyum? Hayır ama simgelerden çözmeye çalışıyorum. Yine o dönem her dilden matematik ve fizik kitapları girdi hayatıma. 60?lı yılların sonlarında her yere kitapçı açılırdı. Tabii bir de devrimci oldum. Che Guevera, Fidel Castro kitaplarını okumaya başladım.?

O sıkıntılı dönemde başınıza kitap yüzünden bela aldığınız oldu mu?
Saint Joseph?te bir arkadaşım vardı, hiç kitap okumazdı. Bir gün ona evden bir kitap götürdüm, ne olduğunu şimdi hatırlamıyorum. Oku bak beğenirsin dedim. Gerçekten de okudu, beğendi. Kitabı bana geri verirken Yurttaşlık dersi öğretmeni gördü ?Seni ihbar edeceğim, polise vereceğim? dedi. Ben de iyi bir şey yapıyorum ya, işte arkadaşım hiç kitap okumuyordu o da okumayı sevsin filan diye verdim dedim ama yok? İnsanların beynini yıkıyorsun filan diye kızdı. Ben zaten kendimi bildim bileli böyle şeylerin içinde yaşadım. Sabahın köründe defalarca polisin evimizi basmışlığı, babamın kitaplarını bavullara doldurup götürmüşlüğü vardır.

Çocuk yaşta ne düşünürdünüz o kitap toplama baskınlarında?
Pek bir şey bilmiyordum aslında. Babamın muhalif olduğunu, sık sık hapis yattığını, sürgüne gönderildiğini, işsiz bırakıldığını biliyordum. Babam komünist midir, Allah?a inanır mı filan merak ediyordum ama evde pek konuşulmazdı zaten bunlar. Babam bazen saklanırdı, eve de gelmezdi, biz gazetelerden öğrendirdik gözaltına alındığını, tutuklandığını?

Babanız evde yazıyor? Siz ne yapıyorsunuz?
Babam hikâyelerini yazarken hep yanında olurdum. O daktilo başında yazardı ve hemen bana verirdi. O bölümü bitirmeden bazen? Ben hep başında beklerdim. Kardeşimle okur okur gülmekten kırılırdık.

Size kitap okur muydu?
Bazen. Masal çok anlatırdı. Yalvarırdık resmen masal anlatsın diye. Sonra bir bakardık bize masal diye anlattığını yazmış bazı hikâyelerinde. Bir de o zaman Charles Dickens?ın Mister Pickwick?i Türkçeye çevrilmemişti. Resimli bir kitabı vardı. Bize okumuştu Pickwick?i ama İngilizce de bilmiyor, resimlerine bakarak uyduruyordu ama çok güzeldi.

?Entelektüellerin seviyesiyle milletvekillerin seviyesi bir değil?
?Alanım dışında farklı kitaplar okuyamıyorum son zamanlarda? diyor Ali Nesin. Daha çok tarihsel ve bilimsel kitaplar okuyor. ?Zaten bir kitabı beğenmek üzere, beğenmek için okumam? diyor.

Nasıl yani?
Ben yazar okurum. Yazar seçerim, ya da bir ülke ya da bir dönem seçer öyle okurum. Anlamaya çalışırım. Nabokov?u okudum mesela ama sevemedim kitaplarını?

Neden okudunuz peki?
Anlamak için. Kitaptan zevk almak tamam ama yazarı anlamaya çalışırım. Dilini, yaşam biçimini, bakışını…

Hiç okuyamadığınız türler vardır kesin?
Mesela macera romanları? Okuyanı da anlamam. Kültürlü bir insanın yapması gereken bir şey değil. Aşk romanları da öyle?

En çok dönüp dolaşıp okuduğunuz yazar kim?
Dostoyevski. Çoğu Rus ve Fransız yazar? Şairlerden Baudelaire ve Yahya Kemal?

Cezaevi yıllarında ne okuyabiliyorsunuz?
Askeri cezaevindeydim ben. Orada da hep İkinci Dünya Savaşı kitapları vardı.

Kitaplar yüzünden yargılanan yayıncılar, çevirmenler, kitaplarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Eşitsizlik var bizde, hem de çok büyük. Türkiye?de entelektüellerin seviyesiyle milletvekillerinin, kanun yapıcıların, hakimlerin, savcıların seviyesi bir değil. O yüzden anlamıyorlar, o yüzden aydınlar da halktan uzak görünüyor.

?Roman okumak demek insan olmak demek?
Nesin on bir yıldır yaptığı Matematik Dergisi?ni bu yıl bırakacağını söylüyor. ?Ne bacak, kaldı, ne bel, ne göz? Bu yüzden de son yıllarda süreklilik istemeyen, ortasını aç oku, bırak kitaplarını okuyorum. Ama dergiyi bırakınca rahatlayacağım.?

Ne okuyacaksınız peki?
Roman okuyacağım. Roman okumak demek insan olmak demek. Çok özledim roman okumayı. Roman okumak da bir lükstür gerçi?

Nasıl bir lüks?
Karnını doyurmaz, para kazandırmaz, aşk heyecanın olmaz. Ben mesela Dostoyevski okurken o kadar büyük bir zevk alırdım ki bitmesin diye ağır ağır okurdum, saatlerce? Her kelimenin tadını çıkarırdım. Her şeyi bırakıp günde iki üç saat roman okumak inanılmaz güzel bir şey ama işte lükstür de aynı zamanda. Ama roman okuyan insan daha mutlu olur?

Kaynak: 17.11.2013, http://kitap.radikal.com.tr/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir