Rus edebiyatında bir benzeri görülmemiş mizahın, kahramanlığın, ironinin, hüznün ve dönemin tutucu çevrelerince fazla cesur bulunarak, büyük tepkilere yol açan biçimde cinselliğin bir arada kullanıldığı epik bir yapıt.

Puşkin, 1811 ? 1817 yılları arasında Saint Petersburg yakınlarındaki Tsarskoye Selo?da, The Imperial Lyceum?da dış dünyadan soyutlanmış bir şekilde eğitimini sürdürürken, ilk büyük çalışması ?Ruslan ve Ludmila?yı yazmaya başladı. Bu eserin temellerini büyükannesinin ona Fransızca anlattığı bir Rus halk öyküsü oluşturuyordu. Yaşlı dadısının yıllar boyunca ona anlattığı hikayeler de edebi ve ruhsal gelişiminde büyük rol oynuyordu.

Puşkin, altı şarkı ve epilogdan oluşan bu masal-poemada Rus tarihinden, eski Rus masallarından geniş biçimde yararlanmıştır; okuyucunun duygularını sarsacak anlatımdan özenle kaçınarak, yer yer kaba halk diliyle, yalın ve süslemesiz bir dil kullanmıştır. Ruslan ve Ludmila?da, Kiev Prensi Vladimir?in yiğit şövalyelerinden Ruslan ile Prens Vladimir?in kızı Prenses Ludmila?nın evlenmeleri; Ludmila?nın düğün gecesi bir büyücü tarafından kaçırılması; Ruslan?ın, Ludmila?da gözü olan Prens Vladimir?in şövalyelerinden Rodgay, Farlaf ve Hazar Hanı Ratmir?le birlikte Ludmila?yı arama girişimleri destansı-masalsı bir havada anlatılır. Kötülüğe karşı iyiliğin, zorbalığa karşı özgürlük düşüncesinin, sahtesine karşı gerçek kahramanlığın, suçluya karşı adaletin zaferi ve gözüpeklik, dürüstlük, Finli?den Hazar Hanı?na kadar Rus olmayan kahramanlara duyulan sevgi, sınırsız bir iyimserlik ve yaşam sevinciyle yansıtılmaktadır.

Trajik ve Lanetlenmiş Bir ‘Özgürleştirici’ – Kaya Genç
(10/09/2010 tarihli Radikal Kitap Eki)

Romantikçi şairlerin Osmanlı İmparatorluğu?nu yıkmak için yollara düşüp hayallerini kurdukları kötü büyücüler, cadılar ve canilere karşı verdikleri savaşlar, insanın içini şaşırtıcı bir hayranlıkla dolduruyor -romantikçi şair her zaman bir Don Kişot?tur, mutlu bir şizofren. 1820?lerde Yunan devrimciler, imparatorluğa karşı Yunan İsyanı?nda ayaklandıklarında Lord Byron oradaydı; Aleksandr Puşkin de devrimci gençliğinin heyecanıyla Philike Hetairia?ya, bağımsız Yunan devletini kurmak için uğraşan masonik örgüte katılmıştı. Ama onun bir çocukluk masalı gibi hayalinde yaşattığı ?özgürlüğü hadım eden despot Doğulu? imgesi sırf ülkesi dışındaki egemenlere değil, Rusya İmparatorluğu?nun yöneticilerine de yönelikti (milliyetçi değil, evrenselci bir Oryantalizm). Ne de olsa ulusunun medar-ı iftiharı, şeceresi Kuzey Avrupa aristokrasisinin prensleri ve prensesleriyle dolu genç Puşkin, ilk şiirlerini yazdığı çocukluk günlerinden bu yana kendine bir kahraman-özgürleştirici rolü çizmişti, İngiliz metafizik şairlerden çok etkilenen büyük Rus yazar Derjavin onun hocası olmuş, lisede henüz on altı yaşındayken arkadaş ve aile çevresine okuduğu şiirleri okulda da büyük ?sükse? yapmıştı.
38 yıllık bir hayat, belki fazla kısa ama biliriz, hatırlarız, romantikçi şairler uzun yazar, kısa yaşarlar: Lord Byron 36 yaşında ölmüştü. Gençlikleri ışıltılar içinde geçen radikallerin en ünlülerinin (Byron?ın dostlarının İngiltere?de oldukları gibi) Rusya?da da ileri yaşlarında liberal devlet şairlerine veya reaksiyoner muhafazakârlara dönüştükleri düşünüldüğünde insan Puşkin?in hayatını kaybettiği düellonun gerçekleşmesine hayıflanmak şöyle dursun, minnet duyuyor sadece. Otuz iki yaşındayken evlendiği Natalya Gonçarova (1831?de 19 yaşındaydı) ise bu radikal şaire olduğu kadar yakışıklı askerlere de ilgi duyuyordu; Temmuz Devrimi?nde monarşiyi destekleyen, Avrupa?yı aydınlatmak için seferlere çıkan Fransız devletinin sadık üstteğmeni ve daha sonra da senatörü Georges-Charles de Heeckeren d?Anthes?la yaşadıkları, Rus edebiyatının çehresini değiştirdi. Lev Tolstoy?un Anna Karenina?yı bu iki âşığın öyküsünden yola çıkarak yazdığı söylenir; Karenin olmaya tahammülü olmayan Puşkin, üsteğmeni düelloya davet ettiğinde aynı zamanda Savaş ve Barış?ın en güzel sahnelerinden birine de ilham kaynağı oluyordu. Ama hepsinden önemlisi, Puşkin Rusçayı özgürleştiren yeni bir form yaratmıştı -Byron?un Don Juan?ı gibi bir ?şiir-roman? olan Yevgeni Onegin?de, ustası Derjavin?in derin, tefekkür içindeki metafizik üslubunu alıp Rus masallarının, orta çağların büyüleyici efsanelerinin malzemelerinden faydalanıyordu; ama bir yandan da çok moderndi çünkü kahramanlarının motivasyonu seksti veya insanı kendinden geçiren büyük fikirler. Düzyazısı çok renkliydi, okurla söyleşen bir konuşma tonundaydı, metaforlarla yeniden yarattığı doğa, büyüleyici güzelliğiyle okura ?Çık dışarıya ve koş? diyordu, kuğular, ışık, göller ve kediler yaşamın yerini tutacak kadar ?verniklenmiş? de olsalar, karalara bürünmüş günahkârlar gibi yapaylıklarını itiraf ediyorlardı ve Yevgeni Onegin denilen labirent boyunca Romantikçilerin çağrısı duyuluyordu: Yaşa ve âşık ol, şiir üzerine düşün ve gerekiyorsa erkenden öl.
Çaykovski?nin operasını yaptığı ?Maça Kızı?nın da aralarında bulunduğu öyküleri de, 1836?de yayımlanan Yüzbaşının Kızı gibi tarihsel romanları da onun düzyazı ve drama söz konusu olduğunda, ancak belli üslupları tekrarlayan bir zanaatkâr olduğunu gösterir. Oysa ?Bronz Süvari? gibi bir şiirini düşündüğümüzde, Puşkin?in âşıklarla askerleri ve doğayı ne kadar iyi resmettiğine tanıklık ederiz. Neva Nehri?nin dalgalanmalarını hasta bir adama benzeten anlatıcı (bir başka) Yevgeni?nin (bir başka genç kız) Paraşa?ya olan aşkını ve nehrin bu aşkı altında bırakıp boğarak Saint Petersburg?a yayılışını bir ordunun, salgın hastalığın, deliliğin, tutkunun yayılışı gibi resmeder. Yevgeni?yi İmparator Petro?nun heykeline lanet okutacak kadar çıldırtan bu felaketin sonunda Petro da heykelindeki atıyla birlikte canlanır, onu yok eder, sularda boğar.

Evlilik cinsel rekabete mâni değil
O zaman şairin ilk gençliğinde, yirmi bir yaşındayken kaleme aldığı Ruslan ve Ludmila?yı Puşkin?in biri ilhamdan yoksun tarihsel kurmacalar diğeri okurla konuşa konuşa yazılmış şiirler ve şiir-romanlardan oluşan iki dünyasından daha ilginç olanının ilk örneklerinden biri olarak, şimdi Türkçe?de okuyalım. Kayhan Yükseler iyi bir iş çıkarmış, (Nabokov?un da yaşadığı gibi) Puşkin?i Rusça olmayan bir dile çevirmek ya sözcüklerin kesinliğine ya da üslubun ahengine ve eğlenceli, çılgın edasına mâl oluyor -burada ikisi de, Puşkin?in isteyeceği şekilde, muhafaza ediliyor. Ruslan ve Ludmila?nın öyküsü Rus masallarından gelse de, en iyi şiirlerinde hep bir hayaller kuran seküler olan Puşkin?in anlatıcısı bize âşıkların bedenlerini, sıcak nefeslerini ve sevişme sabırsızlıklarını dünyevi ayrıntılarla öyle bir çiziyor ki, cadılar, büyücüler ve şövalyelerin dünyası bugün yaşadıklarımızın renkli bir çeşitlemesi gibi görünüyor. Prens Vladimir?in kızı Ludmila?nın bir polisiye romanda olacağı gibi (Agatha Christie?yi düşünün, bir yandan François Ozon?un son filmlerinden birine de benziyor) evlilik gecesinde sırra kadem basışı, onunla sevişmeyi başaramayan talihsiz şövalye Ruslan?a (tatmin olmayan libido?su Freud?un tarif ettiği tür bir savaşa atılacaktır) şunu gösterir:
Evlilik, cinsel rekabete mâni değil, bir davettir. Vladimir, kızını bulan kişinin onunla evlenme hakkına sahip olacağını söylediğinde Rodgay, Ratmir ve Rodgay isimli üç ?talip? yollara düşer, şiir ilerledikçe anlarız ki yaşananlarda Çernomor adlı, uzun sakallı, kıskanç, adi bir büyücünün parmağı vardır. Çernomor?u anlatırken Puşkin de bir büyücü gibi davranır, değneğiyle sürrealistlerin hayal edecekleri dönüşümleri akıl gözümüzde canlandırır. Kesik bir baş, kesik bir el, bunlar Çernomor?un gazabından geride kalanlardır ve geride kalanlar olarak yaşıyorlardır, konuşuyor ve anlatıyorlardır (Rusça edebiyatın çehresini nasıl değiştirdiğinden bahsederken Puşkin?in Gogol?ü sevip desteklediğini söylemedik, Ölü Canlar?ın öyküsünü teslim ettiği Gogol?un ?Burun? gibi bir öyküyü yazmadan önce Ruslan ve Ludmila?yı okumamış olamayacağını da). Şiirin en güzel bölümlerinden birinde çaresiz Ruslan, süslü bahçelerde göreceğiniz türden gülümseyen bir cüce olan Çernomor?un sakalına tutunur, Çernomor bir balon gibi uçarken Ruslan?ı da sürükler. En büyük korkusu sakalının kesilmesidir (bu kısa boylu büyücünün sakalının üzerine titremesini okurken onun cinsel organına yönelik endişelerini hissetmeden edemeyiz).
Şiirin epilog bölümünde yine Bronz Süvari?nin mekânındayız. Puşkin, Sosyetenin ve dedikoduların unuttuğu ben,/ Neva kıyılarından çok uzaklarda/ Karşımda görüyorum şimdi/ Kafkasya?nın gururlu tepelerini diyor. Yamacında kayalık uçurumların,/ Yalçın doruklarının üzerinde/ Besleniyorum sessiz duygularla,/ Vahşi ve kasvetli doğa tablolarının/ Olağanüstü güzelliğiyle. Ama şimdi şiirlerin ateşi sönmüştür ve anlatıcı izlenimlerini boşuna arıyordur. Sevinçlerin kısa günü akıp geçmiştir. Kafkasya?nın gururlu tepelerine bakan anlatıcının Aşkın, neşeli düşlerin vakti,/ Vakti yürek heyecanlarının uyarısıyla, artık kitabı okumadan önceki gibi olmayan hayatımıza girer veya Puşkin?in düşlediği gibi Neva nehrinin hayali üzerinde ilerleriz -Don Kişot gibi trajik, harika ve lanetlenmiş bir ?özgürleştirici? olarak.

Kitabın Künyesi
Ruslan ve Ludmila
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
Çeviren: Kayhan Yükseler
YKY’de 1. Baskı: Eylül 2010
Sayfa: 104

Previous Story

Doğa ve Kirlilik (10.Kitap) – Michel Puech, Brigitte Labbe

Next Story

Sanat ve Sanatçılar Üzerine – Sigmund Freud

Latest from Öykü Kitapları

Trevor’ın çok şey anlatan son öyküleri

William Trevor’ın geçen günlerde yayımlanan ‘Son Öyküler’ kitabı Yağmurdan Sonra’da olduğu gibi yalnız insanların umutsuzluklarını, hayal kırıklıklarını, terk edilmiş kadınların deneyimlerini, kendini dışlanmış hisseden

Boş Kentin Masalı – Ergün Doğan

Bu hikâye aslında bir kentin var oluş ve yok oluş hikâyesidir. O nedenle bu hikâyeyi kadınıyla çocuğuyla, otuyla böceğiyle ve kurduyla kuşuyla bütün bir

Önce Ekmek – Orhan Kemal

Orhan Kemal´in 1968 yılında yazdığı ve 1969 yılında hem Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü hem de Sait Faik Hikaye Armağanı kazanan kitabı Önce Ekmek,

Uyku – Orhan Kemal

Türkiye edebiyatının en özgün ve gerçekçi yazarlarından Orhan Kemal, yazdığı roman, oyun ve öykülerin hepsinde yoksul, hayatla mücadele etmek zorunda olan ama umudunu, yaşama
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ