Şairin Ölümü – Mihail Yuryeviç Lermontov “Hoş dizeler… Söyleyecek söz yok! Yasaya göre gereği yapılsın.” Çar Nikola I

Rus eleştirmeni Belinski’ye göre: “Lermontov, Puşkin’in mirasçısıdır; üstelik de yeni bir dönemin şairidir.” Şair, öykücü, ve oyun yazarı Mihail Yuryeviç Lermontov (1814-1841), yalnızca yirmi yedi yıl yaşayabilmiş, buna rağmen Çarlık Rusyası’nın hareketli olduğu bir dönemde ve sansürün gölgesi altında bu kısa ömrüne çok önemli şiirler sığdırmıştır. Özellikle yirmi üç yaşındayken yazdığı ve bütün Çarlık Rusyası’nda elden ele dolaştığı var sayılan, gerçekten de dönemi için ciddi izler bırakmış, bugün halen unutulmamış “Şairin Ölümü’nü yazmıştır. 1837’de ünlü Rus şairi Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’in bir düelloda öldürülmesi üzerine yazdığı bu şiir dilden dile, matbaadan matbaaya çığ gibi büyüyerek başta St. Petersburg olmak üzerine bütün Rusya’ya yayılır. Çarlık Rusyası’nın yenilikçi akımlara karşı olduğu, korkulu bir tavırla hareketlenen devrimci algıyı bastırmak için sansür uyguladığı bir dönemde böylesine bir şiirin elden ele dolaşması elbette kaygı vericidir. Çar Nikola I, şiiri okuduktan sonra:
“Hoş dizeler… Söyleyecek söz yok!” der ve “Yasaya göre gereği yapılsın.” der.
Bunun üzerine Lermontov, Kafkasya’ya, Nijgorod Süvari Alayı’na sürülür.

Elinizdeki kitapta Kanşaubiy Miziev’in Rusça aslını kaynak aldığı 36 şiir, Ahmet Necdet’le yürüttükleri özenli işçiliğin sonunda Türkçe’ye kazandırıldı.

Şairin ölümü

İntikam, çar, intikam!
Kapanıyorum ayaklarına
adil ol ve katili cezalandır
Ki onun idamı gelecek çağlara
senin haklı yargını duyursun
ve caniler örnek bulsun onda.

Şair öldü! – kuluydu namusun.-
Düştü, karalanmış, söylentilerle.
Düştü intikam özlemiyle,göğsünde bir kurşun
eğerek gururlu başını yere!

Utancını değersiz tahkirlerin
taşıyamazdı şairin kalbi
o başkaldırdı yargısına sosyetenin
ve öldürüldü! Yapayalnız, önceki gibi..

Öldürüldü! Neye yarar şimdi gözyaşları..
Neye yarar boş övgülerin gereksiz korosu..
Neye yarar zavallı özür mırıltıları..
Kader oynadı oyununu!

İlkin kinle kovan siz değil miydiniz
onun özgür ve cesur yeteneğini;
ve eglenmek için körüklediniz
bir yangını ki belli belirsizdi..

Daha ne? Eğlenin.. Son ıstıraplara
dayanmaya artık gücü yetmezdi!
Söndü bir meşale gibi eşsiz deha
soldu alnındaki zafer çelengi..

Kurtuluş yok,soğukkanlılıkla
katil indirdi vuruşu.
Titremedi elindeki tabanca
yüreği sanki donmuştu..

Şaşacak ne var? Uzaktan onu
o benzeyeni yüclerce kaçağa
fırlatmıştı bize kaderin buyruğu
talih ve rütbe avına..

Gülerek, küstahça aşağlıyordu
yabancı bir toprağın göreneklerini
o bizim şanımızı esirgeyemezdi
ve bu kanlı an düşünemezdi
elini neye kaldırdıgını !

Şair öldü ve girdi toprağa
O ünsüz, tatlı türkücü gibi
sağır bir kıskançlığın kurbanı.
Onu eşsiz bir güçle betimlemişti
acımasız bir elin yere serdiği
o yazgı yoldaşı ozanı..

Bırakarak barışçıl erinçleri ve saf bir dostluğu
özgür yüreğin ve ateşli tutkuların boğulduğu
bu kıskanc dünyaya niçin geldi?
Niçin verdi elini değersiz kara çalıcılara?
Niçin inandı yalan sözlere ve okşayışlara?
O ki genc yasından beri insanları bilirdi..

Çıkarıp ilk çelengi alnından
dikenli ve denfeden bir çelenk taktılar ona,
ve gizli iğneler dalların altından
battılar şanlı alnına..
Ve ağulandı son anları da
sinsi fısıltısıyla alaycı cahillerin.
Ve öldü o -boşuna bir intikam susuzluğuyla-
ve gizli üzgüsüyle kırılmış ümitlerin..

Sesleri o eşsiz şarkıların dindi
bir daha duyulmamacasına.
Dar ve sevimsiz sığnağında simdi
Susuyor şair , bir mühür ağzında..

Ve sizler, kibirli çocukları
bilinen alçaklıkla ün salmış ataların!
Köle topuklarıyla çiğneyen yıkıntılarını
bahtın oyunuyla incinmiş soyların!
Özgürlük,defa ve şan cellatları!
Tahtın yanındaki açgözü yığın!
Susturun gerçeği ve yargıyı
gizlenin örtüsü altına yaslanın!
Fakat ey ahlaksızlar,tanrısal bir yargı
ve müthiş bir yargıç bekliyor sizleri!
O’nu kandıramaz altın şıkırtısı
O bilir önceden her şeyi.
O zaman boşa gidecek ama
kötülemeler, basvuracağınız!
Ve tüm kara kanınızla, şairin
haklı kanını yıkayamayacaksınız!..
(1873)

Çeviren : Ataol Behramoğlu

Kitabın Künyesi
Şairin Ölümü
Mihail Lermontov
Yayınevi: Artshop Yayınları
Editör: Vedat Akdamar
Çevirmen: Kanşaubiy Miziev – Ahmet Necdet
Baskı 1 – İstanbul,
Ocak 2008,
64 Sayfa

Mihail Yuryeviç Lermontov’un Hayatı
Mihail Yuryeviç Lermontov 1814 yılında Moskova?da doğdu. Üç yaşındayken annesini kaybetmesi ve hemen arkasından da babası Yuri Petpoviç?in evi terk etmesi aile kavramına hasret bir yaşam sürmesine neden oldu. Penza Eyaleti, Tarhanı Kasabası?na ananesinin yanına yerleşti. Bir malikâneye yerleşmişti yerleşmesine, ama çocukluğu Kafkasya?ya büyükannesiyle birlikte yaptığı yolculuklarda geçti. Daha sonraki yıllarda doğayla şiir arasında kuracağı sıkı bağların temeli daha bu yıllarda kendini gösterdi. Bununla birlikte büyükannesinden dinlediği halk şarkıları ve masallar da onun kişiliğini geliştirdi.

1827 yılında, on üç yaşındayken Moskova?ya büyükannesiyle birlikte yerleşti. Bir yıl sonra da Moskova Üniversitesi?ne yakın bir yerde yatılı olarak okumaya başladı. Büyük şehirle ilk kez tanışan Lermontov bu yıllarda, fırsat buldukça şehri geziyor, şehir hakkında bilgi sahibi olmaya çalışıyor ve kültür hazineleri konusunda fikir ediniyordu. Öğrenim hayatında başarılı bir öğrenci olmasının yanı sıra yabancı dil konusunda da kendini sürekli geliştirmesi önemli bir ayrıntıdır. İngilizce, Fransızca ve Almanca?yı iyi derecede öğrenen Lermontov aynı zamanda piyano ve keman çalarak ufkunu genişletiyordu. Edebiyatsa onun için her zaman birinci plandaydı: Byron, Shakespeare ve Schiller?i okuyordu. Tabii ki dönemin en gözde yazarlarından, Rus Şiiri?ni baştan yaratan Puşkin?e hayran olduğunu da belirtmeli. Şiir yazma serüveni de bu yıllarda başlayan Lermontov, bu dönemde yüzlerce şiir kaleme almıştır.

Moskova Üniversitesi?ne girdiğinde yıl 1830?dur. Ülkenin farklı yerlerinden gelen öğrencilerle siyasi, felsefi ve sosyal konular üzerine düşünce paylaşımları yapar. İlerici bir şâir olarak ismini duyurmaya başlaması ve okulda yazdığı yüzlerce şiire yüzlercesini eklemesi de cabası. Rus Edebiyatı?nı etkileyen Belinski ve daha sonra yurtdışında yaşamak zorunda kalacak (ya da Dostoyevski?ye göre keyfiyle birlikte yurt dışında yaşayıp ülkeyi değiştirmeye çalışacak olan) Herzen de aynı dönemlerde öğrenci guruplarının içinde, hatta başında yer alıyorlardı. Lermontov onlarla tanışmadıysa da, onların düşüncelerine tıpkı diğer üniversite öğrencileri gibi yakın durmuştur bu yıllarda.

1832?de üniversiteden fikir çatışması yaşadığı bir profesörle tartışması sonucu ayrılır ve St. Petersburg?a gelir. Üniversiteye girmeyi dener, ancak Moskova?da kalan iki dersi ya da tartışma haberinin kendinden önce üniversiteye iletilmesi yüzünden kabul edilmez. Harp Okulu?na devam eder ve iki yıl sonra asteğmen olarak mezun olur. İlk görev yeri Tasrskoye Selo?daki bir Hafif Süvari Alayı?dır. Orada ara-sıra geceleri düzenlenen eğlencelere katılsa da genellikle okumayı ve yazmayı tercih eder. Tamamlanmamış romanı ?Prenses Ligovskaya? ve sosyeteyi eleştirdiği ?Maskeli Balo? oyunu bu dönemde yazılmaya başlanmıştır.

Esas vurgun ise Puşkin?in bir düello sonucu öldürülmesi üzerine yazdığı ?Şâirin Ölümü? isimli şiirle gerçekleşir. Bu şiir dilden dile, matbaadan matbaaya çığ gibi büyüyerek başta St. Petersburg olmak üzerine bütün Rusya?ya yayılır. Çarlık Rusyası?nın yenilikçi akımlara karşı olduğu, korkulu bir tavırla hareketlenen devrimci algıyı bastırmak için sansür uyguladığı bir dönemde böylesine bir şiirin elden ele dolaşması elbette kaygı vericidir. Çar Nikola I, şiiri okuduktan sonra:

?Hoş dizeler… Söyleyecek söz yok!? der ve ?Yasaya göre gereği yapılsın.?

Bunun üzerine Lermontov, Kafkasya?ya, Nijgorod Süvari Alayı?na sürülür. Ancak bu sürgün onun için bir kayıp yaratmaz, aksine daha çocuk yaştayken karşılaştığı Kafkas doğasını tekrar keşfetme fırsatı bulur. ?Çağımızın Bir Kahramanı? romanı bu dönemde başlar. Kafkas doğası, doğanın ve insanların ateşli tutkusu onda derin bir canlılık yaratır. Yaratıcılığını tetikleyen bu unsurların yanı sıra Gürcü şâirlerle ve dönemin Dekabrist sürgünleriyle tanışma fırsatı bulur. Ünlü şâir, A. İ. Odoyevski ile de bu dönemde tanışır. Odoyevski daha sonra sürgünde ölecektir. Kafkasya bir Türk masalı olan Aşık Garip?i Rusça?ya da uyarlamasına olanak tanır Lermontov?un. ?Mtsıri? ve ?İblis? poemaları da bu dönemin ürünlerindendir.

Sürgün yılları büyük bir verimlilik getirir eserlerine. 1829 ve 1830?lu yıllarda ?Tutsak Şövalye? , ?Düşünce? , ?Üç Palmiye? , ?Hem Sıkıntı Hem Hüzün? başta olmak üzere birçok şiiriyle eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanır. Belinski daha sonra Dostoyevski?yi karşılayacağı gibi Lermontov?u da karşılamıştı:

?Rusya?da yeni, güçlü bir yetenek doğuyor. Bunun adı Lermontov!..?

Tabii ki salt bir edebi görüş değil, aynı zamanda siyasi bir eylem hareketi de bu ilgiyi arttırıyordu. Hal böyle olunca toplantılarda, gecelerde, eğlencelerde Lermontov ismi bile salonları dalgalandırmaya yeter olmuştu. Oysa bu durumdan memnun olduğu söylenemezdi şâirin. İvan Sergeyeviç Turgenyev böyle bir gecede Lermontov?u uzun uzadıya inceledikten sonra şöyle anlatacaktı:

?Dış görünüşü pek iç açıcı değildi. Karanlık, kötücül bir güç girmişti içine sanki. Yüzü asıktı. Bir noktaya dikilen bakışları, o çocuksu yumuşaklıkla uzayan dudaklarına hiç uymuyordu. Canının sıkıldığı belliydi. Yazgısının sürüklediği bu dar, boğucu çevre onu bunaltıyordu.?

1839 olduğunda ?Çağımızın Bir Kahramanı? romanını bitirir. Ancak bir yıl sonra Şubat 1940?ta Fransız büyükelçisinin oğlu Barante?la yaptığı düello nedeniyle tutuklanır. Askeri hapishaneye gönderilir ve ardından da Kafkasya?da harekâta hazırlanan bir piyade alayına sürülür. Belinski onu hapishanedeyken ziyaret eder ve görüşlerini yineler:

?Geçenlerde yanına uğradım. İlk kez böyle candan konuşuyorduk. Ne kadar derin ve güçlü bir ruha sahip!.. Sanata nasıl da inançla bakıyor! Rusya?nın en güçlü şâiri olacak, eminim.?

Yeni birliğine gitmeden birkaç gününü Moskova?da geçirir. Dönemin edebiyatçıları tarafından verilen bir yemekte şiirlerinden okuduğu bir bölüm başta Nikolay Vasilyeviç Gogol olmak üzere herkesin ortak beğenisini kazanır.

Birliğine teslim olur. Sıkça sıcak çatışma ve harekât üzerine kurgulanan bu birlikte, öğrenme konusunda hiçbir zaman geri durmamış olan Lermontov?un Harp Okulu?nda edindikleri faydalı olur. Komutanları tarafından ?Kahramanlık Nişanı? alması için Çar?a bir öneri bile getirilir, ancak bu öneri geri çevrilir. Lermontov hiçbir zaman bir öldürme ya da koruyucu vazife için cinayet işleyen katillerden olmamıştır. Askeri bir okulda eğitim alması ?asker? olduğu anlamına gelmez. Kuşkusuz bunda onun şiirler, doğayla ve insanla kurduğu edebi ilişkinin payı çok büyüktür. Güçlü çatışmaların arasında bile yazmayı bırakmaz, yazmak bir yana sorgulamayı hep sürdürür:

?Düşünüyordum içten ve gizli bir acıyla.
Ne istiyordu şu zavallı adam?
Gökyüzü aydınlık ve altında
Herkese yetecek kadar yer var,
Ama neden durmaksızın ve boşuna
Dövüşüyor tek başına ?niçin??

Tüm bu olayların arasında olgunluk dönemi ürünlerini vermeye başlayacaktır Lermontov, başlayacaktır ama 1840 yılında zor zahmet aldığı izinle St. Petersburg?a gitmesi hayatını alt-üst eder. Saray balolara katılması, şehirde adının tekrar yayılması Çar Nikola I?i öfkelendirir. Başkentten uzaklaştırılması için emir verir Çar. Emir geciktirilmeye çalışılır. Lermontov istifasını verir, kabul edilmez. Bu kısacık ziyaretinde yarım bıraktığı ?Anayurt? , ?Sevmiştim? , ?Sarp Kaya? , ?Tartışma? , ?Peygamber? , ?Yalnız Başına Çıkıyorum Yola? gibi şiirlerini bitirir.

Lermontov şehirden uzaklaştırılır. Çar Nikola I, onu St. Petersburg?dan uzaklaştırdığı gibi askeri mercileri bilgilendirerek kesinlikle geri mevziilere verilmemesini ister. Birliğine katılmayı erteler Lermontov, büyükannesiyle St. Petersburg?dayken çabaladığı gibi yine çabalamaktadır istifasının kabulü için. Tedavi için Pyatigorsk kentine gittiğindeyse ölüm artık ona çok yaklaşmıştır. Saray çevresinden insanlar etrafını sarmış, emekli bir binbaşı olan Martinov?la tanışmış ve çok geçmeden de onunla sıkı bir tartışmaya tutuşmuştur. Tartışmanın sonu düelloya kadar varmış ve o da tıpkı çok beğendiği, uğruna sürgüne gittiği ?Şâirin Ölümü?nü yazdığı Puşkin gibi düello sonucu öldürülmüştür. Cenazesi ilk olarak Pyatigorsk şehrinde kaldırıldıysa da, daha sonra Tarhanı?daki aile mezarlığına taşınmıştır.

Duygusal şiirlerden nesnel şiirlere, oradan da toplumsal şiirlere geçen Lermontov, Rus Edebiyatı?nın ölümsüz şâirlerinden biri olmayı başarmış ve ismini de Dünya Edebiyatı?nda haklı bir konuma kısacık ömrüne rağmen yerleştirmiştir. Türkiye?de sıkça baskısı yapılan ?Çağımızın (Zamanımızın) Bir Kahramanı? isimli romanının yanı sıra, Atol Behramoğlu çevirileriyle seçme şiirleri ?Hançer?, Kayhan Yükseler?in hazırladığı ?Profil?i okunmaya değer.

Son olarak Belinski?nin Puşkin-Lermontov kıyaslaması üzerine yazdığı metne bırakalım sözü:

?Lermontov?un, Puşkin?in şanslı bir öykünmecisi olduğunu, yeteneklerini geliştirmede, kendi şiirine giden yolları açmayı başaramadığını söyleyen insanlar var aramızda. Bu düşünce öylesine dar kafalılığın ve yanılgıların ürününü ki karşılık vermeye bile değmez. Sonra ne yeri, ne zamanı şimdi. Bu yüce şâirler, aynı yazgıyla trajik biçimde aramızdan ayrıldılar. Hayır! İkisinin arasında çok önemli farklar bulunuyor. Puşkin, içsel duyguların şâiriydi. Lermontov ise acımasız gerçekliğin ozanıydı. Puşkin?in coşkusu sanatta olduğu gibi kendi ustalığında biçimleniyordu. Lermontov?un coşkusunu devindiren, birey hakları ve yazgısına ilişkin ahlaki sorunlardı. Puşkin her duygunun üzerinde titizlikle duruyor, sıcak efsaneler diyarında dolaşmaktan hoşlanıyordu. İblisle karşılaşması iç uyumunu bozmuş, ruhunu sarsmıştı. Lermontov?un yaratıcılığı, aman tanımaz aklın alanında gelişmiş, efsane ve masalları gururla bir kenara itmişti. İblis, Lermontov?u ürkütmemişti. Onun türkücüsüydü çünkü. Gerek Puşkin?deki incelik ve içtenlik, gerekse Lermontov?un yakan ve acıtan gücü yetkin şiirin nitelikleridir. Bu gök gürültüsü, yıldırımların çakması, kılıç şakımaları ve kurşun vızıltıları gibi bir şeydi.?
Biyografisinin Kaynağı: www.dusle.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir