Sakızköy Günceleri – Azad Ziya Eren “kentli ben’in taşralı ben’le buluşması”

Sakızköy Günceleri, Azad Ziya Eren’in 2002-2003 yıllarında Mardin?in Mazıdağı ilçesi Sakızlı dağ köyünde ilkokul öğretmenliği yaparken tuttuğu günlüklerden oluşan yaşadıklarını anlatan ilginç bir anı kitabı. Turistik bir fotoğraf değil, çarpıcı bir röntgen filmi koyuyor önümüze yazar. Sakızköy Günceleri, ?Anadolu Notları? (Reşat Nuri Güntekin), ?Bizim Köy? (Mahmut Makal) ve ?Kimse? (Ferit Edgü) adlı kitapların yanında okunmayı hak ediyor.

* “İlkokullu yıllarımızın çocuk şarkısında bizlere öğretilmişti ki;  ” Orda, bir köy var uzakta / O köy, bizim köyümüzdür. / Gitmesek de, görmesek de / O köy bizim köyümüzdür.” Ama o köy(ler) bir çoğumuzun sadece okul şarkısındaki köylerdi. Hiçbir zaman gidilmemiş, gidilmeye de yeltenilmemiş, uzaktan özlem duyulan köylerdi, şarkıdaki o köyler. Köyler, şarkıdaki özlem duyulduğu sanılan köyler olunca, o köylerin sakînleri köylü(ler) de ‘milletin efendileri’ oluyorlardı doğal olarak!
Ve bir köy ve köylü edebiyatı doğuyordu yeniden Cumhuriyetin otuzuncu yıllarında. Mahmut Makal çıkıyordu 1950’lerde. Bizim Köy diyordu,
‘Mamıdefendi’leri yazıyordu. Sonra onu okuyan şehirli birileri, yeterince köy meselesine kafa yormayanlara epeyce uzaklardan gönderme yapıyor,
“Herifçioğlu Paris’te koyuvermiş sakalı. Neylesin bizim köyü, neylesin Mahmut Makal’ı” diyordu.

Kışı kutup, yazı çöl: Sakızlı
İşte 50’li yılların daha yeni tanışık çok partili dünyasından 54 yıl sonraki küresel dünyasına pek de kolay olmayan geçiş yaptığımız bugünlerin Türkiye’sinde; tekrardan köyle buluşturuyor bizleri Diyarbakırlı Azad Ziya Eren.
Bir çoklarının yaptığının aksine, turistlere yönelik fotoğraf değil de, olanca çıplaklığıyla bir röntgen filmi koyuyor önümüze. Hani UNESCO’ya, dünya kültürel miras listesine aday Güneydoğunun Mardin’inin, çok yakınında Mazıdağı ilçesinin Sakızlı köyüne, günceleriyle konuk ediyor bizleri. Kaçımız Mardin şehrinin gündüzü başka güzel, gecesi bir başka güzel dünyasının ayrı bir cephesine ayna tutmaya yelteniriz.
Kışı kutup, yazı çöl köyüyle öğretmen kimliğiyle buluşturuyor okurları yazar. Yıl 2002. Mevsim: Kış. Yer: Türkiye, Sakızlı Köyü. Doğunun adını imkânsızlığı bakımından layığıyla, insani yansızlığı bakımından ise eksik çıkaran birçok köyünden sadece biri, diyor Sakızlıköy için. Azad’ın köyünde “iyi yaşlılar, iyi ki yaşlanabilecek kadar yaşıyorlar”. Yaşıyor ve yaşadıklarını zaman, zaman bir bilge kişi nüktedanlığıyla Azad Ziya Eren’in şiirinden beslenen diliyle bizlerle az kalsalar da paylaşıyorlar.

Su ne zaman kokar…
Azad’ın öğretmeni olduğu güncelere konu, Sakızlı köyünde köylü ya da köylü olmayan biri; mesela öğretmen için o köyde geçen günler zamanlı bir bekleyiş oluyor belki de! O köylü olanlara göre ise; belki ıstıraba dönüşüyor hayat. Çünkü vuran koşulların dayattığı koruculuk baskısı desteğinde sistemin acımasızlığı. Gitmek, gezmek, akmak güzeldir de, kalmak için bir nedeni olmayandır hayat. Çünkü onlar (köylüler) için; “Av di golà da çikas bimîne, gennî dibe”.(Su gölde ne kadar kalırsa kokar). Belki onlar da köyde, köylerinde!
İşte ol sebepten ötürü oralarda (yani sizin anlayacağınız kaville buralarda); sudan/ sinekten sebeplerle ölümün kol gezdiği, tedirgin olunan ve oluşuna anlam verilmeyen anların haddi, hesabı olmuyor. Mesela kapının önündeki kaptaki pekmeze konan sinekten dolayı üç insan ölebiliyor o köylerde. O köylerin her bir köyünde kendi rüzgarıyla dağıtıyor payına düşeni köy!
Ve Sakızköy’de Sakızlı köylüler için; mezarında gömülmek mecrasında uyumak bir kader oluyor sanki! Sakızköy’de ve diğer tüm o coğrafyanın köylerinde kar yağar sürekli, her bir şeyi örtmek için kar yağar.
Ama illa ki kar büyümek için geceyi seçer oralarda.
Şiirinden damıttığını güncelerine ustaca aktaran Azad Ziya Eren “Şehir bitti, köy kaldık” dese de bir dizesinde; şehirin bittiği doğrudur da! Yirmi yıllık şiddetin sonunda köy de bitmiştir, köylü de şimdilerde.
‘Sakızköy Günceleri’ şehirli sıkı bir şairin içerden, yürekten hissederek ‘kentli ben’ini taşralı ben’iyle’ buluşturmasının özgün günceleridir.
* ŞEYHMUS DİKEN, 02/04/2004 Tarihli Radikal Gazetesi Kitap Eki

M. Kenan Kaya, 01 Mart 2004 Tarihli Akşam Gazetesi
“Sakızköy Günceleri”ni anlamak için belki önce, Mardin’in Mazıdağı ilçesi Sakızlı dağ köyünde öğretmenlik yapan Eren’in yaşamından birkaç anekdot aktarmak gerekiyor. Eren, öğretmen bir anne-babanın çocuğu. Bu yüzden de çocukluğu Çorum, Gaziantep, Diyarbakır gibi birçok şehirde geçmiş.

Şiirleri Yapı Kredi Yayınları’nın dergisi Kitap-lık’ta, günceleri de Akşam-lık’ta yayımlandıktan sonra da Enis Batur “Senin yerin burası” diyerek onu İstanbul’a çağırmış; “Gel, editör ol” diye… Ama Eren 26 yaşında bir edebiyatçı adayı olarak bu teklifi reddederek, kuş uçmaz kervan geçmez Sakızköy’de, öğrencileriyle birlikte kalmayı tercih etmiş.

Sözü hiç eğip bükmeden söylersem; “Sakızköy Günceleri”, bir genç köy öğretmeninin yıllardır görmezden geldiğimiz gerçekleri önümüze getirip bıraktığı sert-sıcak bir Doğu hikayesi. Ve o hikayede, geçit vermez karlarla kaplı dağ köyleri, bacalardan yükselen tezek kokuları, aile nüfusunu sayarken kızlarını “yok sayan” babalar, hastalığı bir “kuzunun burun akıntısı kadar önemsenmeyen kadınlar” var… Ve elbet yoksulluk, cahillik, “kader”e olan büyük teslimiyet…

“Sakızköy Günceleri”ni okurken, sanırım birçok kişi gibi ben de Mahmut Makal’ın 54 yıl önce yazdığı “Bizim Köy” romanını anımsadım. Ve Erken Cumhuriyet dönemine ilişkin bir tezle uğraşırken karşıma çıkan bir metni: Bir çeşit Türkiye panoraması sayılacak o metindeki elektriksiz köyleri, 10 kilometre ötedeki şehre inmeden yaşayıp ölen kadınları, acının, sıkıntının sıradanlaştırıldığı hayatları… Şimdi akıllı bir medya binasında bunları düşünmek Eren’in anlattığı o Doğu hikayesini daha yürek burkucu hale getiriyor. Ve bunun izahını ne Doğu ile Batı arasındaki kilometre farkında, ne çağdaşlık yolunda geçen 80 yılda bulamıyorum.

Aslında kimi zaman bazı kitapları anlatmak onları zedelemek, bir yanını açığa çıkarırken ötekini istemeden örtmek anlamına geliyor. Bu da tuhaf bir yarım bırakmışlık hissi uyandırıyor yazarda… Ama meraklı okur için illa bir şey söylenecekse genç bir öğretmenin 80 sayfaya sığdırdığı bu gerçek hayat kesitinde bu ülkenin çocukları, insanları, duyarlılıkları, vurdumduymazlıkları ama en çok yüzyılların ihmaliyle ellerinden alınmış hayatları var. Ve biz o hayatları o kadar az tanıyoruz ki, kitabı okudukça belki en çok bu yabancılık yüzünden sarsılıyoruz. Sözü Eren’e bırakırsam, sanırım derdimi daha iyi anlatmış olacağım: “Yıl: 2002. Mevsim: Kış. Yer: Türkiye. Sakızlı: Doğu’nun adını imkansızlığı bakımından layığıyla, insani yansızlığı bakımından ise eksik çıkaran birçok köyden sadece biri. Hani şu tezeğini koklamaya, sümüğü üst dudağını zorlayan çocukların saçlarına ellerimizi daldırmaya, çoraklığında çatlamaya cesaret edemediğimiz, partal derili, kocaman elli insanların yaşadığı, çocuklarının başını iğrenerek de olsa okşayıp sonra da ‘lüküs kolonyalı’ mendillerle o narin ellerimizi temizlediğimiz sevgili köylerimizden…”
Bence o köyde siz de gezinin…

Sunu / A. Z. Eren
Sakızköy?e gelişim kendi rızamla olmasa da gidişim, yaşadıklarımın taze tortusuyla, huzur ve paylaşımlarla yüklü. Köy insanının başlangıçta arkaik gibi görünen ancak kentli kabuğunuzu çıkarmanızı da derviş sabrıyla bekleyen yüceliği ?taşların ve canlıların da birlikteliğiyle? içinizde yeni katmanlar ve yaşanmışlıklar oluşturur. Bunun verdiği hazzın eksiksiz tanımlanması ne bu güncelerle ne de daha gelişkin iletişim araçlarıyla sağlanabilir. Orada olmak, onlarla olmak, somutluk ister. Bunu gördüm. Köyün kışı kutup, yazı çöldü. Benim hazırlıksızlığım ya da yabancılığımla pek ilgisi yok. Kar fazla yağacağı mekân olarak seçer dağ köylerini, güneşin ilk dokunduğu uçlardır oralar. Her ne kadar tersi de söylense, kader değil seçimdir oralarda olmak. Bu güncelerin tutulduğu günlerde doğumlar, ölümler, savaş ve depremle yüzleştim. Koruculuğun, yarattığı çürümüşlükle, insanlar arasında nasıl da kapatılmaz mesafeler ve yaralar açtığını yaşadım. Sıkıntıları çözümsüz, gururları arkaik suretlerinden fışkıran dev insanlarla yaşadım. Onlar, her şeye rağmen, yüce gönülleri ve sabırlarıyla tertemizdiler. İnsana borçlu kalmanın meta yanında değil, iç çeperlerinde dolaştım. Bu derinliği paylaşacağınız birilerinin eksikliğinde, daha da dip sularda cinselliği aşksız yaşayan yiğit ve güzellerin ahvaline kulak kabarttım. Kentli ben?imi, taşralı ben?imle kucakladım? Bu buluşmaların aracısı olan öğrencilerim, her fırsatta, ?Seni seviyorum öğretmenim? yazılı mektuplarıyla bu günceleri bedenselleştirdiler. Kitabın asıl sahibi onlardır.

HAYAT BİR GREVDİ SÜREKLİ KIRILAN
evrenin bütün kıygıları zenci bir tenin sırtında
patlayan kırbaç gibi balkıdıkça;
sustuk sustuğunuza benzer
biraz fazla sıkarak vücudun dişlilerini

tiner koklayan bir kuşun iki kanat arası uzadık
ağır yalnız ve en yukarıya kadar güvensiz

“kendini anlatmalıdır herkes”
gülümseyişinin rengini kan gülü
anlatacak neyimiz kaldı
söyleyecek kimimiz uzak ve yakın
tuttuk sonu geldi
kavradıkça gelişen kaslarıyla ayrılığın
temmuz uzak solgun bir çocuğun eylülü içerdeydi
şehirler bitirmiştik
yürüyorduk en uzağına zayıf köylerin

safran ve katran aynıydı; dilimizle bilmiştik
büyüyorduk tapınağa doğru: kanayan toprağa

bilinir ki ortadoğu şehrinde
kolayına çıkmaz sokağın en sevileni ölüyse
beyaz bir kolanmışçasına yağar günün bütün yağmurları
giden su kalan toprak olur
turunç kapta açlık gibi kalın örgüsüyle tıkırdar zaman
manastır gülistanında kanayan sabır taşı
kahır köpürmesi çark inlemesi
şafak söker gece diker diye bütün sökükleri
işte öyle sevdim

bağlanacak biri kurulacak sevgi kalmasın
barınaksız son güzellik de utancın kamçısıyla
yaralansın için ışık söndü kör kaldık
yine de mersinler sardı bütün çocuklarımızı
prusya mavisi gök ender rastlanan bir sevgiyle sızdı

ne yazık nefretle uyanmak ve bir o kadar seninle hür
mum ölür aşk kalır şarkı söyleyen cüssesiyle
kaplar beni küçük dudakların
göğsünde yükselir en güzel devrim şiiri

sustuk sustukları gibi
şehir bitti köy kaldık yitik bir savın hâlâ ılık teninde
taşla
tortuyla
ve mızrakla sakat bırakılmış bir ütopyanın
son sözleriydik: hayat bir grevdi sürekli kırılan
birer grevdi gözlerin
Azad Ziya EREN

Kitabın Künyesi
Sakızköy Günceleri, Azad Ziya Eren
Yapı Kredi Yayınları, Şubat 2004, 81 sayfa

Tanıtım Yazısı
“Kara dumanlar tütüyor evlerin damlarından. Damları mı yerde, yoksa evler mi alçaldı! Ovanın ak göğsünde yanmış, yan yatmış kibrit kutuları.
Bacaların altında kar küreyen kadınlara, fırtınadan bükülen omurgasını dik tutmaya çalışan direklere, kuyu suyu içmiş çamaşırları seren genç kızlara ziftli bir perde gibi ağıyor kara dumanlar.
Bunun dışında kayda değer hiçbir şey yok.
Boşluk sonsuz…
Bu güncelerin tutulduğu günlerde doğumlar, ölümler, savaş ve depremle yüzleştim. Koruculuğun, yarattığı çürümüşlükle, insanlar arasında nasıl da kapatılmaz mesafeler ve yaralar açtığını yaşadım. Sıkıntıları çözümsüz, gururları arkaik suretlerinden fışkıran dev insanlarla yaşadım.
Mahmut Makal’ın Bizim Köy’ünden 54 yıl sonra bir ilkokul öğretmeninin, Mardin’in Mazıdağı ilçesi Sakızlı dağ köyünde yaşadıkları…
Turistik bir fotoğraf değil, çarpıcı bir röntgen filmi koyuyor önümüze yazar.”

Azad Ziya Eren?in Hayatı
Azad Ziya Eren 27 Ekim 1976?da Diyarbakır?da doğdu. Öğretmen olan anne ve babasının görevleri nedeniyle, İlkokulu Çorum?da, ortaokulu Gaziantep?te, liseyi Diyarbakır?da tamamladı. Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Bölümü?nü bitirdi. Mardin?in Mazıdağı ilçesi Sakızlı dağ köyünde ilkokul öğretmenliği yaptı (2002-2003). Çeşitli dergi, gazete ve eklerde şiir ve yazıları yayımlanmıştır. Şiirleri Fransızca, İngilizce, Kürtçe ve Arapça’ya çevrilmiş ve yayımlanmıştır.

Kitapları
? Karen – Şiir, Kora 1999,
? Sakızköy Günceleri – Anı,Yapı Kredi Kültür Yayınları, 2004,
? Isoléopard/Les Poemes/Libre Entreprise – Şiirler, 2007
? Odelon Redon üstüne /Deneme/Libre Entreprise – Deneme, 2007
? Fernando Pessoa üstüne/Çözümleme/Libre Entreprise – Çözümleme, 2007
? Ars Requiem/Şiir/Libre Entreprise – Şiir, 2008
? Bırakılma Koridoru/Şiir/Libre Entreprise – Şiir, 2008
? Özenle Unutulmuş Parçalar/Şiir/Yapı Kredi Kültür Yayınları – Şiir, 2009

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Hüzünlü bir sevgi ustası Yusuf Atılgan’a dair – Semiha Şentürk

Next Story

Yeni Bir Sayfa – İtalo Calvino “En kesin sözler ettiğimde bile, sonuçta geride belli bir içsel kekemeliğin kaldığını duyumsarım”

Latest from Anlatı

Go toTop