Savaşın Kirli Yüzü ( Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok) – Selma Sayar

Nicedir ne haber okumak ne de dinlemek gelmiyor içimden. Gün geçmiyor ki yakın ya da uzak noktalardan ölüm haberleri gelmesin. Patlamalar, kıyımlar, bomba sesleriyle irkiliyor yüreğim. Birilerinin ağzından çıkan/çıkacak bir sözle her şeyin tarumar olduğunu düşündükçe uykularım kaçıyor. Bazen hiçbir şey yokmuş gibi dış dünyaya gözlerimi kapatıp fildişi bir kulenin ardından rüya alemine dalmak istiyorum. Ne mümkün! İnsanım(ız) ve haksızlıklara direnmek var olma nedenlerimizden biri olmalı.

Şu sıralar Yılmaz Güney?in ?Sevgiliye? yazdığı mısralar dilimden düşmüyor. Şöyle diyordu o şiirin bir yerinde:

?Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili
biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz, acısını
acımız yaptık çünkü.
Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın gözyaşı bile
içimizi parçaladı.
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak.
Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili…
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek…
Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın…?

Şiiri, dünyayı yönettiğini zanneden beyin(siz)lere okutmak ne kadar anlamlı! Sahi, onlar savaş, kötülük, ölüm dışında herhangi bir duygudan anlar mı? Sevmek, sevilmek, sevinmek, birilerinin üzüntüsüne ortak olmak, çare aramak gibi. Yaşamları boyunca güzel, etkili bir şiiri yüreklerinde hissederek okumuşlar mıdır? Hiç sanmıyorum. Yaşanılası bir dünyayı cehenneme çevirme konusunda pek maharetli olanlar şiirsel dünyadan ne kadar da uzaktalar. Kan ve barut kokusuyla beslenirler çünkü. Karları arttıkça, insanlara zulmettikçe mutludurlar. Kıs kıs gülerler cepleri para doldukça.

Bu duygularla savaş üzerine yazılmış kitapları anımsıyorum. Öyle çok ki! Türk edebiyatından ? Ateşten Gömlek, Yaban, Sodom ve Gomore, Yalnız Efe, Yorgun Savaşçı aklıma ilk gelenler…

Bir de dünya edebiyatı var ki esaslı duruşa geçmek gerek. Savaş ve Barış, Bitmeyen Kavga, Ve Çeliğe Su Verildi, Durgun Don, Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok. Şaheser niteliğinde pek çok roman. Okurken insanın beynini zonklatan realist sahneler, muhteşem kurgular, olağanüstü dil ve alıp sürükleyen, tadına doyulmaz binlerce sayfalık kitaplar…Ama içlerinden biri; savaşın kirli, kanlı, çirkin yüzünü öyle güzel anlatır ki, okuduğum yıllarda uzun süre etkisinden kurtulamamış, anti-militarist duygularımın gelişmesinde etkili olmuştu.

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok? (Im Westen nichts Neues) Erich Maria Remarque?nın yazdığı, savaşın korkunçluğunu ve anlamsızlığını ele alan bir romandır. İlk kez Almanya?da 1929 yılında yayımlandı. Almanya?nın Nazi döneminde 1933 yılında gerçekleşen ?Kitap yakılması? eylemlerinde bu roman da yakıldı.

Savaşı, üstelik bunu yaşamış bir insan olarak anlatan, savaş karşıtı yazarların en önemlilerindendir. Savaşın bitişini, 1918 Alman devrimini, karşı-devrimin üstün gelmesini ve geri dönen askerlerin korkunç bir travmaya kapılıp topluma uyum sağlayamamasını etkileyici bir dille anlatır.

? Yazar, Birinci Emperyalist Savaşa Alman ordusundan katıldığında daha 17 yaşında bir lise öğrencisidir. Alman burjuvazisi, emekçi yığınları kendi emelleri doğrultusunda kullanmak maksadıyla hiç aralıksız, Alman halkının ne kadar üstün bir millet olduğunun propagandasını yapar. Topluma militarist bir kültür egemen kılınır; daha savaş başlamadan çok önceleri tüm ortaokul ve lise öğrencileri birer asker gibi yetiştirilmeye başlanır.

Savaş korkunç bir yıkım, yok etme, ölüm demek değil, topluca oynanan şenlikli bir oyundur gençlik için. Alman burjuvazisi gençliği özellikle bu yönde manipüle eder; savaşa katılmak bir gençlik aşkına dönüştürülür böylece.

Ancak savaş hiç de bir aşk değildir; daha bunu trenlere binip cephelere yollanırken anlar askerler. Onların hiç de hesap etmediği korkunç olaylar başlamıştır. Henüz cepheye ulaşmadan, ölenlerin, sakat kalanların haddi hesabı olmadığını görürler. Hastaneler yaralılarla dolup taşarken, morglar ölü yığınına dönmüştür. Ama ne zaman ki kendilerini cephede bulurlar ve karşı siperlerden atılan toplar yanı başlarına düşmeye başlayıp birkaç kişi paramparça olur, işte o zaman savaşın bir oyun olmadığını tüm çıplaklığıyla görerek anlarlar.

Savaşın yıllarca sürmesi, ölüm ve yaşam çizgisindeki askerlerin kendilerine başka bir dünya yaratmasına neden olur. Savaşın içinde çocukluklarından kurtulan askerler, kan ve barutun havasına alışırlar; bir taraftan duyuları körelir, bir taraftan da umutsuzluğa düşerler. Artık hiç bir şeyin anlamı kalmamıştır onlar için. Şimdi artık ölümler normal sayılmakta ve mümkünse acısız bir ölümü tercih etmektedirler. Nitekim kitabın ismi, değişen pek bir şeyin olmadığını, savaşın devam ettiğini anlatmaktadır. Yazar kitabının sonunu şöyle bağlar: ?Garp cephesinde yeni bir şey yok.? Ve devam eder: ?Yüzükoyun düşmüştü ve yerde uyur gibi yatıyordu. Sırt üstü döndürdükleri zaman fazla ıstırap çekmemiş olduğunu gördüler. Yüzünde öyle sakin bir ifade vardı ki bu sonuçtan sanki memnun kaldığı sanılırdı.? (Alıntı Kaynak: insanokur.org)

Anlatılanlar ne kadar tanıdık! Milletlerin adı değişiyor sadece. Amaç ve hedef aynı ne yazık ki! Bir farkla; bire bir çarpışma yerine, gökten yağdırılan bombalar, insansız savaş uçakları, teknolojinin üstün marifetiyle üretilen ve denenmeyi bekleyen silahlar, kaderlerine ölüm düşen masum insanlar…

Öte yandan savaş karşıtı duruşlarıyla bu kirli oyuna ?dur!? diyen binlerce, hatta milyonlarca sevgi dolu yürek. İnancım odur ki, sevgi kurtaracak bizi kinden, öfkeden, hırstan, açgözlülükten. Sevgi tohumları yeşerdikçe ve çoğaldıkça savaş çığırtkanlığı da son bulacaktır.

Selma Sayar

Previous Story

Abdullah Cömert için yazılan şiirler kitap oluyor

Next Story

Ölümcül Kıskançlığın Başyapıtı – Ercüment Cengiz

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ