Dersim ile ilgili çok sayıda kitap bulunmasına rağmen, ben burada bir ilki gerçekleştirmeye çalıştım. Dersime ve o yıllara ait resmi yazışmalar üzerindeki gizliliğin kaldırılmasıyla birlikte, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğündeki belgelerden en geniş biçimde yararlandım. Dersim bir zamanlar gizli ama şimdi gün yüzüne çıkan belgeler ışığında tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriliyor.
Benim yapmaya çalıştığım, dönemin siyasal gerçeklerini öncesi ve sonrasıyla olduğu gibi ve çok yönlü yansıtmak, o gerçeklerle yüzleşmek. Gizliliği kaldırılan belgeler, Meclise yapılan başvurular ve yaşanmış öykülerle birlikte ortaya bir belgesel roman çıktı diyebilirim.
Bugüne kadar Dersim ile ilgili bilinenlerin yanı sıra, bilinmeyenlerin ağırlık taşımasına özen gösterdim. Özgün ve kaynak bir kitap olmasına çalıştım.
Kızların kaybolmadığı, bebeklerin sungulenmediği, insanların mağaralara sığınmak zorunda kalmadıkları, bombalanmadıkları, surgune gönderilmedikleri, özgur ve korkusuz yaşanan bir dunyayı bizden sonraki kuşaklara bırakabilecek miyiz?
Hep birlikte bu umudu paylaşmak istiyorum.

Savrulanlar-Dersim 1937-1938 Hatta 1939, araştırmacı gazeteci Yalçın Doğandan yakın tarihimizin acılı sayfası Dersimle ilgili pek çok gizli kalmış bilgiyi ve tanıklığı da içeren kapsamlı bir çalışma.(Arka Kapak Yazısı)

Dersim artık karanlık bir sır değil! – Abidin Parıltı
(13.12.2012, Radikal Kitap Eki)
Dersim?in ismi bile bu ülkede yaşayan her nesil için büyük bir acı, sağaltılamaz bir keder. Yetmiş küsur yıldır yeni nesillerden saklanmaya çalışılmış bir sırdır Dersim. Oysa orada anne kucağındaki bebekten ölmeye yüz tutmuş yaşlısına kadar ya süngülenip öldürüldü ya bilmediği memleketlere sürüldü ya da asker ailelerine ve zenginlere besleme olarak verildi. Yaşlı Seyit Rıza arkadaşlarıyla birlikte asıldı. Son dileği oğlunun ondan sonra idam edilmesiydi. Mahkeme bunu bile dikkate almadı, yaşı büyütülmüş oğlunu Seyit Rıza?nın gözlerinin önünde astı ve ona son büyük acıyı yaşattı.

Dersim büyük acıların coğrafyasıdır. Belgesel çekimi için bir süre önce Dersim?deydim. Dönemin birçok tanığıyla konuşma fırsatım oldu. İnsan bedeninin alamayacağı kadar acı yaşamışlardı. Çok yaşlıydılar, çok öfkeliydiler. Ama hala hafızaları diriydi. Hala o çocukluk günlerini, ailelerinin öldürülmesini, sürgüne götürülmesini, yaşadıkları ne varsa bütün ayrıntılarıyla hatırlıyorlardı. Kimi katliamda ölü bedenlerin altında kalarak kurtulmuştu, kimi keman çaldığı, kimi ormana saklandığı, kimi sürgüne gittiği için kurtulabilmişti. Ama soru şu, gerçekten kurtulmuşlar mıydı?

Dersim?in üzerinde koyu bir sis perdesini özellikle son yıllarda yayımlanan kitaplar, çekilen belgeseller, siyasilerin kendi meşreplerince katliamı gündeme getirmesi araladı. Resmi belgeler ardı ardına kamuoyuna açıldı. Ve insan olanın kendinden utanacağı ölümler, sürgünler, katliamlar bir bir gün yüzüne çıktı. İşte daha çok köşe yazılarıyla tanıdığımız Yalçın Doğan da Savrulanlar: Dersim 1937-1938 Hatta 1939 kitabında bir yandan belgeler bir yandan insan hikâyeleriyle dönemi, yaşananları işledi.

Tarihi bırakalım tarihçiler anlatsın, burada bence mühim olan istatistiklerin dışına çıkan insan hikâyeleridir. Katliamı Mustafa Kemal mi yaptı, İsmet İnönü mü, Celal Bayar mı? Ne önemi var. Sonuçta bir katliam var ortada ve sözü edilen kişilerin tamamı devletin bizatihi kendisiydi. Kişiler üzerinde durmak siyasi hesaplar getirir. İnsan hikâyeleri ise sadece insanı anlatır. ?Kırımları, kıyımları, katliamları halklar yapmaz, zihniyetler yapar. Barbar olan iktidarlar ve onun kurumlarıdır?? diyordu Murathan Mungan. Yalçın Doğan da bu alıntıyı kitabının girişine koymuş.

?Olmayan? Kürtler
Bir anlamda elimizdeki kitap bir yüzleşme eseridir. Yüzleşme kin tutmamalı, daha çok hafızaya yardımcı olmalı. Bir daha olmasın diye o her zaman hafızada diri kalmalı? Yalçın Doğan da bir anlamda hafıza tazelemeye çalışır. Belgeler ve insan hikâyeleriyle birlikte dönemin siyasal duruşunu da anlatır. Kitapta evlatlık verilen kızların hikâyeleri (Bu kitapta dikkati çeken iki evlatlık var. Birini Celal Bayar diğerini ise Kazım Orbay besleme olarak almıştı), devletin ?olmayan Kürtlere karşı uygulamaya koyduğu asimilasyon politikaları, Şark Islahat Planı, Seyit Rıza, Umumi müfettişlikler, büyüyen Kürt nüfusuna dair alınması gereken tedbirler ve ıslah etme planları?

Dersim, Osmanlı idaresine geçtiği tarihten Cumhuriyet ilan edilinceye kadar yüzlerce harekâta şahit oldu. Ancak düzenlenen hiçbir seferden istenilen sonuç elde edilemedi. Çünkü Dersim 1514 yılındaki Çaldıran Savaşı?ndan itibaren bir sorundu iktidar için. O yüzdendir ki İttihatçıların Dersim konusundaki uzmanlarından biri olan Naşit Hakkı?nın deyişiyle, ?devlet Dersim?e sefer eylemiş ama zafer eyleyememişti?. Peki, Cumhuriyet bu büyük günahında Dersim?e eylediği seferde başarılı oldu mu? Tarih gösterdi ki bu kadar kıyıma rağmen olamadı.

Gerek Osmanlı devletinin son döneminde, gerek Cumhuriyet devrinde Dersim?in ıslahı için birçok rapor düzenlendi. Bütün bu raporlarda şunlar vurgulandı, ki Yalçın Doğan kitabında bu belgelere yer vermektedir. Raporlarda, feodal yapının insanları kul haline getirdiği, bölgede korku ve tahakkümün egemen olduğu, bölgenin normalleşmesinin, her yere korku salan ağa ve beylerin bölgeden uzaklaştırılmasıyla mümkün olduğu anlatılır. Raporlarda bölgeye ulaşımın sağlanması önemle vurgulandı. Eğitimin önemi ve silahların toplanması önerildi. Özellikle 1924 sonrasında hazırlanan raporlarda, bölge halkının dağıtılması ve Türk nüfusun buraya yerleştirilmesi gibi önerilere de rastlandı.

Raporlarda zaman zaman fikir ayrılıkları da ortaya çıktı. İsmet İnönü ve Abidin Özmen?in raporlarında Türkleştirme ve asimilasyon birinci çözüm olarak takdim edilirken, Kazım Karabekir?in raporunda sorun, askeri yöntemlerle çözülecek bir güvenlik hadisesi olarak görüldü.

Nitekim plan devreye konuldu. Çatışmalar ve katliamlar başladı. Seyit Rıza idam edildikten sonra da devletin gözünde sorun çözülmemişti. Kış mevsimi dolayısıyla Ekim 1937?de harekâta ara verildi. Dersimliler, ?Seyit Rıza idam edildiğine göre artık her şey bitti? diye düşünüyorlardı. Ama hükümet kararlıydı, ?Dersim sonuna kadar susturulacaktı.? Bütün bir kış boyunca yeni bir harekât için hazırlık yapıldı, hatta bu amaçla bir kitapçık bile yazıldı. Harekât sırasında askerlerin nasıl davranacaklarını anlatan ?talimatname?de yıkım, yakma ve yok etme belirli kurallara bağlanıyordu.
Geriye kalan insan hikâyelerinden bazıları bu kitapta mevcut. Dinmeyen, sağalmayan bir acı büyük bir günah olarak boynumuza asılı kaldı.

?Biz ne biliriz pembe nedir?
Kazım Orbay?ın besleme olarak aldığı Dersimli Besime Selli?nin ağzından?
?Asker köyü basınca, dağlara çıktık. Dağda bizimkiler karşı çıktı. O dağlarda epeyce çatıştılar. Karşı gelmeseler, hepsini öldürüyordu askerler. Babam askere karşı geliyor, ben de onun yanındayım. Oradan ayrıldıktan sonra aç kaldık. Orada at var, ölmüş. Biz o atı yedik. Babam kesti biz yedik, dağda öyle yaşadık (?) Mesela üstünü başını istiyor Mediha Hanım. Pembe elbisesini istiyor. Biz ne biliriz pembe nedir, Türkçe bilmiyoruz ki. Bu sefer askılığı çıkartıyor, onunla dövüyor beni. Bak alnıma, işte burası, alnım onun yüzünden kırık. Dil bilmiyoruz, diye dayak yiyoruz. Şefkat filan yok. Ellerinden gelse bizi boğacaklar. Bizim taraflara çok kızıyorlar. Hele Dersim dedin mi, oyyy yabani Dersimliler, diyorlardı. Ben Dersim dediğimde ?Aaa, hiç çekinmeden söylüyor? diyordu. Benim memleketim orası nasıl inkâr ederim.?

Kitabın Künyesi
Savrulanlar
Dersim 1937-38 Hatta 1939
Yalçın Doğan
Kırmızı Kedi Yayınevi
Aralık 2012,
288 sayfa

Previous Story

Ho Chi Minh – Kahrolsun Sömürgecilik! Kolektif

Next Story

Bir Meselemiz Var – Zafer Köse

Latest from İnceleme

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ