Walt Whitman biçime değer vermeyen bir şair değildi. Yalnız anlattığı yeni şeylerin eski biçimlere sığmayacağına inanırdı : ?Bütün bu yeni, bu gelişmekte olan olaylar, anlamlar, amaçlar için, yeni bir şiir, yeni biçimler, yeni söyleyişler gerek.? Yeniliği yenilik diye sevmiyor, kaçınılmaz bir şey olarak görüyordu. Gerçekten de Çimen Yaprakları?nın içeriğini eski kalıplara, eski biçimlere sokamazdı.
Şiirlerinin görünüşteki başıboşluğuna bakıp onu kural tanımayan bir sanatçı sanmamalı. Eski kuralların çoğuna boyun eğmezdi, ama onların yerine yeni kurallar koymuştu. Ölçü ile uyağı, İngilizce şiirlerde başlıca rolü oynayan vurguyu kullanmıyordu, yeni bir dize anlayışıyla, yeni bir ahenkle yazıyordu. Öte yandan, yapıtlarında Tevrat?ın, halk şiirlerinin, Homeros?un, Shakespeare?in izleri açıkça görülür. Yani eski edebiyatın etkilerinden büsbütün sıyrılmış değildir.
Whitman düzyazı ile koşuk arasındaki engelleri yıkmış olmakla övünürdü. Çoğu zaman, söylediği şeylerin güzelliğiyle yetinip söyleyişin güzelliğine önem vermezdi. Bugünkü şiir anlayışımıza göre büyük bir kusur. Ama şair bunu bile bile yapıyordu. Bu kitapta okuyacağınız çevirilerin bazılarındaki düzyazı havası, o şiirlerin İngilizcelerinde de vardır. Whitman?ın şairliği dizelerinin çekilişinde, sözcüklerin yoğruluşunda değil, düşüncelerinde, duygularındadır. Şiirlerinin tadına varabilmek için bu noktayı unutmamak gerekir.
Sanat anlayışının bir özelliği de, sanatçılığı öğretmenlikten, makale yazarlığından ayırmamasıdır. Her yapıtında bir gerçeği açıklamaya çalışır. Şiirlerinin çoğu söylev gibidir. Whitman şiir yazmayı, deniz kıyısında, kayaların üstünde, Homeros?u okuya okuya öğrenmiş. Şarkılarını, dalgaların uğultusunu bastırmak istercesine, gürleyerek söyler. Bu yüzden de yüksek sesle okundukları zaman, kulağa daha hoş gelirler.
Çimen Yaprakları?nın önemli yeniliklerinden biri de, içindeki bütün şiirlerin, halkın konuştuğu dille yazılmış olmasıdır. Whitman gibi, halkla kaynaşmış, demokrat bir şairin, ?pazar yerlerinde, balıkçı kayıklarında, iskelelerde? konuşulan dili bir yana itip seçkin edebiyatçıların yolunda yürümesi beklenemezdi. Halkın sözcüklerini, halkın söyleyişini kullanmakta büyük bir ustalık gösterdi. Çeşitli ulusların kaynaşmasıyla ortaya çıkmış olan Amerikan ulusunun bu özel durumunu belirtmek için, yapıtlarını konuşma dilindeki yabancı sözcüklerle süsledi : Americanos, Libertad, Allons, Ma Femme, Viva gibi… Dil konusunda son sözü yığınların söyleyeceğine inanırdı, ama bu inanç onu hareketsizliğe sürüklemedi, bütün yaşamı boyunca, halkın dilini işlemeye, güzelleştirmeye çalıştı.
(ss. 21-22)

Kitaptaki şiirlerden birkaç örnek :

SANA

Yabancı, yolunun üstünde bana rastlar da, konuşmak
istersen, niçin benimle konuşmayasın?
Ya da ben niçin seninle konuşmayayım?

KENDİ ŞARKIM?DAN

(…)
Kaçak köle evime geldi, dışarda durdu,
Yerdeki küçük, kuru dalları çıtırdatıyordu kıpırdandıkça,
Mutfağın kapalı, yarım kapısından gördüm onu, cansızdı,
sıskaydı,
Yanına gittim, bir kütüğün üstünde oturuyordu, elinden tutup
eve soktum, korkacak bir şey olmadığını söyledim,
Su getirdim, batyayı doldurdum, terli vücudunu, ezilmiş,
sıyrılmış, kızarmış ayaklarını yıkadı,
Ona kendi odamın yanındaki odayı verdim, ona kalın,
temiz giysiler verdim,
Durmadan dönen gözlerini, çekingenliğini bir türlü unutamıyorum,
Boynundaki, topuklarındaki yaraları ilaçlayıp sarışımı bir türlü unutamıyorum,
Tam bir hafta benimle kaldı, iyileşene, kendini toparlayana
kadar, sonra kuzeye gitti,
Sofrada yanıma oturtuyordum onu, tüfeğim köşede öylece
duruyordu.
(…)

Walt Whitman, bir evren, bir Manhattan çocuğu,
Kavgacı, etli canlı, duyarlı, yiyen, içen, çoğalan,
Sulu gözlülerden değil, kendini üstün görenlerden, ayrı
tutanlardan değil,
Alçakgönüllü olmayanlardan daha alçakgönüllü değil.

Sökün kilitleri kapılardan!
Sökün kapıları kasalarından!

Birini küçümseyen beni de küçümsemiş demektir,
Kime ne yapılır ya da söylenirse sonunda bana gelip dayanır.

Bütün bilgiler bende kabarıp yükselir, bende akar, bende
yön bulur.

Ben en eski parolayı söylerim, demokrasi derim geçmek
için,
Tanrım! herkesin aynı oranda payını almadığı hiçbir şeye
el süremem.
(…)

Bir inanç uğruna ölenlerin büyüklüğü, sessizliği,
Yaşlı bir ana, büyücü diye yakalanıp kuru odunlarla yakıldı,
oğullarının, kızlarının gözü önünde,
Köpeklerle kovalanan bir köle, yorgun düşmüş, bitkin,
parmaklığa yaslanıyor, soluk soluğa, ter içinde,
Bacaklarına, boynuna iğneler batıyor, ağrılar bıçak gibi
saplanıyor, öldürücü saçmalar, kurşunlar yağıyor,
Bütün bunları kendimde duyuyorum, daha doğrusu bütün bunlar ben?im.

Kovalanan köle ben?im, köpekler ısırınca geri sıçrıyorum,
Acılar, umutsuzluklar çöküyor üstüme, tüfek sesleriyle
geliyor insan avcıları,
Parmaklığın çubuklarına sarılıyorum, ezilen kaburgalarım,
derimin altında inceliyor,
Otların, taşların üstüne yuvarlanıyorum,
Biniciler, isteksiz atlarını mahmuzluyor, yaklaşıyorlar,
Sersemlemiş kulaklarıma doluyor kötü sözleri, hiç
acımadan kamçıların sapıyla vuruyorlar kafama.

Acıları bir giysi gibi geçiriyorum üstüme,
Yaralı insana nasıl olduğunu sormuyorum, ben kendim yaralı insan oluyorum onu görünce,
Şöyle arkama yaslanıp bakıyorum, yaralarım kara kara, çürük
rengi yaralarım.
(…)

Bunları bir dolar için ya da vapur beklerken vakit
geçirmek için söylemiyorum,
(Benimle birlikte, benim kadar siz de konuşuyorsunuz,
ben sizin dilinizim,
Sizin ağzınızda bağlanıp kalan şeyler, bende çözülüyor.)

Yemin ederim bir daha adını anmayacağım aşkın ya da
ölümün bir dam altındayken,
Yemin ederim açık havada benimle başbaşa kalmayan
erkeğe ya da kadına kendimi anlatmayacağım bir daha.

Beni anlamak istiyorsanız, dağların tepelerine çıkın, ya da
denizlerin, suların kıyılarına gidin,
Küçücük bir böcekle bile neler neler açıklanır, bir damla,
ya da dalgaların kıpırdanışı bir anahtar gibidir,
Bir çekiç, bir sandal küreği, bir testere, benim sözlerimin
anlaşılmasına yardım eder.

Pancurlu odalar, okullar bana yaklaşamaz,
Bilgisiz, kaba insanlar, küçük çocuklar çok daha iyi anlaşır
benimle.

Genç usta bana herkesten daha yakındır, o beni bilir,
Baltasını, testisini alıp ormana giden oduncu beni bütün
gün gezdirir yanında,
Tarlaları süren çiftçi çocuk benim sesimi duyunca sevinir,
Yelken açan teknelerde dolaşır sözcüklerim, balıkçılarla,
denizcilerle açıklara giderim, severim onları.

Kampta dinlenen ya da yolda yürüyen er benimdir,
Gece, gelip gelmeyeceği bilinmeyen bir savaştan önce, birçokları
beni arar, hiçbirini yalnız bırakmam onların,
O ağır, o düşüncelerle dolu gecede (belki de son geceleri),
beni bilenler beni arar.

DÜŞÜMDE GÖRDÜM

Düşümde gördüm, yenilmez bir kent gördüm, bütün
dünyanın saldırılarına karşı koyuyordu,
Arkadaşlık Kenti?ydi düşümde gördüğüm kent,
Orada hiçbir şey sağlam, sağlık içinde bir aşka üstün tutulmuyordu,
orada her şeye aşk öncülük ediyordu,
Ne zaman bakarsanız bakın, o kentteki insanların hareketlerinde
açıkça belli oluyordu bu,
Bakışlarında, sözlerinde açıkça görülüyordu.

GÜZEL KADINLAR

Kadınlar oturuyor, ya da oradan oraya gidip geliyorlar,
kimi yaşlı, kimi genç,
Gençler güzel – ama yaşlılar gençlerden de güzel.

DÜŞÜNCE

Boyun eğme düşüncesi, inanmak, bağlanmak,
Şöyle uzakta durup baktığım zaman, insana inanmayanların
önderliğinde giden insan yığınlarında, bana son
derece dokunan bir şey var.

HOŞÇA KALIN!

Bitirirken, benden sonra nelerin geleceğini bildiriyorum.

Bütün bütün açılmadan daha sayfalarım,
Söylemiştim sesimi coşkuyla yükselteceğimi, nelere
kavuşacağımızı açıklayacağımı söylemiştim, anımsıyorum.

Amerika kendisinden bekleneni gerçekleştirince,
Yüz milyonlarca örnek insan yürümeye başlayınca bu
Devletler?de,
Bütün ötekiler birbirinden ayrılıp örnek insanlara katılınca,
Doldurunca Amerika?yı eksiksiz anaların dölleri,
Bana gelecek, benim olacak amacına varma sevinci.

Ben hiç duralamadan ilerledim, yılmadan, kimseden bir
şey beklemeden,
Bedenin şarkılarını söyledim, ruhun şarkılarını söyledim,
savaşın, barışın şarkılarını söyledim, yaşamın, ölümün
şarkılarını söyledim,
Doğumun şarkılarını söyledim, birçok doğumlar olduğunu
gösterdim.

Herkesi, herkesi çağırdım yanıma, sağlam adımlarla
ilerledim;
Doludizgin tadını çıkarırken yaşamın, fısıldıyorum :
Hoşça kalın!
Genç kadının elini tutuyorum, genç erkeğin elini
tutuyorum, son olarak.

Bildiririm, doğaya uygun insanlar gelecek,
Bildiririm, adalet her şeyin üstünde,
Bildiririm, pazarlıksız özgürlük, eşitlik,
Bildiririm, doğruluk değerlendirilecek, ağırbaşlılık değerlendirilecek.

Bildiririm, bu Devletler?in benzerliği yalnız bir tanesi
benzerliklerin,
Bildiririm, çok daha geniş, büyük bir Birlik, sımsıkı,
çözülmez bir Birlik,
Bildiririm, yeryüzünün bütün eski küçüklüklerini, politikalarını
hiçe indirecek parlaklıklar, üstünlükler,
büyüklükler.

Bildiririm, bağlılık, sonsuz olacak diyorum, çözülmez
olacak,
Aradığınız arkadaşı bulacaksınız diyorum.

Bildiririm, bir erkek, ya da bir kadın gelecek, belki de
sizsiniz o, (Hoşça kalın!)
Bildiririm, yüce birey, doğa gibi akıcı, tertemiz, sevmesini,
acımasını bilen, tepeden tırnağa silahlı.

Bildiririm, bir yaşam, bolluk içinde, duygulu, korkusuz,
Bildiririm, bir son, dünyasını kolayca, mutluluk içinde
değiştiren.

Bildiririm, sayısız genç insan, güzel, dev gibi, sıcakkanlı,
Bildiririm, sayısız yaşlı insan, doğayla sarmaş dolaş,
büyük bir soy.

Ey gittikçe çoğalarak, gittikçe daha hızlı – (Hoşça kalın!)
Ey çevreme toplananlar,
Çok, pek çok şey görüyorum, seziyorum, bu kadarını
ummuyordum,
Ben ölüyorum, öyle görünüyor.

Çabuk ol boğaz, sonunun geldiğini bildir,
Selamla beni – selamla günleri bir daha. Çınlasın sesin bir
daha.

Sarsıcı, elektrikli çığlıklar atarak, atmosferi çekerek
ciğerlerime,
Sağa sola bakarak, her gördüğümü yutarak, kucaklayarak,
Hızla hızla ilerleyerek, çok kısa bir süre duralayarak,
Anlaşılmaz örtülü haberler vererek,
Sıcak ışıklar, tertemiz tohumlar saçarak toprağa,
Kendim de bilmeyerek onların içindekini, gene de
görevimi yerine getirerek, sorup öğrenmeye cesaret
edemeyerek,
Tohumların büyüyüşünü yüzyıllara, yüzyıllara bırakarak,
Savaşlardan çıkan birliklere yönelerek, üstüme aldığım görevi
anlatarak onlara,
Kadınlara fısıltılarımı bırakarak, neden hoşa gittiklerini
iyice açıklayarak,
Genç erkeklere sorunlarımı sunarak – oyun oynamıyorum
ben – beyinlerini çalışmaya çağırarak,
Öylece ölüyorum, kısa bir süre sesim çıkıyor, görünüyorum,
karşı duruyorum,
Sonra uyumlu bir yankı, duygulu, canlı bir yankı, (ölüm
beni ölümsüzleştiriyor gerçekten,)
Sonra en güzel görüntüm, artık görünmeyen, yıllar yılı
buna hazırlanmıştım.

Başka ne var? neden yavaşlıyor, duruyor, neden büzülüyor,
sakınıyor, ağzımı açıyorum?
Ayrılırken söylenecek başka bir söz mü var?

Şarkılarım sona eriyor, ayrılıyorum onlardan,
Perdenin arkasından, saklandığım yerden çıkıp ilerliyorum,
ben, kendim, yalnız başıma geliyorum size.

Arkadaş, kitap değil bu,
Buna dokunan, bir insana dokunur,
(Gece mi? ikimiz burada yalnız mıyız?)
Tuttuğunuz ben?im, sizi tutan ben?im,
Sayfalardan çıkıp kollarınıza atılıyorum – ölüm beni
çağırıyor.

Ah, parmaklarınız uyutuyor beni,
Soluğunuz çiy gibi yağıyor üstüme, nabzınızın atışı
kulağımın dibinde ninni söylüyor,
Tepeden tırnağa sarılmış, yutulmuş gibiyim,
Ne kadar hoş, yeter.

Yeter, ey hazırlıksız, gizli işler,
Yeter, ey akıp giden şimdiki zaman – yeter, ey geçmiş.

Sevgili arkadaş, her kim olursan ol, şu öpücüğü geri çevirme,
Onu sana veriyorum, beni unutma,
Bütün gün çalıştıktan sonra dinlenmeye çekilen bir insan
gibiyim,
Her türlü değişikliğin tadına varıyorum, girdiğim bütün
kalıpları seviyorum, yenileri bekliyor beni kuşkusuz,
Bilinmeyen bir küre, umduğumdan çok daha gerçek, çok
daha yakın, uyandırıcı ışıklar salıyor çevreme, Hoşça kalın!
Söylediklerimi unutmayın, gene geri dönerim belki bir
gün,
Sizi seviyorum, yalnızca maddelerden ayrılıyorum,
Bedeninden çıkıp gitmiş bir insanım, başarıya ermiş,
ölmüş bir insan.

Walt Whitman, Seçme Şiirler, Yön Yayıncılık, 1992

Walter Whitman (d. 1819 – ö. 1892) ABD’li şair.
1819-1892 yılları arasında yaşamış olan, Amerikan edebiyatının gerçek manada uluslararası bir üne kavuşmuş ilk şairi. Resmi olarak eğitimine çok az devam etmiş, on bir yaşından sonra matbaacılık, gezici okul öğretmenliği ve gazete ve dergi editörlüğü gibi işlerle uğraşmış, daha sonra da demokrat olarak politikaya atılmıştır. Amerikan sivil savaşı sırasında yaralananlara yaptığı hastane ziyaretlerinden etkilenerek yazdığı davul sesleri başlığı altında toplanmış şiirler, bu savaşa dair yazılmış en iyi şiirler olarak kabul görür. Fakat onu asıl devrimci bir şair yapan şiirler çimen yaprakları adı altında yazdığı şiirlerdir. Teması genel olarak, hasar görmüş bir geçmişin terkiyle eşitlik ve kardeşliğe yönelik demokratik bir atılım olan bu şiirlerde Whitman’ın ilham kaynağı, büyük bir hayranı olduğu transandantalist akımın öncüsü amerikalı şair ve makaleci Emerson’dur.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Walt_Whitman

1 Comment

  1. Sessiz sessiz düşünürken, şiirlerime döner, düşünür, uzun uzadıya oyalanırken önümde bir Hayalet belirir, güvenilmez suretiyle

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Kendi Hayatımızın Efendisi Olmak Ya da Olmamak? Canan Koçak

Next Story

Yirminci Yüzyılda Tiyatro – Aziz Çalışlar

Latest from Şiir Kitapları

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ