Şiir Okunun Koşucusu: Nevruz Uğur – Müslüm Kabadayı

Şair, koşarken kuşanan kişidir. Hayatını kazanmak için koşarken sözcükleri birbirine koşarak imgeleri algılama alanımıza sürer. Dizelerle imgelem kurar ve maddenin ritmini seslere yedirir. O, koştuğu her yerden beslenir ama düş dünyasında ?yurtsuz?dur. O, sözcük evrenine hayatın tahtını kurandır.
Amik Ovası?na ?bir göçmen kuş? olarak gelip Asi?den su içip ovaya püskürten, tarladan ekin derleyip bakkalda çocuğunda beli bükülmüşüne kadar ?söz?ü taneleyip paylaşan Nevruz Uğur?un koşusuna, 1994?ten bu yana tanık olmaktayım. Onun biyolojik yorgunluğuna, fiziksel eksikliğine yorulabilecek ara durakları dışında şiir koşmaktan bir an olsun uzaklaşmadığını biliyorum.
Varlık, Edebiyat 81?le başlayan şiir okuruyla buluşma serüveninin, bence birebir en çok yoğunlaştığı dönem Amik dergisinin yayımlandığı yıllardır. Kasım 2000?de ilk sayısı yayımlanan ve yaklaşık 4 yıl okuyucuya ulaşan Amik Kültür Sanat Dergisi?nin çekirdek kadrosu arasında yer alan Nevruz Uğur, derginin sahipleri Nazlı-Abbas Güldiker, Yazı İşleri Müdürü Duran Yaşar ve çekirdek kadroyu oluşturan Kerim Dönmez ve benimle özellikle ilk yılda yoğun mesai harcamıştır. Bir ara derginin Genel Yayın Yönetmenliğini üstlenen şair, geçimine katkı sağlamak için satış işini de bir süre yürütmüştür. Ondan söz ederken, Amik?in bir niteliğine dikkat çekmek durumundayım. Amik?i kuran çekirdek kadronun özelliğini de yansıtan ve ?Yola Çıkarken? başlıklı 1. sayıdaki sunuş metnindeki şu cümle çok önemli: ?Yaşadıkları topraklara duyarlı, ulusal ve evrensel kültürün insancıl damarlarını Hatay?dan hareketle genişletmeye kenetlenmiş bu insanlar, büyük iddialarla değil ama güzeli ortaya çıkarıp halkla paylaşarak, süreç içinde çoğaltma kaygısı güderek yola çıkmışlardır.? Böyle yola çıkan, yaklaşık 3 yıl kadar içinde yer aldığım çekirdek kadro, Faruk Bal, Ferhat Zidani ve en verimli çağında kaybettiğimiz, saygıyla andığımız Mustafa Okan İsti?nin de yoğun katkılarıyla Hatay?ın birçok ilçesine, kasaba ve köyüne kadar derginin ulaşmasını sağlamıştır. Bu çerçevede, Samandağ, Kırıkhan, Reyhanlı, Hassa, İskenderun?da kültür-sanatla ilgili kişilere ulaşarak toplantılar yapılmış ve üretken insanların ürünleriyle dergiye katılımları sağlanmıştır. İşte bu eylemli bilinç taşıma, kültür-sanat ortamını genişletme çabamızda şairce koşan Nevruz Uğur?la paylaştıklarımız, bugüne kadar süren ve biyolojik faz değişimine uğrayana kadar da devam edeceğini öngördüğüm dostluğumuzun temelini oluşturmuştur.
Onunla ilk tanışmamız 1994?te Eğit-Sen Hatay Şube başkanlığını yürüttüğüm sırada, o zamanlar Antakya?da yaşayan karikatürist Kemal Gönen sayesinde gerçekleşmişti. Altı yılı aşkın Karadeniz?de öğretmenlik yaptığım ve o coğrafyanın insanıyla hemhal olduğum için kısa sürede arkadaş olduğumuz Nevruz?la edebiyat, sınıf mücadelesi ve siyaset üzerine yoğunlaşan sohbetlerimiz, tartışmalarımız, ürün değerlendirmelerimiz zenginleşti. Kısa sürede sadece kendi yazdıklarımıza dair değil, özellikle İnsancıl Dergisi Antakya Temsilciliği?ni Mayıs 1995?te faaliyete geçirdikten sonra şiir, öykü, deneme yazan gençlerin ürünlerini inceleyerek onlara ufuk açmak için çaba göstermeye başladık. Bu doğrultudaki ilişki ağımıza, zamanla fırın işçiliği yapan Mehmet Altınöz, kasap İbrahim Deniz Aslan, öğretmen Faruk Bal ve H.İbrahim Yıldız başta olmak üzere birçok kişi katıldı. Özellikle ilk iki genç öykü ve şiirde kendilerini geliştirirlerken, onların evlerimizde gece yarılarına sarkan okuma ve tartışmalara katılmaları, kahvede, parkta buluşup yazdıklarını değerlendirme çabası göstermeleri, bizim de kendimizi yenilememize, geliştirmemize vesile oluyordu. Amik?le birlikte bu ilişki ağı, bir ekip çalışmasına dönüştü ve başka kentlerden gelen şair-yazarlarla düzenlenen etkinlikler yanında birebir tartışmalarla yeni bir boyut kazanmaya başladı. Bizim 1995-1998 arasında İnsancıl Temsilciliği?nde yürüttüğümüz şiir dinletileri, tiyatro çalışmaları, panel ve söyleşilerin yarattığı ilgi, Yener Kitabevi?nin Antakya?da açılmasıyla büyük kentlerde yaşayan şair-yazarlarla buluşmaya evrildi. Bu noktada Nevruz?la ortaklaştığımızı düşündüğüm bir gerçeğin altını çizmek istiyorum; Antakya?ya son on yıldır büyük kentlerden gelen kimi şair-yazarlar, kimi dernek ve sendika yöneticileri birikimlerini, düşüncelerini, ürünlerini paylaşmanın ötesine geçerek, bu kentte edebi faaliyet içinde bulunanları kendi hedefleri doğrultusunda yönlendirmeye, kutuplaştırmaya çalıştılar. Ne yazık ki bu yanlışa ortak olanlar çıktığından, Hatay?daki edebiyat ortamındaki diyalog atmosferi darbe yedi; bu kişisel ilişkilere yansıdığı gibi, çıkartılan dergi ve yapılan etkinliklere kadar genişledi. Biz, bu yanlışlığa işaret ederek, yereldeki ilişkilerin güçlendirilmesine yönelik önerilerimizi, katkılarımızı sunmaya çalıştık.
Nevruz Uğur?a dair yazarken, kimilerince neden dergiler atmosferine bu kadar çok vurgu yaptığım sorulabilir. Bu alanla ilgililer bilirler ki, edebiyat-sanat dergileri, elektronik ortamda çıkanların farklı boyutları olmakla birlikte eskiden beri birer ?okul? olmuşlardır. Edebiyat dünyamızın kazandığı önemli şair ve yazarlar, bu dergilerdeki okuldan yetişmişlerdir. Varlık, Ağaç, Yeryüzü, Kaynak, Ürün, Edebiyat Dostları akla gelen ilk dergilerdir. Dolayısıyla Hatay?da çıkan edebiyat-sanat dergilerinden son 30 yılda ?okul? özelliği taşıyan en önemli dergi Amik olduğundan, Nevruz?la birlikte edebiyat teneffüs ettiğimiz bu okula vurgu yapma gereği duydum. Aslında, bizde giderek kaybolmaya yüz tutan önemli bir gelenektir bu. Son yıllarda büyük kentlerdeki dergilerin, ?atölye? çalışmalarıyla bunu sürdürmeye çalıştıklarına tanık oluyoruz. Ancak oradaki atmosfer ?öğreticilik? yöntemiyle oluştuğu için, dostluk ilişkileriyle güçlenen eski dergi okul atmosferinin yerini tutamaz. Bu noktada Nevruz?un bana kazandırdığı ya da beni ayıktırdığı en önemli konu, geleneksel halk edebiyatı, halk şairleri inceleme ve değerlendirme çabamı aşarak çağdaş şiirin, öykü ve romanın eleştirisine yönelmem olmuştur. Bunu, Amik?in Mayıs 2001?de çıkan 7. sayısında benimle yaptığı söyleşideki soru ve önerileriyle gündemime taşıdığını unutamam. Onun şiirleri, sanat anlayışıyla ilgili olarak yaptığımız uzun değerlendirmelerden de onun feyz aldığını biliyorum. Bu noktada ortak okumalar yaptığımız gibi, edebiyat-sanat dergilerindeki sormacaları inceleyip değerlendirmemizin önemini de belirtmeliyim.
Onun önemli ve güzel özelliklerinden biri de çevresindeki üretken kişilere, yaratıcılığı zenginleşenlere, özellikle hızla olgunlaşan genç şair-yazarlara değer vermesidir. Birikimlerini onlarla paylaştığı gibi yazılarında ve ilişkilerinde o insanları öne çıkarmasıdır. ?Folklor Emekçilerine? ithafıyla benim de içinde bulunduğum araştırmacıları onurlandıran ?İnsanlar Vardır? başlıklı şiiri, aklıma gelen ilk örnek? ?insanlar vardır/ çalışkan dingin özverir/ sıkar kurşunları özbenine/ geleceğe söz verir/ ihanetleri sıçratmadan siler de alnından/ küller altında töz verir// insanlar vardır/insanlık kadardır?
Sağlık sorunları nedeniyle geçim sıkıntısıyla üretkenliği ve ilişkileri zorlanan Nevruz?un, son yıllarda daha çok yaşadığı Akçaova köyüne kapandığı, böylece kendine ulaşan dostları dışında Türkiye?deki edebiyat ortamını pek takip edemediği görülüyor. Büyük kentlerde çıkan dergilerde şiirlerine pek rastlayamıyoruz son yıllarda. Bunda, onun bilinçli bir tavrının payı olduğunu düşünüyorum. O da dergilerde görülen sanatsal nitelikten öte farklı öbekleşmelerin varlığı, ürünlerin gerçeklikten uzaklığı ve ilişkilerin yozlaşmasından kaynaklanan uzak duruş?
Coşkun ve toplumcu şair Adnan Yücel?in deyişiyle ?Antakya?nın sarışın zencisi? olan Nevruz Uğur?u, kimi Antakyalılar, ne yazık ki dışlamaya cesaret edemeseler de ?etkisizleştirme?ye çalışmışlardır. Onun işsizlik sorununa çözüm bulamamaktan tutun da etkinliklere çağırmamaya kadar yansıyan bu yaklaşımın nedenlerini tam belirleyememekle birlikte daha çok ?dışarıdan gelme?nin bahane edildiğini söyleyebilirim. Nevruz?un dik başlılığı, köyde yaşamasının getirdiği sıkıntılar da sayılabilir nedenler arasında. Bu gerçek, edebiyat-sanat alanında sıkça karşılaştığımız vefasızlığın, duyarsızlığın da bir ürünü aynı zamanda. Aşılması gereken bir ?gerçeklik? ne yazık ki? Nevruz bu ?gerçeklik?i ?Mızrak? başlıklı şiirinin bir kesitinde şöyle estetize eder: ?öyle oldu/ sarışın bir zenci gibi dolaştım aranızda/ bir kemençe yırtıp durdu yüreğimi/ soluğumu boyadım güneşle/ gülüşümü çoğalttım arasında insanların/ üzünçlü mutsuz kayguları olmasın diye?? Bu dizeler, onun şiirinde öne çıkan temalardan birinin ?göçmenlik? üzerinden hissedilen yabancılaşma olduğunu gösteriyor. Antakya?ya, ?bir kente çakıldım mızrak gibi? diyerek, bu yabancılaşmaya isyanını da dile getirir Nevruz. ?Sitem? şiirindeyse, doğasına, kentine duyarlı davranmayanlara oklarını gönderir: ?kentin örenleri içinde Defne?yi bekliyor Apollon/ Asi?ye çıkmış çürütülen ırmak/ yıkılmış taş köprü hayalinden uğultuyla akıyor/ ben seni arıyorum suç ortaklarınla/ kalbinin havuşunda sevişmek için? Antakyalı şair Sabahattin Yalkın?a ithaf ettiği bu şiirin, bence Hatay?daki tüm otobüs duraklarına ?hüküm metni? olarak asılması gerekiyor.
Denir ki sanatçılar ölüme meydan okumak üzere üretirler, bir bakıma geleceğe kalmak isterler. Kimi şairler de, ?Kendim için yazıyorum.? diyerek bu görüşü teyit ederler. Anıştırma yoluyla Prometheus?u, tanrıların dağından ateşi çalarak hakla ulaştıran bu isyan damarına kan basan mitolojik kahramanı Karl Marks?a ?Ateşi Çalmak?la dönüştüren bir yazar, zaten binlerce yıl yaşında demektir. ?Ölümsüzleşmek? için ne yaşanır ne de yazılır, yaratılan yapıtların kalıcılığıdır önemli olan. Nevruz?la evde bir gün bu konuya dair konuşuyorduk, konu öyle bir noktaya geldi ki yazdığım ?Güncellenmek Üzere Vasiyet?i eline tutuşturdum. Okuduktan sonra, ?Hoca, kesinlikle senden sonra ölmek istemem.? dedi. ?Niçin?? dediğimde, ?Cesedini yakıp külünü Keldağ?dan Akdeniz?e savurmamızı istemişsin. Seni kül görmeye dayanamam.? yanıtını verdi. Doğrusu, ?Keldağ?da kül olmak, benim için bir yaşam imgesine dönüştü o sohbetten sonra.
Onun şiirlerine dair de bazı saptamalarımı dile getirmek isterim. Yanılmıyorsam 1988?de yayımlanan ?Gecenin Göklerinde Yanarken Sesim? adlı şiir kitabını estetik ve baskı açısından ?acemice? bulduğu için sahiplenmediğinden, uzun yıllar ?kitapsız şair? olarak değerlendirilen Nevruz Uğur, Karalama Dergisi?nce 2004?te yayımlanan ?Hiçbir Şey ve Bir Şey? adlı kitabına kadar böyle bilindi. Bunun nedeni olarak, kendi sesini, dilini arama sürecini tamamlamadığını gerekçe olarak söyler şair. Antakya Adliyesi?nde kamu emekçisi olarak çalıştığı için, Amik?te yayımlanan yazı ve desenlerinden rahatsız olanlarca tehdit edilen Okan İsti dostumuz, ?Yalçıner? müstearıyla kaleme aldığı ?Kitapsız Şair: Nevruz Uğur? başlıklı yazısında, bunu etraflıca anlatmıştı. (Kasım 2001, Sayı: 13, s.26-30)
O, folklordan yararlanır ama ?basitleştirici yanı?ndan olabildiğince uzak durur. ?Fablimgerli Teraneler?de olduğu üzere şiirde ironik çağrışımları ustaca kullanırken, bu gelenekten nasıl yararlanılacağına dair ?sezgi dili?ni ortaya koyar. Onun şiirinde sadece hayvan, bitki ve nesneler değil, soyut kavramlar da kişileştirmenin odağında boy gösterir. ?Kırık Dökük Beste? şiirinde bunu şöyle örnekler: ?çağrıldığım bostan/ ölümler kuşhanesi dilde artık/ sabrı sütü emziren ağulandı/ ipeğe kışkırttığım imge/ taşta kol gibi uyandı? ?Sabır? ve ?imge?nin ?emzirme? ve ?uyanma? eylemleriyle metafora dönüştürülmesi bakımından önemlidir bu örnek.
Nevruz Uğur?un edebiyat dünyasına girdiği dönem, 12 Eylül zulmünün başlangıcına denk gelir. O dönemde ülkenin üzerindeki karabasana karşı soyutlamanın yoğunlaştığı bir şiir diliyle duruş geliştirenler boy gösterir dergilerde. O, yoksul köylülüğün cenderesinden sıyrılarak İstanbul?da kendi dilini kurmaya çalışırken, karanlığa ışıltılı çizikler atmaya çalışır. Ancak yıllarca süren karanlığın yol açtığı renk körlüğünün kuşatılmışlığında zaman zaman umutsuzluğa düşer ve bu duruma isyan eden şiirler kaleme alır. ?Efendim Türkiye? şiirinde içinden geçtiği hayatı ustaca resmeden Nevruz, ?an/geniş zaman? diyalektiğini anıştırma yoluyla güçlendirir. Şöyle: ?Bazen Yunus?a bazen Pir Sultan? benzetildik/ yarı üzüm yarı melekti yüreğimiz/ urgan ve ateşle denendi/ sökemedik içimizin valsına çöken pençeleri/ uçamadık çocuklara/ kanatlarımız kıyıldı gül kokuları inerken sabahlara/ fil izlerinden geçtik? Sitem ve isyanın dile geldiği şiirlerinden biri de ?Aykırı Bir Sitem?dir. ?Teneke çalmak? deyiminin tersinlemeyle kullanıldığı şiirin ilk bölümü şöyle: ?onları alkışlıyorsanız bana teneke alçın/ ilgileriniz coşkularınız size kalsın/ götürün? bir işe yarar mahlenizde, evinizde? Burada, ?alkışlama? kültürüne derin bir tavır alış söz konusu olduğu kadar, popülerliği öne çıkaran ve post-modernliğe gömülenlere ciddi bir eleştiri de var.
Onun şirinde ?süt? ve ?ekmek kokusu? görülür. Çünkü o, ?Ki!…? başlıklı yazısına şöyle giriş yapar: ?Süt ve ekmek kokusu içinde gözlerime uyanan Amik ovasına bakıyorum.? Böyle bir bakışla hayata koşan şairin, ?Öykücü? şiirinde ?seni hecemin çiçeklerinden/ imgemin yarıldığı yerden/ suskumun sonsuz denizinden/ sabahın süt ve papatya vaktinde/ kopardılar gerçeğin tırnaklarıyla/ ağlasam çözülür bulutlar/ sussam kör olurum? demesi, kaçınılmaz değil mi? Şair duyarlığının, solan renklere can katmak olduğunu, bunu yaparken de ?can verme?nin, büyük acıyla bezenmiş heyecanını yaşadığını görüyoruz.
Yüreği Sarınehir?de atan şair soyundan gelen Nevruz Uğur, Edebiyat 81 dergisinde yayımlanan ?Filistin?de Kan Konuşuyor? şiirinde, ?şimdi Filistinli bir gülüm/ Takıldım yakasına cümle halkların/ Ekildiğim topraklarda öldürüldüm/ Görmüşüm son mucizesini kutsal asanın/ Kollarında can veren kardeşlerimdi Musa?nın? diyerek, tarih bilinci kazanamamış halkların, değiştirilmesi gereken kaderine odaklanır. Savaşa karşı dizeleriyle mücadele eden şair, ?Gecenin Göklerinde Yanarken Sesim? adlı ilk kitabında şöyle haykırır: ?mataramda acı su/ yüreğimde memleket/ vur emri çıktı çıkalı/ dost değil elimdeki/ katil meret?
?Aşk, sevgi, ayrılık, ölüm? temalarını işlemeyen şair yoktur; ancak yakalanan duyarlıklar farklıdır ya da bunların dile dökülmesi? ?Yakar mısın?? şiirinde aşk ve ayrılığı şöyle şiir diline dönüştürür Nevruz : ?kalbimi toplayıp kalbinin nakışlarından/ gitmiştim menekşe renkli yangınlara/ sormasan da söylerler/ tam da sönecekken? ikram edilir ayrılık/ yakar mısın??
En son okuduğum şiiri ise, cep telefonundan mesaj olarak gelendi. Anladığım kadarıyla ameliyat için gittiği İstanbul?dan gönderdiği bu şiirle ?ok?u, ?yılkı atı?nın acılarından çıkarmayı imliyor Nevruz Uğur. Şöyle:
?Galiba/ biraz uzak sisler, biraz uzak yerler/ hani derler?.(di) // ah eğri Çocuk, kart kelebek/ şiirin yılkı atı/ sana mı kaldı kutsal kıraati? // Birkaç kelime, birkaç imge, bir de birkaç? (nen) // bırak şikayeti / galiba yaşadın sen / ağlatma hikayeyi? Ona, sağlıklı bir yaşam dileğiyle ?ağrısız hikaye? gönderiyorum buradan.
Onun şiirine dair, kesinleşmiş şeyler söylemek için henüz erken.
Doğrusu, biyolojik yaşlılığa doğru evrilen bir kuşağın temsilcileri olarak, kendimizi üretim ve yaratımda hep genç kılmaya çalışıyoruz. Nevruz Uğur, nesnel gerçekliğe teslim olmadan sanat gerçeğinin okuyla koşmaya devam ediyor. Bu ok, nerede düşer bilemeyiz ama söyleyecek bir sözümüz var : Yayımızı kırmaya yeltenenler utansın. Sevgili Nevruz?un, ?mızrak gibi saplandığı? Amik?ten, nakış nakış şiir örmeye devam ettiğini bilmek, tüm yenilmiş haklarımıza karşın, bizi gönendirmektedir. Şiir yolculuğun açık olsun Nevruz Uğur?

Müslüm Kabadayı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir