Şiirin İlk Atlası – Metin Altıok “İnsanın kendine yabancılaşmasının en etkin panzehiri, üretken olmanın yanı sıra ‘okumak’tır.”

Metin Altıok, ölümün kimbilir kaç kez şiirlerini yazdı? 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nde çıkartılan yangında yaşamını yitiren 36 kişiden biri olmadan birkaç gün önce yazdığı son yazısı “Kendini Ödemek”te yaşamın verimliliğinden yararlanan her insanın üretime katılmasının ve kendini ödemeye zorunlu olduğunun yine altını çizdi.
“Şunu hemen belirteyim ki birey açısından, insanın kendine yabancılaşmasının en etkin panzehiri, elden geldiğince üretken olmanın yanı sıra ‘okumak’tır. Aslına bakarsanız okumak da bir çeşit duygu ve düşünce üretimidir.”
Metin Altıok’un kültür alanındaki eleştirilerini içeren Şiirin İlk Atlası kitabının bu baskısında gazete ve dergilerde kalan yazıları da eklenerek genişletildi. Şiirin İlk Atlası’nda şiirde anlam, bilgi, öz-biçim, evrensellik, zaman, görsellik gibi şiirin kuramsal yanına eğilen yazılarının yanı sıra şairlerin yaşamına ve içsel dünyalarına da eğilen yazılar yer alıyor. Şiir bilgisini şiirin dışında aramanın safdillik olduğunu söyleyen Metin Altıok, otuz yıllık şiir serüveninde şiirle kurduğu doğrudan ilişkiye dayanarak kaleme aldığı bu yazılarda muhalif kimliğini koruyarak, bir okur-yazar olarak “kendini ödüyor”.

2 Temmuz 1993… Sivas… Madımak Oteli… Yangın. Tam 10 yıl olmuş, bu dört cümle arasında bilcümle yanalı… Ve o yangında 36 kişiyle birlikte Metin Altıok?u da kaybedeli… Bazı yangınlar hiç sönmüyor. İçte çıkanlar en çok da… Edebiyatın ağrı kesici yanına inananlardansanız işte size yanıklarınıza iyi gelecek bir kitap: “şiirin İlk Atlası”.

“Şiirin İlk Atlası”nda Metin Altıok şiirde anlam, bilgi, öz – biçim, evrensellik, zaman, görsellik gibi şiirin kuramsal yanına eğilirken şairlerin yaşamına ve içsel dünyalarına da dokunuyor zarif kalemiyle. şiir bilgisini şiirin dışında aramanın safdillik olduğunu söyleyen Metin Altıok, otuz yıllık şiir serüveninde şiirle kurduğu doğrudan ilişkiye dayanarak kaleme aldığı bu yazılarda da muhalif kimliğini koruyor. Ve sanki bir yerlerde hâlâ şiir yazdığını fısıldıyor…

Kitaptan bir bölüm

Şiir ve Görsellik
Şiirin bir söz sanatı olduğu bilinen bir gerçektir. Çünkü şiir iletişim aracı olarak sözcükleri, yani genel olarak dili kullanır. Dili kullanırken de kendine özgü bir üst-dil yaratır. Bu üst-dil günlük dilden çok farklı, incelmiş ve başkalaşmış bir dildir. Şiir anlam ya da duygu yükünü bu üst-dil aracılığıyla aktarır okuruna. Kendisiyle okur arasında bu dile dayalı bir köprü kurar. Duygu ve düşünce akışını bu köprüyle iletir okura. Görsel sanatlar olarak nitelenen resim ve heykelde ise duygu ve düşünce yükü nesnel görüntüden göz aracılığıyla geçer seyirciye. Yani bu sanatların anlamı görerek kavranır. Şiirdeki şair-söz-okur üçlüsünün yerini görsel sanatlarda sanatçı-obje-seyirci üçlüsü alır. İşte bunun için şiire söz sanatı, resim ve heykele de görüntü sanatı denmektedir.
Ne var ki söz sanatı olarak nitelenen şiirin görsellikten uzak olduğunu söylemek de pek mümkün değildir. Diyeceğim o ki, şiirin görsel sanatlardan farklı, kendine özgü bir görselliği vardır. Bu görselliğe ?imgesel görsellik? diyebiliriz. Çünkü şiirin görselliği göze yönelik bir görsellik değil, insan zihninde canlanan söze yüklenmiş bir görselliktir. Ama yine de bir görselliktir sonuçta söz konusu olan. Şairin insan zihninde söz aracılığıyla canlandırdığı imgesel bir görselliktir. Şiirdeki görüntü nesnel değil, insan zihninde beliren ve imgelemle görünür kılınan bir görselliktir. Aslında resim ve heykelin görselliğiyle şiirin görselliği kurgusal olmak bakımından birbirlerine benzerler. Çünkü görselliği sanatsal bir yaratım sonucunda gerçekleştirirler. Burada resim ve heykelin gözle görülür nesnel varlıkları bizi yanıltmamalıdır. Sanatsal bir obje olan resim ve heykelin varlıkları tıpkı şiir gibi dış dünyada yoktur. Onlar dış dünyaya sanatçı tarafından eklenmiş varlıklardır. Kurgusal olmaları da bundandır.
Öyleyse her iki görsellik de yaratılmış olmak bakımından kurgusaldır. Aralarındaki fark görselliğin yaratılması yani canlandırılmasındadır. Resim ve heykelde sanatçı görselliği madde üzerinde canlandırır ve seyircinin önüne koyar. Şair ise sözcüklere yüklediği görselliği okurun imgeleminde canlandırır. Denebilir ki şiir okurunun işi sergi izleyicisinden daha zordur. Çünkü şair okurdan şiirdeki görselliği hem canlandırmasını hem de yorumlayıp anlamasını bekler. Resim ve heykel izleyicisine ise sanatçı tarafından nesnel olarak zaten canlandırılmış olan görselliğin sadece yorumlanması kalır. Yalnız bunun da kolay bir iş olduğu sanılmamalıdır. Çünkü genel olarak sanattan anlamak sanatsal bir inceliğe sahip olmayı gerektirir.
Konuya dönecek olursak, imgesel görsellik şiirin yapısında çok önemli bir yer tutar. Şiirsel dokunun örgüsünü nakışlar ve zenginleştirir. Bu görsellik canlandırılmadan şiirin anlaşılması olanaksızdır. Çünkü bir şiirdeki duygu ve düşünce yükünü söz konusu görsellik sarıp sarmalar. Şiirin beşeri özünü taşıyan evren bu görsellikle kurulur. İmgesel görsellik canlandırılmadan şiirin evrenine girmek mümkün değildir. Bu evrene girmeyince de şiir okunmuş olsa bile yaşanmamış demektir. Duyarlı ve ne aradığını bilen bir okur hemen her iyi şiirde imgesel görselliği kavrayıp canlandırabilir. Yeter ki şiire bütün alıcılığı, açıklığıyla yaklaşsın.
Şimdi konuyla ilgili iki örnek üzerinde duralım; işte size Edip Cansever?in Kirli Ağustos kitabından ?Uçurum? adlı şiirin bir bölümü: ?Çok ağaçlı bir ağaç sürüsünün üstünden / Kesilmiş limon dilimleri gibi düşüyor güneş / Votka bardağımın içine / Benim olmayan bir sevinç duyuyorum?. Bir görsellik söz konusu değil mi sizce bu dizelerde? Şimdi de aynı kitaptan ?Kesit? adlı şiirden bir bölüm üzerinde duralım: ?Kanatılmış duruyor ölümü bilmek için/ Dişi bir oğlanın ağzı / Çakılı dışbükey bir aynaya.? Bence bu dizelerde ?belki yadırgayacaksınız ama? neredeyse bir sinematografi söz konusudur. İnanın uzun boylu aramadım bu örnekleri. Cansever?i de özellikle seçmiş değilim. Başka şairlerde de bulabilirsiniz bu imgesel görselliği.”
Metin Altıok

Kitabın Künyesi
Şiirin İlk Atlası
Metin Altıok
Kırmızı Yayınları / Şiir Dizisi
Kapak Tasarımı : Akçura Serap Ertemin
Genel Yayın Yönetmeni : Fahri Özdemir
Genel Sanat Yönetmeni : Cengiz Yolalan
Editör : Aylin Eroğlu
1. Basım: Promete Yayınları 1992 2.-3. Basım YKY 2003-2004
Baskı Tarihi: Kasım 2006
106 sayfa

Kırmızı Yayınları Tanıtım Yazısı
Sevgili okurum; bu kitapta yer alan yazılar benim otuz yıllık şiir serüvenimde şiirle kurduğum doğrudan ilişkiye dayanmaktadır. Yani bu yazıların kaynağı doğrudan doğruya şiirdir. Öne sürdüğüm görüşler şiirlerden çıkarılmıştır. Şiiri öğrenmenin bana göre biricik yolu şiirle yatıp kalkmaktan, şiirle hesaplaşmaktan geçer. Bunun bir başka yolu da yoktur. Şiir bilgisini şiirin dışında aramak, birtakım estetik araştırmalardan yola çıkmak safdillikten başka bir şey değildir. Şiiri bilmek isteyene şiirden başka kaynak yoktur. Yalnız şurası unutulmamalıdır ki; bu kaynak da insana net değişmez bilgiler vermez. Ancak bazı perdeleri aralar ve bazı doğrulan sezdirmekle yetinir. Bu durum şiirin kendisi için geçerli bilgilerden bağımsız kaldığını gösterir. Yani şiir için söylenenler çoğu kez şiiri bağlamaz. Başka bir deyişle bazı şairler için geçerli olurken, bazıları için hiçbir anlam ifade etmeyebilir.

Şiir bilgisinin en önemli özelliği bu bilginin genel bir bilgi olmamasıdır. Çünkü şiir devingen ve değişken, her seferinde tek ve özgün olan çok özel bir varoluş biçimine sahiptir. Bu özellik başka şairlerin şiirleri için olduğu kadar aynı şairin şiirleri için de geçerlidir. Şiirle her karşılaşmamız bir öncekinden farklı, yeni bir karşılaşmadır. Bunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamak ve şiire önyargısız yaklaşmak gerekir. Yapılması gereken en doğru şey şiir karşısında önceki bilgilerimizi bir ihtiyat olarak askıya almak olmalıdır. Çünkü şiir kendi bilgisini yine kendi eskiten organik bir yapıdır. Onun bu özelliği insanı elinde uygunsuz bir anahtarla kapı önünde bırakmaya hazırdır.

Bunun için şiir bilgisine dört elle sarılmak ve onu değişmez kesin bir bilgi gibi korumak da doğru değildir. Yapılacak şey hazır reçetelerden kaçınmak, doğrudan şiire başvurmak, şiirle birebir ilişkiye girmektir. Elbet bu ilişkide kişiye düşen şiirin tek ve özel olduğunu akıldan çıkarmamaktır.
(Önsözden)

Kitabın Künyesi
Şiirin İlk Atlası
Metin Altıok
Yapı Kredi Yayınları / Edebiyat Dizisi
112 sayfa

Previous Story

Fırtına / Bahoz – Kazım Öz

Next Story

Ölü İhbar – Weydonun Trajedisi

Latest from Metin Altıok

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ