Sis ve Gece, Ahmet Ümit

Türkiye?de polisiye edebiyat denince ilk akla gelen isim olan Ahmet Ümit?in ?Sis ve Gece?, ilk baskısını 1996 yılında yaptı. O günden bugüne 17 baskı yapan ve polisiye türünün ülkemizde yaygınlaşmasına vesile olan bu roman basit, anlaşılır, bol katmanlı olmamaya özen gösteren, dolayısıyla da okur tarafından kolayca hazmedilen bir kitap.
Kitapları Almanya, Avusturya, Kore ve Yunanistan’da ilgi gören usta yazar Ahmet Ümit’in ‘Masal Masal İçinde’ adlı kitabı Kore’de, ‘Sis ve Gece’ isimli eseri Almanya’da ‘Beyoğlu Rapsodisi’ Yunanistan’da, ‘Kukla’ adlı romanı ise Fransa’da yayımlandı. Ve yazar hakkında, gazetelerde övgü dolu çok sayıda makale yer alıyor.
‘Sis ve Gece’ romanının birinci baskısı Almanya’da okurla buluşur buluşmaz tükenen Ahmet Ümit’le ilgili Stuttgarter Zeitung gazetesi, “Türkiye’nin en büyük yazarlarından biri” ifadesini kullandı. Sandammeer adlı bir internet gazetesinde ise ‘Sis ve Gece’nin heyecan içinde, merakla okunan, gerçekçi bir roman olduğundan söz edilerek, karakterlerin inandırıcılığının altı çizildi.

“Zorlamalarıma karşın belleğim, geçmişe kapı aralamıyor. Belli belirsiz şekiller kıpırdamıyor değil, ama netleşmiyor. Zaman sanki yaşadıklarımı eritip birbirine karışmış; ağır ağır içine gömüldüğüm bu tuhaf bulamacı çözemiyorum. Nasıl çözeceğimi de bilmiyorum. Tıpkı bozkırın ortasında güneşin, yağmurun insafına terk edilen bu kasvetli konağın öyküsünü bilmediğim gibi.” (Bir alıntı)

“Yazarının Türkçe tutkunu, Türkçe vurgunu kişiliğiyle, eşine az rastlanır bir ustalıkla kotardığı bu roman, Bence bugüne dek polisiye roman konusunda eşine rastlanmadık bir beceri ve başarı abidesidir.”
Vedat Günyol, Cumhuriyet Kitap

“Ahmet Ümit’in sürükleyici bir anlatımı var. Romanın en başarılı yanı bu. Ve bu, bir polisiye roman için çok önemli. Bu bakımdan Ahmet Ümit’in polisiye romanda yolu açık görünüyor.”
Fethi Naci, Yeni Yüzyıl Gazetesi

“Roman Polanski bu kitabı okusaydı mutlaka filme çekerdi. Ahmet Ümit bence iyi bir roman kurucusu… Çok bizden olan olay ve kişileri anlatırken klasik polisiyenin, özellikle hep birinci tekil ağızdan anlatılagelmiş Chandler romanlarının tadını duydum… Ama en ilginci, o ürpertici final. Tam bir sürpriz ve gerçek anlamda soğuk terler döktüren…”
Atilla Dorsay, Yeni Yüzyıl Gazetesi

“Eleştirmenlerin övgüsünü kazanan edebi niteliğe sahip olan ilk Türkiyeli polisiye romanı.”
T. Sait Halman, Encyclopaedia Britannica

Romanın Özeti
Sedat adlı bir istihbaratçının, kayıplara karışan yasak aşkı Mine?yi arama serüveni içinde, teşkilatın kimi iç çekişmelerini ve baş kahramanın iç dünyasındaki fırtınaları da öyküye monte eden Ahmet Ümit, ?ne? ve ?kim? sorularından ziyade ?nasıl? üzerine yoğunlaşıyor daha çok. Baştan sona Sedat?ın ağzından takip ettiğimiz hikâye, bir tür ?organizasyon şeması? biçiminde birçok karakter çıkarıyor karşımıza. Kahramanın arayışı sırasında hareket alanına giren bu karakterlerin bir kısmının ?hedef şaşırtma? amacı güttüğünü, diğerlerininse entrikanın ipuçlarına yönelik işlevler üstlendiklerini görüyoruz.
Ahmet Ümit?in hikâyeyi tümüyle Sedat?ın eylemleri üzerine kurması, olayları onun gözünden takip etmemizi sağlaması, bir yandan karaktere tutunmamız sonucunu doğururken, öte yandan da çevreye ve olanlara yabancılaşmamıza neden oluyor. Okur için paradoksal bir durum yaratan böylesi bir yaklaşım, entrikanın kilidini açmak için farklı bir yöntem sunuyor bizlere. Başta da söylediğimiz gibi, ?ne? ve ?kim? sorularından kendini soyutlayan yazar, bu anlamda polisiye edebiyatın olmazsa olmazı diyebileceğimiz ?merak? unsurunu yaşananların ?nasıl? olduğuna yönlendiriyor. Sedat karakterini merkeze koymuş gibi görünmesine karşın, asıl meselenin (ya da öznenin) kaybolan sevgili Mine olduğunu görüyoruz. Giderek daralan bir çemberin sınırlarına çarpıp dönen Sedat, bir yandan kendisine ?gerçek aşk?ı tattıran Mine?yi bulma çabasını bir tür ?saplantı? haline getirirken, diğer yandan da ?gizli? bir araştırma yürütmek zorunda kalıyor, ki bu durum da onu gerçeklikten uzaklaştırıyor, yalnızlaştırıyor ve beyhude çabalarla yüzleştiriyor.
Kâbuslar, geri dönüşler, karakterlerin ağzından dinlediğimiz geçmişe dönük hikâyeler ve doğru/yanlış birçok ipucunun kendini göstermesiyle süregiden, baş kahramanın ısrar ve yılgınlığı bir arada barındıran araştırmasının finali sürprizli bir şekilde okura yansıyor. Ancak bu noktada eleştirilebilecek bir özelliği de var romanın; Ahmet Ümit?in tercihi midir, yoksa okuru küçümsemekle mi ilgili bu bilmiyoruz, ama kitabın ortalarında final konusunda çok ?net? bir ipucu var. Tabii ki burada ne olduğunu söyleyemeyiz, ama en azından şunu söylemek mümkün: O sayfadan sonrasını, yazarın bizi ters köşeye yatırmasını bekleyerek okuduk ve aradığımızı bulamadık, her şey beklediğimiz gibi oldu…

‘Sis ve Gece’de okur, bu arayış boyunca Sedat?la birlikte insan ilişkilerine doğru ilginç bir yolculuğa çıkar. İstanbul?un Tarlabaşı, Kurtuluş gibi unutulmuş semtlerinin ara sokaklarında süren bu arayış, kimisi geçmişin anılarına bağlı, kimisi değerlerini yitirmiş, para ve çıkar ekseninde gelişen trajik ve komik ilişkilerin insanlarını çıkartır karşımıza.

Seçtiği mekânlar ve insan ilişkileriyle İstanbul?un tarihten beri süregelen karmaşık etnik yapısına da işaret eder ‘Sis ve Gece’. Türkiye?de yaşayan Rumların son temsilcilerinden olan Madam Eleni ve kızı Maria?nın öyküsü çarpıcı olduğu kadar düşündürücüdür de. Bu toprakların insanı olan Madam Eleni ve kızı Maria, son dönemde yaşanan kültürel kaos ve yozlaşma nedeniyle kendi komşuları tarafından kurban olarak seçilirler. Türkiye kültürünün en özgün renklerinden olan bu insanların son yıllardaki yaşamı trajik bir biçimde aktarılır.

‘Sis ve Gece’de, suç ya da cinayet, kurguyu tamamlayan, gerilimi tırmandıran birer dekor ya da motif olarak yer almaz romanda. Suç, insan yazgısı üzerinde trajik sonuçlar doğuran bir öğe olarak boy gösterir. Ahmet Ümit, toplumsal düzeni savunan bir insanın serüveninde, bu amansız yabancılaşmayı, yalnızlaşmayı dile getirir.

Roman Yer Alan Karakterler
Sedat: Mit?te görevli işine ve ailesine bağlı, ama genç bir kızla yasadığı aşkın peşinde sürüklenen bir karakter
Mine: üniversite öğrencisi, Sedat?la sonu olmayan bir aşk yaşayan, ailevi sorunlarını çözmeye çalışan biri
Fahri: Mine yi çok seven, doğrularından şüphe ettiği için bağlı olduğu örgütten ayrılan asker çocuğu
Amca: Sedat?ın öz amcası, Mit?te önemli yeri olan ve Sedat yüzünden bu yerini kaybetmek istemeyen biri…

Ahmet Ümit?in Yaşam Öyküsü

1960 yılında Gaziantep’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gaziantep’te tamamladı. 1978 yılında yüksek öğrenim için İstanbul’a geldi.1983 yılında Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdi. İlk öyküsünü 1983 yılında kaleme aldı.

İlk kitabı `Sokağın Zulası´ 1989 yılında yayınlandı. Yaşadığı dönemin politik etkilerini taşıyan kitap, ölüm ve karanlık günlerin bunalttığı genç bir insanın ütopyasına sımsıkı sarılışını konu alan şiirlerden oluşuyordu. 1992 yılında yayınlanan ilk öykü kitabı `Çıplak Ayaklıydı Gece´ yayınlandığı yıl “Ferit Oğuz Bayır Düşün ve Sanat Ödülü”nü aldı. Bu kitap, Ahmet Ümit’i yazın dünyamıza tanıtan ilk kitap olma özelliğini de taşıyor. 1994 yılında `Bir Ses Böler Geceyi´ adlı uzun öykü kitabı yayınlandı. Kitap insanla inanç arasındaki ilişkiyi mistik bir gerilim öyküsüyle dile getiriyordu.

1994 yılında Atv için çekilen `Çakalların İzinde´ adlı polisiye dizinin öykülerini ve senaryosunun yazılımına katıldı. 1995 yılında her yaştan çocuklara seslenen `Masal Masal İçinde´ adlı kitabı yayınlandı. Kitap, insani değerler olmadan yaşamın nasıl anlamsız bir hal aldığını anlatıyordu.

1995’ten sonra çeşitli gazete ve dergilerde Kafka, Dostoyevski, Patricia Highsmith, Edgar Allan Poe ve polisiye roman yazarları üzerine inceleme-tanıtım yazıları kaleme aldı. Kitaplarının hemen tümünde varolan gerilim duygusu, 1996 yılında yayınlanan `Sis ve Gece´ adlı romanında tümüyle dışa vurdu. Sis ve Gece Türkiye’de yankılar uyandırdı, tartışmalara yol açtı. Yunanistan’da yayınlanarak yabancı dile çevrilen ilk Türk polisiyesi ünvanını kazandı.

1998 yılında ise son romanı `Kar Kokusu´ yayınlandı. Roman, politikanın, insan yazgısı üzerindeki etkilerini bir cinayet soruşturması ekseninde okura sunuyor. `Agatha’nın Anahtarı´ adlı polisiye öykü kitabı 1999’un Ocak ayında yayınlandı. Türkiye’deki suç yelpazesinden örnekler sunan öyküler, insanın suç karşısındaki tavrını ve psikolojisini çarpıcı bir biçimde aktarıyor. `Patasana´ adlı romanı 2000 yılının Şubat ayında yayımlandı. Patasana insanın içindeki şiddet duygusunu sıkı bir gerilim içinde tarihsel bir fonda anlatıyor.

Eserleri
Sokağın Zulası (1989)
Çıplak Ayaklıydı Gece (1992)
Bir Ses Böler Geceyi (1994)
Masal Masal İçinde (1995)
Sis ve Gece (1996)
Agatha’nın Anahtarı (1999)
Kar Kokusu (1998)
Patasana (2000)
Şeytan Ayrıntıda Gizlidir (2002)
Kukla (2002)
Beyoğlu Rapsodisi (2003)
Aşk Köpekliktir (2004)
Başkomser Nevzat, Çiçekçinin Ölümü (2005)
Kavim (2006)
Ninatta’nın Bileziği (2006)
Başkomiser Nevzat Tapınak Fahişesi (2007)
İnsan Ruhunun Haritası (2007)

Bir yorum

  1. Ya çok sağolun ellerınıze saglık bu benim proje odevim heryerde arayıpta bulamadığım şey . :)) emekleriniz içn tşkrler :))

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir