İktidarın Üç Yüzü“Siyasi iktidar nedir?” sorusu, kutsal/kutsal olmayan, otorite/güç,Yasa/uygulama ilişkisi çerçevesinde ve farklı siyasi iktidar biçimleri sergileyen üç farklı toplum tipi, uygulama açısından (ya da zorlayıcı gücün kimin elinde olduğuna bakılarak) birbirinden ayrılarak cevaplandırılacaktır. Lapierre’in, evrimci yönü üzerinde durulması pek de gerekmeyen siyasi iktidar derecelendirmesi, uygulama açısından üç farklı toplum tipine göre değişen söz konusu ilişkiyi açık seçik ortaya koyar. Lapierre siyasi iktidar farklılaşması sürecinde belli başlı dokuz dereceden sözedilebileceğini ileri sürer. Bunlardan ilk dördü yöneticisiz toplum- lara özgü siyasi yapılanma tipleridir.

1- Yöneticisiz toplumlar arasında ilk derecede farklılaşmamış siyasi iktidarlı olan ve aracısız düzenlenen toplumlar vardır: Eskimolar Amerika’da rastlanabilecek en basit sosyal örgütlenme örneğini vermişlerdi. İklimin sértligi ve zor hayat koşulları onları mevsimlere göre yer değiştiren küçük kümeler oluşturmaya itmişti. Her Eskimo kendisi ve ailesi için gerekli geçinme koşullarını yaratmak zorundaydı. Bu nedenle, karmaşık bir sosyal hayat sürmeleri söz konusu olamazdı45. Eskimolar XIV. yüzyıla kadar bu sosyal, siyasi ya da dinsel yapıyı korudular. Kayda değer en önemli özellikleri önderleri olmamasıydı. Yaşlı ve deneyimli avcılar, belli konularda kendilerine danışılmasına yol açan bir saygınlıktan, etkinlikten yararlanırlardı, ama yerleşmiş bir otoriteleri, onlara devredilmiş bir iktidarlan yoktu. Bunlara karşılık, uzun ve yıpratıcı bir çıraklık devresinden sonra, kutsal ruhlarla özdeşleştiğine inanılan bir tür kahin, Angekok, Eskimo toplumunun potansiyel bir önderi en çok andıran kişisiydi. Ancak onun da yetkileri yalnızca, suçluya beslenme yasakları koymak, bunlara uymazsa toplum dışına atmak ve cinsel rekabetten doğan çatışmalarda uzlaştırıcı bir rol oynamaktı… Bu tip toplumlar, varlıklarını sürdürebilmek için kendi içlerine kapanmak ve tecrit olmak zorunda kalan toplumlardı. Siyasi açıdan daha örgütlü başka toplumlarla karşılaştıklarında hep yokoldular.

2- İkinci derecedeki yöneticisiz toplum tipi, farklılaşmamış siyasi ikti- darlı olan ve aracılı düzenlenen toplumdur: Filipinler’deki İfugaolar, Eskimolar’a çok benzeyen bir örgütlenme biçimi sunarlar. Onların da sürekli bir önderleri yoktu. Ancak toplum içi çatışmalarda mutlaka Monkalun denen bir aracıya başvurmaları gerekiyordu. Ne var ki aracılık kurumsallaşmamış, uzmanlaşmamıştı. Etkili, saygın olduğu düşünülen herhangi biri Monkalun olabilirdi. Üstelik aracının uzlaşma yolunda bulduğu çözüm benimsenmeyebilirdi. Kararlarını zorla kabul ettirebileceği kamusal bir gücü olmadığı için, Monkalun’un bir yönetici olduğunu söylemek mümkün değildir. Yine de bu toplumda örf ve adet hukukunun uygulanmasını sağlayan aracıların ortaya çıktığı düşünülürse, îfugaolar’ın asgari ölçüde uzmanlaşmaya kapıyı açmış bir siyasi örgütlenme tipi oluşturdukları söylenebilir.

3- Üçüncü derece, parçalanmış siyasi iktidarlı olan ve kişiselleşmiş otoriteyle düzenlenen toplum derecesidir: Yukan Volta’daki Lobiler’de, siyasi hayat çeşitli özerk sosyal rollerin birbirlerine eklemlenmesinden oluşmuştu. Sosyal işbirliğinin ve toplu eylemlerin düzenlenmesini, ekonomik nitelikli yasaların uygulanmasını, sosyal, siyasi, dinsel, ekonomik… ağırlıklı farklı kişiler denetliyordu. Bir tür siyasi iktidarın bunların elinde yoğunlaştığı söylenebilirse de, bu özerk siyasi iktidar parçalarını kullananlar arasında hiyerarşik bir ilişki yoktu. Bir başka deyişle, toplumun yöneten ve yönetilen diye ikiye ayrılabilmesini sağlayan özgül bir siyasi alanın sınırlan çizilmemişti. Lobiler’de dinsel, sosyal olan her şey o ölçüde siyasi, siyasi olan her şey de dinsel, sosyaldi.

4- Yöneticisiz toplumlar arasında son dereceye, farklılaşmış ama bölünmüş siyasi iktidarlı olan ve kişiselleşmiş otoriteyle düzenlenen toplum oturur:
Bu tip toplumların en iyi gözlemlenmiş örneklerinden biri Komançi- ler’di. Her Komançi topluluğunda bir Barış Önderi, bir de Savaş Önderi vardı. Barış önderinin otoritesi kurallara ve geleneksel değerlere bağlılığından, bilge ve inandırıcı konuşmasından kaynaklanırdı. Dinlenen ve genel olarak son sözü söyleyendi. Ama adalet dağıtmazdı; ne yargıç, ne hakem ne de aracıydı. Otoritesi her türlü zorlayıcı güçten arınmıştı. Deyim yerindeyse, barış önderi saf, soyutlanmış Yasa’nın temsilcisiydi. Karşısında, somut hayat mücadelesinin, uygulamanın temsilcisi savaş önderi vardı. Sürekli savaşan Komançi toplumunda, savaş önderliğini, en atak, en korkusuz, en kararlı herhangi bir savaşçı her an üstlenebilirdi. Ünlü bir savaşçı, saygınlığını korumak için başarılarını savaşarak yenilemek zorunda olduğundan, toplum bu tür önderlerin sıkıntısını çekmezdi. Savaşta bu önderin iktidarı mutlaktı: Strateji, taktik, görev dağıtımı, emir verme, ganimetin paylaştırılması konularında tek yetkiliydi. Ancak savaştan kaynaklanan bu siyasi iktidar farklılaşması, savaş sona erince ortadan kalkar ve toplumun sosyal denetimi eski yaygın niteliğine kavuşurdu. Lapierre’in, Georges Balandier’den aktardığı cümlelerle, “iktidarın merkezileşmediği toplumların çoğunda, bu iktidar banş ve savaş zamanlarında farklı görünümler alır. Barışta iktidar zayıflamış gibidir: İktidarı kullananlar kümenin temsilcileri, birliğin simgeleri, hakem ya da uzlaştırıcıdırlar. Savaştaysa, iktidar güçlenir ve zorlayıcı olur, kümenin askeri potansiyelini dile getirir, dış tehlike karşısında küme içi kaynaşmayı doruğuna çıkarır”. Georges Dumézil’e göre, Hint-Avrupa topluluklarının ortak kültürü de, siyasi iktidarı bu tür bir ikilem biçiminde sunar: otoritenin temsilcisiyle gücün temsilcisini tam karşılamasalar da, Veda tanrıları Mitra ve Varuna İkilisiyle özdeşleştirilen iki zıt kutuplu bir siyasi iktidar düşüncesi… Mitra bilgeliği, verilen söze bağlılığı, geleneğin kutsal kurallarına saygıyı temsil eder; iyiliksever, banşçı bir tanrıdır. Varuna’ysa ürkütücü ve intikamcıdır, suçlulan cezalandırır, savaşçıları korur. Bu geleneksel İkiliye birçok yerde rastlamak mümkündür. İskandinav tanrıları “Büyücü güç Odinn” ve “vurucu güç Thor”, Roma tanrıları “göksel koruyucu Jupiter” ve “maddileşmiş güç Mars” da hemen hemen aynı karşıtlığı sergilerler47. Beşinci dereceye vanldığında artık yöneticili toplumlarla karşılaşılma- ya başlanmıştır.

5- Yöneticili toplumlann en basiti, bir kurul ya da önderde yoğunlaşmış ve uzmanlaşmış siyasi iktidarlı toplumdur: Orta Avustralya’daki Arandalar ya da Kalahari çölündeki Boşiman- lar’da uzmanlaşmış bir yönetici rolü saptanmıştır. Toplumun, düzenleyici ya da yönlendirici kararlarını meşru saydığı bir kişi ya da bir küme bu rolü üstlenirdi. Ancak yönetici ya da yöneticiler kuralların çiğnenmesi ya da buyruklara uyulmaması durumunda bir yaptırıma başvurabilecek güce sahip değildiler. Buna rağmen, toplumun onayını almış bir meşruiyete karşı çıkıldığında, insanüstü güçler ya da yöneticilerin dinsel güçlerince cezalandırılma korkusu yeterli zorlayıcı unsuru oluşturuyordu. Bu tam anlamıyla yönetici olmayan yöneticiler ve tam anlamıyla yönetilen olmayan yönetilenlerin ortaya çıktığı toplumlarda, bir siyasi iktidar farklılaşmasının ilk tohumlarının atıldığı söylenebilir.

6- Altıncı derecede, hiyerarşik bir ilişki içinde sıralanmış birçok kurul ya da önderle örgütlenmiş siyasi iktidarlı toplumlar belirir: Trobriand adaları köy önderlerinin üstünde büyük önderler ve yerel üst önderler vardı. Diğer iki öndere göre köy önderinin ayrıcalık ve iktidarı daha sınırlıydı. Köy önderi toprağın verimliliğini, büyük önder deniz seferlerinin başarıyla tamamlanmasını, üst önder de yağmurun yağmasını sağlıyordu. Saygınlık ve ayrıcalıklarına saldırıldığında ve bazı yasaklar çiğnendiğinde başvurabilecekleri başlıca zorlayıcı güç büyü yapma yetenekleriydi. Ama kişisel çıkarları söz konusu olmadığı zaman, anlaşmazlıklann çözümlenmesi için müdahalede bulunmazlardı. Hırsızlık gibi suçların cezasını ancak insanüstü güçler verebilirdi; cinayetin karşılığıysa yalnızca kan davasıydı. Sosyal denetim altında siyasi açıdan meşru sayılan yöntem, suçluların özel güce başvurularak cezalandırılmasıydı. Önderler hiyerarşisine dayanan siyasi örgütlenmeyi, zorlayıcı güç yokluğu dengeliyordu.

7- Çok farklılaşmış ve kişiselleşmiş siyasi iktidarlı toplumlar yedinci derecedeki toplumlardır: Artık bu toplumlarda yöneticilerin siyasi iktidarı fiziksel zorlayıcılık içeren bir kamusal güç olarak yoğunlaşmıştır. Bundan önceki toplumların hiçbirinde önder ya da önderler kümesi meşru şiddet kullanımı tekeline sahip değildi. Sürekli ve uzmanlaşmış silahlı bir güçten yoksundular. Toplumda zarara uğrayan herkes şiddet kullanma hakkına sahipti. Bunun dışında da insanüstü güçler ya da önderin dinsel gücü tarafından cezalandırılma korkusu yeterli bir baskı unsuru oluşturuyordu. Ne var ki yönetici eline kılıcını almamıştı. Oysa yedinci derecedeki önderin ayıncı özelliği artık kılıç kullanmayı öğrenmeye başlamasıdır. Bu siyasi örgütlenme tipinin en basit örneklerinden birini de Pasifik’teki Tikopia adası yerlileri vermişlerdir: Maoriler, siyasi açıdan bağımsız olan, ama dinsel birliğin parçalarını oluşturan dört klana bölünmüşlerdi. Her klanın başında, iktidarının meşruiyetini insanüstü gücünden alan bir önder vardı. Tarımsal verimlilik ve balık avında başarı bu güce bağlıydı. Ayrıca önder, bir saldırının ya da bir gelenek ihlalinin öcünü almak için de aynı güce başvurabilirdi. Ama toplum içi anlaşmazlıkların çoğu, onun müdahalesine gerek kalmadan çözümlenirdi. Örneğin, hırsızlıktan zarar gören, herkesin önünde, ritüel bir dansla hırsızı küçük düşürüp ondan öcünü alırdı; söz konusu dans yeterince etkili bir cezaydı. Ancak önderin oğlunu dövmek, kızını hamile bırakmak, onun yasaklarına rağmen bir toprağı ekip biçmek, balık avına çıkmak türünden suçlar, klan önderinin, Maru denen kolluk güçlerini devreye sokmasını gerektiren ağır suçlardı. Tarihin en basit güvenlik görevlilerinden Marnlar, bu gibi suçları işleyenleri, fizik güçlerini kullanarak, geçici bir süre için ormana sürebilirlerdi. Suç bununla yetinilemeyecek kadar büyükse, suçlu bir kayığa bindirilir ve geri dönmemek üzere denize açılmaya zorlanırdı. Bu da, Tikopia yakınlarında ada olmadığı için, hemen hemen ölüm cezası demekti48. Yedinci dereceyi, uzmanlaşmış bir yönetim cihazının belirlediği topluma denk düşen siyasi iktidar derecesi izleyecektir. Marular örneğine kadar, toplumun zorlayıcı güçten titizlikle ayrı tuttuğu önderler kutsal otoritelerine fiziksel gücü ekleyeceklerdir. Mitra ve Varuna, aynı gücün soyut ve somut iki yüzünü oluşturmak üzere biraraya gelmektedir.

8- Sekizinci derecede, bir kliyantel ilişkiler ağı içinde kullanılan kurumsallaşmış siyasi iktidarlı toplumlar yer alır: Kurumsallaşmış siyasi iktidar özel bir yönetim aygıtıyla tanımlanıyorsa, siyasi iktidarın bu tip toplumlarda artık kurumsallaşmaya başladığı söylenebilir. Kliyantelizmde söz konusu aygıtın unsurları yöneticinin yandaşlarıdır. Bunlar efendilerinin onları koruması, güvenliklerini ve geçimlerini sağlaması karşılığında, bağlılık ve hizmetle yükümlüdürler. Öte yandan bu tip toplumlarda, eski sosyal dokuyu belirleyen geleneksel özerk akrabalık bağlarının yerini, bir üretim, tüketim ve siyasi bağımlılık odağı olarak “aile-kurumsallaşmaya başlayan siyasi iktidar” bağı almıştır. Buna bağlı olarak da sosyal denetimin niteliği kesin bir biçimde değişmiştir: Artık adaletin doğrudan sağlanması mümkün değildir. Silahlı yandaşları sayesinde zorlayıcı güç elde eden kral adaletin dağıtıcısıdır. Meşru şiddet tekeli belirmiştir.

Doğu Afrika’daki Rwanda krallığı 1760-1894 arasında, bu tip bir siyasi yapılanma örneği vermiştir: Kral iktidarı silahlı güçlerin başındaki önderlerin özerkliğini giderek yoketmiş, kral bir başkomutan olarak diğer komutanları atama ve görevden alma yetkisini eline geçirmiş, öte yandan da toprakların ve sürülerin tek dağıtıcısı olmuştu. Bu, yandaşların ya da sadık komutanların, değerli savaşçıların, yetenekli yardımcıların, hizmetleri ve bağlılıkları karşılığında kralın bağışladığı sürülere, topraklara ve bu topraklar üzerinde kendilerine devredilmiş bir iktidara sahip olmaları demekti. Böylece, yandaşların oluşturduğu yerel otoritelerden topraklarını kullanabilmek için izin almak zorunda kalan bölge sakinleri de, yandaşların yandaşlarına dönüşmüşlerdi. İki düzlemdeki yandaşların, krala askeri ve ekonomik açıdan bağlanmalarıyla da, tavandan tabana hiyerarşik bir siyasi iktidar ilişkileri ağı oluşmuştu. Sekizinci derecedeki kurumsallaşma başlangıcının önemli bir diğer boyutu da İnka imparatorluğunun siyasi düzenlenmesinde görülür: Kurumsallaşma Kutsallık’a da yeni bir kalıp bulunması demektir. İmparatorlukta kutsal olan, dinsel kökenli siyasi iktidarı kullanan İnka değil, işleviydi ya da siyasi iktidar İnka’nın bedensel varlığıyla değil, kutsal işleviyle meşrulaşmıştı. Siyasi iktidarın ilkesi ve kullanımı, temsilcinin ötesinde, yepyeni bir güç odağını egemenlik diye adlandırılacak bir kavramla donatarak, bir- araya gelmektedir: Lapierre’in dokuzuncu dereceye oturttuğu ve hiyerarşik bir biçim alıp, uzmanlaştırılmış bir yürütme organıyla kullanılan kurumsallaşmış siyasi iktidarlı ya da devletli toplumda…

Cemal Bali Akal
İktidarın Üç Yüzü
Dost Kitabevi

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Elena Ferrante’nin “Napoli Romanları” ve Orta Sınıf İyilikseverliğinin Sınırları

Next Story

Devletin Kapısını Açan Sihirli Sözcük

Latest from Politika

SLAVOJ ŽIŽEK: Tabiat zaten kaotiktir, en vahşi afetleri, anlamsız ve öngörülemez felaketleri yaratmaya eğilimlidir. Bizlerse onun hain kaprislerine acımasızca tabiyiz, bizleri kollayıp gözeten Tabiat Ana diye bir şey yok. Tabiatın dengesini bozuyor filan değiliz, sadece onu sürdürüyoruz.

Sakınmanın Yolları Peki, ekolojik tehditler gerçekten de o kadar başa çıkılamaz mı? Liberal kapitalizmin bazı müdafileri çevreci harekete “XXI. yüzyılın Komünizmi” diye dudak büküyor;
Go toTop