İnsanların büyük çoğunluğu kolaycılık eğilimindedir. Her şey için kısa ve rahat anlaşılır reçeteler isterler. Oysaki yaşama sanatı, kolaycılıktan nefret eder. Çünkü hazır kalıplar, yaşama sanatını indirger ve katılaştırır.
Anlamlı bir felsefi kavrayışı edinmek yaşamsal bir önemdedir. Deyim yerindeyse bu durum, can alıcı bir sorundur. Kimi insanlar bu yargıya, dudak kenarlarındaki istihza kıvrımlarıyla küçümseyerek gülebilirler. Ancak böyle bakanlar yanılıyorlar. Belirli bir yaştan itibaren hayatımız için sürekli seçimlerde bulunmamız gerekir. Yaşamımızın ileri evrelerindeki kişisel doyumumuz, bu seçimlerin sahiciliğine bağlıdır. Yaşam bir defalıktır, yaşanmış bir hayatın müsveddesi olamaz. Diğer bîr deyişle, eski yanlışlarımızı temize çekemeyiz. O halde Nâzım ustanın dediği gibi,’yaşamak çok ciddi bir iştir, şakaya gelmez’ Seçimlerimizde yanılmamak için bizi varoluşsal doygunluğa götürecek olan, özden doğru değerleri bilmek gerekir. İnsani; büyük çoğunluğu kolaycılık eğilimindedir. Her şey için kısa ve rahat anlaşılır reçeteler isterler. Oysaki yaşama sanatı, kolaycılıktan nefret eder. Çünkü hazır kalıplar, yaşama sanatını indirger ve katılaştırır. Üstelik herkesin yürümesi gereken ayrı, kendine özgü bîr yaşama yolu vardır. Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı yapıtında, çömezleriyle birlikte yürüyen Zerdüşt’ü bir köşe başına geldiklerinde şöyle konuşturur: “Şimdi ayrılın benden, yadsıyın beni, hatta eni kötüleyin. Her birimiz kendi yolumuzu yürümeliyiz şimdi”
Şimdi açıklamaya çalıştıklarım üzerinden, burada sizlere yaşama sanatı reçeteleri vermek yerine, varoluşsal bir aydınlanmada uyarıcı olabilecek iki yapıt önereceğim. Kuşkusuz bu yazıma, birçok başka değerli yapıt da eklenebilirdi. Belki sonraki yazılarımda bunlardan bazılarına değinme olanağı bulabilirim. İlkin ABD’li varoluşçu psikiyatr Irvin Yalom’un Varoluşçu Psikoterapi adlı yapıtını öneririm. Irvin Yalom, psikiyatrik fenomenlere varoluşçu yaklaşımı deneyen bir psikiyatrdır. Dolayısıyla düşünsel yaklaşımında da, yabancılaşma, anlam, anlamlı yaşamak gibi kavramlar önemli bir yer tutmaktadır. Sözkonusu yapıt, psikiyatri içerikli bir çalışma sanılmamalıdır. Yerinde bir söyleyişle, aslında bu yapıt, en mükemmelinden bir hayat bilgisi kılavuzudur. Bu kitapta, yaşama ilişkin hazırlop davranış kuralları, düsturlar önerilmemekte, aksine yaşamsal gerçeklik kavramı bütünsel ve makro düzeyde işlenmektedir. Burada, yaşantılama ve varoluşsal olanağın insana doğumla ölüm aradaki bir süreyi kapsadığı tüm boyutla-gösterilmekte; yalnızlık, hastalık, ölüm gibi temel deneyimlerin dramatik konumlanışı (sınır durumları) çözümlenmektedir. Yalom yapıtında, görkemli bir entelektüel birikim sergilemektedir. Dostoyevski, Nietzsche, Rilke, Stendhal, Kierkegaard, Pascal, Heidegger vb. pek çok yazar ve düşünüre değinmekte, onlardan alıntılar yaparak yaşamlarına ve yapıtlarına göndermeler yapmaktadır. Bu nitelikleriyle yapıt, bence Yalom’un başyapıtıdır.
Tanıtacağım ikinci yapıt, Nazilerin kovuşturması sebebiyle, uzun yıllarını ABD’de sürgünde geçirmek zorunda kalan Alman psikanalist, toplumbilimci düşünür Erichh Fromm un, Sahip Olmak Ya da Olmak adlı çalışması. Bu kitapta Fromm’un düşünsel evriminin olgunluk evresini, bütüncül bir sentezini bulabiliriz. Bu özelliğiyle yapıt, Fromm’un temel düşüncesinin aynı zamanda bir özetidir de. Yazarımız bu yapıtında, çağımız insanını karakterize eden iki varoluş biçimini birbirinden ayrıştırmaktadır. Birinci varoluş biçimi, sahip olma’ kipliğinde yaşayan insanı tanımlamaktadır. Bu insan, kapitalizmin tüketim kültürünün içinde, kendine yabancılaşan ve varoluşsal doygunluğa ulaşamayan insandır. Bu profildeki insana, çocukluğundan itibaren psiko-sosyal gelişim ve toplumsallaşma süreçleriyle ne kadar iktisadi değere sahip olursa o denli mutlu olacağı öğretilmiştir. Bu nedenle bu profildeki birey, ergin yaşamında olabildiğince didinip para kazanarak, olabildiğince yüksek bir tüketim marjı sağlayarak mutlu olmayı amaçlayacaktır. Para, her ne kadar insanın geçim aracı olması, yaşamda tutunabilmesi ve maddi dünyasını zenginleştirebilmesi açısından gerekliyse de bu sınırlı bir yarardır ve insan için yeterli olmaz. Üstelik çok yüksek paralar kazanmak, onları kazanabilen sınırlı sayıdaki mutlu azınlığın bile zamanlarının büyük bir bölümünü yutmaktadır. Böylelikle büyük bir çaba ve zaman karşılığında elde edilen yüksek mali olanaklar ‘boş zaman’ denilen kısa zaman aralığında çarçabuk harcanarak bîr doyum sağlanmaya çalışılmakta, bunun için pahalı zevkler, pahalı harcama kalemleri edinilmektedir. Ancak tüm psikanalitik klinik bulgular, tüm olgusal veriler, bu yordamın insanı, anlam duygusuna ve varoluş-sal esenliğe götürmediğini kanıtlamaktadır.
İkinci bir varoluş biçimi, ‘olmak’ kipliğinde yaşayabilmektir. Bu kelimeden yalın olarak şunu anlamak gerekir: Kişi, yaşantı dünyasının akışına, duyusallığa, sosyal iletişime ve bu iletişimdeki sahicilik rahatlığına, dikkatine, kendisini bırakabildiği ve buna bağlı olarak bunun diyalektik karşılığını görebildiği ölçüde mutlu olabilmektedir. 1844 El Yazmaları yapıtında Karl Marks’ın da belirttiği gibi, sevilen insan, sevgi yetisiyle, diğer insanlarda sevgi uyarabilen insandır. Sevgi yetisi olan insan başka insanlarca sevilir, değerli bir insan gerçekten de değer görür. İnsanlara güven telkin eden bir insanın varlığının çevresinde, kendisine güvenilebilecek insanlardan bir sosyal hale örülür. Ancak tüm bunlar, o kişi sahici olduğu ölçüde olanaklıdır. Yapmacık bir sevginin gerçeklik dünyasında gerçek bir karşılığı yoktur. Üretici ve yaratıcı varoluş biçiminde yaşayan bir insan, yaşamdan doyum sağlamayı amaçlar. Ancak bunu yaparken başka insanların doyum ve anlam arayışlarını engellemeye kalkışmaz. Bu düşünceyi Fromm un yapıtından bir örnekle açıklamak gerekirse: Fromm, ilk önce kırda mor bir çiçekle karşılaşan bir Batılı ozandan söz eder. Batılı ozanın ereği, mor çiçeği toprağından söküp bahçesine taşıyarak kendi mülkiyetine katmaktır. Sonrasında Fromm, Japon bir ozandan söz eder: Japon ozansa pastoral bir uzamda karşılaştığı pek güzel bir sarı çiçeğin karşısında durarak, hayran hayran onu seyre dalar. Aklından o çiçeği toprağından söküp bahçesine taşımak geçmez. Bu psişik deneyimlerini her iki ozan da yazdıkları şiirlerinde dile getirmişlerdir. Fromm bu şiirleri örnek verir. Ayrıca eserinde, kapitalizmin doğal çevre üzerindeki yıkımına değinir. Dünyamızın biyosferinin, flora ve faunasının karşı karşıya kaldığı riskleri açıklar ve bu büyük yıkım riskleri karşısında yegâne çıkış yolunun sahip ‘olmak’ kipliğindeki bir varoluş biçiminde değil de ‘olmak’ kipliğindeki bir varoluş biçiminde olduğunu anlatır.
Genel yaşama felsefesi soruşturması için, bir sonraki sayıda bu başlığa dair temel yapıtlardan biri olan Aristoteles’in Nikomakhosa Etik adlı yapıtını ele alacağım.
Kaynak: Kitapçı, Kültür Sanat ve Kitap Tanıtım Dergisi, Temmuz/Ağustos/Eylül 2012 Sayı:02
Kitapların Künyeleri
Varoluşçu Psikoterapi
Orjinal isim: Existential Psychotherapy
Irvin D. Yalom
Kabalcı Yayınevi / İnceleme Dizisi
Çeviri: Zeliha İyidoğan Babayiğit
İstanbul 1999
768 sayfa
***
Sahip Olmak Ya Da Olmak
Orjinal isim: To Have or To Be
Erich Fromm
Arıtan Yayınevi / Erich Fromm Bütün Eserleri Dizisi
Çeviri: Aydın Arıtan
İstanbul 1997
351 sayfa