Sosyalist Gerçekçi Edebiyat ve ANA

Maksim Gorki: Asıl adı Aleksey Maksimoviç Peşkov bir mobilya işçisinin her işi yapmış, emekçi oğlu. Maksim Gorki adını kullanıyor olması bir sosyalist olduğunu düşündüğümüzde çokta garip gelmiyor. Bu yazının ana teması Gorki’nin ANA adlı romanı. Roman gerçekçi üslubu ile satırlarında insanı o kadar etkiliyor ki yazarın hayatından bağımsız olmadığını okuyucuya hissettiriyor. Makaleye yazardan başlamakta fayda görüyorum bu sebepten.

Maksim Gorki, Rus edebiyatının en gerçekçi kalemlerinden biri. Bunun sebebini ANA isimli romanında elle tutulur cinsten hissetmek mümkün. Sosyalist edebiyatı yazıyor olması da ayrı bir heyecan katıyor sayfalara. Ayrıca eserleri en kısa sürede çevrilen yazardır Gorki. Dostoyevski 60 yıl, Turgenyev 25 yıl aradan sonra bastırabilmiş eserlerini. Gorki ise eserlerin yazımından 2 yıl sonra farklı dillere çevrilmiştir. Zor bir hayat geçirmiş Gorki. Hemen hemen her işi yapmış. Tahmin edeceğiniz gibi hayatının zorluklarını ve verdiği sosyalist mücadeleyi iliklerine kadar hissettirmiş eserlerinde.

ANA, sosyalist gerçekçi edebiyatın en etkileyici romanı niteliğini ilk sırada taşıyor benim için. Sosyalizm adına kişisel, bireysel, toplumsal tüm kavramsal sıkıntılara hikayenin içinde yaşatarak çözüm bulduruyor. Günümüzün sosyalist hareketinin arkasına sığındığı, sağlıklı zemin üzerinde siyaset yapamıyor olmanın bahaneden başka bir tutum olmadığını gözler önüne seriyor.

Kahramanı olmayan roman demek daha doğru olur ANA için.

ANA adının sahibi Pelageya, yaşamı boyunca fikirlik ve erkek şiddetiyle yaşamış, boyun eğmiş, mücadele etmeyi bir an aklından geçirmemiş bir kadın. Her kadın gibi… Yaşadığı sıkıntıları Tanrı’nın bir kaderi sayan, hayatını; çırpınsa da içinden çıkamayacağı bir bataklık gören kadın gibi kadın. Pelageya, oğlu Pavel ve kocası Çilingir Mihail Vlasov. Üç kişilik aileden bütün Rusya’nın geleceğine gebe kalan koca yürekli kadın… Bu üç karakter üzerinden devam etmek istiyorum yazıma. Pelageya, Pavel ve Vlasov toplumsal sorunların ve çarenin bir analizi niteliğinde. Hikayenin kurguları dışında, sadece üç kahraman inceleniyor dahi olsa günümüz bir çok meselesine çare bulunabilir.

Roman ANA’nın sıkıntıları ile başlıyor. Kocası tarafından sebepsizce gördüğü işkence boyutunda ki muamelenin üstüne bir de fakirlik eklenince kaderin vazgeçilmez karakteri olup çıkıyor başına gelenler. Tüm işçi kadınlarının hayatı aynı olduğundan belki de benimsiyorlar başlarına gelenleri. Kabullenilmiş çaresizliğin geldiği boyutları göze batırıyor GORKİ.

Kocası Mihail Vlasov hikayenin başında terkediyor sayfaları. Ama nasıl bir terk etme. Var olduğu on beş sayfalık süreçte insanın vicdanını acımasızca sorgulatıyor. Bana kalırsa fitilin ateşini yakanda Vlasov’un oğluna ve karısına yaptığı muamele. Beni en çok etkileyen cümlesi şu olmuştu…

Hasta olan Vlasov fıtıktan yatıyor ve doktor hastaneye gitmesi gerektiğini yoksa durumun kötüye gittiğini söylüyor. Vlasıv bu teklifi kabul etmeyince ANA Pelageya kocasına hastaneye gitmesi için yalvarıyor. Vlasovun verdiği cevap üzerine tez yazılır;

“Eğer iyileşirsem çok çekersin elimden”

Ve bunca sıkıntını ve buhranın arasından bir umut filizleniyor. Pavel…

Sosyalizmle tanıştıktan sonraki karakteristik değişiklikler ANA tarafından gözle görülür hal alınca başlıyor macera. Pavel yaşadığı toplumun kronik hatalarını ayaklar altına almış, fikrinin merkezine insanı alarak ezilen ve aşağılanan herkesi sevebilmeyi becermiş bir genç adam. İnsanlara sosyalizmi anlatırken ki izlediği yol ders niteliğinde. Hiçbir siyasi argümana, inanışa yada yaşam tarzına göre insanları sınıflandırmadan mücadeleye katan örgütlenme yapısı taşıyor Pavel’in duruşu. Pavel karşılaştığı sorunları çözerken ruhunda ki hümanizmi, devrimci karakterle yoğurup hareket ediyor. Mücadelesinin merkezinde daha adını koymadıkları kapitalizmin neferleri değil, soyut düşmanın hayatlarına müdahil olduğu acıları ortadan kaldırma azmi var. Düşmanın ete kemiğe bürünmüş tek hali kurum dolu fabrika.

ANA’ya bu denli etkileyici kimliğini kazandıran şey toplumsal gerçeklikleri tüm çıplaklığı ile anlatıyor olması. Hayalperest, okuyucuya zevk verme gibi bir derdi olmadığı çok ortada. Hani Kafka diyor ya: ‘’Okuyucu kendisini ısıran kitaplar okumalı‘’. ANA ısırdığı yeri kopartıyor…

Dünya Klasikleri arasından Rus Edebiyatı’nı vazgeçilmez kılan eserlerden bir tanesi. Hayatta durduğu yeri yoklamak isteyenler için kusursuz bir eser.

Kapak tasarımı ve usta çeviri kadrosu ile, tabi ki Yordam Edebiyat kitaba ayrı bir keyif vermiş. Bunun da altını çizelim. İyi okumalar dilerim.

AYDOĞAN MELİH HORASAN
10 TEMMUZ 2017 kitapeki.com

Ana
Yazar: Maksim Gorki
Çeviri: Zaven Biberyan
Türü: Roman
Baskı Yılı: Haziran 2016
Sayfa Sayısı: 400 Sayfa
Yayınevi: Yordam Edebiyat

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir