Soyadını yanıtlayan hayat: Aziz Nesin – Asaf Güven Aksel

Sokrates?in ?kendini bil? düsturu gibi bir şeydir seçtiği soyadı. Ama felsefi derinliğiyle, yoksa gündelik dildeki basite indirgenmiş bir ?haddini bil?cilikle, tevazuya davetle sınırlı değil. İnsan tekine, kendisiyle birlikte, dış dünya üzerindeki etkisini sorgulatan önerme. Nesin?

?Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime ?nesin? soyadını aldım. Herkes ?nesin? diye çağırdıkça, ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.?

Kendisi açısından bu böyle. Ama aynı zamanda, yaşamıyla, yazdıklarıyla, ülkesinin insanlarına da devasa bir soru işareti olarak fırlatıp durdu soyadını. Nesin?

?Palavrasız bir ömür? boyunca, ?bir yaramaz çocuk?, aynaya karşı tuttu bu toplumu. Topluma ayna tuttu demiyorsak, sebebi açıktır. Bir deyim haline gelmişse bu ülkede ?tam Aziz Nesin?lik? sözü, bir cep aynasından insanları yansıtan herhangi bir aydından değil, onları teker teker bir boy aynasının karşısına geçiren güçten, örneği az bulunur bir dönüştürücüden söz ediyoruz demektir. Oradaki görüntünün üzerine düşen o çıplak soru, ?Nesin?? ıskalanmış, ya da yanlış yanıtlanmışsa, bu yüzden ?dönüştürücü? kendisini ?bir güdük kalem? diye tanımlar olmuşsa, onaylansın onaylanmasın, nasıl da anlaşılır bir şeydir o bir anlık ?bu toplumun yüzde…? öfkesi…

Bir toplumu kendisine güldürmek. ?Kendisi?ndeki öznenin hikâyeler uyduran yazar değil, bizzat anlatılan kahramanlar olması. Ve hep söylediği gibi, o aslında, kendilerine bakarken kızmalarını, sarsılmalarını, ağlamalarını isterken, kahkahalara boğulmalarını izlemek, tam Aziz Nesin?lik bir genel hikâyedir.

Onu toplum sevmiş, ama iktidarlar anlamıştır. Toplum gülmüş, devlet öfkelenmiştir. Ve bir kabarık yüzde nedeniyledir, eylemlerin en güzeli gülmenin, öfkenin gölgesinde kalışı. Sevginin Marks?a nazire yaparcasına dönüştürme gücünden yoksunluğu. Onaylansın onaylanmasın, böyle bir saptamanın ürünüdür o üzerinde tepinilen yüzdeleme. Aziz Nesin?liktir, bu sözden yargılanıp beraat edişi de…

Bir başka ve daha çarpıcı yüzde ileri sürmüştür. Bu ülkede, demiştir, iki kişiden üçü şairdir! Bu bollukta, bir soyadının ?sembolik? anlamı üzerinde durulmamıştır. Nesin?

Kelime anlamı üzerinde durulmuştur ama. ?Büyük Grev? adlı ekonomi-politik dersini yazdığında, ?Aziz sen Nesin?? saldırısına maruz kaldığı, ?patron işbirlikçisi, hain? ilan edildiği de olmuştur, muhtelif yüzdeleri barındırmaktan azade hiçbir kesim kalmadığını kanıtlarcasına. O, sorusunu değiştirmemiştir buna karşı da. Nesin?

İktidarlar anlamıştır daha çok, evet. Kelepçesi, sürgünü eksik olmamıştır hiç. Gericilik anlamıştır. Sayısız linç girişiminden kurtulmuşluğu vardır. Faşisti, diktatörü anlamıştır. Öncelikli boy hedefidir. Ve yalan yok, bütün bunlarla mücadelesinde, dikilip dururken karşılarında, epeyce yalnızlık çekmiştir. Ama, çok sevilmiştir, çok okunmuştur, çok güldürmüştür…

?Geriye Kalan, gözyaşlarımdan süzdüğüm şu bir avuç kahkahadır…? İlginçtir, ilk hikâye kitabının adıdır ?Geriye Kalan?. Öncesinde bir broşür, bir taşlama. Bir şeyin geriye kaldığı süreç nedir ki, daha ilk kitabına bu adı koysun?

20 Aralık 1915?te Heybeliada?da doğar, Darüşşafaka Lisesi, Kuleli Askeri Lisesi, Ankara Harp okulu, asteğmen, Askeri Fen Okulu ve Güzel Sanatlar Akademisi, Anadolu?da görev, kazara bombayla yaralanma, üsteğmen, ordudan tard, bakkallık, muhasebecilik. Ve ?Yedigün? dergisiyle başlayan gazetecilik, redaktörlük, köşe yazarlığı… 1946?da, Sabahattin Ali ile ?Marko Paşa?yı çıkarmaya başlaması ve devletin ?gözüne iyice giriş?i… Sonrası sorgu, yargı, hapis. Hem de uluslararası! Hem de krallarca, kraliçelerce, şahlarca açılan davalar! ?Yerel?i sadece kazandığı sayısız ödülde aşmamıştır anlayacağınız… İşte, daha 1953?te, epeyce bir ?Geriye Kalan?ı olmuştur bile! Adıyla ilanını kimseciklere kabul ettiremediği bir kitap. Sakıncalı, takma adlarla yazarak geçimini sağlamaya çalışan bir adamın ilk kitabı. Evet evet, devlet, anlamıştır onu ve yanıtı bellidir ?Nesin?? sorusunun.

O, bu soruya verdiği karşılığı yaşamı kılmıştır. Epeyce yalnızlık çekerek. Mesela, Sivas?ta Madımak Oteli yanarken, yıllar yılı canına susamış gericilik bu kez ?Şeytan Ayetleri? hakkındaki fetvayı hiçe saymasını bahane ederek onu hedefe koyduğunda, cesedini bir köşeye büzülmüş halde, yüzünde bir korku ifadesiyle bulmasınlar diye, nasıl bir pozisyonda durarak ölmesi gerektiğine kafa yorarken Aziz Nesin, ölenlerin bedeni soğumamıştı daha, ?aydınlar?ca katliamın sorumlusu gösterildiğinde, ?kışkırtıcı? ilan edildiğinde… Eh, epeyce yalnızlık çekiliyordu, ?Nesin??le hesaplaşmaktan kaçanların kabarık yüzdeler oluşturduğu yerlerde… Ama alevlerin isiyle kararmayan bir boy aynası da durup duruyordu ortalıkta, Sivas?ta.

Peyami Safa, bu ?menfur? adamın katlinin vacipliğine iknaydı ya, bütün düşmanları gibi o da kaleminin gücünü inkârdan gelemiyordu. Bir yerde diyordu ki, ?para hırsıyla bu kadar çok yazma, kaliten düşüyor?… Hey gidi. Bir somun ekmek için kaç hikâye gerekirdi, bu bir yana, bütün kitaplarının gelirinin yoksul çocukları eğitmek ve meslek sahibi yapmak üzere kullanılması da, ancak bir soyadı karşısında alnı açık durabilenlerin anlayabileceği bir şeydir elbet. Bu yüzdenin düşüklüğüdür, bir vakıftan ?nifak yuvası? diye söz ettiren, yok etmeye çalıştıran.

Bir mizah yazarının portresi böyle mi olur? Çoğu başyapıt niteliğinde onca eseri dururken, bir yüzde hesabıyla, bir soyadıyla mı dolar satırlar? O yazarla, 78 yaşındayken, bir vapur iskelesi önünde günlük gazete satarken sohbet etmişseniz, içindeki yangını görmüş, gözyaşı-kahkaha diyalektiğini kavramışsanız, 80?inde törensiz, mezarsız toprağa girişinin yıldönümünde sırı zerrece dökülmemiş bir ayna kaplıyorsa ülkeyi, ne yapacaksınız?

Aziz Nesin, güldürürken düşündürürdü! Hatta kurduğu yayınevinin adı ?Düşün?dü! Efendim, hiciv geleneği, Nasreddin Hoca, İncili Çavuş, İbiş, tuluat, ortaoyununun çağdaş temsilcisi olarak! Hikâyeler, roman, oyun, anı, taşlama, masal, gezi notları, şiir gibi başlıklardaki 100?e yakın yapıtlarından birinde, şöyle bir pasaj vardır! Böyle de yazılabilirdi sahi.

Nesin? ?Aziz Nesin?im!? Bu adla buluşunca, sorudan yanıta dönüşür bir soyadı. O, bunu hiç unutmamıştır, gereğini kılı kılına yerine getirmiştir.

Uluslararası ödülleri toplayıp durmasına içerleyen bir başka ülkenin yazarı, Aziz Nesin?e çemkirmiş. Senin işin kolay, öyle bir ülkede yaşıyorsun ki, konu bulmak sıkıntın yok! Hiçbir yazar, Aziz Nesin kadar, yazamamayı dilememiştir. Yazamamak için mücadele etmemiştir.

Yüzdeler deyip durduk ama, yaşamını ?Böyle Gelmiş Böyle Gitmez? diyerek anlatmıştır, bir an caymamış, umudunu yitirmemiştir. Çünkü, sevildiğinden çok sevmiştir. Canı fedadır insanına. ?Ben tanırım / Bu bulut bizim oranın bulutu / Hemşeriyiz ne de olsa / Benim için kalkmış ta Sivas’tan gelmiş / Yurdumun bulutu / Başımın üstünde yeri var…?

Nesin? Aziz Nesin!

Ölüm, ricasını kırmadı Aziz Nesin?in. Ya da, buna zorunlu kaldı. Hayatında kimseye eğilmemişti başı, ölümün buna saygı göstermesini istedi, başını eğmeden, dimdik alıp götürsündü onu. Öyle oldu.

Asaf Güven Aksel
Kaynak: 16.07.2011 tarihli http://haber.sol.org.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir