Suç ve Ceza Üzerinden Ele Alındığında Acının Anlamı Nedir?

Raskolnikov, genç ve zeki bir hukuk öğrencisidir. Annesi ve kız kardeşinden uzakta yaşadığı şehirde, maddî imkânsızlıklar sebebiyle geçim sıkıntısı çekmekte ve bu itici güç ekseninde de yaşadığı toplumu ve dünyayı anlamaya çalışmaktadır. Ona göre toplumdaki bu sorunun temelinde birikimin ve imkânın yanlış ellerde olması, hak edenlerin dipte ve çaresiz yaşarken, hak etmeyenlerin en tepede ve keyifle yaşaması vardır. Nitekim bu onda ciddi bir felsefeye dönüşecektir. Toplumsal düzenin dönüşümü toplumun ezilen kesimleri eliyle mümkün olmadığı için, Raskolnikov’a göre bu değişimi ancak “üstün insan” olarak nitelediği kişiler yapabilir. Bunlar varoluşlarının doğuştan getirdiği üstün yetenekler sâyesinde toplumun temel kurallarına ve yasalarına karşı çıkarak, doğruyu, olması gerekeni, kan dökme pahasına yapabilecek kişilikteki seçkin kişilerdir.

Napolyon, Muhammed ya da diğer pek çok büyük lider Raskolnikov’a göre bu tür insanlardır. Onlar, içlerine doğdukları toplumun kurallarına karşı çıkmış, ondaki aksaklıkları kendi üstün yetenek ve kişilikleri eliyle dönüştürmüş böylece yasa koyucu olmuşlardır. İşte Raskolnikov?a göre kendisi de böyle bir üstün insandır ve madem ki onun gibi üstün, zeki ve paylaşımcı birisi bu kadar sıkıntı çekiyorken, aynı sokakta oturduğu ve kendisinden borcu ancak faizle almak zorunda kaldığı yaşlı tefeci kadın bunca rahat ve umursamaz yaşıyorsa yapılması gereken bellidir:

Kadını öldürmek ve onun elindekini zorla alarak bunu ihtiyacı olanlara vermek? Buna kendisi de dahildir.

Bu zorlu süreç, uzun bir iç hesaplaşma, planlar, felsefe ve ciddi korkular gölgesinde gerçekleşecek, Raskolnikov tefeci kadını ve son anda istemeden de olsa onun yaşlı kız kardeşini de öldürecektir. Ancak parayı almasına karşın harcayamaz Raskolnikov, sonra kullanmak üzere sapa bir yerdeki büyük bir taşın altına saklar. Olayların yatışmasını bekler, hâlbuki yatışmasını beklediği olaylardan çok kendi ruh hâlidir. Burada karşımıza çıkan çatışmanın kaynağı, teorideki bir felsefeyi pratiğe dökmenin getirdiği heyecan ve korkudur. Eğer üstün insan ise, bunu yapmak zorundadır ve yapmıştır da. Fakat aksilikler üst üste gelir, Raskolnikov?un cinâyeti işlediğini bilen bir adamdan, onu sık sık sorgularıyla köşeye sıkıştırmaya çalışan polis müfettişine kadar her şey onun ruhuna baskı yapar. Ama asıl baskı, yakalanacağı, her şeyin açığa çıkacağından farklı bir baskıdır: Kendisi gerçekten bir üstün insan mıdır?

Kapkaranlık, acımasız ve boğucu Raskolnikov’un dünyasına Sonya dâhil olmuştur, kardeşlerine bakabilmek için fahişelik yapmak zorunda kalan, Îsâ’nın kadın olarak benzeşebileceği o mâsum, suçsuz ve temiz Sonya? Raskolnikov?un tüm bu ruh çekişmeleri, köşeye sıkıştırılmaları, kendi anne ve kız kardeşiyle dahi ters düşmeleri sırasında bir tek Sonya Raskolnikov’a ciddi bir samimiyet beslemiş ve ona hep yardım etmeye çalışmıştır. Ancak Raskolnikov, bu İncil?e bağlı ve felsefeyi değil de kabullenmeyi simgeleyen Sonya?ya hem derin bir sevgi beslemekte hem de onun hayatını mahvetmekten endişe etmektedir. Dostoyevski’nin boğucu, karartıcı, psikolojik olarak kişiyi kitabın acıtıcılığına mahkûm ettiği bu ortamda Sonya tıpkı Marx’ın sözünü ettiği gibi, ruhsuz bir dünyanın ruhu olarak Raskolnikov’un karşısına çıkar. Fakat cömert ve paylaşımcı Raskolnikov, Sonya’ya yalan söyleyemez. Ailesine, arkadaşı Razumuhin?e, müfettişe ve diğer herkese sık sık yalan söylemek zorunda kalan Raskolnikov, Sonya söz konusu olduğunda bunu yapmak istemez. Çünkü onda farklı bir şey vardır, o kendisi için değil, babalarının ölümüyle ortada kalan küçücük kardeşleri için fahişelik yapmakta, bu iğrenç hayata katlanmaktadır. Yâni kendisini fedâ etmektedir. İşte Raskolnikov’un “üstün insan” felsefesi paramparça olmaya başlamıştır artık. Ne bitmeyen sorgulamalar, ne zekice köşeye sıkıştıracak sorular, ne âilesinin rahatçı tavrı ne de bu kalpsiz dünya? Raskolnikov?un yıkılmayan üstün insan felsefesi Sonya eliyle çatırdamaya başlar. Çünkü Sonya ona üstün insanlığın olmadığını, bir felsefe olarak bir insanı hele hele üstün insan olarak öldürecek olmanın doğru olmadığını söylemiştir. Bu Sonya’ya göre yüce İncil?e ve Îsâ?ya aykırıdır. Ama Sonya’nın çatırdayan Raskolnikov’un felsefesini paramparça etmesi bununla değil, bundan sonra yaptığı ile olur: Sonya, Raskolnikov için Tanrı’ya dua edip, af dileyeceğini söyler. İşte Raskolnikov’u yıkan bu olur; hayatını fedâ ederek geçiren bu insan, kendisini bağışlayamayan, acı çeken ve bir hatâ olarak gören Raskolnikov?a diğer insanlar gibi değil, sevgiyle, yardımla yaklaşmakta, bu uğurda kendisini ona fedâ edecek duruma getirmektedir. Raskolnikov?un fedâ anlayışı üstün insanlar eliyle sadece yapılabilecek bir şeyken bu basit, saf, inanan iyi niyetli insan, tüm bunlardan bağımsız bir şekilde felsefesini ortaya koymaktadır.

Roman boyunca suçunu gizlemeye, saklamaya hiç olmadı sonuç ne olursa olsun bunu haklı göstermeye çalışan Raskolnikov’a ne hukuk kuralları, ne işlediği cinâyetin pişmanlığı ne de başka bir güçlü felsefe diz çöktürmüştür. Ona diz çöktüren, tüm bu “üstün insan” felsefesine aykırı biçimde, sarı kimlikli bir fahişe olan Sonya olmuştur. Çünkü Raskolnikov, üstünlüğün varoluşsal olarak doğuştan değil ama sonradan yaşanılan acılar eliyle üstünlüğe, kutsallığa dönüşeceğini ancak ondan öğrenmiştir. Bu nedenle de üstün insanlığının yıkılışını sembolize eden bir diz çöküşle Sonya?ya şunları söylemiştir:

Sadece senin önünde değil, acı çeken tüm insanlığın önünde eğiliyorum.

İşte bu diz çöküş, Dostoyevski?nin zorbalara ve felsefî olarak da Nietzsche?ye diz çöktürüşüdür. Çünkü ona göre, hiçbir insan doğuştan üstün değildir, insanı üstün kılacak olan, kendi hayatını insanlık için fedâ edebilecek duruma gelebileceği şekilde acılar çekiyor olmasıdır. İnsanlığı düzeltecek olan büyük insanlar, insanları büyük yapacak olan ise büyük acılardır. Nitekim Raskolnikov suçunu îtiraf eder, sürgün cezası yer ve hapishânenin yolunu tutar. Burada ise elinde İncil vardır, bu onun inandığını, artık yepyeni bir felsefe kabul ettiğini göstermez ancak artık kendisinin üstün insan olmadığını ve felsefesini bıraktığını gösterir. İşte tüm bunlar cinâyetin getirdiği büyük acılar ve acıların vâr ettiği Sonya aracılığıyla olmuştur. Öyleyse acı, kapkaranlık dünyanın kör edici ?hiçliğinden? insanı koparıp anlamaya, düşünmeye, fedâya dolayısıyla kahramanlığa götüren anahtardır. Kısacası acı çekmek, anlamak ve aslında üstün olmadığını, varoluşsal olarak herkesle eşit olduğunu kabullenmektir. Dostoyevskici acının Raskolnikov üzerinden anlatılan anlamı budur.

Cem Evrim Aslan
http://www.yalnizlarmektebi.com/

Previous Story

Ölüler Evinden Anılar – Fyodor Mihailoviç Dostoyevski “Gerçek, anlatılan bir hikâyeden daha etkilidir.”

Next Story

Dostoyevski: “Alınyazısına meydan okumak, onunla alay etmek, ona dil çıkarmak isteğini duydum”

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ