Sumru Yağmurdereli?nin Ardından – M. Şehmus Güzel

Bir abiyle bir kızkardeş ancak bizde, bizim kültürümüzde, bizimkine benzeyen kültürlerde bu kadar birbirine bağlı, bu kadar yakın, bu kadar candaş ve yoldaş olabilirler. Tanıyanlar anlatıyorlar. Tanıyanlar anlattılar ve anlatacaklar. İşte bir örnek : Hem Eşber Yağmurdereli?yi hem Sumru?yu yakından tanıyan Ömer Nazmi, abi ve kız kardeşi için aynen şunları yazıyor :

« Eşber Yağmurdereli’nin, Sumru olmadan gittiği yer çok azdır. Sumru, ağabeyisinin beyaz bastonuydu. 1978?de gözaltına alındığında örgüt üyesi olduğunu hayretle öğrenen Eşber Yağmurdereli, 14 yılda memleketin çeşitli cezaevlerinde yatarken, kardeşi Sumru da 14 yıl özgür bir mahkum gibi abisinin gönderildiği her şehrin otellerinde cezasını çekti.

Bundan birkaç ay önce Erzurum Havaalanı’dan yolcularken kansere falan aldırdığı yoktu!
« Vız gelir, diyordu, bu kanserli hücreler Eşber abimin yattığı hücrelerden de kötü değil ya! »

Ve gitti Sumru!

O’nu tanıyanların yüreğinde bir insan portresi bırakarak çekip gitti birden! »

(erzurum.ajans.com?daki « Sumru Yağmurdereli » başlıklı makalesinden. Eşber Yağmurdereli o zorlu günlerini Akrep isimli yapıtında anlatıyor : Kibele Yayınları, İstanbul, 2004. Kitabın alt başlığı « Hayata, Aşka ve Vahşete Dair… » dir ve orada onca vahşete, baskı ve zulme rağmen insanlık ve aşk uzak değildir : İnsan sevginiz güçlü olursa duvar ve duvara sinmiş « akrep » aşkınızı, hayata bağlılığınızı, mücadelenizi engelleyemez.)

Sumru sevimli, candan bir kadındı, önce insana, önce insana evet, değer veren biriydi. İnsana, mekana ve güzelliklere. Bunu Safranbolu ve « Taşev » aşkında görmek mümkün. Nitekim kendisi de « Safranbolu?da gerçekleşen bir hayal »i yazdı :

« Ortaokul yıllarında kurduğum ve giderek geliştirdiğim bir düşün, 2000 yılında bir hafta sonu Safranbolu?ya geldiğimde « TAŞEV »le örtüştüğünü gördüm. Mekanlara aşık olmak da insanlara aşık olmak gibidir, içinde sancısını, özlemini taşır. Yüreğinizi titretir. Uykularınızı kaçırır. Takılır gidersiniz bir kasabanın, o kasabadaki bir evin peşinden. Ve bir gün bakarsınız ki ilk gençliğinizde kurduğunuz düş son gençliğinizde hayat bulmuştur. Safranbolu ve « TAŞEV » sürekli bir aşk halidir benim için ? »

Güzel, samimi ve hakiki insanlar gitmeden önce de iz bırakırlar kendi coğrafyalarında. Gittikten sonra da. Hepsi geçerlidir bunların. Anılarımızda güzellikleri, yaptıkları, bıraktıkları ile kalırlar.

Her zaman Leyla Sumru Yağmurdereli de vardı denilecek. Önemli olan da budur aynı zamanda.

Burada Hüseyin Avni Cinozoğlu?nun « SUMRU YAĞMURDERELİ İÇİN AĞIT »ını aktarmanın da sırası geldi sanıyorum :

« Bir lâmbanın fitili kısıldı
Soğudu Taş Ev’in avlusu
Sanki yıkıldı dört duvarı
Göç etti ay ışığı başka semalara
Bahçede bir çiğdem soldu

Bir daha geçer mi ormandan
Kanat sesleri arasında
Munis bakışlı alnı hareli
Öyle bir ceylan

Yağmura hasret kalır
Ağrısı çoğalan şehir
Sen Sumru dersin o hoş nağmeye
Ayine- i Cem’den dağılan

Ustaydı kardeşlik sofrasında
Cömert eşit dağıtmakta sevgileri
Zindanda mahpus bir gerillanın
Yaralarına merhem olan hemşire
Sumru Florence Nightingale misâli
Geçti bir çağ yangının ortasından

Tılsımını yitirmez sevgiyle afsunlanan
Kardeşlik hamayılı pas tutmaz
Sol göğsün altındaki cevahir
O büyük zarafet mânâ sükûnet
Dostlar Cem’inde vakitsiz bir akşam

Yetim kalır avare çocukları
Dehşetli bir ağrı bırakır
Şehre veda ederken
Dünyalar güzeli her azize
Ne rençperler farkında olur
Ne de terziler bu yokluğun
Dostlar gamlı matem zamanı
Siyah libas içinde cümle yaren

Ziyade kar yağdı bugün
Aşikâre ederek derûni saflığı
Dünyada gurbete mahkûmdur her insan
Dünya gecedir pek çok insan için
Dostlar ve deniz fenerleri olmasa
Sumru bir alyans kandilde nadir ışık
Dostlar ceminde büyük mânâ
Kar bembeyaz yağdığına göre
Belli ki yola çıkmış olmalı bir muhacir
Varmak için melekler şehrine

Taş Ev’e giden kaldırımlı yokuş
Kışlık ayakkabısı olmadığı için
Ürküttü kaygılı bir adamı
Bu şiiri yazdı Taziye niyetine

Demir kafesi parçalar
Kardeşi Sumru olan Ejder »

Bundan sonra bize susmak düşer. Kalırız anılarımızla başbaşa. Anıları olanlar olmayanlara anlatır. Ve tarihe bir not düşülür : Sumru?nun hayat hikayesi kardeşlerim es geçilmemelidir. Yazılmalıdır toplumsal mücadeleler tarihine. Defter-i Kebir için şarttır. Zaman çünkü vakti gelince o defteri açacak ve okuyacaktır : Evet bu dünyadan Sumru nam kadın da geçmiştir ve iz bırakmıştır diyecektir. İzine ve anısına sahip çıkmak ta artık bizim vazifemizdir.

Ömer Nazmi makalesinde yazmıştır, yineleyelim:

« Sumru’ya, « ne zaman geleceksiniz, » diye sorduğumda her seferinde aynı cevabı alırdım :
« Mısır zamanı, bilirsin abim mısıra bayılır!.. » »

Bize o zaman beklemek düşer.

span style=”color: #000000;”

br //p

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir