Şuurun Meşru Mahsulü Atalet, Yani Gönüllü Avareliktir? – Canan Koçak

Sizi güldürmek istediğini sanmayın. Bunda da öncekiler gibi yanılabilirsiniz. Sandığınız kadar neşeli biri olamaz o, olsa olsa sinir bozucu bir geveze. Belki hasta, belki kötü, belki sadece suratsızdır kim bilir? Kendi deyimi ile kötü biri bile olmayı becerememiş, herhangi biri olamamıştır. Zekidir zeki olmasına fakat, zaten bir baltaya sap olamamasının da sebebi bu değil midir? Ama kesin olan bir şey varsa o da yeraltının derinliklerinden seslenen çatlak bir sestir sadece. Her şeyden vazgeçip, zehirli ve sonsuz bir kin besleyip, pis ve leş kokan yeraltında yaşamayı seçmiş bir fare.
Kendini yeraltına kapatmış, hayattan tamamen soyutlanmış, yaptığı her davranışa dair sorular ve cevaplar üretecek kadar da zeki biridir o yada delinin biri. Hayalleri vardır onun da herkes gibi. Bazen olur ki tam üç ay hayal dünyasından çıkamaz. Bu öylesine baş döndürücü bir sarhoşluktur ki kelimeler anlamsız kalır. Onu kimi zaman coşkun bir sevince götürebileceği gibi, kimi zaman da sonu gözyaşlarıyla dolu büyük bir pişmanlığa da taşıyabilir.
Dinlemek isteseniz de istemeseniz de size küçük bir haşere bile olamayan bu adamın öyküsünü ?Yeraltından Notlar? romanı ile yazar Dostoyevski anlatır. Peki kendini yeraltında yaşamakta olan bir sıçana benzeten bu adam kimdir? Üstelik yazarla hemen hemen aynı yaşta yani kırk yaşında. Bir çok eleştirmene göre o, büyük bir olasılıkla Dostoyevski?nin ta kendisidir yada yazardan ziyade genel bir ifade ile 19.yy aydınının kimlik bulduğu temsili bir kişiliktir. Dostoyevski?nin hayatına şöyle bir bakıldığında romanda betimlediği kişilikle kimi benzerlikler taşıdığı gözlemlenebilir.
Hayatının on yılını sevdiklerinden ayrı geçirmiş bir adam için kapana kısılmış bir bireyi anlatmak zor olmasa gerek. Yalnız burada asıl dikkati çeken unsur, istem dışı yani zorla dayatılan tecrit ile isteyerek yaşanılan yalnızlaşma arasındaki farktır. Dostoyevski?yi Yeraltından Notlar kitabındaki karakterden ayıran temel belirlenim budur. Kuşkusuz onun yaşadığı tecrit isteği dışında gelişmiştir.
Çarlık rejimince 1849 baharında hükümet karşıtı eylem ve toplantılara katıldığı gerekçesi ile tutuklanan Dostoyevski, tam 21 kişi birlikte çarptırıldığı kurşuna dizilme cezasından son anda cezasının hapse dönüştürülmesi ile kurtulur. Elbette on yıl boyunca yaşadığı mahpusluk onun hayatında derin izler bırakır. Ve çok değil ?Ezilenler? ve ?Ölüler Evinden Notlar? kitaplarının ardından 1864 yılında yani mahkumiyetinin bitiminden beş yıl sonra ?Yeraltından Notlar? ı kaleme alır.

Yeraltından Notlar ?Yeraltı? ve ?Sulu Sepken Üstüne? adlı iki bölümden oluşur. Birinci bölüm sıradan bir memur iken, uzak akrabalarından birinin kendisine yüklü bir miras bırakması sonucu iş hayatını noktalayan ve kendini hapseden bir adamın öyküsünü içerir. Bölümde, ?sıçan?a benzediğini düşünen bu adamın varlığı ve neden orada olduğunu anlatan birçok soru bulunur. Soruların cevaplarının bulunması okuyucuya bırakılmaz ki zaten cevaplar soruların hemen ardından yine anlatanın dilinden okuyucuya verilir. Buna yeraltındaki adamın kendisi ve çevresi ile gerçekleştirdiği bir iç hesaplaşma da denilebilir.
İkinci bölümde ise, aynı adamın henüz yirmi dört yaşındayken başından geçen ve onu çok rahatsız eden bir olaydan söz edilir. Sırf bir inat uğruna verip de tutamadığı bir söz ve bunun ardından yaşadığı karmaşa konu edinilir.

?İnsan yapıcıdır, yeni yollar açmayı sever, bu su götürmez bir gerçektir. Fakat neden acaba bir yandan da yıkmaya, her şeyi kaos haline getirmeye bayılır? Haydi buna cevap verin bakalım!?
Hangimizin kendisine sormaya korktuğu sorusu yok? İnsan çevresine, en başta kendisine ne kadar dürüst olabilir? Eminim hepimizin ?yeraltı?nda derin dehlizleri var. Her şeyden bir anda elimizi eteğimizi çekme isteği hiç olmadı dersek kocaman bir yalan olur. Peki tüm bunları harfi harfine uygulayan birinden örnek kahraman olur mu?
Dostoyevski?nin dediği gibi bu kitapta klasik bir kahramana atfedilecek hiçbir özellik yok, ondan olsa olsa bir anti-kahraman olur. Bütün bu yazdıkları okuyucuya tatsız bir etki yaratacağı yerde, dönüp kendine daha fazla soru sorma hissi uyandırıyor bence. Belki de gerçekten bizler tabansızlığa sağduyu diyor, kendi kendimizi aldatarak avunuyoruzdur. Ve yeraltındaki bu çatlak sesin sahibi hepimizden daha ?canlı? bir insandır.

Yazan: Canan Koçak

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

?Kazib Sanatçı: Oku da Öğren!? – Hikmet Temel Akarsu

Next Story

Özgürlük ve Örgütlülük – Haluk Yurtsever

Latest from Canan Koçak

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ