(*) Cemil Kavukçu?nun öykülerinde orman, denizin karadaki devamıdır. Ormanın kalbine ilerlemek, tekinsizliğin yarattığı tuhaf bir haz doğurur. Onun kahramanları çoğunlukla insanın kendini bulmasının (ya da anlamasının) ancak bir yolculuğa çıkmasıyla mümkün olduğuna inanırlar. Bu yolculuklar ya açık denizlere ya da ormanın derinliklerine, yani mutlak ıssızlığın hüküm sürdüğü yerlere doğrudur. İnsan ancak ıssızlıkta kendisi olabilir, hayatın deli girdaplarının dışına çıkabilir ve benzerleriyle karşılaşabilir. Doğada ikiyüzlülüğe yer yoktur, ya da ikiyüzlülüğe mecbur bırakılmaya…
Tasmalı Güvercin, Cemil Kavukçu?nun dokuzuncu öykü kitabı. ?Görünmeyen? ve ?Defter? bölümlerinden oluşuyor. Özellikle ?Defter?de yazar, okurunun alışkın olduğundan farklı bir rota çizmiş kendine. Cemil Kavukçu?nun öykülerinde fantastik öğelere rastlamak her ne kadar alışıldık olsa da ?Defter? bölümünde olağandışı hallerin dozu iyice artırılmış.
Evinde, mütevazı bir kitapçı dükkânındaki kadar kitap olanlar bilir: Taşınırken en belalı koliler, kitaplarla dolu olanlardır. O kolileri doldurmak da boşaltmak da ayrı bir dert, ayrı bir hazdır. Tasmalı Güvercin?in ?Defter? bölümü de böyle bir sahneyle açılıyor: Pencerenin önünde ne yapacağını bilmez halde duran adam, tam üç yıl önce taşınırken rastgele yerleştirdiği kütüphanesini düzenlemeye karar verir. Bütün kitaplar raflardan aşağı iner. Yığın ürkütücüdür ?ve asla sonuçlandıramayacağı bir işe? girişir. Düzensiz kütüphanenin yarattığı sıkıntı, onu düzenleme çabasına girmesiyle katlanır. Bir bira açılır. Önce rafların tozu alınmalıdır, kitaplar bir şekilde sıraya sokulmalıdır. İkinci bira açılır. Kapı çalar. Postacının getirdiği zarftan, kendi el yazısıyla yazılmış öykülerin olduğu bir defter çıkar. İndirdiği kitapları üç yıl önceki gibi rastgele geri dizer raflara. Kendine bir votka koyar. Bunları ne zaman yazdığını hiç hatırlamadan, okumaya başlar…
?Defter? bölümünü oluşturan ?Dönüş ve Hastalık?, ?Gölge İçindeki Orman? (yine orman! Bence ?Cemil Kavukçu Öykülerinde Orman Teması? bir bitirme tezi için çok uygun bir konu), ?İş Konusu? ve ?Sarıkız Olayı? öyküleri kendi içlerinde birbirlerine bağlı. Bu anlamda, kitabın ikinci yarısı için bir ?novella? demek çok da yanlış olmaz. Yazara 1996?da Sait Faik Hikâye Armağanı?nı kazandıran Uzak Noktalara Doğru kitabında bir bölüm halinde yer alan ve geçtiğimiz günlerde Notos Kitap tarafından bağımsız olarak yayınlanan Perişanız Gecenin Karanlığında da böylesi bir novella özelliği taşıyor. Cemil Kavukçu, öykülerine pencereler açıp aralarında geçişler kurma yöntemini sıkça ve çok başarılı bir şekilde kullanıyor.
?Defter?in bir başka özelliği, bu bölümü oluşturan iki öyküde (?Gölge İçindeki Orman? ve ?İş Konusu?) Cemil Kavukçu?nun ilk kez bir ?orman halkı? yaratmış olması. Bir arayış ya da arınma için yola çıkan kahramanımızın karşısına çıkanlar ona biraz tuhaf gelseler de çok fazla yadırganacak bir tarafları yoktur. İneğini arayıp duran Hantal Köylü, hiçleşmek isteyen Havlayan Adam, ormanda kılavuzluk eden yaşlı adam… Bu bölümün öyküleri arasında gezinen kişi için hayal âlemi, odasına çekilip kendi başına kalınca değil, kapıdan çıkınca, ?ormanın içlerine doğru? giderken başlar. Orman ve denizdir ?olağanüstü? olan; hayal kurmak (ya da gerçeğin kendisine ulaşmak) ancak doğada mümkündür.

Kasaba batmaya devam ediyor
Kitabın ilk bölümü ?Görünmeyen? ise, Cemil Kavukçu?nun alıştığımız tarzına daha yakın öykülerden oluşuyor. Hem mizahi hem dokunaklı öyküler bunlar. Kasabanın ne gidilir ne kalınır yanı batmaya devam ediyor. Bununla birlikte, birbirlerine mesafeli şehirliler, kendi çözümünü kendi yaratan gemiciler, kısacası, yazarın önceki kitaplarında da rastladığımız aşina karakterlerin farklı yüzlerini buluyoruz bu öykülerde.
İnsanın içine yuvalanmış kasaba, nereye giderse oraya gelir. Yazarın son kitaplarında kasaba sıkıntısına öncekiler kadar yoğunluklu rastlanmıyor ama bu kez de adeta kendisi bir kasabaya dönmüş karakterler sahne alıyor. Özellikle ?Hangi Kedi? öyküsünün zoraki yardımseveri, ?Soğuk Nevale? adını taktığı kadının ricası üzerine ona yardım ettiği için otobüsünü kaçırmasına rağmen, kadının arabayla gideceği yere bırakma teklifini, sadece yürüyüşe çıktığı bahanesiyle geri çeviriyor. Selam verilmemenin yarattığı ve sadece adamın yaşadığı bir kırgınlık bu; kadın ?parktan çıkarken de klakson çalıp? yoluna gidiyor.
?Eran Kaptan? öyküsünün bıçkın gemicisi Erhan Kaptan ise, uzun sürecek bir arıza yüzünden geminin limana bağlı kalacağını öğrenince, ailesini görmeye gitmek için kaptandan istediği izni alamayınca, maruzatını odasındaki Atatürk posterine açıyor. Her resmi bayramda kendince törenini yapıp ulu önderle konuşan Erhan Kaptan, istediği izni Atatürk?ten aldığını iddia edip gemiden ayrılıyor. ?Eran Kaptan? öyküsü, bürokrasiye toslayınca yan yolu kullananlara bulunmaz bir örnek.
Tasmalı Güvercin?in en önemli öykülerinden biri ?Teferiç? bana göre. Bu öyküde, Cemil Kavukçu?nun önceki öykülerinden farklı, sosyal yanı ağırlıklı bir kasaba resmi çizilmiş. Kasabadaki göçmen bir ailenin çocuğunun alıştığı bazı Boşnakça kelimeleri okulda kullanması sonucu, (öğretmen dahil) sözcüğün anlamını bilmeyen herkesin ona gülmesinin yarattığı ağırlık, okurken insanın omuzlarına biniyor. Öyküdeki sınıf manzarası o kadar başarıyla çizilmiş ki, hepimizin bir zamanlar içinde okuduğu, gülen ya da gülünen konumunda bulunduğu atmosfer hemen hissediliyor.
Öğretmen Sami?ye hafta sonunu nasıl geçirdiklerini sorduğunda, ?Teferiç?e gittik,? yanıtını alır. Daha önce de ?kuka? kelimesi yüzünden alay edilmiş olan Sami, bu kez de piknik anlamına gelen ?teferiç? yerine koyacak kelime bulamayınca sınıfın karşısında kalakalır. Yine herkesin ona güleceğini anlayınca, kendini tutamayıp ağlamaya başlar. ?Şu göçmen çocukları da ne kadar güvensiz, ne kadar alıngan oluyor,? diye aklından geçirir, hiç de o kadar büyütülecek bir şey olmadığını düşünen öğretmen.
?Çocuktur, unutur,? halkımızın en sevdiği, hiçbir dayanağı olmayan sözlerden biri. Oysa çocuk zor unutur. Kanunlar, resmi ziyaretler, açılımlar, zirveler her yanı kaplamışken, ancak cezalandırırken aklımıza gelen, annesinden duyduğu, arkadaşlarıyla şakalaştığı dili konuşamayan çocuklar, bu kırıklığı nasıl unutur?
Tasmalı Güvercin, Cemil Kavukçu öykücülüğünde yeni bir dönemin habercisi. Halkının hem cenneti hem cehennemi (daha çok da cehennemi) olan, insanı arafta bırakan ?kasaba canavarı?nın bir mutasyona uğradığı açık. Neyse ki ormanlar, denizler var…
(*) Tülin Er ‘in 16/10/2009 tarihinde Radikal Gazetesi Kitap Eki’nde yayınlanan “Kasaba benim içimde…” adlı yazısı

Kitaptan Bir Bölüm
?Ben olayı İdris?ten dinledim. Erhan öfkeyle kamaraya girmiş. Bir boğa gibi burnundan soluyormuş. Giysi dolabının kapağına öyle bir yumruk atmış ki, ranzasına uzanmış zamansız bir uykuya geçmeye çalışan İdris yerinden sıçramış. Kaptan?a yağdırdığı küfürlerin biri bin paraymış. Sonra birden toparlanmış. Atatürk posterinin karşısında hazır ola geçip askeri bir selam vermiş. ?Kaptan?dan şikâyetçiyim Paşam,? demiş, ?bir hafta bu limanda bağlı kalacağız. Evimi çok özledim. Ben gemiciyim, her şeye dayanıklıyım Paşam, ama beni zayıf düşüren rüyalarımla baş edemiyorum. Hazır fırsat varken gidip karımı ve oğlumu gözlerimle göreyim dedim, üç gün izin istedim o ibne Kaptan?dan ama vermedi. Ben de huzurunuza çıkıp o izni sizden istiyorum!? Sonra yeniden ayak topuklarını birbirine vurup selam durmuş ve, ?Sağ olun Paşam!? diye haykırmış. İdris ranzasından doğrulup, ?Hayırdır,? demiş. ?Kaptan?dan üç gün izin istedim, vermedi,? demiş Erhan, ?ben de onu Paşa?ya şikâyet ettim. Ne yapayım? Paşa da, ?Git Evladım,? dedi. Duydun değil mi?? ?Duydum,? demiş İdris de. Erhan çantasını hazırladığı gibi çekip gitmiş…?

Kitabın Künyesi
Tasmalı Güvercin
Cemil Kavukçu,
Can Yayınları,
2009,
96 sayfa

Tanıtım Yazısı
İkinci kaptanla üçüncü çarkçı hiç keyif almadıkları her hallerinden belli olan bir bıkkınlıkla bağırışsız, küfürsüz, yorumsuz tavla oynuyorlar. Her an bırakıp kamaralarına çekilebilirler. Ben de elime geçirdiğim, iyice yıpranmış, hamur gibi olmuş elli ikilik desteyle kâğıt falı açıyorum. Biraz sonra kamarama gidip dolabımdaki stoktan (gemide içki içmek yasak olmasına karşın, kaptan ve çarkçıbaşı dahil herkesin dolabı ağzına kadar içki doludur) bir şeyler içip kitap okumayı düşünüyorum.
Tasmalı Güvercin, öykücülüğümüzün son dönemine damgasını vurmuş yazarlardan birinin, Cemil Kavukçu?nun çok önemli bir ustalık yapıtı. Kavukçu, okurunu bambaşka bir dünyaya götürüyor. Sessiz kasabaların birer kartpostal gibi hareketsiz görünümlerinin ardında yaşanan tekinsiz, ama alabildiğine renkli dünyasına… Bugüne kadar hakkında sayısız yazı yazılan Kavukçu, Fethi Naci?yi haklı çıkarıyor: Elini neye değse öykü oluyor.

1 Comment

  1. Arkadaşımın hediyesiydi bu KÖTÜ KİTAP.Can yayınları diye güvenmiş almış, bilinçsizce. BEĞENMEDİM Arkadaş. Ne diyebilirim ki, beğenmedim, hep aynı edebiyattan bıktık.biraz değiştirin dünyaya bakışınızı.diğer kitaplarını da sevmemiştim zaten.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Anlam / Anlama / Anlamak – Nejdet Evren

Next Story

Ayna Çarpması – Murat Özyaşar

Latest from Cemil Kavukçu

Maviye Boyanmış Hayatlar – Zafer Köse

Boş bir kumsalda durup yumuşakça dalgalanan denizin sesini dinlersiniz. Serin rüzgâr içinizi rahatlatır. Ne kadar büyük, dev bir varlığın hemen yanında olduğunuzu hisseder misiniz

Üs-Tü Kal-Sın

Cemil Kavukçu’nun yeni öykü kitabı Üstü Kalsın’ın senfonik bir yapısı var. Elbette yazarın kurduğu dil atmosferinden, öykülerin sıralanışından kaynaklanıyor bu. Anlatım biçimiyle dilin temposu

Cemil Kavukçu’nun getirdiği ustalık

Üstü Kalsın’ı Cemil Kavukçu’nun ikinci ustalık döneminin yüksek bir basamağı olarak okuyabiliriz. Dokuz öyküden oluşuyor kitap. Birbiriyle ilişkili “karga” öyküleri yanında, apayrı insan hikâyeleri
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ