“Tavşanlar” isimli masal – İbrahim Kürşat

Evvelce zamanda, bir köyün bir evinde, anne ve iki çocuk yaşarmış.

İki kardeş, uçurtma uçururken, süt içerken, körebe oynarken, pencereden bakarken, şarkı söylerken, uyurken, kalkarken hep kavga ederlermiş.

Çocuklarının hep kavga ediyor olması, annelerini çok üzüyormuş. Anne, üzülmekten uyku uyumaz, gökyüzü seyredemez olmuş. Ve bu durumu, evlerinin çatısında yaşayan güvercin dostlarına anlatmaya karar vermiş.

Anne ile beyaz güvercinler öyle sıkı dostlarmış ki, çocukların anneleri zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini bildiğinden ve ekmek kırıntılarını kendisi yemez, güvercin dostlarıyla paylaşırmış. Güvercin dostları ise en güzel taklalarını, çocukların annesi kendilerini izlerken atıverirlermiş. Böylece aralarında, dünyanın en bereketli, en zengin dostluklarından birisini kurmuşlar. Dillere destan olacak dostluklarını ise bilmeyen yokmuş; çünkü çalışkan arılar her konduğu çiçeğe bu dostluğu söyler; çiçekler tırtıllara, tırtıllar börtü böceğe, börtü böcek toprağa anlatırmış.

Anne, Beyaz Güvercinlere durumu anlatmış. Beyaz güvercinler, çocukların annelerini dinlemişler, üzüntüsünü paylaşmışlar; ancak ne yapacaklarını bilememişler. Beyaz Güvercinlerden en yüksek uçanı, en uzağı göreni “Ne yapmamız gerektiğini, gezip görmeli ve diğer arkadaşlarımıza sormalıyız.” demiş ve birkaç beyaz güvercinle beraber uçmaya başlamışlar.

Anne Serçe’yi çocuklarına ağaçta yuva yaparken; Anne Kamlumbağa’yı, yumurtalarını toprağın altındaki en sıcak, en korunaklı yerde saklayıp küçük kamlumğacıkların doğmasını beklerken; Anne Kedi’yi, yavru kediciklerini karnının altına alıp uyutarak büyütürken; Anne Koyun’u en temiz, en leziz otlarla beslenip sütünü kuzucuklarına içirirken görmüşler.

Diğer annelere de gidecekken bir kelebeğe rastlamışlar ve sorunu Kelebeğe’de anlatmışlar. Kelebek demiş ki; “Beni biliyorsunuz; ömrüm bir gündür; fakat bir günümü dolu dolu yaşarım. Sizi dostum Zeytin Ağcanın yanına götüreyim; binlerce yıllık ömründe insanlar onu sever ve o da insanları iyi anlar, yardım edecektir.” demiş ve Zeytin Ağacının yanına gitmişler.

Zeytin ağacına anlatmışlar. Zeytin ağacı içindeki böceklerden, üzerindeki karıncalara, gövdesine yaslanıp gölgesinde uyuyan insanlara kadar danışmış ve demiş ki; “anne karnına sığarken, şimdi ise dünyaya sığamayan çocukların, minicik ellerinin, küçücük dudaklarından dökülen büyük hecelerinin, dünyanın kendileri etrafında dönmediklerini öğrenmelerinin zamanı gelmiş olmalı. Size bir dalımı veriyorum ve onu çocuklara verin.”

Beyaz Güvercinler ve anne söyleneni yapmışlar; dalı çocuklara vermişler ve çocuklar dalın üzerine binmişler.
Dalın üzerine biner binmez, okyanusun en ıssız yerinde, bir kibrit çöpünün üzerinde görmüşler kendilerini ve ikisi beraber bir kibrit çöpüne nasıl sığabildiklerini düşünmüşler. Çok büyük ve geniş gözüken dünyanın, anne karnı gibi küçücük olabileceğini anlamışlar.

Sonra, kibrit çöpü tekrar Zeytin Dalı olmuş. Bir adada, havuç yiyen Tavşan ailesine uğramışlar. Tavşanların ağzından dökülen havuç kırıntılarına, dört elle sarılmış onlarca karıncayı görmüşler. Çalışmanın güzelliğini, uyuşuk karıncalara bakıp darılan karıncalardan gören çocuklar “Çalışmak, yaşama duygusu gibi sona ermemeli.” demiş, yaşamanın ve çalışmanın farkına varmışlar.

Zeytin dalı, çocukları, sebze ve meyveleri seven; ancak oyun oynarken bazen acıkmayan arkadaşlarının yanına götürmüş. Oyun oynamanın, isterlerse mutluluk sebebi olabileceğinin farkınma varmışlar.

Sonra Zeytin dalı, okul dönüşü annelerinin kendilerini beklediği zamana, elma kokan “Hoşgeldiniz çocuklarım, yavrularım” deyişine götürmüş. Sadece annelerinden doğdukları için bile değerli olabileceklerini hissetmişler ve anlamışlar.
Daha sonra, üzerine bindikleri Zeytin Dalını annelerine hediye etmişler, bundan sonra kavga etmemek için birbirlerine söz vermişler; çünkü kavga etmenin sadece kendilerini ve anneleri üzmekten öte yanlış, yararsız olduğunu kavramışlar ve onlarda sofralarındaki ekmek kırıntılarını, Beyaz Güvercinlerin çocukları yavru güvercinlerle paylaşmaya başlamışlar.

Çocuklar, annelerinin karşısına geçip “seni seviyoruz anneciğim” demişler. Dünyanın alışkanlıktan öte sevgiden, dostluktan dönebileceğinin güzel olabileceğini, annelerine söylerek mutlu olmuşlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir