Therese Raquin – Emile Zola

Emile Zola, bilimsellik hırsına rağmen her şeyden önce bir romantiktir. Onun yoğun ve çarpıcı betimlemelerle dolu romanları şiir gibi okunur. Gözü ya da kalemiyle bütün nesnelerin biçimlerini değiştiren ya da büyüten Zola yaşamın dev bir hayalini sunar bize. Çılgınca fantezileriyle tüm hareketsiz biçimleri canlandıran, her şeyi önümüzde kâbus gibi dansettiren bir yazardır o.
‘Her sanat yapıtı dünyaya açılan bir penceredir’ diyen Emile Zola’ya göre sanat yapıtlarını ancak ve ancak gerçek üretebilir.

(*) “Zola’nın en tanınmış romanı değildir “Therese Raquin”, ama bir cinayet çevresinde insan psikolojisini derinlemesine işleyişi, zengin mekan tasvirleri ve orta sınıfın sürüp giden hayat karşısındaki mutsuzluğunu konu edişiyle, belki de yazarın tarzını yansıtan en iyi örneklerden biridir.

Hikaye basittir aslında. Kendisine duygusal ve cinsel anlamda heyecan vermeyen halasının oğlu Camille ile evlidir Therese. Bir gün Camille, uzaktan akrabaları Laurent?le karşılaşır ve onu eve davet eder. Parasız bir ressam olan Laurent, kısa bir süre içerisinde Therese’yi baştan çıkartır. Laurent bütünüyle kişisel çıkarlarını düşünerek atılmıştır ilişkiye. Ancak uzun zaman boyunca duyguları bastırılan Therese, kendisini dizginleyemez. Sonuçta, aşıklar daha rahat birlikte olmak düşüncesiyle Camille’i ortadan kaldırmaya karar verirler ve gezintiye çıktıkları bir gün sandaldan suya atarak boğulmasına neden olurlar(Natüralizmin Amerikan Edebiyatı’ndaki temsilcisi Theodore Dreiser, yıllar sonra ?Bir Amerikan Trajedisi? romanında bu kez iki kadın bir erkek arasında benzer bir kurguyu tekrarlamış ve cinayet yine bir gölde kayık üzerinde işlenmiştir).

Romanın cinayetten sonraki bölümü Dostoyevski’nin “Suç ve Cezası” tarzında bir iç muhasebe serüvenidir. Camille ortadan kalkmış, ama mutluluk yakalanamamıştır, yatakta ortalarındadır sanki öldürülen eş! Laurent, tıpkı Lady Macbeth?in kocasının kanını ellerinde hissedişi gibi, öldürdüğü Camille’in dişlerinin etinde bıraktığı acıyı taşır hikaye boyunca. Camille?in annesi de bu ölüm üzerine felç geçirir. İki aşık, yaşlı kadının suçlayıcı bakışları altında eski tutkulu ilişkilerinden çok uzak, suçluluk hezeyanları ile yaşarken giderek birbirlerinden nefret eder bir hale gelirler. Tek kurtuluşları ölümdür artık…

Therese Raquin’de Zola’nın eleştirisi çok yönlüdür. Küçük tüccar düşüncesinin hayatı çekilmez kılmasını ve aile kurumunun bir iş akdine dönüşmesini sergilerken, evli kadının tensel arzularla atıldığı maceraya da arka çıkmaz. Dahası, bu tür bir aşkın getirdiği yıkımı işlerken katı bir ahlakçı tutum içerisindedir. Ancak Zola?nın aşka susamış kadına verdiği ceza, o dönemin sevilen klişelerine; popüler türlerdeki tutkulu aşklara yüklenen abartılı duygulara yönelik bir eleştiri olarak da düşünülmelidir.

Mekan, eşya ve insan ilişkileri
Roman uzun bir mekan tasviri ile başlar; “Rıhtım tarafından gelince Guenegaud sokağının nihayetinde Mazarine’den Seine sokağına giden koridorumsu, dar ve karanlık Pont-Neuf geçidi görülür. Bu geçit otuz adım uzunluğunda, ancak iki adım genişliğindedir. Rengi sararmış, yerinden oynamış, mütemadiyen fena bir rutubet sızdıran eski Malta taşları ile kaplıdır. Üstünü örten üç köşe kesilmiş camekan kirden kapkara bir haldedir?. Roman boyunca bu tarz anlatımlara sıklıkla yer verir yazar. Çünkü olayların geçtiği coğrafi, toplumsal, tarihsel ya da psikolojik yer anlamında mekan, Zola’nın ve doğalcı yazarın yapıtlarında, kişilerden ya da olaylardan daha önemlidir; Doğalcılığa göre kişiliği belirleyen asıl etken, toplumsal ve biyolojik koşullardır. Karakter ve olay, bunların edilgen bir sonucudur.
Edebiyatta Natüralizmi tarif ederken, Zola, “sanatın bilimsel olduğuna, kişisel olmadığına inanıyorum… Ne sevgi, ne nefret, ne acıma, ne de öfke istiyorum” demişti. Romanlarında belki sevgi ve acıma yoktur, ama eşyaya olan tutkuları, küçük hesaplarla sürdürdükleri hayatları ve donup kalmışlıkları ile onun bütün bir burjuva toplumuna karşı duyduğu öfke ve nefret hemen hissedilir. Therese Raquin?in bütün zamanını geçirdiği tuhafiyeci dükkanını; “bir tarafta birkaç çamaşır: tanesi iki üç franklık fitilli türlerden boneler, müslimden kolluklar, yakalıklar, trikolar, kadın erkek çorapları, pantolon askıları. Bütün bu sararmış, bumburuşuk eşya tel çengellere acınacak bir biçimde asılıdır” biçiminde tasvir ettikten sonra, kahramanına “bu kuytu dükkana beni diri diri gömdüler” çığlığını attırır Zola. Therese’in böyle bir maceraya neden atıldığını ise şöyle anlatır; “İnanmazsın, beni ne kadar fenalaştırdılar… Beni riyakar, yalancı yaptılar. Kendi bayağı mülayimlikleri içinde beni boğdular; anlayamıyorum, nasıl oluyor da damarlarımda hala kan dolaşıyor… Gözlerimi kapadım, onlar gibi donuk ve ahmak bir çehre takındım, onların ölü hayatlarını sürdüm. Sen beni gördüğün zaman hayvan gibiydim değil mi? Ağır duruyordum, ezilmiş ve aptallaşmıştım.”

Emile Zola romanları yaşadığı çağın egemen ideolojisine, ahlakına ve toplumsal hayatına karşı radikal bir saldırıdır; sistemin vaaz ettiğinin tersine, ne ordunun şerefi, ne ruhban sınıfın dindarlığı, ne ailenin kutsallığı, ne köylülerin çalışkanlığı ne de imparatorluğun haşmeti vardır ona göre. Bu anlamda Natüralizme yöneltilen “gerçekleri olduğu gibi yansıtmanın yetersizliği” meselesini konu seçimi ile aşar Zola. Ama bütün kızgınlığına rağmen edebiyatı bir propaganda aracına indirgememiş, özellikle anlatım zenginliği içerisinde çözmüştür “bağlanma” sorununu.
(*) A. Ömer Türkeş ‘in Therese Raquin Romanına Dair Yazısı

Therese Raquin ve Natüralizm / wikipedia.org
Natüralizm’in öncülerinden olan Emile Zola?nın romanı olan Therese Raquin?de natüralizm örneğidir. Romanın baş karakteri olan Therese fizyolojik özellikleriyle ele alınmıştır. Romanda Therese yaşadığı çevrenin bir ürünü olarak görülmektedir. Yaşadığı çevre gibi ezilmiş bir yapıya sahiptir. Therese?in bu yapısı fizyolojik özellikleriyle kitapta şöyle anlatılmaktadır? Basık bir alnın altında dar,uzun ve çelik gibi bir burnu vardı.? Burada basık bir alın derken çevresinden gelen baskılardan ezilmiş olduğu ve çelik gibi bir burun derken de Therese?in güçlü kişiliği anlatılmaya çalışılmıştır. Romanda Therese çevresinden aldığı baskılar nedeniyle bütün duygularını içine atmıştır. Fakat bir süre sonra içgüdüsel dürtülerine dayanamayarak bütün duygularını açığa vurmuştur. Romanda Therese?in duygularını açığa vurması zorla beraber olduğu Camille’yi aldatıp Laurent?le beraber olmasıyla anlatılmaktadır. O zamana kadar Therese gerçek kişiliğini hep saklamış, karakterini baskı altına almıştır. Laurent’le olan konuşmalarında da bunu ikiyüzlü olduğunu söyleyerek dile getirmiştir. Therese’in şehvetli kişiliğini Afrikalı annesinden aldığı söylenmektedir. Bu da natüralizmin soya çekim özelliğine bir örnektir. Fakat Natüralizm?de de olduğu gibi romanda Therese yaptıklarından suçlanmamaktadır; çünkü yaptıkları onun yazgısı olarak görülmektedir. Aynı zamanda Therese ve Laurent isledikleri cinayetten cok buyuk vicdan azabı duymaktadir.

Tanıtım Yazısı
“Büyük Fransız yazarı Emile Zola, bilimsellik hırsına rağmen her şeyden önce bir romantiktir. Onun yoğun ve çarpıcı betimlemelerle dolu romanları şiir gibi okunur. Gözü ya da kalemiyle bütün nesnelerin biçimlerini değiştiren ya da büyüten Zola yaşamın dev bir hayalini sunar bize. Çılgınca fantezileriyle tüm hareketsiz biçimleri canlandıran, her şeyi önümüzde kâbus gibi dansettiren bir yazardır o.
‘Her sanat yapıtı dünyaya açılan bir penceredir’ diyen Emile Zola’ya göre sanat yapıtlarını ancak ve ancak gerçek üretebilir.
Özellikle halk kitlelerini betimlemede eşsiz bir yetenek olan yazar ünlü yapıtı Thérèse Raquin’de kahramanları Thérèse, bir süre sonra kocasının arkadaşı Laurent’la sevişmeye başlar. İki sevgili bir süre sonra daha da ileri giderek Camille’i bir sandal gezisinde boğarak öldürdükten sonra evlenirler. Ne var ki öldürdükleri insanın hayali peşlerini bırakmaz ve durmadan önlerine dikilir. Sonunda işledikleri cinayeti birbirlerine yüklemeye kalkışırlar.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir