Türkiye?de İslamcılığı anlamak için? – Baha Okar

Osman Tiftikçi İslamcılığın Doğuşu adlı kitabında, bugünün önemli bir meselesine el atmış. Bir siyasi akım olarak İslamcılığın sınıfsal temelini ve Türkiye?de Osmanlı?dan bu yana gelişimini anlatıyor.

Batılı akademik ve siyasal yazında İslam ve İslamcılık üzerine epey hacimli bir incelemeler yığını var. Bu yığının içerisinde, çizgi olarak süregelen arızalı bir değerlendirme biçiminin ağır bastığını gözleyebiliriz. Bu çizgi belki de Dante?ye, Hz. Muhammed?i cehennemin en alt katlarından birine layık görmesine kadar gider. En belirgin özelliğiyse İslam ve İslamcılığın monolitik ve tarihsel olmayan, durağan bir bütünlük olarak algılanmasıdır. Bu algı, öyle sanıyorum ki, değerlendirmenin yönteminden ya da nesnesinin yeterince tanınmamasından kaynaklanıyor. Daha ziyade amaç, yani İslam?ı bir hasım olarak tanımlama, değerlendirme ihtiyacı, algıyı belirliyor. Yerine ve zamanına göre rakip bir din, karşıt bir uygarlık, aykırı bir toplum ve soğuk savaş sonrasının depreşen güvenlik ve strateji vurgularıyla birlikte, ölümcül bir düşman?

Sonuçta Batı?nın zihninde bugünün İslam imgesi terörle, şiddetle, anti-modernistlikle, Amerikan düşmanlığıyla özdeş bir bütünlük olarak oluşmuş durumda. Bu ABD liderliğindeki emperyalist sistemin düşman ihtiyacını kısa vadede karşıladı karşılamasına, ama bir süredir daha girift ihtiyaçlara bağlı olarak bazı önemli rötuşlar gerekmiyor değil bu imgede. Zira emperyalizmin İslam coğrafyasındaki egemenliğinin birer aracı olan sivil-askeri diktatörlüklerin dikişi tutmuyor artık. Batılı değerlere yabancı olmayan, modernleşmeye açık, yani aslında kapitalizme uyumlu, emperyalizme ılımlı bir İslam?a ihtiyaç var. Hem teoride hem bilfiil pratikte tasarlanıyor. Türkiye fideliğinde, bir nevi laboratuvar ortamında, zorlu koşullara karşı direnç de kazanarak geliştirilen AKP bunun modeli. Ortadoğu ve Mağrip?te de uygulamaya kondu bile. Tutar mı belli değil?
Uzun sözün kısası, İslam ve İslamcılık tartışmaları geçen 10 yıl içerisinde yeniden yoğunlaştı. İslam özünde barışçı mı, cihatçı mı; ılımlı mı, radikal mi? Tutucu mu, yenilenmeci mi? Din olarak İslam ile bir ideoloji ve siyasi akım olarak İslamcılık aynı mı? Yoksa birincisi ılımlı ve barışçı da, radikal ve cihatçı olan ikincisi mi? Tek bir İslam ve tek bir İslamcılık mı var, yoksa her birinin radikali, ılımlısı mı oluyor? Sayıları artırılabilecek bu soruların etrafında dönüyor tartışma. Ve anlaşılacağı üzere, bir dinbilim, fıkıh tartışması olarak değil, siyaset ve tarih zemininde, bir siyasal mücadeleyle kesişerek yürüyor.

İşte burada, İslamcılığın sınıfsal bir çözümlemeyle anlaşılması önem kazanıyor. Osman Tiftikçi kitabında kendi adına bunun ilk adımını atmış. İslamcılığın 19. yüzyıl ortalarında Müslüman ülkelerdeki burjuvazinin siyasal, ideolojik, ekonomik ve toplumsal taleplerini ifade eden bir akım olarak doğuşunu ve Türkiye?deki gelişimini inceliyor. 1960?lara 70?lere uzanan bir tarih kesitini ele alıyor. Dinciliğin, geçirdiği değişimlerle birlikte siyaseten ve kitlesel olarak bugünkü en etkin halini ise gelecek kitabında incelemeyi vaat ediyor.

Tiftikçi İslamcılığın ilk önce Çarlık Rusya?sı Müslümanları arasında doğuşunu, diğer bir kaynak olarak Cemaleddin Afgani?yi ve bu iki kanaldan gelişen akımın Osmanlı?da kimliğini tamamlamasını anlatıyor en başta. Bunu yaparken, Müslüman ülkelerde burjuvazinin neden Batılı ülkelerden farklı olarak dinsel kimliği belirgin bir biçimde geliştiğini açıklıyor. Batılı modern kapitalist değerlerin Müslüman coğrafyasına taşınmasında, İslamcılık akımının etkin bir kanal olarak oynadığı rolü gösteriyor.

Dolayısıyla İslamcılık başlangıçta hem dinsel öğreti, hem de toplumun maddi yaşamı karşısında reformcu bir konum alıyor. Bunun dayanaklarını, kitaptan hareketle şöyle özetleyebilirim: İslam hayatın bütün alanlarını kapsayan akla uygun bir dindir. Yüzlerce yıldır tortulaşmış mezheplerin ve ulemanın bağnaz yorumları terk edilmeli, Kuran ve sünnete dönülmeli, günün gereklerine uygun yorumlara varmak üzere içtihat kapısı açılmalıdır. Batının ilmi, tekniği alınmalı, eğitim sistemi buna göre yenilenmelidir; zaten Batı?da bunları Müslümanlardan almıştır. İslamiyet Müslümanlara siyasi kimliklerinde temel alacakları bir milliyet esası kazandırmaktadır.
Önce Yeni Osmanlılar örgütü, sonradan da Sırat-ı Müstakim dergisi etrafında toplanan İslamcılık, siyasi tutumunda Abdülhamit?e karşı ve Meşrutiyet?ten yanadır. Tiftikçi, öne sürdükleri siyasi ve ekonomik talepler bakımından ise İslamcıların İttihat ve Terakki?den önemli bir farkları olmadığını kaydediyor.

Kitapta bu burjuva reformcu İslamcılıkla birlikte, dönemin siyasi ve toplumsal koşulları içinde şekillenmiş diğer İslamcı siyasi akımlar da ele alınıyor. Osman Tiftikçi bu akımlar genel bir ?dincilik? tanımı altında toparlamış. Aradaki ayrımın vurgulanması, söylemde, siyasal tutumlarda ve maddi sınıfsal konumlardaki belirgin farklılıkların bir gereği. Ancak İslamcı-dinci adlandırması bu ayrımı ifade etmeye tam olarak yeterli görünmüyor bence. Bunun Osman Tiftikçi?nin çalışmasına has bir zayıflık olduğunu söylemek haksızlık olur. Bu konuda benim izleyebildiğim kadarıyla genel olarak bir belirsizlik var. Siyasi ve toplumsal eyleminde İslam?a dayandığını iddia eden birbirinden farklı ?İslamcılık?ların nasıl adlandırılacağı sorunu hâlâ tartışılmakta.
Tiftikçi, Abdülhamit?in devletin çıkarlarıyla büyük emperyalistlerin çıkarları arasında gidip gelen pan-İslamcılığını, Volkan gazetesi ve İttihad-i Muhammedi Cemiyeti ile 31 Mart olayını, Said-i Nursi?yi Beyan-ül Hak dergisini incelerken, bu akımların İslamcılık?la farklarını genişçe ele alıyor. Bu akımların izini daha sonra Kurtuluş Savaşı sırasındaki tutumları üzerinden takip ediyor. İslamcı akımın içinde bir kanat Kurtuluş Savaşı?nda Ankara?nın yanında yer alırken, bir kanat İngilizlerin isteğiyle Kuvay-ı Milliye ve Bolşevik aleyhtarı fetvalar yayımlıyor.

Tiftikçi, ulus devletin kuruluş sürecinde burjuvazinin seçeneklerinin ve tercihlerin belirginleşmesiyle birlikte İslamcılığın gereksizleşip sönümlendiğini, İttihatçıların ardından İslamcıların da tasfiye edildiğini ileri sürüyor. Ardından 2. Dünya Savaşı sonrasında, küçük ve orta burjuvazinin tepkiselliğini yansıtan, siyasi iktidara uyumlu, sola ve komünizme düşmanlığı belirgin, bu temelde emperyalizmin işbirlikçisi, toplum yaşamında tutucu ve tarikatlara dayanan dinciliğin gelişimini tespit ediyor.

Osman Tiftikçi çalışması için geniş bir kaynak taraması yapmış, dönemin İslamcı dergilerini de büyük ölçüde incelemiş. Aynı zamanda konuyla ilgili başka yazarların görüşlerine de yer vermiş. Bu titiz inceleme, bir siyasi akım olarak İslamcılığın Türkiye?de gelişimini incelemekte önemli bir kaynak niteliğinde.

Baha Okar
(Bilim ve Gelecek, s.95, Ocak 2012)

Kitabın Künyesi
İslamcılığın Doğuşu
-Osmanlı?dan günümüze Türkiye?de Gelişimi-,
Osman Tiftikçi,
Akademi Yayınları,
Ağustos 2011,
472 sayfa

Bir yorum

  1. islam müslümanlık herülkede farklı yaşanıyor dolayısıylada çıkarlar her zaman ön planda dini imanı para olanda var kendini allaha adamış dürüst namuslu insanlarda var birde emperyal ülkeler islam ülkelerini niçin rahat rahat birbirine düşürür. oda para allah kendini müslümanım diyen ama münafık ve para tutkunu olan dinsizlerden müslüman alemini korusun ama şu bir gerçek amerika israil ingiltere fransa gibi ülkeler ve içimizde bulunan müslüman görünen vatansızlardan namussuzlardan şerfsizlerden vemüslüman görünen ahlaksızlardan ülkemi korusun adil vicdan dürüst müslüman olmanın gereğidir nerde nasıl kandırıyorlar milleti parayı götür.her türlü haksızlığı yap. ben müslümanın de. yazık çok yazık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir