Türkiye’nin Çocuk İşçileri, “çocuk bayramınız kutlu olsun! ! ! ?”

Ülkemizde, çocuk işçiliği ile ilgili son araştırma 1999 yılına ait. Aradan 7 yıl geçmiş olmasına karşın sorunun bugünkü boyutlarını ortaya koyabilecek yeni bir araştırma yok.

Türkiye İstatistik Kurumu araştırmasına göre, Türkiye’de 6-17 yaşları arasında 16 milyon çocuktan 7 milyonunu çalışıyor. Tarım, sanayi ve hizmet sektöründe çalışanların sayısı yaklaşık 2 milyon. Yaklaşık 5 milyon çocuk ise aile işlerinde çalışıyor. Bu çocukların yaklaşık 700 bini sendikaların örgütlendiği alanlarda ve çok kötü şartlar altında çalışıyor.

Araştırmanın yapıldığı sırada 6-14 yaş grubundaki çocuk sayısı 12 milyondu. Bu yaş grubundaki 1 milyon 400 binden fazla çocuk okula gitmiyor. Okula giden 10 milyon 600 bin çocuğun ise 3 milyondan fazlası bir yandan bir işte çalışıyor. 15-17 yaş grubundaki yaklaşık 4 milyon çocuğun ancak yüzde 50’si okula devam edebiliyor.

1999 TÜİK verilerine göre çalışan çocukların yüzde 59’u ücretsiz aile işçisi olarak görünüyor. Çocuk emeğinin en çok kullanıldığı sektör ise tarım. 6-17 yaş grubundaki çocukların yaklaşık yüzde 58’i tarımda, yüzde 22’si sanayide, yüzde 10’u ticarette, yüzde 10’u da hizmet sektöründe çalışıyor.

Sanayide yaklaşık 900 bin çocuk işçi varken, hepsinin kayıtlı olması gereken çıraklık eğitim merkezlerinde 220 bin çocuk gözüküyor.

1999 verilerine göre Türkiye genelinde 6-17 yaş grubundaki çocukların çalışma nedenlerinde ilk sırayı yüzde 38.4 ile aile gelirine katkıda bulunma, ikinci sırayı yüzde 19.8 ile ailenin ekonomik faaliyetlerine yardımcı olma, üçünü sırayı ise yüzde 15.9 ile ailesi istediği için çalışma alıyor. Bunları yüzde 10.4 ile iş öğrenme ve meslek sahibi olma gerekçesi izliyor.

TÜİK’in araştırmasına göre kentlerdeki çocuk işçilerin yüzde 55.6’sı kırsaldan göç eden ailelerin çocuklarında oluşuyor.

Patronlar için çocuk emeğini cazip kılan elbette ucuz iş gücü. Ekonomik getirisi olan işlerde çalışan çocukların üçte ikisi asgari ücretin altında ücret alıyor.

Kayıt dışı çalıştırılan ve sayıları resmi istatistiklere yansımayan çocuk işçiler ise buz dağının görünmeyen kısmını oluşturuyor. Çocuklar yalnızca para kazanmanın kaygısını, küçük yaşta çalışmanın verdiği yorgunluğu biliyor, tanıyor.

Türkiye’de iş kazası geçiren çocukların yüzde 51’inin tedavi masraflarını ailesi ve kendisinden sorumlu büyükleri karşıladı, yüzde 36.1’ini ise işveren ödedi.

Dünyada ise 5-17 yaşları arasında yaklaşık 283 milyon çocuk, akranlarıyla birlikte okula gitmek, oynamak yerine çalışıyor. 120 milyonu ‘tam gün’ olarak çalışan bu çocukların yüzde 61’i Asya, yüzde 32’si Afrika ve yüzde 7’si Latin Amerika ülkelerinde yaşıyor.

UNICEF’e göre 171 milyon çocuk madenler ve taş ocaklarıyla, kimyasal maddeler, zehirler ve ağır makinelerin kullanıldığı tehlikeli iş yerlerinde çalışıyor.
Kaynak: http://arsiv.sol.org.tr/gorsel/thumbnails.php?album=1&page=1

Türkiye’nin “küçük” işçileri
Gazi Üniversitesi?nden Doç.Dr. Gamze Yücesan Özdemir ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi?nden Dr. Nilgün Ongan?ın çocuklarla ilgili görüşlerine başvurduk.

Bazı çocukların okula gitmek yerine çalışmak zorunda kaldıkları biliniyor. Bu bağlamda, fırsat eşitliği konusunda ne düşünüyorsunuz?
Doç. Dr. Gamze Yücesan Özdemir: İçinden geçmekte olduğumuz dönemde varolan eşitsizlikler ve haksızlıklar arasında çocukların karşı karşıya kaldıkları eşitsizlikler ve haksızlıklar en katlanılamaz, en kötü ve en acımasız olanlardır. Bu katlanılamazlık, eğitimden, sağlıktan ve oyundan yoksun olarak ağır sömürü koşulları altında çalışan çocuk işçilerde somutlaşmaktadır. Küresel kapitalizmin yeni uluslararası işbölümü yapısı içinde çocuk işçilerin ?şahin pençesinde yavru kuş? olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Dr. Nilgün Ongan: Fırsat eşitsizliği kapitalizmin temel niteliklerinden birini teşkil etmektedir. Çocuk istihdamı açısından değerlendirdiğinde ise bir ?kısır döngü? ilişkisi mevcuttur. Yani fırsat eşitsizliği çocuk istihdamının hem nedenleri hem de sonuçları arasında yer almaktadır. Şöyle ki; özellikle eğitim alanındaki fırsat eşitsizliği yoksul çocukları eğitim imkânından mahrum bırakmakta ve küçük yaşlarda emek piyasalarına yönlendirmektedir. Bununla beraber, eğitim imkânından mahrum bırakılan bu çocuklar; yetişkin oldukları zaman yüksek gelir getiren bir işte çalışma olanağını da henüz bugünden yitirmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, fırsat eşitsizliğine bağlı olarak gündeme gelen çocuk istihdamı, sonuç olarak, yoksulluk ve eşitsizliği her gün yeniden yaratan bir mekanizma işlevi de ortaya koymaktadır.

Günümüzde, eğitim sisteminde neo-liberal politikalar çerçevesinde yapılan değişiklikler ise başlangıçtaki fırsat eşitsizliğini derinleştirmektedir. Kamunun eğitim alanından sürekli dışlandığı bir ortamda, yoksul kesim açısından, eğitimden mahrum kalma oranı kuşkusuz ki artacaktır. Kaldı ki; eğitimdeki fırsat eşitliği arayışını yalnızca parasız eğitim olanaklarıyla sınırlandırmak da doğru bir yaklaşım ortaya koymamaktadır. Sosyal devlet, parasız eğitim olanakları yanında kamusal eğitimin niteliklerini yükseltmeye yönelik önlemler de almak ve bütçeden bunun için yeterince pay ayırmak zorundadır.

Ancak, IMF güdümündeki tüm ekonomilerde hâkim unsur olan talep kısıcı politikalar reel ücretlerin düşürülmesi yanında kamu harcamalarının da azaltılması gerektiğini öngörmektedir. Dolayısıyla, hem kişi başına düşen gelir miktarını azaltmak hem de kamusal eğitim arzını sınırlandırmak yoluyla eğitimin yaygınlaşmasını engeller bir nitelik taşımaktadır. Bu politikaların eğitim alanındaki yansımaları; pek çok ülkede öğrenci başına düşen eğitim harcamalarının azalması, okul kayıt oranlarının azalması ve eğitim kalitesinin bozulması biçiminde olmaktadır.

Türkiye?de çocuklar ne tür işlerde çalışıyorlar? Bedenleri bu işlere uygun mu?

Özdemir: Türkiye?de binlerce çocuk, inanılmaz kötü çalışma koşullarında, hiçbir sosyal güvencesi olmadan ve asgari ücretin de altında enformal sektörde, bazı değerlendirmelere göre Charles Dickens?in romanlarını hatırlatacak biçimde çalışmaktadır. Çocuk işçilik, çocukların tüm fiziksel, bedensel ve zihinsel gelişmelerinin önüne duvarlar örmektedir.

Çocuk işçilik Türkiye’de ne kadar yaygın? Nerelerde daha çok görülüyor?

Özdemir: Türkiye?de artan yoksulluk, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve aile gelirlerindeki hızlı düşüşler çocuk işçiliğini yaygınlaştırmaktadır. Türkiye?de çocuk işçiliği, ihracata yönelik sektörlerde oldukça yoğundur. Türkiye?nin dış dünyadaki rekabetini ucuz emek üzerinden kurması, çocuk işçiliğini arttırmaktadır. Özellikle tekstil ve dokuma sektöründe oldukça yoğun çocuk işçiliği vardır. Bunun yanı sıra, kentlerde, kız çocukları genelde ev içinde ?çocuk bakıcılığı?, ?hizmetçilik? ya da ?temizlikçilik? gibi işlerde çalışıyorlar. Kentlerde, erkek çocukları ise daha çok sokaklarda çalışıyorlar. Diğer yandan, kırsalda hemen hemen tüm çocuklar ücretsiz aile işçisi olarak tarımda çalışmaktadırlar.

Ongan: Çalışan çocuklara ilişkin yeni ve sağlıklı resmi istatistikler bulunmamaktadır. DİE tarafından yapılan son çocuk işgücü anketi 1999 tarihlidir. Ancak, kayıt dışı istihdam düzeyi çerçevesinde çocukların emek piyasalarında ne ölçüde yer aldığı konusunda akıl yürütmek mümkündür. Çünkü çocuk işçiler kayıt dışı istihdamın en önemli kaynakları arasında yer almaktadır. TÜİK?in verilerine göre; Türkiye?de kayıt dışı istihdamın oranı 2006 yılının Aralık ayı itibarıyla yüzde 47,1?dir. Ücretliler açısından yüzde 22 olan bu oran yevmiyeliler için yüzde 90,4?e ulaşmaktadır.

Kayıt dışı istihdamın yanında yoksulluk verileri de çocuk istihdamı açısından önem taşımaktadır. 2006 yılında Ankara?da yapılan bir bilimsel toplantıda, 15 yaş altı çocuklar için çocuk yoksulluğu oranının yüzde 32 olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

DİE?nin 1999 yılı verilerine göre ise; 6?17 yaş grubundaki çocuklardan ekonomik işlerde çalışanlarının yaklaşık yüzde 58,7?si ücretsiz aile işçisi, yüzde 39.4?ü ise ücretli ve yevmiyeli olarak çalışmaktadır.

Yeni resmi veriler doğrudan çocuk istihdamı oranını yansıtmazken, genç istihdamı olarak nitelendirilen grup 15?24 yaş arasını kapsamaktadır. Bu durumda, bu gruptaki kayıtlı istihdamın belirli bir kısmı da çocuklardan oluşmaktadır. Nitekim AB-Türkiye karşılaştırmaları 15-19 yaş arasındaki çocukların istihdama katkısı bakımından AB (15)?deki oranın Türkiye?nin yüzde 40?ı kadar olduğunu ortaya koymaktadır.

Ancak, Türkiye ve benzeri gelişmişlik düzeyindeki ülkelerde çocukların istihdama katkısının görece fazla olması; batı kapitalizminin ve egemen politikalarının bu sorunu çözdüğü anlamını da taşımamaktadır. Fakat bu ülkelerde çalıştırılan çocuklar daha ziyade göçmen ve etnik azınlıklardan oluşmaktadır.

Bu konudaki yasal mevzuat nedir? ILO ile Türkiye?nin ortaklaşa yürüttüğü çalışmalar çocuk işçiliğinin engellenmesinde nerede duruyor?

Özdemir: Çocuk işçiliği konusunda yasal mevzuata baktığımızda, öncelikle 4857 sayılı İş Kanunun ilgili maddelerinde, çocuk işçiliğinin yaş sınırı ve çocuk işçiliğin yasaklandığı iş alanları ile ilgili düzenlemeler bulunmaktadır. Ayrıca, oldukça tartışmalı bir yasa olan 3308 sayılı Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu, ?çocuk işgücünün bilgi ve becerisinin geliştirilmesi? adı altında çocuk işçiliğini yasal kılmaktadır. Türkiye, ILO?nun çocuk işçiliğini ilgilendiren birçok sözleşmesini de onaylamıştır.

ILO ile Türkiye?nin son dönemde yürüttüğü en önemli proje IPEC?dir. Çocuk Emeğinin Kullanımının Ortadan Kaldırılmasını hedefleyen bu proje, 1992 yılında başlarken, Türkiye ilk 6 ülkenin içinde yer almıştır. Bu proje kapsamında, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafında, çocuk işçiliği, hangi alanlarda yoğunlaştığı ve çocuk işçiliğinin boyutları konusunda oldukça kapsamlı bir çalışma olan Çocuk İşgücü Anketi 1994 ve 1999 yıllarında yapılmıştır. Verilere göre, beş yıllık süreç içinde çocuk emeğinin kullanımının azaltılması yönünde önemli adımlar atılmıştır.

Tüm bu düzenlemeler, kapitalizm içinde çocuk emeğini sınırlandırmak ya da çocuk emeği kullanımını ağırlaştırmak içindir. Çocuk emeğinin sınırlandırılması için verilen tüm çabalara sonuna kadar destek verilmelidir fakat unutulmaması gereken nokta, kapitalizmin, çocuk işçiyi ?adaleleri zayıf, vücut gelişimi tamamlanmış, ama eklem ve uzuvları esnek? işçi olarak tanımlaması ve kapitalizmde, çocuk işçiliğin ?itiaatkar?, ?uysal? ve ?ucuz? oldukları için sermaye için oldukça çekici olmasıdır. Dolayısıyla, çocuk emeğinin tüm vahşeti ve dayanılmaz ağırlığı karşısında alınacak esas tavır, çocukların oyun hakkının vazgeçilmez olduğu alternatif bir toplumun kuruluşuna destek vermekten geçmektedir.

Ongan: Uluslararası Hür Sendikalar Konfederasyonu?nun (ICFTU) 2002 yılına ait bir raporu AB ülkelerinde çocukların hizmet alanında çöp toplayıcılığından fahişeliğe kadar birçok işte çalıştırıldığını ortaya koymakta, sanayide de tekstil ve ayakkabıcılık gibi sektörlerde çocuk emeği kullanıldığına dikkat çekmektedir. ABD ise, bu konudaki pek çok uluslararası düzenlemeyi ısrarla imzalamayarak üçüncü dünyadaki şirketlerinde çocuk çalıştırmayı sürdürmektedir.

Öte yandan, ILO verilerine göre hâlâ dünyada 250 milyondan fazla çocuğun çalışmakta olduğu göz önünde tutulduğunda bu uluslararası düzenlemelerin de gerçekte çok da işlevsel olmadığı ortaya çıkmaktadır. Çünkü uluslararası mevzuat sorunu kapitalizmin işleyiş dinamiklerinden soyutlayan bir yaklaşım içinde ele almaktadır. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, UNICEF ve işveren sendikaları uluslararası ticareti sekteye uğratacak herhangi bir yaptırımın çocuk istihdamını ortadan kaldırmaya yönelik tedbirlere konu edilmemesi gerektiği yönünde fikir birliğine varmıştır. Oysa bir yandan giderek yaygınlaşan taşeronlaşma diğer yandan da pazarlama kanalları aracılığı ile çocuk emeği uluslararası ticarete konu olmakta ve ihracatçı büyük işletmeler açısından düşük maliyetli üretimi mümkün kılmaktadır.

Uluslararası mevzuatın benimsediği perspektif çerçevesinde geliştirilen önlemler ise, yalnızca çalışan çocukların günlük refahlarını görece artırmayı hedeflemektedir. Bunu yaparken de sorunu yasal zemine oturtmakta ve meşrulaştırmaktadır. Çünkü bu önlemler çocuk istihdamını ortadan kaldırmaktan ziyade düzenleyici bir nitelik taşımaktadır.
Kaynak: 16 Nisan 2007, http://arsiv.sol.org.tr/index.php?yazino=9940

DİYARBEKİR KALESİNDEN NOTLAR VE ADİLOŞ BEBENİN NİNNİSİ

1.

Varamaz elim
Ayvasına, narına can dayanamazken,
Kırar boynumu yürürüm.
Kurdun, kuşun bileceği hal değil,
Sormayın hiç
Laaaaal…
Kara ferman çıkadursun yollara,
Yarin bahçesi tarumar,
Kan eder perçem

Olancası bir tutam can,
Kadasına, belasına sunduğum,
Ben öleydim loooy…
Elim boş,
Ayağım pusu.
Bir ben bileceğim oysa
Ne afat sevdim.
Bir de ağzı var dili yok
Diyarbekir Kalesi…

2.

Açar,
Kan kırmızı yediverenler
Ve kar yağar bir yandan,
Savrulur Karacadağ,
Savrulur zozan…
Bak, bıyığım buz tuttu,
Üşüyorum da
Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı…

3.

Hamravat suyu dondu,
Diclede dört parmak buz,
Biz kuyudan işliyoruz kaba – kacağa,
Çayı kardan demliyoruz.
Anam sır gibi saklar siyatiğini,
“Yel” der, “Baharın geçer”.
Bacım, ikicanlı, ağır,
Güzel kızdır, bilirsin.
İlki bu, bir yandan saklı utanır
Ve bir yandan korkar
Ölürüm deyi.
Bir can daha çoğalacağız bu kış.
Bebeğim, neremde saklayım seni?
Hoş gelir,
Safa gelir,
Ahmed ARİF’in yeğeni…

4.

Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü…

Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü…

Bu, namustur
Künyemize kazınmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü…

Ahmed ARİF

DÜNYAYI VERELİM ÇOCUKLARA
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler
Nâzım HİKMET

ÇOCUKLARIMIZA NASİHAT
Hakkındır yaramazlık.
Dik duvarlara tırman
yüksek ağaçlara çık.
Usta bir kaplan
gibi kullansın elin
yerde yıldırım gibi giden bisikletini..
Ve din dersleri hocasının resmini yapan
kurşunkaleminle yık
Mızraklı İlmihalin
yeşil sarıklı iskeletini..
Sen kendi cennetini
kara toprağın üstünde kur.
Coğrafya kitabıyla sustur,
seni «Hilkati Âdem»le aldatanı..
Sen sade toprağı tanı
toprağa inan.
Ayırdetme öz anandan
toprak ananı.
Toprağı sev
anan kadar…
Nâzım HİKMET
1928

MERHABA ÇOCUKLAR
Nâzım, ne mutlu sana
cân ü gönülden,
ferah ve emin,
«Merhaba,» diyebildin.

Sene 940.
Aylardan temmuz.
Ayın ilk perşembesi günlerden.
Saat : 9.

Mektuplarınıza böyle mufassal tarih atın.
Öyle bir dünyada yaşıyoruz
ki en kalın kitaptan çok yazısı var :
ayın, günün ve saatın.

Merhaba, çocuklar.

Bir geniş
bir büyük «Merhaba» demek,
sonra bitirmeden sözümü
yüzünüze bakıp gülerek
? kurnaz ve bahtiyar ?
kırpmak gözümü…

Biz ne mükemmel dostlarız ki
kelimesiz ve yazısız
anlaşırız…

Merhaba, çocuklar,
merhaba cümleten…
Nâzım HİKMET

KIZ ÇOCUĞU
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

Hiroşima’da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
Nâzım HİKMET
(1956)

Bir yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir