Türkiye?nin Kalbi, Kabul Günleri 12 Mart 1971 askerî müdahalesini izleyen günlerde, Sevgi Soysal?ın farklı gazetelerde yayımladığı köşe yazılarını bir araya getiriyor. Bu yazılar 12 Mart?ı yoğun kişisel tecrübelerle yaşayan yazarın döneme dair ilk izlenimleri olarak görülebilir. Sıkıyönetimin boğucu ortamında nefes almaya çalışan, siyasi kıyımlarla yaşadığı sarsıntıyı büyük bir seferberliğe dönüştüren, işçi ve gençlik hareketinin coşku ve dinamizmini arkasına alan toplumun arasında gezinerek ona ayna tutuyor. Bu aynadaki derin ve her zamanki gibi muzip sorularıyla, Sevgi Soysal?ın tüm eserleri gibi bu yazılar da, aradan geçen uzun zamana tezat bugün bile hâlâ taze, hâlâ güncel.

Sevgi Soysal?ın ilk kitabı Tutkulu Perçem, 1962 yılında yayımlandı. Teyzesi Rosel?in kişiliğinden yola çıkarak yazdığı Tante Rosa (1968), farklı üslûbuyla edebiyat çevrelerini şaşırttı. Kadın-erkek ilişkilerini ve evlilik temasını işlediği ilk romanı Yürümek?le (1970) TRT Sanat Ödülleri Yarışması Başarı Ödülü?nü kazandı. Hapishanede yazdığı Yenişehir?de Bir Öğle Vakti adlı romanıyla 1974 yılında Orhan Kemal Roman Armağanı?nı kazandı. Adana?da sürgünde bulunan bir kadının başından geçen olaylar etrafında 12 Mart?ı eleştirdiği romanı Şafak, 1975?te yayımlandı. Politika gazetesinde tefrika edilen cezaevi anıları Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu başlığıyla kitaplaştırıldı (1976). Hastalık izlenimlerini ve 12 Mart sonrası değişimi anlatan öykülerini topladığı Barış Adlı Çocuk 1976?da yayımlandı. Son romanı Hoşgeldin Ölüm?ü tamamlayamadan, 22 Kasım 1976?da öldü. Yeni Ortam ve Politika gazetelerine yazdığı yazılar, Bakmak (1977) adlı kitapta toplandı.

Türkiye’nin kısmeti, bir gün gökten düşüverir mi?! – Fikri Sabit
(17-06-2014,http://www.sabitfikir.com/)
Sevgi Soysal’ın kendinden öncekilerden devraldığı ve geleceğe miras bıraktığı aydın-edebiyatçı ümidi ve duyarlığı, kuşaklar boyu kırıla kırıla geldi bugüne. Bu ümidi tekrar hatırlamak, iyi geliyor.

“… zor kararlar, değiştirici kararlardır. Oysa kimin cumhurbaşkanı seçilebileceğine karar vermek az çok kolaydır, evet. Ve nice belirsiz durumun bu kararla çözümlenmeyeceği bellidir. Nedir belli olmayan? Hayat pahalılığının önümüzdeki yıllarda ne ölçüde artıp halkın daha ne gibi darboğazlardan geçeceği belli değildir. Eğitimde, sağlık hizmetlerinde, kısacası yaşama koşullarında fırsat eşitsizliğinin daha kaç yıl sürüp gideceği belli değildir. Önümüzdeki yıllarda kaçımızın özgürlüğünü yitireceği belli değildir. Ve şu sırada özgürlüksüz olan kaçımızın daha kaç yıl özgürlüksüz kalacağı belli değildir. Milletin olan mecliste, yığınlardan yana çıkanların ne zaman çoğunlukta olacağı belli değildir.

“Yani halkın kısmeti açılmamıştır henüz. Ve bu mutlaka çıkması gereken ve hiç vazgeçilemeyecek kısmet, bir gün gökten düşüverecek altın bir top değildir.”

Yok yok, şu anda değil, Sevgi Soysal tam 41 yıl önce söylüyor bunları! 13 Nisan 1973 yılında Yeni Ortam Gazetesi’ndeki köşesinde konu ediyor. Türk aydını şüphesiz ki Sevgi Soysal’dan önce de bekliyordu kısmetini, Soysal’dan 40 yıl sonra da bekliyor. Ve pekala hâlâ biliyor bunun, bir gün gökten düşecek bir altın top olmadığını. Geldiğimiz noktada düşünmekten, yazmaktan, beklemekten başka bir yol bulunamadığı da aşikar tabii…

Soysal’ın şimdi bugünün gündemine tam olarak denk düştüğü için yukarıda küçük bir alıntısını yaptığım gazete yazılarında, bu denk düşme hali parmakla sayılacak gibi değil. Sevgi Soysal, “Turist değilim, inanın” başlığıyla giriş yaptğı köşe yazılarına çok değil, bir ay sonra veda edecek ve Yenigün gazetesi’ndeki o meşhur “Hatice Hanım Ve…” dizisine başlayacak. Türkiye siyasi tarihinin neredeyse hiç bir dönemine yabancı gelmeyen bir baskı ve ümitsizlik ortamında yazıyor Sevgi Soysal, bugüne ne kadar da benziyor, diye şaşıramayacağımız kadar benziyor. Bugünden tek farkı var, içinde aydın ümidi taşıyor. Belki çoğumuzun yavaş yavaş kaybetmeye başladığı bir reflekse sahip, yorgunluğundan, öfkesinden, çaresizliklerden yazarak kurtulabileceğini düşünüyor. Üstelik çok ama çok erken bir kadın duyarlığı taşıyor.

Sevgi Soysal’ın 12 Mart 1971 askeri müdahelesinin ardından çeşitli gazetelerde kaleme aldığı köşe yazılarından mürekkep Türkiye’nin Kalbi, Kabul Günleri’ni günlerdir elimden bırakamıyorum. Tante Rosa’yı yaratırken kadınlığın vahşi içgüdüsel doğasına sakınmasızca değebilen, Yürümek ile işin dozunu arttıran, Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nde Ankara’nın gündelik hayatı üzerinden 12 Mart’la hesaplaşan Sevgi Soysal’ı bütün açıklığıyla, şeffaf bir camın ardında görüyorum bu yazıları okudukça. Samimiyeti iç yakıyor, sağduyusu büyülüyor, her şeye rağmen yazdıklarından taşan ümidi, hadi açık açık söyleyeyim, kahrediyor. Ama bu derleme bir yandan da Türk edebiyatının en önemli kalemlerinden birini hem daha yakından tanımaya hem de yakın siyasi ve kültürel tarihimize capcanlı bir zihnin ışığıyla bakmaya yarıyor.

Sevgi Soysal’ın kendinden öncekilerden devraldığı ve geleceğe miras bıraktığı aydın-edebiyatçı ümidi ve duyarlığı, kuşaklar boyu kırıla kırıla geldi bugüne. Bu ümidi tekrar hatırlamak, iyi geliyor.

Sevgi Soysal?ın kabul günü – Onur Koçyiğit
(20 Haziran 2014, http://www.agos.com.tr/)
12 Mart 1970 askeri darbesi, beklendiği üzere toplumun bütününü etkiledi. Gazeteciler, yazarlar ve aydınlar da her zamanki gibi paylarına düşen ?etkiyi? yaşadılar. Gazetelerin kapatılması, kitapların toplatılması ve dolayısıyla bu insanların hapsedilmesi en ?olağan? şekliyle gerçekleşti. Sevgi Soysal, bu karanlık günlerin etkisini en derinden hisseden ve yaşayan yazarlarımızdan yalnızca biriydi. Sıkıyönetim ve elbette toplumsal kapatılma altında ezilen, devletin araçları tarafından kamusal hayattan tasfiye edilen yüzlerce insan içinden yalnızca biri.
?Türkiye?nin Kalbi, Kabul Günleri?, İpek Şahbenderoğlu?nun Sevgi Soysal?ın gazete yazılarından derlediği, girişte anlattığım günleri anlamak ve yorumlamak açısından yol gösterici bir kitap niteliğinde olmuş. Elbette burada yalnızca darbeler ve sonrasından bahsetmek mümkün, ancak Soysal?ın yazarlığına ve hayatına dair birçok ayrıntıyı gözlemlemek için de çok uygun bir kitap ?Türkiye?nin Kalbi, Kabul Günleri?.
Tante Rosa sonrası
Dönemin popüler yayınları, Yeni Ortam, Yenigün, Politika?da yayınlanmış bu yazılara kendi içinde bir bütünlük atfetmek zor. Soysal?ın her şeyden önce kadın kimliği var ortada. Sonra, 12 Mart ile başlayan, Mümtaz Soysal?la evlenmesiyle süren ve Mamak Cezaevi-Adana sürgünüyle devam eden ve Orhan Kemal Edebiyat Armağanı?na uzanan bir yol. Bu yazı eğer Soysal?ın yazarlığı üzerine olsaydı, Soysal?dan önce ?Sabuncu? dönemi ve elbette Tante Rosa kitabı sonrası yaşadığı çalkantılı edebiyat dünyası süreci de göz önünde bulundurulabilirdi.
Kitaba dönersek, Soysal?ın Yeni Ortam?da yazdığı yazılar ?Güney?den Mektuplar? başlığıyla yayınlanmış. Bu yazılar çoğunlukla Adana sürgünü sırasında yazılmış ve oradaki durumuna, kadınlığına, kadınlara ve memleket ahvaline dair notlar olarak değerlendirilebilir. Adana?yı keşfe çıkan Soysal?ın sokaklarda tanık oldukları üzerinden yaptığı ?memleket tahlilleri? yazarın kitaplarıyla haşır neşir olmuş olan herkeste ?Adana sıcağında Fruko içmiş olmanın serinliği? hissi yaratacaktır, eminim. Tabii bu serinlik o kadar da rahatlatıcı sayılmaz, daha çok iç burkan bir his. Hapishaneden çıkmış olsa da sürgünde yaşamak, Soysal?a her daim, oradaki insanları hatırlatıyor.
?Aklıma, parasını yediği halde kendisini aldatan polis dostunu vuran genelev kadını Güllü geliyor. Gün boyu avluya çıkmaz, karanlık koğuşta, ranzası üstünde bağdaş kurar, öne arkaya sallanarak ağıt düzerdi. Bir gün demişti bana, çok iş yapıp çok para kazandığım bir gün, Ulus?ta istidacılar var ya, oraya gideceğim. Önce kışkışlayıp kuyruğu dağıtacağım. Sonra istidacının yanına bir iskemle çekip, ?Nah paran şurda, hadi yaz bakalım ağam şu benim destanı,? diyeceğim. Destanında, kocası Avusturya?ya işçi gittikten sonra, kendisine zulmeden kaynı yüzünden köyünü terk edişini anlatıyordu Güllü.?
?Hatice Hanım? köşesi
Kitabın bir başka bölümü ise Yenigün?de yazdığı ?Hatice Hanım? köşesinde basılan yazılardan oluşuyor. Hatice Hanım hayali karakteri ve anlatıcımız gazeteci kişi arasında yaşanan diyaloglar, Yeni Ortam yazılarının toplumsallığını daha da derinleştiren, eleştiren ve bir bağlam yaratmaya çalışan metinler olarak görülebilir. Yer yer Hatice Hanım?ın geri plana itilip anlatıcımızın konuştuğuna şahit olsak da Soysal?ın ender görülen bir biçimle yazdığı bu yazılar, ilginç ve taktire şayan görünüyor.
Politika dergisinde yazdığı ?Bakmak Dışında Kalan Yazılar? ise yine Yeni Ortam?daki yazılar gibi hayata dair görüşlerinin olduğunu söyleyebilir; tabii edebiyatın, sinemanın, kısacası entelektüel birikimin hayatı algılamasında ve yorumlamasında daha derin etkilere sahip olduğunu da eklemek gerekiyor. Örneğin ?bir itiraf olarak dursun bu burada?, ben Soysal?ın Yakup Kadri?yi ?üstat? olarak gördüğünü henüz öğrendim. ?Yakub?a da Maaşallah, Ooooo!? başlıklı yazısında, daha çok Ankara?yı ve Yakup Kadri?nin ?Ankara?sıyla ilgili kıyaslamalarını okusak da yine Soysal?ın derin ve incelikli gözlemleri o tanıdık bildik yazar havasını koruyor. Kitaba adını veren ?Türkiye?nin Kalbi, Kabul Günleri? yazısı da bu bölümde bulunuyor.
Bitirirken, eklemem gereken bir husus daha var. İpek Şahbenderoğlu?nu özellikle tebrik etmek ve hakkını vermek gerekiyor. Sevgi Soysal gibi önemli bir yazarımızın ürettiği her metne ulaşabilmemiz adına bu denli zorlu bir çalışmayı yürütmek kolay değil. Daha çok Soysal okumak için bu tür çalışmalara gereken önemi vermek ve üzerinde kafa yormak önemli.

Kitabın künyesi
Türkiye’nin Kalbi, Kabul Günleri
Sevgi Soysal
İletişim Yayıncılık
İstanbul, 2014
461 s.

Previous Story

Masal ile büyülü gerçekçilik arasında

Next Story

Ne Kalacak Bizden Geriye – Onat Kutlar

Latest from Derleme

Görünmez Adam Smith

Adam Smith, sadece iktisat değil bütün sosyal bilimlerin halen tartıştığı, fikirlerine başvurduğu veya cevap yetiştirdiği, zihin açıcı düşünürlerden biri. Öte yandan oldukça basmakalıp yargılarla

Gülebilir miyiz Dersin : Tezer Özlü Kitabı

Tezer Özlü Ne Söylüyor? Feryal Saygılıgil ile Beyhan Uygun Aytemiz’in derlediği ve yakın zamanda İletişim Yayınları tarafından basılan“Gülebilir miyiz Dersin?” adlı çalışma, Özlü’nün bu

Mahkeme Kapısı – Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik’in mektuplarından sonra şimdi de Haber gazetesinin “Mahkemelerde” köşesi için kaleme aldığı 26 yazısı okurla buluşuyor. Edebiyatın bu büyük ve yalın kalemi mahkeme

Kadınlar – Eduardo Galeano

Eduardo Galeano yine dünyanın bütün köşelerini dolaşarak, kadınlar şahsında bir insanlık tarihine davet ediyor okuru. Yalnızca tekerrürden ibaret olmayan, çomak da sokulabilen bir insanlık
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ