Türkiye’nin Yüzyılına Romanın Tanıklığı, Tevfik Çavdar

*”Tevfik Çavdar, yıllardır okuyup seçtiği, notlar çıkarıp satır altlarını çizdiği romanları, ülkemizin son yüz yıllık dönemine tanıklıkları bakımından bir araya getirmiş ve eğer herhangi bir ülkede, roman denebilecek metinler yazılıyorsa, hiç değilse bunların bir bölümünün, burada kullanılan sözcükle, bir tarihe “tanıklık” yapmış olmamaları imkânsızdır.
Bir kişinin hayatı boyunca ancak altı bin kadar kitap okuyabileceğine ve Fethi Naci’nin aşağı yukarı üç bin roman okuduğunu düşündüğümüzde** ve onunla kimsenin yarışamayacağı ortada olmakla birlikte, Çavdar?ın da çocukluk yıllarından beri iyi bir roman okuyucusu olduğu belli.”
Tevfik Çavdar’ın Türkiye üzerine çok sayıda kitabı yayınlandı. Değişik gazete ve dergilerdeki makalelerini de buna eklediğimizde ülkemizin en üretken aydınlarından birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çavdar’ın bir diğer özelliği, iyi bir roman okuru olmasıdır.
Çavdar her iki özelliğini de yansıtan bir kitapla çıkıyor okur karşısına. Kesintili ve birçok açıdan sorunlu tarih yazıcılığının bıraktığı boşlukları romanın tanıklığına başvurarak kapatmayı deneyen Tevfik Çavdar, bir yandan da edebiyat dünyamıza ilişkin cesur değerlendirmelerde bulunmakta ve bazı yazarların üzerini bir kalemde çizerken, kimilerinden büyük bir övgüyle söz etmektedir.

Tanıklığına başvurduğu roman ve yazarların ?en sevdikleri? olduğunu söylemiyor Tevfik Çavdar. Öndeyiş’te özür yerine de geçebilecek bir paragrafta Oğuz Atay, Mehmet Uzun, Sevgi Soysal, Buket Uzuner, İnci Aral ve gözdesi olan başka romancılarımıza atıfta bulunarak, “severek okuduğum birçok yazarın yapıtına yer vermediğimin farkındayım” diyor.

“Batılılaşma çabaları ve roman” bölümüyle açılılan tanıklık, “yüzyılın perdesi kapanırken”le sonlanmakta. Toplam onsekiz bölüme dağılmış olan bu asırlık öyküyü bir solukta okuyacak ve sonra tanıklığına başvurulan romanlardan eksik bıraktıklarınızın kapağını açacaksınız.

Polisiye tutkunları için de bir küçük not… Çavdar’ın kitabında “Türkiye polisiye romanla tanışıyor” başlıklı bir bölüm de var.

***”Roman, uzun soluklu öykü, küçük yaşımdan bu yana bana dünyanın, ülkelerin kapılarını açan anahtar olmuş, bir anlamda yaşadığım yüzyılı ve öncesini kavramama tanıklık etmiştir. Okumaya başladığımdan itibaren Jules Verne’nin Esrarlı Ada, Seksen Günde Devrialem, Kaptan Grand’ın Çocukları vb. gibi yapıtları, Güney Amerika pampalarından, Pasifik Okyanusu’nun gizemli adalarına uzanan, Uzakdoğu’yu tanıtan bir coğrafya dersi olmuştur. Hugo’nun Sefilleri XIX. yüzyıl sanayi devrimini,1832 işçi direnişlerini, Zola’nın Germinal’i maden işçilerinin yaşamını öğretmiştir. Rusya’yı, Tolstoy, Turgenyev, Gogol, Dostoyevski vb. ile toplumsal, ekonomik ve siyasal yapısıyla kavradım. Yaşamım süresince her roman benim yönümden toplumsal gelişme, yapıya ve hepsinin ötesinde tarihe tanıklık eden bir belgedir.”

*”Hem eğitim gördüğü ve yetiştiği hem de kalem oynattığı konular düşünüldüğünde ?içeriden? sayılamayacak, bilemediniz, alanın kıyısından bir aydın olarak Tevfik Çavdar, yıllardır okuyup seçtiği, notlar çıkarıp satır altlarını çizdiği romanları, ülkemizin son yüz yıllık dönemine tanıklıkları bakımından bir araya getirmiş. Yukarıda aktardığımız değerlendirmelere katılan bir bakış açısıyla, diye de eklemeliyiz. Peki, önemli bir bölümüne bu kitapta yer verilmiş bizim romancılarımızda, adı geçen örneklerle karşılaştırılabilir özellikler var mıdır? Vardır, demekte çekingenlik göstermek gerekmez. Eğer herhangi bir ülkede, roman denebilecek metinler yazılıyorsa, hiç değilse bunların bir bölümünün, burada kullanılan sözcükle, bir “tanıklık” yapmış olmamaları imkânsızdır. Bu işlevin ne kadar başarılı ya da eksiksiz biçimde yerine getirildiği ise ayrı bir tartışma başlığıdır ve bu noktada çeşitli karşılaştırmalar yapılabilir.

Çavdar okuduklarını, esas olarak, bir tarihi anlama kaygısıyla bir ölçüde sınıflandırıyor, zaman dizinini pek de gözetmeyen bir sıralama yapıyor ve ?Öndeyiş? bölümünde ?yer yer uzun? olduğunu kendisinin de kabul ettiği pek çok alıntıyla aktarıyor. Bunların roman olarak taşıdıkları özelliklere ilişkin birtakım değerlendirmelere ve öznel yargılarına da ara sıra yer vermekle birlikte, edebiyat eleştirisi yapmak gibi bir niyeti hiç yok. O yüzden, bence, bu kitap okurundan yüzyılın Türkiye?sinin hızlandırılmış bir panoraması olarak ele alınmayı ve yeni okumalara hazır bulunmayı bekliyor. Yeni okumalar ise öncelikle romanlar olacak, ama onlarla sınırlı kalmayacaktır.

Kitapta kısaca ya da uzun uzun değinilen romanların hiç değilse bazılarını okumuş olan herkes, Çavdar?ın herhangi bir iddialılık yahut iddiacılık taşımayan, apaçık bir tevazu ile dile getirilmiş yargılarının önemsiz bulunamayacak bir bölümüne, şu ya da bu şiddette itiraz edecektir. Bu kadar çok sayıda yazardan ve eserden söz eden bir kitap için doğaldır bu; hem doğal, hem de beklenen bir durumdur. Kısa bir tanıtma yazısında kendi itirazlarıma girmeyişimin de doğal karşılanacağını düşünüyorum. Bununla birlikte, demin sözünü ettiğim ?itiraz şiddeti?nin nerelerde yükseldiğini hatırlamaya çalıştığımda, bir örnek olarak şunu gösterebiliyorum: ?Oya Baydar?ın Türk yazınının başkaldırılarına, savaşımlarına ve yenikliklerine karşın başları öne eğilmemiş üç yiğit kadınından biri olduğunu düşünüyorum. Diğerleri: Halide Edip ve Sabiha Sertel?dir.?

Bitirmeden, tanık sözcüğünün ilk anda çağrıştırdığı alanı düşünerek bir de ?yalancı tanık? diye bilinen bir tür olduğunu hatırlamakta yarar var, diye eklemek istiyorum. Hem genel olarak hem de Çavdar?ın kitapta yer verdiği örneklerin bazılarını göz önünde bulundurarak?

Sonuç olarak, bu kitabın, şu üç kategorideki okurlar için okunmaya değer, dolayısıyla onlara önerilebilir olduğunu sanıyorum:

İster sayıca yetersiz ister değersiz bularak olsun, tarih çalışmalarını okumaktansa ya da onlarla birlikte gerçekçi romanları okumanın, bu ülkenin son yüzyılını anlamakta daha yararlı olacağını düşünenler.

Okuduklarını yeniden hatırlayarak onlara ilişkin birtakım değerlendirmelerle kendilerininkini karşılaştırmak ve okumadıklarından hangilerini öne alıp hangilerini sonraya bırakarak okumaya başlayacağına karar vermek isteyenler.

Türkçe ve edebiyat derslerinde kolayca ev ödevi yapmanın yollarını arayan tembel, kimilerine göre, uyanık öğrenciler.

Şu kategorilerde yer alanlar içinse bu kitabın kapağını kaldırmaya bile değmez olduğu söylenebilir:

Romanın eğlenmek ve hoşça vakit geçirmek için okunacağını, başka türlüsünün şu ölümlü dünyada hem ek sıkıntı kaynağı hem de zaman kaybı olduğunu düşünenler.

Sanat eserinin değerinin kendisine içerilmiş olduğu, dolayısıyla tanıklık ve benzeri dışsal ölçütlerle değerlendirilemeyeceği görüşünde olanlar.

Bir önceki kategorinin içinde sınıflandırılabilir olmakla birlikte, ayrıca da belirtilebilecek bir küme olarak, kişisel sayıklamalar dışındaki metinlere herhangi bir sanatsal değer yakıştırmaya elleri ve dilleri varmayanlar.”

*Mesut Odman’ın 21.01.2008 tarihinde www.sol.org.tr günlük internet gazetesinde yayımlanan Tevfik Çavdar’ın “Türkiye?nin Yüzyılına Romanın Tanıklığı” eserine dair yorumu.
**M. Sadık Aslankara, Cumhuriyet kitap eki, 17 Ocak 2008
*** Tevfik Çavdar

Kitaba Dair
Kitabın adı: Türkiye?nin Yüzyılına Romanın Tanıklığı
Kitabın yazarı: Tevfik Çavdar
Yazılama Yayınevi sıra no: 2
Dizi: Türkiye Yazıları-1
Kapak: Gökçe Erbil
Sayfa sayısı: 192

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir