Ugresiç?in vurguladığı gibi, kitapların üretilmesi edebiyatın da çoğaldığı anlamına gelmez ki?

Lafını esirgemeyen ve yer yer alaycı bir dili var Dubravka Ugresiç?in. Bunu ister cesaretine, isterse politik bağlamda tam Avrupalılaşmamış zihni işleyişine bağlayalım, sonuçta, işlek ve etkili bir üslubu var. Batılı yazın ve yayın dünyasının ruhunu kavramakta gecikmemiş. Yer yer geçmişe, Sovyet dönemine göz kırpmaktan, gönül düşürmekten de geri durmuyor. En azından bu kadarına bir insan olarak hakkı yok mu? ?Dünden bugüne? diyor, ?sadece isimler ve yöntemler değişmiş, uygulamaların ruhu aynı?. Amerikalılar ve Avrupalılar yapınca özgürlük, Doğulular yapınca baskı! Öyle alttan alacak gibi değil. İyi ki de değil çünkü, kendisini Okumadığınız İçin Teşekkürler ismiyle sunan bir kitabın içeriği, okunmayacak, kenara atılacak gibi değil.

Öyle mi? Peki tam olarak öyle mi? Artık, yazarların yazarlar hakkında yaptıkları eleştiriler, polemikler, sanat ve edebiyat tartışmaları etrafında gelişmiyor yazın dünyası. Yeni bir üretim-tüketim ilişkileri ağının içine doğuyoruz ve bu ağın sarmalı her geçen gün daha çok içine çekiyor bizi. ?Kültürel Endüstri? kavramını kullanmıştı Edgar Morin yıllar önce. Bu tanımlama somut olarak her an her yerde. Gazetelerin hafta sonu eklerinde, televizyon ekranlarında, sosyal medya, üniversite, sokak ve daha önemlisi yazarın, yaratıcı öznenin içinde. Hesapsız bir çoğalma ve çoğaltma arzusu.

Öyle ya, ?edebi demokrasi? var ve dileyen dilediğini yazma, yayınlama ve okuma hürriyetine sahip. Gerçi Ugresiç; ?edebi demokrasi dünyasındaki yaşam, kendime olan saygımı ciddi biçimde sarstı? diyor haklı olarak. Üstelik bu demokrasi anlayışı, ?edebiyatın varlık nedeni olan (gerçek) yazar ve okuru bugün yarı münzevi bir yaşam sürmeye iterken? yine böylesi, ?pek çok yazarı, yoğun bir şekilde nüfusu artan yayıncıların, editörlerin, ajansların, dağıtımcıların, komisyoncuların, kitabevi zincirlerinin, pazarlama uzmanlarının, televizyon kameraları ve fotoğrafçıların oluşturduğu ortamda rahatsız etmektedir?. Çoğalmak, satmak, basmak ana ilkedir. Bu manzara bir edebiyat ve kültür manzarası değil kelimenin tam anlamıyla sektördür. Ve yine Ugresiç?in vurguladığı gibi; ?Kitapların üretilmesi edebiyatın da çoğaldığı anlamına gelmez.?

En temel edebi tür
Ciddi, çetin, yer yer vahşi, endişe verici ve baş döndürücü yayın dünyası ilişkilerine, bu denli içten ve eğlendirici yaklaşmak da yazarın başarısı. Arka kapak yazılarından bir değer ölçüsü olarak sonsuzluk meselesine değin pratik olduğu kadar da felsefi meselelerde tökezlemeden yol alıyor Ugresiç. ?Edebiyatta dedikodunun en temel edebi tür? olarak hep kaldığı düşünülürse kendisine has bir dedikodu evreni bile kuruyor. Resmi olarak Joan Collins tarafından açılan geçmiş Londra Kitap Fuarlarından birisine ilişkin gözlemleri unutulur cinsten değil bu bağlamda. ?Sadece yazdıklarını değil, edebiyat çevresini de düşünen bir yazar sessiz kalmalıdır? ama, bıçak gelip kemiğe dayanmakta, yazarların da isyan dilini çözmektedir.

Öyledir, ?çağdaş kitap piyasası, herkesin yazar olabileceği yönündeki demokratik düşünceyi samimiyetle desteklemektedir?. Ama bu romantik bir onaya değil, mekanizmaları ustaca kurulmuş bir sistem akışına bağlıdır. Hangi konu tutar, hangi kitap çok satar. Yazarın yüzü nasıl olmalıdır. Pazarlama ve reklam stratejisi ne yönde gelişmelidir. Ugresiç, ?Bu kitabı okumayın? derken, aman bunları öğrenip de umutsuzluğa kapılmayın da demek istemiş olabilir mi, bu ihtimal. Ama, ?Türlerle, kalıplarla, yananlam ve düzanlamla, söylemle, biçim ve biçemle, metin, üstmetin ve metinlerarası kavramla, anlambilim, göstergebilim ve yapısöküm gibi dilsel yapılarla ilgilenen edebiyat kuramı edebi bir metnin oluşumunda paranın kendisi ile ilgilenmemiştir?. Bu günah da ona yeter. Öyle mi?

Ömer Erdem
05.09.2014, http://kitap.radikal.com.tr/

Okumadığınız İçin Teşekkürler
Dubravka Ugresiç
Çeviren: Gökçe Metin
Ayrıntı Yayınları
2014, 240 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir