Uğur Kökden: “Halide Edip’in özel bir yeri ve önemi var”

Uğur Kökden’in kitaplarını okurken, yaşadığı her anı en ince ayrıntısına kadar zihnine kaydeden, antenleri sürekli açık, inanılmaz bir gözlem gücüne sahip bir yazarla karşı karşıya olduğumu kesinlikle biliyorum. Ama yine de her seferinde yazarın bu yeteneği karşısında ağzım bir karış açık kalıyor. Bu deneme ustasından feyz alıp, yaşadığım her anın ne kadar kıymetli olduğunun bir kez daha farkına varıyor ve tıpkı onun gibi ince detayları, minik anı kırıntılarını belleğime depolamaya çalışıyorum. Sonra bir şeyler yazmaya çalışırken depoyu kurcalıyorum, ama üzülerek farkına varıyorum ki her şeyin üzerini kalın bir toz tabakası kaplamış. Bir şeyler bulmak pek kolay olmuyor. Hal böyle olunca, Uğur Kökden’in anı koleksiyonculuğuna bir kez daha hayran oluyorum. Kökden’in kıyıda köşede sakladığı her anı, gün geliyor mutlaka bir kitapta kendine yer buluyor.

Yazarın “Kadınlardan Esen Rüzgâr” kitabı da böyle bir kitap. Sanatın farklı dallarında üreten, yirmi dört kadınla ilgili denemelerden oluşan bu kitapta da Kökden’in duyarlıklarına, anılarına ortak oluyor, gözlem yeteneği karşısında şaşkınlığımı gizleyemiyorum.

“Kadınlardan Esen Rüzgâr” isimli deneme kitabınızda geçmişten günümüze, Türkiye’den ve dünyanın farklı bölgelerinden pek çok kadın portresi ile karşılaşıyoruz. Sizinle birkaç yıl önce yaptığımız söyleşide, bir okurunuzun denemelerinizde kadınlara yer vermediğinizi söylediğinden bahsetmişsiniz. Bu kitapta ise sadece kadınlar var…

Bu kitap, bir rastlantıyla ortaya çıktı. “Etkin Sağlık” isminde bir eczacılık kuruluşu, böylesi bir kitap istedi benden. Ben de, değişik yıllarda yazılmış yazılarımı bir araya topladım. Yine de, bence biraz eksiği var. İkinci baskıda umarım tamamlarım.

Bir yazara ya da bir ressama, bir oyuncuya ya da bir piyaniste rastladığımız bu kadın portrelerinde şu dikkat çekiyor: Bahsettiğiniz çoğu sanatçıyla ilgili birebir gözlemleriniz söz konusu. Her bir sanatçıyı üzerindeki kıyafetinden, gözlerindeki hüzne, dudağındaki kıvrıma dek en ince detaylarıyla tasvir ediyorsunuz. Gözlem gücünüzün denemelerinizi beslediğini söyleyebilir miyiz?

Olabilir, elbette. Sonunda, bir deneme yazarının zorunlu özellikleri bunlar denebilir.

Yirmi dört farklı kadın için, farklı dönemlerde yazılmış denemeler bunlar. Sanatın farklı dallarında üreten kadınlar olmalarının yanı sıra bu kadınların başka ortak noktalarından söz edilebilir mi?

Kuşkusuz, bu kadınların ortak noktaları, benim o kadınları bahane edip gördüğümü/duyduğumu/düşündüğümü -bir bakıma onlarla ilgili duyarlıklarımı ve anılarımı- yazmış olmam.

Aslında bu kadınlar vesilesiyle gördüğünüzü, duyduğunuzu ya da biriken anılarınızı kaleme almışsınız diyebiliriz sanırım? Tıpkı diğer deneme kitaplarınızda olduğu gibi…

Evet, çok doğru! Öyle denebilir. Değişik yerlerde -yurtiçi, yurtdışı- değişik koşullarda, sanatları ya da yazdıkları nedeniyle bu kadınlarla ilgili benim düşüncelerim…

Bu kitapta yer alması gereken başka kadınlar da olabilir miydi? Bir de “Gümüş Tozlu Çehre” başlıklı denemedeki kadın kim acaba, ismi geçmiyor?

Evet, sanırım beş kadın daha olacaktı; aceleye geldi ya da eksik kaldı. İsmi olmayan iki portreden biri, Fatma Girik, öbürü ise eğer yanılmıyorsam -çünkü uzun zaman geçti üstünden- sinema ya da tiyatro oyuncusu Hâle Soygazi. Bu deneme, bir sinema dergisinde çıkmıştı. Pek çok kişinin bu yazıyı yazdığı ileri sürüldü. Kim olduğu kesin belli değil. Bu iki tür portreyi, Samet Ağaoğlu’nun geçmişte yazdığı “Babamın Arkadaşları” kitabına öykünerek yazmayı denemiştim. Ancak başarılı olamadığımı düşünüyorum.

Kadınlardan Esen Rüzgâr’da Halide Edip’in yurtdışından gönderdiği mektuplardan bahsediyorsunuz. Bu mektuplar Yedigün dergisinde yayımlanıyor. Daha sonra aynı dergide, çeşitli başlıklar altında daha pek çok yazısına yer veriliyor Halide Edip’in. Bu yazıların ve mektupların kitaplaşması isteğinizi dile getiriyorsunuz yazınızın sonunda. Daha nice mektuplar ve yazılar vardır böyle tarihin tozlu sayfalarında mutlaka. Bunların bir araya getirilmesinin önemi üzerine konuşabilir miyiz?

Ama onlar arasında H. Edip’in özel bir yeri ve önemi var. O sırada H. Edip, Türkiye dışında yaşıyordu. Fransa’da. Görüşleri de önemli ve çok isabetliydi. Fransa’nın 1936 seçimlerini tam bilmişti. Savaştan önceki son seçim. Kimi yayınevlerine bu durumu aktardım, ancak bir sonuç alınmadı.

O zaman hemen şunu sormak istiyorum. Öykü yazarak yola çıktığınızı biliyorum, ama öyküleriniz bugüne dek bir kitapta toplanmadı. Bir gün kitaplaşacak mı bir zamanlar yazmış olduğunuz öyküler?

Bunu ben de çok isterim; kendi yazı yaşamımı tam tanımak, anlamak için. Ama yazık ki, bende de bu metinlerin hepsi yok. Değişik dergi ve gazetelerde yayınlanmıştı bu öyküler.

Kitapta Neşe Erdok, Figen Aydıntaşbaş, Fatma Tülün, Nesrin Sağlam gibi birkaç ressam kadın da çıkıyor karşımıza. “Seslerin Resmi” başlıklı denemede, bir Alman yazarın “resimler üstüne hiçbir yazı yazılamaz aslında” dediğini belirtiyorsunuz. Oysa siz bu kadınların resimleriyle ilgili izlenimlerinizi adeta sözcüklerle resmediyorsunuz. Resme olan ilginizin başlangıcını merak ediyorum…

Sanırım, yurtiçi ve yurtdışı müzeler, beni resme doğru çekti ya da etkiledi. Biçimlendirdi. Zaten bu denemelerin birçoğu müzelerle ilgili izlenimler. O sırada yazılmış yazılar. Bir de, doğal olarak sergi ziyaretleri, yakından tanıdığım ressamlar üstüne anılarım var elbet.

“Barış Derneği Cezaevi Günlüğü” kitabınız hakkında Ludmila Denisenko’nun sizinle yaptığı söyleşiye de yer verilmiş bu kitapta. Orada sarf ettiğiniz şu cümleler dikkatimi çekti: “Her şeyi geri bırakıyorsunuz: geleceğiniz, işinizi, yakınlarınızı ve dahası isminizi. Dışarıda bırakılmış olan isminiz savunmasız ve her türlü saldırıya açık kalıyor…” Peki dışarı çıktıktan sonra hayat nasıl devam ediyor; yeni bir hayat kurmak kolay olmasa gerek?

Bu sorunuzun cevabını, 2013 tarihinde -bir kitap ölçeğinde- vermeye çalıştım: Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Tedirgin Zamanlar”.

Tıpkı o zamanki gibi bugün de çeşitli gerekçelerle, insanlar dört duvar arasına tıkılıyor, isimleri savunmasız kalıyor. Geçmişten bugüne baktığınızda bugün Türkiye’de yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Geçmişten ders alınmış gibi değil; elbet, her defasında benzer yanlışlar yapılmamalı!

SÖYLEŞİYİ YAPAN: ELİF ŞAHİN HAMİDİ
http://kitapeki.com 14.08.2017

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir