Ülkü Tamer Şiiri ile Dertleşi – Ömer Turan

Saçlarından bir tavşan geçiyor,
Aşka uzamış ayakları;
Korularına uzanıyorum karanlıkta
Yılların ve üzgün kuyuların.

Cesur şarkısı ölmemeye
İkindi sularının mavi kuşu,
Yakalayıp seviyorum boynundan
Aşka yanmış dudakları…

Uzun bir yolculuğun adıdır Ülkü Tamer.
Aşkı, kavgayı ve kuşların uçuşunu bilmeyenler tanıyamaz onu.
Yaşam dersinden kalanlar ise hiç anlayamaz.

Ben kendi açımdan söyleyeyim.
Göğün yüzüne bakmayı ondan öğrendim. Bir sincabın kuyruğuna benzeyen rüzgârı, “şiir üzümün güneşidir” tanımını, gümüş çekirdekli elmaların tadını ve atları; işte, onunla yolculuk ede ede öğrendim.

Yenilenler tarihine bakan her okur, orada bir Ülkü Tamer dizesine rastlar mutlaka. Çocukların genzine kaçan sokağı görür, üzgünlüğüne ve çaresizliğine dokunur bir kadının. Kurşuna dizilen bedenlerin terleyişine, siyah istasyonlarda unutulan bir bavulun yalnızlığına ve işçi duraklarına koşan kalabalıklara tanık olur.

Kentleri, fabrika önlerini ve bir virgülün üşüyen parmak ucunu onunla hissettim, tanıdım.
Zamanın yalnızca paslı bir sudan ibaret olduğunu öğrendim.
Kanın kendine beyaz bir ülke aradığını, yoksulluğun onur olduğunu ondan okudum.
Gece her şeyi görürmüş.
Ondan duydum, “ herkesin uyumasını bekler kurbağalar, / sonra teker teker uçarlar”mış.

Samanyoluna çıktın,
gündüz oldu, artık kimse görmez ülkeni,
yıldızlardan harfler kes,
gökyüzüne mektuplar yaz,
yanlış yapmaktan korkma,
güneş gibi silgiyi nereden bulacaksın?

Tükenmeyen bir umudun adıdır Ülkü Tamer.
Boynundaki ilmeğe gülümseyemeyenler algılayamaz onu.
Bir ağacın önünde saygıyla eğilmeyenler ise hiç anlayamaz.

Öyle ya, yaşama tutkusunu bir sevgi doğurganlığıyla seslendirme vaktidir şimdi.
Omuzlara kadar dökülen bütün acıların içinden geçerek üstelik.
Bazı renklere, bazı kumaşlara, bazı fotoğraflara dokunur gibi bir tazeliği hissederek.
Öyle ya, göğsümüzün solundaki cevher bizi itelemekte durmadan.

O yüzden diyorum ki:
Bir Ülkü Tamer dizesi daha söylersek, “yolları kaplayan kederi” ancak silebiliriz.

Düşler tarihine bakan her okur, orada bir Ülkü Tamer umuduna çarpar mutlaka. Bahçelerde güzelleşerek olgunlaşan bir mandalina ağacına, göğsündeki kurşunu gülümseyerek çıkaran bir askere ya da “ gökkuşağına varmalıyım akşam olmadan” türküsünü koşa koşa haykıran bir çocuğa. Üzerinden siyah elbisesini atmaya çalışan bir anayla göz göze gelir okur, mutlaka…

Çünkü ben de güneşin takviminden mevsimler seçmeyi ondan öğrendim.
Sevgiliye mektuplar göndermeyi, mektuplar almayı.
Yer soframıza kadife örtülü umutlar sermeyi ilk onda gördüm.
İnceliği ve her çeşit bıçkınlığı da.
Sesime gizlenmiş bir “sabah denizi”nin varlığını ilk ondan duydum ve inandım insan olduğuma.
Ondan okudum:
İyi insanların kalbi, gökyüzüyle yer değiştirmiş durmadan.

Bir sürü şeyin adıdır Ülkü Tamer.
En çok da sabırla beklemenin.

Ona göre uzak yoktur. Birkaç adımlık yoldur yerküre, inatla yürüyenler için. Ölüm yoktur, evini güzelleştirenler vardır. Bir kuş sürüsünün arkasına takılmak yetiyor, güler yüzlü bir sabaha uyanmak için. Umutsuzluk yoktur, beyaz bir şemsiye ile yola çıkmak varken. Bütün saatleri umuda ve sabırlı yollara kurması bu yüzden. Ona göre kaybetmek yoktur. Çünkü, “şiir her gün yeniden başlar.”

Nehirler akıyordu güllerin arasından
Aydınlığa çeviriyordu karanlığı
Soluğunu kuşlar savuruyordu havaya

Nehirler akıyordu saçlarının arasından
Boynuna iniyordu kıvrılarak
Cerenler yıkanıyordu göğüslerinde

Aşktı bu
Aşktı

O gece
Bir gülün içinden bir nehir aktı

Sevmek ömür boyu bağlanmaksa, bir aşkın adıdır Ülkü Tamer.
Gülün özüne inemeyenler hissedemez onu.
Hele duygu yoksulları, hiç anlayamaz.

Sahi, aşk nedir Ülkü Tamer için?
“Bir adın yolculuğu”, bir tutkunun şimşekle sınanmasıdır. Yaz günleri ve nefes nefese gökyüzünü içine çekmektir. Kabına sığmayan bir güven, belki çingene şenliği. “Uzun bir beyazlığın ucundasın” diyor ya, söz bu aşkın önünde ciddiyetle susuyor. Anlam, zarif bir duruluğa bürünüyor.

Aşklar tarihine meraklı her okur, oradan bir Ülkü Tamer sokağına geçer mutlaka. Pencere önlerine sıralanmış papatyaları görür. Avlulara tünemiş güvercinleri, yazlık sinemalarda üç film birden “sevinme günlerini” ve ille de deli tayları görür. Delidizgin koşan tayları, suyun ülkesine…

Ben aşkın sahiciliğini ondan öğrendim.
“Bıçağın bilediği yere” karanfil takmayı ve terden bir coğrafya yaratmayı.
Aşk içine karışmanın gizemini onda çözdüm.
Ceylanlar suya inerken daha başka sevilirmiş.
Bir ceylan sürüsü akarken susmayı onunla denedim.
Aşkın bir tanımı da güler yüzlü bakmaktır, ben bütün harflerin gülümsediğini onda gördüm.
“Geceleyin bülbül sesi”
Sabah uyanır uyanmaz “sıcacık kumrunun göğsü”
Ben aşkın bir insanı yaşatmak olduğunu ondan öğrendim.

Sahi, söz nedir Ülkü Tamer için?
Usanmadan şiiri aramanın adıdır, derim…

Güneş Topla Benim İçin / Ülkü Tamer-Toplu Şiirler / Islık Yayınları

Ömer Turan
omerturan@yandex.com

(Kaynak: http://haber.sol.org.tr/, 02/12/2014)

Bir yorum

  1. Teşekkürler Ömer Turan, Ülkü Tamer’i anlamak adına duvara koymuş olduğun tuğlaya.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir