Ülkü Tamer’in bilgece öyküleri

Ülkü Tamer Tarihte Yaşanmamış Olaylar’da, olağanüstü on öyküyle resmi tarihe tırmık atıyor. Öyküleri şöyle formüle edebiliriz: egzotik bir mekân, sade bir dil ve insanlığın en temel duyguları.

Edebiyatımızın sevilen şair ve yazarlarından Ülkü Tamer, yeni öykü kitabının önsözünde şöyle bir açıklama yapıyor: “Tarihle ilgili öylesine ‘inanılmaz’ yapıtlarla karşılaştım ki, yabancı bir takma adla benzer şeyler yazmak geldi içimden. (…) Sonunda Tarihte Yaşanmamış Olaylar çıktı ortaya. Kitapçı raflarındaki kimi yapıtlara bakarsanız, bunların daha gerçek olduğunu düşünebilirsiniz.”

Ülkü Tamer Tarihte Yaşanmamış Olaylar kitabında, olağanüstü on öyküyle resmi tarihe tırmık atıyor. Her öykü, tarihin bir döneminde ya da farklı bir coğrafyada geçiyor. Bazıları tarih kitaplarından tanıdık, Julius Caesar gibi; bazıları ise Orta Afrika’da Tanganika gölü kıyısında bir kabilede yaşayan Oogna Mbuti adında tarihin hiç tanımadığı genç bir delikanlı. Tamer’in yarattığı bugün için Julius Caesar kadar Oogna Mbuti de önemli. Bazı öyküler tarihin gidişatını değiştirecek olaylarla dolu, örneğin bir uçak kazası İkinci Dünya Savaşı’nın yönünü değiştirebiliyor ya da farklı kültürlerden insanlar birbirlerini anlamadıkları için (ya da yanlış anladıkları için) Maya uygarlığı yok olabiliyor. Bazıları ise insanlığın değil, bir tek insanın yaşamında dramatik değişime yol açıyor.

Öykülere mekân olarak masalsı yerleri seçmiş Tamer. Sömürge öncesi özgürce yaşayan Amerikan yerlilerinin doğa içinde yerleşimleri, tapınaklar, piramitler hatta çok sayıda masala konu olmuş Çin Seddi öykülere ayrı bir tat katıyor. Öyküler fazla uzun değil, okuru hemen ilk satırlarında mutlaka yakalıyorlar. Sanırım öyküleri şöyle formüle edebiliriz: egzotik bir mekân, masalsı ama çok sade bir dil ve insanlığın en temel duyguları. Aşk, dostluk, güven duygusu bunların başında geliyor fakat aynı zamanda öyküler insanlık tarihinin neden tökezlediğini de anlaşılır kılıyor.

Tarihin vahşeti
Öykülerdeki ortak temalardan biri, tarihin vahşeti. İnsanlık tarihi, halkın cehaletini batıl inançlarla besleyen diktatörlerle dolu, Tamer öykülerinde doğayı kendi hizmetine almaya çalışan bu iktidarları anlatıyor. Nehirleri, gölleri ve yağmur sularını iktidarlarının bir parçası olarak gören, halkı bunların yok olması tehdidiyle korkutan diktatörler bunlar. Bu hükümdarların emirlerindeki devlet adamları ya da büyücüler, onlara bu konuda hizmet ediyorlar. Firavunlar çağından Çin imparatorluğuna, Antik Roma’dan Çarlık Rusya’sına iktidar güçleri benzer şekillerde işliyor.

Öykülerdeki bir diğer ortak tema adalet olmadığında ya da birisine haksızlık edildiğinde, hak yerini kanunların dışında buluyor. Yasalar halka adalet sunmadığında, insanlar adaleti kendilerince bir yolla bulmaya çalışıyorlar. Örneğin iftira sonunda hapse atılmış bir kişi, bu yanlışlığı kanunları kendi eline alarak buluyor. Sonunda, iyilerin kazandığı bir dünya demeyelim ama her zaman adaletin yerini bulduğu bir dünya bu. Çoğu öyküde kötü iktidar dönemleri sonrasında savaştan uzak, barış ve huzur içinde yaşanan dönemler de var, bunlar adaletin iyi işlediği zamanlar. “Elbette demokrasi kavramı da, sözcüğü de bilinmiyordu o sıralarda. Bu alışılmadık yönetim biçimi büyük bir şaşkınlığa yol açtı” diye açıklanıyor bu dönemler ama işte bu dönemlerde uzun süreli huzur buluyor insanlar.

Doğada alışılmadık sevgiler
Ana temaların siyasi içeriği, bu öykülerin siyasi olduğunu düşündürmesin, çünkü Tamer’in öyküleri büyülü olaylar anlatıyor. Anlattığı krallar, hükümdarlar, firavunlar arasında aşkı iktidar gücüne tercih edenler var. Örneğin sevdiği kadınla huzur içinde birlikte yaşlanmak için ölü taklidi yapan imparatorlar var öykülerde. Bir ağaca âşık olan genç kızlar da. Ülkü Tamer öykülerinde öylesine bir çeşitlilik kullanıyor ki, bunları sadece birkaç tema ile açıklamak olanaksız.

Yine de bütün öyküleri birbirlerine bağlayan bir doğa sevgisi yatıyor derinlerde. “Karlı Geyik’in Düşü” adlı öyküde Kederli Söğüt karakteri torununa şöyle anlatıyor doğayı: “Doğa alışılmadık sevgilerle dolu. Bulut toprağı sever. Onu yükseklerde, tepelerde kucaklar. Ulaşamadığı yerlerde ise ona gözyaşlarını yollar. Kurt aya tutkundur. Ona bakarak umutsuz sevgisini söyler, ağıtlar yakar. Rüzgâr çiçekleri götürmek ister gittiği yere.” Ülkü Tamer düzyazıya şiiri en çok doğa betimlerinde katıyor.

Aynı zamanda bunlar bilgelik öyküleri. “Kanla Yıkanan Ölü” başlıklı öyküde Maya tapınağının Başrahibi, hükümdara şunları söyler: “Bilge olmak zorundasın. Bilgeliğin tek koşulu var. Dünü yarında yaşayacaksın; ama dünü yarına taşımayacaksın.” Bilgeliğin belki de ön koşulu sadeliktir. Ülkü Tamer de bilgece ve sade diliyle yazmış bu öyküleri.

Asuman Kafaoğlu-Büke
03.10.2014, http://kitap.radikal.com.tr/

TARİHTE YAŞANMAMIŞ OLAYLAR,
Ülkü Tamer,
Can Yayınları
2014, 96 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir