Unutturulamayan romancı Reşat Enis – Aydan Gündüz

Çok zaman olmuş. Yazıyı yazdığım tarih 1996. Bir de başlık atmışım: ?Unutturamadıkları Romancı Reşat Enis? diye.
Topu topu bin tane basılan ve satış rakamı yüzü geçmeyen bir gençlik dergisinin on sayfası bu yazıya ayrılmıştı. Uzun süren bir araştırmanın sonucuydu bu çalışma. Hakkında tek satır yazı bulabilmek için ne kadar da uğraşmıştım. Oysaki Reşat Enis, Türk Edebiyatında toplumcu gerçekçi roman anlayışının gelişip yerleşmesine katkıda bulunmuş, Tahir Alangu?nun ifadesiyle, Orhan Kemal ve Yaşar Kemal?lerin habercisi olmuş önemli bir yazar. Hepsi birbirinden ilginç dokuz roman. 1930?lardan, ellilere ve altmışlara uzanan her kesimden değişik insan portreleri ve o dönem için oldukça cesur sayılabilecek anlatımlar.
Reşat Enis hikâye yazmaya lise yıllarında başlar. İlk öyküleri de yine Serveti Fünun?un devamı niteliğindeki Uyanış dergisinde yayımlanır. Ancak burada çıkan hikayelerini bir süre sonra bir kenara bırakır ve aynı yıl içinde ?Kılıcımı Sürüyorum? adındaki ilk kitabına giren hikayelerini yazar. Hepsinin konusu toplum hayatımızdan özellikle de büyük şehrin kenar mahallerindeki fakir insanların yaşamlarından alınmıştır. Bu öyküler ilerde yazacağı sosyal içerikli romanlar konusunda da ipucu verir.
İlk romanı ?Kanun Namına? yayınlandığında Milliyet Gazetesi?nde adliye muhabiridir. Bu anlamda, ikinci romanı olan ?Gonk Vurdu?nun yazarın hayatından izler taşıdığı söylenebilir. Lise bitirme sınavlarında başarılı olamayan Ömer?in bir gazetede işe başlaması yazarın bir bakıma içinde bulunduğu koşulları romana taşımasıdır.

?Gong Vurdu?yu, ?Gece konuştu? ve ?Afrodit Buhurdanında Bir Kadın? adlı romanları izler. Romancılığının ilk devresine ait bu eserlerde İstanbul?un düşkün semtleri, serserilerin barınağı yangın yerleri, Galata ve Beyoğlu?nun fuhuş bölgeleri mekan olarak ağırlıktadır. Bunlardan ?Afrodit Buhurdanında Bir Kadın?, Türk edebiyatında bir dönemin de başlangıcıdır. Maden işçileriyle sanayi işçilerinin sistem içindeki yaşam mücadelesi ilk kez bu romanda gün ışığına çıkar. Sürekli sömürülen ve emeğinin karşılığını bir türlü alamayan yoksul insanların dramı Yıldız?ın kişiliğinde ve trajik hayat hikayesinde şekillenirken ensest ve fetişist gibi o dönem için tabu sayılan okuyucuya çok yabancı kavramlar doğrudan romanın içinde yer alır.

?Yıldız on altı yaşındaydı. Bir avukat bürosunda küçük bir sekreterlikle hayata atıldı. Çoluk çocuk, ev bark sahibi avukat, torunu yerindeki kıza tutuldu. Bu tukunluk da oldukça tuhaftı. Avukat Yıldız?ın ayaklarına aşıktı!?
Reşat Enis natüralist olduğu için yazmadan önce konuyu derinlemesine inceler ve en küçük ayrıntıyı not edip uzun bir hazırlık dönemi geçirir. Ancak bundan sonra yazma işine girişir. Romanın bütününe yayılan yan hikayeler okuyucuyu zaman zaman esas konudan uzaklaştırsa da anlatımdaki akıcılık ve gündelik yaşamdan seçilmiş kişi ve olaylar romanın gerçekçi havasını güçlendirir.

Konusunu ağırlıklı olarak İstanbul?un düşkün semtlerindeki yaşamlardan alan ilk devre romanlarından sonra yazar uzun zamandır beklediği fırsatı yakalar ve bir iş teklifini değerlendirerek Adana?ya gider. Cavit Oral?ın sahibi olduğu ?Bugün? gazetesi yerel bir gazete olmasına rağmen büyük şehirlerde de satılmaktadır. Reşat Enis ?Gonk Vurdu?nun kahramanı Cemil Mualla gibi Anadolu?yu yazmak istemektedir. ?Bir memleket romanı, hem öyle bir memleket romanı ki, acıları, tasaları, neşeleri, adetleri ve telakkileriyle ve mefrukeleriyle bu koca yığını edebiyata sokabilsin. Harplerden, inkılaplardan sonraki köylüyü hakiki benliği ile, dosdoğru tastamam bir görüşle gösterebilsin.?
Yazar burada çalışırken, Çukurova?yı, pamuk tarlalarını, işçileri yakından görür ve yazacağı roman için malzeme toplar. Beş yıl sonra İstanbul?a döndüğünde artık ?Toprak Kokusu? hazırdır. Son Havadis gazetesinde çalışmaya başladığı tarihlerde roman yayımlanır. Ancak ağaların yoğun baskısı sonucu toplatılır. 1969?da tekrar yayımladığında ise adı ?Kara Toprak? olarak değişmiştir. Sanat hayatına İstanbul?da başlamış olmasına rağmen kendisini bu çevrenin etkilerinden kurtarmayı başarmış sayılı yazarlardan biridir Reşat Enis. Siyasal baskıların yoğun olarak hissedildiği bir dönemde topraksız köylülerin yaşayışlarını anlatan bir roman yazarak toplumculuğa yönelmiş olması da bunun kanıtıdır. Yazar ?Toprak Kokusu?nun ardından peş peşe üç roman daha yayımlar. Balıkçıların hayatlarını anlattığı ?Ekmek Kavgamız? (1947), İkinci Dünya Savaşı?nın sıkıntıları arasında kıvranan kenar mahalle insanlarıyla, solcu geçinen işsiz güçsüz aydın takımının yaşantılarını anlattığı ?Ağlama Duvarı? (1949), gezginci tuluat tiyatroları ile onların İstanbul?da ve taşradaki maceralarının anlatıldığı ?Yolgeçen Hanı? (1951). Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde çıkarı için her türlü yola başvuran Davut Ağa?nın öyküsünün anlatıldığı ?Despot? adlı romanı Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilirken yazar hakkında (sonradan berâatle sonuçlanacak) bir dava açılır. Burada aynı zamanda sayfa sekreteri olarak çalışmakta olan yazarın gazeteyle olan sözleşmesi bu dava yüzünden feshedilir, gazeteden ayrılır. Kendisine hayranlık duyan Habib Edip Törehan?ın çağrısı üzerine Yeni İstanbul gazetesine geçer. Ancak bir süre sonra Habib E. Törehan gazeteyi başka bir ekibe devreder. Yeni yönetimle anlaşamayan yazar buradan da ayrılır. Bir süre işsiz kalır. Ailesini geçindirecek bir işi her zaman bulabilmiş olan yazar için bu alışılmadık bir durumdur. Sıkıntılı günler geçirir. İyi bir gazeteci olmasına rağmen solcu olduğu için Babıali?de ona iş vermezler. Sonunda dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel?in yardımıyla Anadolu Ajansı?nda yazıişlerine girer ve buradan emekli olur. Türkiye?de işçi hayatını, patron sendikacı ilişkisini anlattığı ?Sarı İt? isimli romanı da bu dönemde yayımlanır. ?Sarı İt? de tıpkı diğer romanları gibi Türk Edebiyatında bir ilktir. Patron, sendika ve işçi üçgeninde gerçekte neler yaşandığını bu romanda tüm çıplaklığıyla görürüz.

Kendini yazı ve basın dünyasından bilerek uzak tutar Reşat Enis. Yetkili çevrelere yaranma düşüncesi yoktur onda. Oğlu Gökçe Enis?e göre bunun sebebi ?Sanatçılıkla bağdaşmayan, pazarlamacılık ruhunu sevmemesi.? Belki de bu yüzden daha sağlığında kitapları bulunamaz olur. Eserlerinde, çözüm bekleyen toplumsal sorunları en yalın haliyle ortaya koyması, hem seçtiği konuda hem de üslubunda çoğu zaman rahatsızlık duyulan gerçeklerle insanı yüz yüze bırakması onun çok geçmeden bir kenara itilmesine neden olur. Reşat Enis?in anlattıklarından hoşlanmayan bazı çevreler, irdelediği konuları ve üslubundaki kimi aksaklıkları gerekçe göstererek onun yazdıklarını görmezden gelirler ve romanlarını edebi değerden yoksun birer yığın gibi değerlendirerek Türk edebiyatından silme gayreti içine girerler. Hiçbir şey anlatmayan, kendine ve içinde yaşadığı topluma yabancı yazarlar yetişebilmesi için bu şarttır aslında. Edebiyatımızın yol açıcılarının kimler olduğunu bilmezsek ve onların neler yazdığından habersiz yetişirsek sisteme daha kolay teslim oluruz. Sisteme ve onun dayattığı içerikten yoksun bunalım edebiyatına…

Reşat Enis, 10 Ocak 1984?te öldü. Biz, iki uzun hikayeyle edebiyat ortamına ?bomba gibi düşen? ve ?yazın dünyasında çığır açan? yeni yazarlara edebiyat dergilerinde sayfalar ayırırken onun ölümünü sessiz sedasız geçiştirdik.
Sağlığında eserleri üstüne tek satır yazı yazmadığımız gibi ölümünden sonra hepten unuttuk. Şimdi ise yeni bir başlangıç gerekiyor. Eserlerinin tek tek basılması, Türk edebiyatına katkıları üzerine uzun uzun konuşulması, tartışılması. Reklam panolarında gülümseyen ve yazardan çok yeni parlamış pop şarkıcısını çağrıştıran yüzlerden kurtulup yazma eylemine gerçek değerini verebilmek için.

Aydan Gündüz
21.01.2002 tarihli www.evrensel.net

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir