Van Gogh’un Huzur Arayan Kulağı

Van GoghYahya Kemal Beyatlı’nın “Deniz Türküsü” şiirindeki, “Girdiğin aynada geçmiş gibi diğer küreye/ sorma bir saniye şüpheyle sakın: Yol nereye?” dizelerinin sol kulağımdaki kristalleri rahatsız etmesi ile başlayan anlamsız baş dönmeleri bana; yolun nereye gittiğinden çok, yolun sonuna geldim duygusunu veriyordu ve “Van Gogh neden kulağını kesti” sorusunu yanıtını bildiğim yanılsamasını yaşıyordum. Oysa ben kendi kulağımı şiddetli ağrısından dolayı kesip atmayı düşünürken Van Gogh’u ‘Redheads’ isimli projede olduğu gibi ölümsüzleştirmek gibi kutsal bir amaç asla taşımıyordum.

Kanadalı sanatçı Douglas Coupland’ın, Hollandalı ressam Vincent Van Gogh’a tıpatıp benzer birini bulmak için ‘Redheads’ isimli bir proje başlatması ve seçilecek kişinin de bronzdan heykelinin yapılarak ölümsüzleştirileceği haberi kendi içinde absürtlük taşımasına rağmen; adaylardan birinin seçilirse kulağını kesme sözü vermesi de projeye bir gerçeküstülük kattı. Başvurular arasındaki en güçlü aday İsveçli gazeteci Ivar Arpi, “Kulağım seçim vaadim ve bu sözümü kesinlikle tutacağım. Ödül olarak alacağım paraysa İsveçli sağlık kuruluşlarına gidecek. Kazanırsam bir sanat projesi olduğumu söyleyebileceğim” demektedir. Van Gogh olabilmenin sırrı kulağın kesilmesinde mi saklıdır? Ya da bir sanatçının kendine özgü ortaya koyduğu bir eylemi “sanatsal tavır” olarak değerlendirmek ne kadar doğrudur? Görünüş olarak Van Gogh’a benzemeye çalışan günümüz insanının kesik kulağı ile yapılacak bronz heykeli, sanatçıyı ölümsüzleştirme savından çok, sanatçının kendisini, yaşamını, yapıtlarını ve felsefesini günümüz tüketim kültürüne uyarlamaktan başka bir anlam ifade etmeyecektir.

Van Gogh, bir ressamlar kolonisi kurma hayalinin peşine düşmüştü. Ancak, yakın dostu ve çok sevdiği ressam Paul Gauguin bu isteğe pek sıcak bakmıyordu. Gauguin’in bu olumsuz tavrı sonunda, Van Gogh sadece bir dostu tarafından değil, gerçekleştirmek istediği hayalleri tarafından da terk edildiğini hisseder. 28 Aralık 1888: Van Gogh, geçirdiği sinir krizi sonrası kulak memesini keser. Van Gogh, kendisi gibi, hayallerden kovulan bir başka ötekiye, bedenini pazarlamak zorunda kalan bir fahişeye kesik kulak memesini götürür ve: “Hayallerim beni de senin hayallerinin seni terk etmesi gibi terk etti. Kulak mememi alır mısın, bak kanlar içinde kaldı, tıpkı senin dolgun kanlı memelerini aşktan ve hayalden uzak acı çekerek erkeklere sunman gibi kanlı ve ölü” diyerek sanatını, yeteneği ve hayal kırıklığını noktalar. Sonrasında ruhsal sıkıntıları giderek büyür, sinir krizlerinin şiddeti artar ve ressam iki yıl sonra da intihar eder.

Bir de “Eski Kulağı Kesikler” deyimi var ki, üzerinde durulması gerekir sanıyorum. Bektaşi öğrencilerine, dergahlarında öğrendiklerini ve duyduklarını unutmamaları için küpe takılırmış ve öğretiden sapan öğrencinin kulağından küpe çekilerek kopartılıp, mimlenirmiş. Thomas More ise “Ütopya” kitabında, İran’a bağlı Polyleritlerin ceza sisteminden bahseder. “Bütün mahkumlar giydikleri tek tip elbisenin rengiyle hemen tanınırlar. Saçları toptan değil kulaklarının biraz üstüne kadar tıraş edilir. Kulaklarından biri de ucundan kesilir. Dostları onlara yiyecek, içecek getirebilir. Ama para getirende para alanda ölüm cezası giyer. Özgür bir yurttaş hiçbir nedenle köle sayılan mahkumdan para alamaz, hiçbir mahkum silah taşıyamaz. bu iki suçun da cezası ölümdür. Elinde silah yok, para ölüm demek. Kaçmakta olanaksız. O kılıkta nereye saklanabilir? Çıplak dolaşamaz ya? Başka kılığa girebilse o zamanda yarı kesik kulağı ele verecek kendisini.” Bektaşi geleneğinde veya Thomas More’un anlatısında görüleceği gibi “Kulağı Kesik” olmak, suçluluğu veya sapkınlığı ifade etmektedir ki, halk arasında da çokça kullanılan “Becerilmeyen bir kulağımın arkası kaldı” deyimini de atlamamak gerekmektedir.

Vincent Van Gogh’un “Ressamlar Kolonisi” kurma düşünün yıkılmasından kaynaklı kulağını kestiği söylentisi romantik bir şehir efsanesidir ve bizler böyle olduğuna inanmaya devam edebiliriz ki, sanatçıya duyduğumuz sevgi ve saygıdan dolayı bunun hiçbir sakıncası yoktur. Burada sakıncalı ve tehlikeli durum ise, korkuyu egemen kılmak isteyenlerin günlerce, saatlerce yaptıkları propagandanın kulaklarımıza tecavüz etmesidir; kulağımızın iltihaplanarak dengemizi bozması durumunda doktorumuzun tavsiyesi ile yapma dediklerini yapabilir, verdiği antibiyotikleri kullanabiliriz, fakat bu istemimiz dışındaki duyu organımızı zorlayan sesi ve sözcükleri nasıl engelleyebiliriz? Üzerinde düşünmemiz gereken konu budur ki, kulağımızı kesip birine mendil içinde hediye edeceksek de adres bu kötü propagandacılar olmalıdır? Kulağımıza sözlerini küpe yapmadığımızı, yolundan saptığımızı ve bedenimiz üzerinde kalan tek sağlam yerin, yani kulağımızın arkasını da koruyacağımızı göstermenin başka bir formülü bulunmamaktadır.

Bayram SARI

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir