Ve Spinoza’nın Mektuplar’ı Türkçede

Spinoza’nın mektupları, duygu ve düşüncenin dile getirilmesinden çok, tamamlanmış bir felsefi bilgi dizgesinin, kendi dizgesi dışındaki sorular bağlamında dile getirilmesini içeriyor.

Spinoza’nın Mektuplar’ı nihayet yayımlandı. Bu ifade, bir duygu biçimi olarak değil, bir okuma güzergâhının belirginleşmesi olarak görülmeli. Spinoza’nın mektuplarından bir kısmı, Willem van Blyenberg’le karşılıklı dört yazışmadan ibaret olan sekiz metin, daha önce [Deleuze’un adlandırdığı biçimle] Kötülük Mektupları (2008) adıyla yayımlanmıştı.

Şimdi “kötülük mektupları” da dâhil olmak üzere, Spinoza’nın mevcut bütün mektupları Türkçeye çevrilmiş durumda. Spinoza’nın, bugünkü mevcudu 84 adet olan mektuplarının hepsi, 19. yüzyıldaki baskısından beri standartlaşmış numaralara sahip. Örneğin Blyenberg’le yazışmaları, 18-24, 27 nolu mektuplardan oluşur, gibi…

Filozoflara ilişkin anılar, mektuplar ve otobiyografiler daima, sanki gizemli bir arka plana ilişkin bir sır ya da filozofun çözülemeyen dünyasına ilişkin bir ipucu içeren bir metin muamelesi görür. MS 3. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen Diogenes Laertios’un, antik Yunan filozoflarına ilişkin, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, bu nedenle de, antik Yunan filozofların yaşamlarına ilişin sanki sır gibi görülen ‘bilgiler’ vermesi bakımından da, bir başucu kitabıdır. Örneğin Aristoteles, “Felsefenin ne yararını gördüğü sorulduğunda, ‘kimilerinin yasa korkusuyla yaptığı şeyleri bana buyrulmadan, kendiliğimden yapmayı öğrendim’ yanıtını vermiş”.

Bununla birlikte, bütün bir felsefe tarihinde ayırıcı bir yeri olan üç yapıttan, üç başyapıttan söz etmek mümkün: Augustinus ile Rousseau’nun İtiraflar’ı ile Louis Althusser’in Gelecek Uzun Sürer adlı otobiyografisi. Tarihsel sıralama bakımdan bu üç yapıtta, mahrem ve manevi olan ben analizinden yaşantı analizine doğru değişen bir eğilim gösterirken, yapılan mahrem ve manevi olanın kamu önünde, birzat filozofun kendisi tarafından kavramsal olarak tanımlanmasıdır. Böylece manevi olana ilişkin görülen mahrem alan, akılsallık alanına taşınır. Yaşantının rasyonelleştirilmesi değil, yaşantının kamusal ve kavramsal olduğunun dile getirilmesidir söz konusu olan. Spinoza’nın mektupları da, bir bakımdan bu türde ama tam olarak bu başyapıtlar değerinde. Örneğin mektupların birinde, Oldenburg’a, “Beni sevmeye başladığınız gibi devam edin” diyor. Dostluğun devamlılığı, dostluğa yol açan başlangıç durumundaki duygu durumunun devamlılığıyla olanaklıdır; demek istiyor yani.

Bununla birlikte, Spinoza’nın mektuplarının ayırıcı özelliği, mahrem olanın dile getirilmesinden çok, mahrem olanın dile getirilmesinin tam karşıtı bir konumda yer almasından kaynaklanır. Spinoza’nın mektupları, özel ilişkide vücutlaşan duygu ve düşüncenin dile getirilmesinden çok, vücutlaşmış bir düşüncenin, tamamlanmış bir felsefi bilgi dizgesinin, kendi dizgesi dışındaki sorular bağlamında dile getirilmesini içermektedir.

O zamanın mektupları…
Burada, mektup türünün 17. yüzyıldaki anlamı ver işlevinin ne olduğu bilgisi çok önemli. Eylem Canarslan, Mektuplar’a yazdığı “Sunuş: Spinoza’yla Dialog” başlıklı yazısında, mektubun, 17. yüzyılda yerine getirdiği bu işlevi şöyle açıklıyor: mektubun 17. yüzyıldaki “işlev[i], günümüzle karşılaştırıldığında, çok daha kamusaldır. Filozofların ve bilim insanlarının mektuplarını yalnızca muhatapları değil, gerektiğinde entelektüel bir çevre okur, özellikle tartışmalı ve ilgi uyandıran konularda yazılmış mektupların kopyaları çıkartılır, elden ele dolaşır, bazı mektuplar başka yazışmalarda uzun bir biçimde alıntılanırdı. (Bugün Spinoza’nın aslı kayıp olan mektuplarının bazıları Leibniz tarafından çıkarılmış eski kopyaları sayesinde arşivlenebilmiştir. Wolf’un belirttiği gibi, 17. yüzyılda mektuplar bir anlamda günümüzde periyodik bilimsel yayınların ya da makalelerin gördüğü işlevi görürdü. Yeni fikirlerin ve önemli haberlerin dolaşımı bu sayede sağlanırdı.” Söz gelimi Spinoza’nın, Blyenberg’le mektuplaşması açık, çünkü Blyenberg’in kim olduğunu bilmiyor; ama Blyenberg’in Spinoza’yla mektuplaşmasını, ancak bu bağlamda anlamak mümkün. Blyenberg, Spinoza’yla mektuplaştığı sırada yayımlanmış olan, Ateistlerin Kaçamak Cevaplarına Karşı ve Ona İbadetin Bilgisinin Savunusu adlı bir kitabı var. Dahası, daha sonra Hıristiyan Dininin Doğruluğu ve İmansızın Savlarına Karşı Kutsal Kitap’ın Otoritesinin Doğrulanması yahut Teolojik-Politik İnceleme Adlı Kâfir Kitabın Çürütülüşü adlı kitabını da yazacaktır. [Bu arada Teolojik-Politik İnceleme’nin, M. Kazım Arıcan tarafından tercüme edilen üçüncü bir çevirisinin Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları tarafından basıldığını da duyurmak gerek.]

Burada gözden kaçırılmaması gereken, bu tartışmaların, dostluk ve entelektüel bağlılık sınırları içinde gerçekleştirilmiş olduğudur. Dostluk kavramı burada bir az tuhaf görülebilir ama, felsefe teriminin ön bileşenini oluşturan philia kavramını kavramının, “dostluk”, “ arkadaşlık” anlamlarına geldiğini unutmamız gerekir. Bu bağlamda, Spinoza’nın mektupları bir düşünsel, bir felsefi diyaloğu dile getiriyor. Ama bu diyaloğun, felsefi bir polemik olduğunu da unutmayalım. Dahası, buradan hareketle diyebiliriz ki, Spinoza, felsefi polemiğin mucidi olsa gerek.

Her ne kadar, Spinoza, 2 nolu mektupta, “başkalarının kusurlarını açığa vurmak her ne kadar adetim olmasa da” dese de, bu mektuplar ortaya koymaktadır ki, birebir felsefi polemik Spinoza tarafından keşfedilmiş ve onun tarafından gerçekleştirilmiştir. Buna modern felsefi polemik diyelim: Filozof kişinin, kendi felsefi anlayışını ortaya koymaktan öte, öteki felsefi metinleri, kendi felsefi kavram ve argümanlarına dayanarak analiz etmesi, ve bu analize dayanarak, öteki metnin yaygın algısının ne olduğunun ortaya konması Spinoza tarafından gerçekleştirilir. Sadece Mektuplar değil, Teolojik-Politik İnceleme ile Descartes Felsefesinin İlkeleri ve Metafizik Düşünceler de bu türden metinlerdir. Denilebilir ki, Spinoza, modern felsefi metin analizinin kurucusudur. [Teolojik-Politik İncelemedeki “okuma teorisini” tam ta bu bağlamda hatırlamak gerekir.]

Ama şu bağlam da çok önemli: Mektuplar göstermektedir ki, Spinoza’nın felsefi bilgi dizgesi, ana yapıtları henüz kaleme alınmadan önce şekillenmiş durumda. Bu da bize şu durumu gösterir: Spinoza, felsefesini, kaleme alırken keşfedip oluşturmamış; Spinoza’da yazma süreci, düşüncenin hangi biçim ve kurgu içinde dile getirilişini ifade eder.

Son olarak… Spinoza’nın bütün eserleri, Cemal Bâli Akal’ın editörlüğünde Dost Kitabevi Yayınları tarafında yeni edisyonla yayımlanıyor. Mektuplar, toplu eserlerin ilk sırasında yer alıyor. Bu ilk sırayı, Spinoza’yı hangi kitabından başlayarak okumak gerekir sorusuna bir yanıt olarak yorumlamak niyetindeyim.

Yücel Kayıran
09.01.2015 http://kitap.radikal.com.tr/

MEKTUPLAR
Spinoza
Çeviren: Emine Ayhan
Dost Kitabevi Yayınları
2014, 363 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir