Yaşanmamış Sosyalizm – Mehmet İnanç Turan

Mehmet İnanç Turan ?Yaşanmamış Sosyalizm? başlıklı bu kitabında, SSCB deneyimi üzerinden, sosyalizmin başarısızlığında rol oynayan teoriyi ve politikayı inceliyor; solun bu çözülüşü uzun boylu düşünmesi, tartışması ve gerekli sonuçları çıkarması gerektiğini savunuyor. Turan, Sovyetler Birliği?nde, Marksist teorinin bir dönemden sonra bozulmaya, yozlaşmaya başladığını ve Sovyetler?in bu nedenle bir geçiş toplumu olduğunu iddia ediyor. ?Kökü görmek demek özü görmek demektir.? diyen yazar, yozlaşmaya neden olduğunu söylediği teorik ve politik etkenlerin kaynağına inmeye çalışıyor ve ardından, günümüz sol siyasetin bundan nasıl dersler çıkarılabileceğine odaklanıyor.

Yaşanan sosyalizm deneylerini/denemelerini farklı/karşıt açılardan değerlendiren çalışmalara bir arada yer veren ?Geçmişten Geleceğe Sosyalizm? dizisi içinde, bu kez Sovyetler deneyimine eleştirel açıdan yaklaşan bir çalışmaya yer veriyoruz.
Yazar, ?yıkıntı? olarak tarif ettiği SSCB?nin çözülüşünü, solun hakkını vererek değerlendiremediğini düşünüyor ve ?yaşananları uzun boylu tartışmadan, gerekli sonuçları çıkarmadan ? sosyalizm umudu yaratmamız mümkün değildir? saptamasından yola çıkarak Sovyet deneyimini çeşitli yönleriyle değerlendiriyor.
Sovyetler Birliği?nde sosyalizmin hiçbir zaman kurulamadığını, bir geçiş toplumu olduğunu ve giderek yozlaştığını iddia eden yazar, sosyalizm denemesinin başarısızlığının temelinde, yanlış bir teori üzerine oturmuş politikanın yattığını öne sürüyor, başarısızlığa yol açan teoriyi ve politikayı tüm yönleriyle sorguluyor, Marx, Engels ve Lenin?in teoride öngördükleri ile fiilen yaşananları karşılaştırıyor. Ulusal sınır içinde sosyalizm kurulabilir mi? Sosyalizm sınıflı bir toplum mudur? Sosyalizmde devletin durumu ne olacak? Sosyalizmde demokrasi nasıl bir değişim geçirir? Sosyalizmde meta üretimi olacak mı? Sosyalizmde para olacak mı? Sosyalizmde bölüşüm nasıl olacak? Sosyalizmde bürokrasi ve sürekli ordu olacak mı?.. kitap boyunca ele alınan en temel konuları oluşturuyor.

?Proletarya ancak evrensel tarih ölçüsünde mevcut olabilir, nasıl ki proletaryanın işi olan komünizm de, ancak, ?tarihsel evrensel? varlık olarak bulunabilir, kesinlikle başka türlü olamazsa.?
?Komünizm ancak egemen ulusların ?hep birlikte? ve aynı anda bir eylemi olarak mümkündür; bu ise, üretim güçlerinin evrensel gelişmesine ve bu gelişmeye sıkı sıkıya bağlı olarak dünya çapında ekonomik ilişkilerin ortaya çıkmış bulunmasına bağlıdır.?
Karl Marx – Friedrich Engels

?Jeolojik devrimler yeryüzünü nasıl yarattılarsa, burjuva sanayii ve ticareti de bir yeni dünyanın maddi koşullarını öyle yaratırlar. Büyük bir toplumsal devrim, burjuva çağının sonuçlarına, dünya pazarına ve modern üretici güçlere egemen duruma gelince ve bunları en ileri halkların ortak denetimine bağımlı kılıncadır ki, insanoğlunun ilerleyişi, hayat suyunu yalnızca boğazlanmış insanların kafatasından içen o korkunç putatapıcınınkine benzemekten çıkacaktır.?
Karl Marx

ÖNSÖZ
İnsanlık dışı bir dünyada, toplumda yaşıyoruz. İnsan olması engellenmiş insanın bütün maddi ve manevi değerlerinin satışa çıkarıldığı, satıldığı bir dünya bu. Mutsuzların çoğunlukta olduğu bir dünya bu. Toplumsal ilişkileri vıcık vıcık kirli, her tarafından cerahat akan yaralı bir dünya bu. Özgürlükten yoksun olanların dünyası bu. ?Küreselleşme? masallarıyla kandırılan bir dünya!
İnsanlık dışı dünyanın yaralılarının kurtarıcısı insani bir dünya, özgür bir dünya. Hiç kimsenin diğerine efendilik yapamayacağı bir dünya. Herkesin kendini, yeteneklerini gerçekleştirebileceği bir dünya. Mutluluğun resmini her an çizebilecekleri, onu yüreklerinde taşıyabilecekleri bir dünya. Özgür, insani bir dünya!
İnsani dünyanın yaratılması insani bir istek. İnsani bir arzu. Ne yazık ki, insanlık dışı dünyanın ezilenleri umutsuz.
Çıkışlarını sağlayabilecek yolu göremiyorlar. Egemenlerin göz boyayıcı yanıltıcılarının etkisiyle körleştirilmiş durumdalar.
Topluma, dünyaya umut taşıması gereken aydınlar, ilericiler de umutsuz. Umutsuzluklarını gizleyerek umut aşılamaya çalışıyorlar.
Eğer insanın kendisi umutsuzsa, onun yapacağı aşı tutar mı? Hele bir de yanlış aşı yapıyorlarsa? Kuduz olmuş olana, kızamık aşısı!
Ülkemiz için konuşursak, özgür dünyayı savunan geleneğin çoğunluğu ideolojik açıdan gerilik çağını yaşıyor. İkinci elden öğrenilmiş çarpık bilgileriyle yanlış aşı kullanarak kötü bir gelenek yaratıyor. Böylece hem kendi umutsuzluklarını yok edemiyorlar, hem de umut yaratamıyorlar. Yaptıkları ?yanlış geleneğin aşısı,? aslında hasta olmayanları beyinsel olarak hasta ediyor.
* * *
İnsani dünya isteyenlerin çoğunluğu, gerçekte (yalan söylemeyeceksek) niçin umutsuz? Çünkü özgür dünyayı temsil ettiğini, sosyalizmi, komünizmi savunduğunu söyleyen ülkeler teker teker umutsuzluk dünyasına göç etti. İnsani dünyaya doğru yürüdükleri sanrısına yakalanmış olanlar iflas etti. Geçmişteki Sovyetler Birliği?nin sosyalist-komünist olduğuna inanan veya inanmayan herkesin kafasına aynı yıkıntının taşları düştü. Hepsi sersemlediler. Kendim de sersemleyenlerden olduğumdan dolayı, yaşanılan umutsuzluğun boyutunu kendi özdeneylerimden biliyorum.
Yıkıntının taşlarıyla başları yaralananların bir kısmı ellerini çabuk tutup beyinlerini burjuva ideolojisinin merhemiyle hemen iyileştirdiler. Nitelik sıçraması yapıp, başka bir şeye dönüştüler.
Kendi eylemlerini ?akla uydurmak, rasyonalize etmek? için de özgür dünyanın ideolojisi olan Marksizmi şuradan buradan mıncıklamaya, eleştirmeye başladılar.
Bozguna uğrayanların bir kısmı, kendi geçmişlerine saygısızlık etmeyerek, kendi içine çekilen deniz gibi, kendi içlerine çekildiler.
Suskunlaştılar. Onları anlamak mümkün. Onlara umut lazım. Umut için bilgi lazım. Yıkıntının neden ortaya çıktığını anlamaları lazım ki, tekrar ayağa kalkabilsinler.
* * *
Türkiye sol hareketinin ufacık bir kesimi, tek tek insanlar, başlarına gelen felaketin nedenlerini aramaya giriştiler. Nedensellik yasası (bu dünyada nedensiz hiçbir şeyin olamayacağı yasası) onları harekete geçirdi. Tartışmaya başladılar. Burada hemen iki kanat belirdi.
Birinci kanat inkârcılara inat, gözü kapalı biçimde geçmişte ne varsa savunmaya girişti. Kafalarından, sağdan soldan duyduklarıyla, ?sosyalist denen ülkelerin? yıkılışlarına nedenler üretmeye başladılar. Tarihin tozlu arşivlerine dalıp bir fare misali çalışmak istemeyenlerdi bunlar. Kolay yolu seçtiler; araştırma emeği yerine sadece akıllarıyla hakikati bulacaklarını sandılar.
Tabii ki ortada bilimsel inceleme olmadığından dolayı, hakikate yanaşamadılar. Eski bildiklerini yeni eklemelerle temize çekmek, yanlış aşıyı kullanmak anlamına geliyordu aynı zamanda.
Hem beyinlerini temizleyemediler, hem de özü aynı kalan yanlış düşüncelerini genç kuşaklara aktardılar, aktarıyorlar. Kendileri iyileşmedikleri gibi, ideolojik olarak hastalıklı bir kuşak, gelenek yaratıyorlar. Bu kesimin temel iddiası, Sovyetler Birliği?nde yıkılıştan önce yaşanan düzenin sosyalizm olduğudur.
Felsefi olarak hiçbir şey geçmişinden koparılarak anlaşılamaz.
Tarihi incelemeden gerçek bulunamaz. George Santayana?nın söylediği gibi: ?Tarihten öğrenemeyenler onu tekrar etmeye mahkûmdurlar.? Sovyetler Birliği?nin yıkılışının bilimsel nedenlerini anlamak isteyen ikinci kanat, tarihinin gizli sayfalarını yeniden okumaya girişti. Bu çalışma ikinci kesimin yöntemini izliyor.
Sovyetler Birliği?nde sosyalizmin hiçbir zaman kurulamadığını savunuyor. Oradaki toplumun bir geçiş toplumu olduğunu gösteriyor. Her şeyiyle kirletilmiş bu dünya henüz sosyalizmi görmedi. ?Yaşanmamış sosyalizmi? sosyalizm olarak adlandıranlar gerçek Marksizmden uzaktırlar.
* * *
Örgütsel güçle gerçeklerin üzeri örtülebilir, saklanabilir. Ne var ki bu geçicidir; gerçek bir mızrak gibi yalan çuvalının içinden ortaya çıkar bir gün. Yalanların kurbanı olanlar gerçekle yüz 18 Yaşanmamış Sosyalizm yüze gelirler. Türkiye?deki insani dünya savunucusu sol geleneğinin içinde yakın dönemde başlayan tartışma bunu gösteriyor.
Yürekli, hakikati dile getiren sesler yükseliyor. Bir örnek olarak Sınıf Savaşları ve Devlet isimli, 2006 yılında Yordam Kitap?tan yayınlanan Haluk Yurtsever?in çalışmasını göstereceğim. Sovyetler Birliği?nde sosyalizmin yaşanmadığını, bu toplumun bir geçiş toplumu olduğunu şu satırlar güzel biçimde gösteriyor:
?Bu satırların yazarı da içinde olmak üzere, çoğumuz bugüne kadar geçiş dönemine ?sosyalizm? dedik ve birçok durumda komünizmin alt evresini de aynı kavramla adlandırdık.?
?Komünist toplum, özel mülkiyetin, sömürünün, sınıfların, meta ilişkilerinin olmadığı, değer yasasının işlemediği, yabancılaşmış emeğin ortadan kaldırıldığı bir toplumdur. Komünizmin alt evresinde de, üst evresinde de bu kategoriler yoktur. Bunlar varsa henüz komünist toplum yoktur. Sorunu bu kadar kesin ve köşeli koymadan doğru bir teorik zeminde tartışmak olanaksızdır.?1
Yıkıntının Tarihi ve Teorisi isimli çalışmam 2001 yılında yayınlandı.
Türkiye solunda başlayan tartışmadan cesaret alarak Yıkıntının Tarihi ve Teorisi?nin bir çocuk doğurmasını istedim.
Elinizdeki kitap doğan çocuktur. Şüphesiz ki benliğini doğduğu yere borçludur. Kimi fikirleri daha çok öne çıkarttım, belirginleştirdim, yeni eklemeler yaptım, formülleri düzelttim, açtım. Yıkıntının Tarihi ve Teorisi?nin çocuğunun, umutsuzluğun karanlığından doğacak umuda, insani dünya için çarpışanlara yardım etmesi umuduyla…

1 Haluk Yurtsever, Sınıf Savaşları ve Devlet, Yordam Kitap, 2006, s.254,289

İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
TEORİYİ TEMİZLEMEK GEREKİR
ULUSAL SINIR İÇİNDESOSYALİZM KURULABİLİR Mİ?
SOSYALİZM SINIFLI BİR TOPLUM MUDUR?
SOSYALİZMDE DEVLETİN DURUMU NE OLACAK?
SOSYALİZMDE DEMOKRASİ NASIL BİR DEĞİŞİM GEÇİRİR?
SOSYALİZMDE META ÜRETİMİ OLACAK MI?
SOSYALİZMDE PARA OLACAK MI?
SOSYALİZMDE BÖLÜŞÜM NASIL OLACAK?
SOSYALİZMDE EŞİTLİK SORUNU NEDİR?
SOSYALİZMDE BÜROKRASI – SÜREKLİ ORDU OLACAK MI?
TEORİK SONUÇLAR
SOVYETLER BİRLİĞİ?Nİ GORBAÇOV MU YIKTI?
SONUÇ

YAŞANMAMIŞ SOSYALİZM
Mehmet İnanç Turan
Yordam Kitap
siyaset
175 sayfa

Mehmet İnanç TURAN Hakkında
İlk kitabı Nâzım?ı Anlamak Pêrî Yayınları tarafından 1998 yılında yayınlandı. Ardından Etki Yayınevi tarafından çıkarılan kitapları şunlar: Hayat Kadın ve Aşk (2000), Yıkıntının Tarihi ve Teorisi (2001), Insan Olması Engellenmiş İnsan (2001), Edebiyatla Örülmüş Aşk Mektupları (2003), Nâzım?ı Nâzımca Anlamak (2004), Shakespeare ile Tanışmak İster misiniz? (2006), Shakespeare ile Tarihe Yolculuk (2006), Küreselleşme (2006), Aykırıhayat (2007), Düşünmenin Felsefi Yolu (2007), Siz de Filozofsunuz (2007), Bin Bir Aforizma (2008).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir