zito_i_epanastasisBütün savaşlara karşı olduğunu söyleyip durmanın bir anlamı var mı? Savaşa karşı olmak, bazen boyun eğmek, itaat etmek anlamına gelmiyor mu? Bir insan Kurtuluş Savaşı’na, Che’nin, Allende’nin, Deniz’in, Mahir’in savaşlarına karşıysa, neyi savunuyordur? Barışı mı? Özgürlüğü, eşitliği, bağımsızlığı mı? Yoksa onların savaşını çarpıtan, onları yok etmeye çalışan iradeleri mi?

Evet, barış, en çok, uğruna savaşacak değerleri olanların diline yakışıyor! Çünkü onlar özgür varoluşlarına, kimliklerini taşıyan bedenlerinden daha fazla değer verirler. Bu nedenle korkmazlar. Onursuzluktan, kölelikten, bağımlılıktan korkarlar, ama ölümden korkmazlar! Yaşamaktan korktuğu kadardır, her insanın ölümden korkusu! Yaşamın hakkını vermekten kaçtığı kadar.

Onlar her zaman “saraylara karşı savaş” demişlerdir. Tam da bu nedenle onların “halklarla barış” talebindeki içtenlikten şüphe edilemez.

Dünyanın dört bir yanında yaşarlar. Kendi tercihlerine bağlı olmayan milliyetleri, dinleri, cinsiyetleri değildir ayırt edici özellikleri. Yüzyıllardır yok edilmek istenirler. Öldürülürler, iftiraya uğrarlar, sesleri, solukları kesilmeye çalışılır.

Savaşa bir tür ölümsever tutkusuyla yaklaşanlar tarafından, insanlığın bu gerçek savaşçıları hep gizlenir.

Örneğin, 15 Mayıs 1915’te, Yunan askerlerinin İzmir’e çıktığını ve Anadolu’yu işgal etmeye başladığını herkes bilir. Çünkü okullarda okutuluyor, gazeteler, televizyonlar sürekli hatırlatıyor. Çünkü her milliyetçilik, karşıtı milliyetçilikleri büyütüyor.

Ama o günlerde, birilerinin, “Anadolu’nun işgali İngiliz emperyalizminin bir oyunudur” dediğini bilen daha azdır. Hele böyle diyen Yunan askerlerinden haberi olan çok azdır. Komünist Yunan askerleriydi onlar.

O askerler bizim kardeşlerimizdi. Zaten onlar da eylemlerinde “Kardeşime kurşun sıkmam” sloganını kullanıyordu. Dünyanın bütün halklarıyla kardeşti onlar. Ve dünyanın bütün milliyetçileri gibi davranan Yunan yetkililer tarafından suçlu bulundular. Savaş suçu! Vatana ihanet! Sonunda, o askerlerden 200 kadarı, Anadolu halklarının 200 kardeşi, Yunan yöneticilerinin kararı ile öldürüldü. İzmir’de, İnciraltı sahilinde, kardeşlerinin toprağında söylediler son sözlerini: Zito i Epanastasis (Yaşasın isyan).

Bu gerçekleri anlatmak, hiçbir “milli eğitim” yetkilisinin derdi değildir elbette. Tersine onların görevi böylesine gerçekleri çarpıtmak; başka “doğru bilgi”leri yaymak. Dünyanın her tarafında bulunan ölümseverlerin, milliyetçilerin varlığını öğretip, onun karşılığını kendi ülkesinde üretmek derdindir “milli eğitimciler.” Tıpkı büyük medya yöneticileri, tıpkı bütün kapitalist siyasetçiler gibi.

Ama bunu bir türlü başaramazlar. Ellerindeki büyük olanaklara, onca hileye, onca örgütlü yalancılığa rağmen, bir türlü istedikleri sistemi kuramazlar. İnsan kardeşliğini, evrensel insan değerlerini bir türlü aşamazlar.

Örneğin bir Nazım Hikmet çıkmasını önleyemezler. Nazım’ın şehrin meydanına ulaşmasına engel olamazlar:

Dün
ben
şehrin meydanına gidip :
“Onlar için
kardeşlerimizi öldürmiyelim,
ölmiyelim!”
dedim.

Ve bu gece değilse
yarın
gece
gireceğim kodese…

İçimde yaprak kımıldamıyor..
Ellerimi başımın altına koyuyorum..
Denizi duyuyorum..
Uyuyorum.

Aynı şekilde, son nefeslerine kadar “Yaşasın isyan” diyen, kendi ülkesindeki saraylarla savaşan ama Anadolu’da kardeşiyle barış isteyen komünist Yunan askerlerini de unutturamazlar. Çünkü on yıllar sonra bir Tuğrul Keskin çıkar, o güzelim dizelerini, son kitabını, o kardeş savaşçılara ithaf eder!

Bir davettir Tuğrul Keskin; bağımsızlığa, savaşmaya değer değerlere, halkların barışına… Okura bir davettir:

sen geldin diye yapraklarını açıyor kitaplar
yapraklarını biraz yeşil, ama hep sana açıyor kitaplar
küskün daktilo, masanın üstünde bekleyen kalem
yazmayı bekleyen şiir acılı dünyaların üstünden
sana gülümsüyor sana bakıyor sana seviyor, geldin ya

Bu 30 Ağustos gününde, kendi yöneticileri tarafından öldürülen dost askerlerimizi de saygıyla anıyoruz.

Zafer Köse
zaferxkose@gmail.com

Previous Story

Ağustosböceği neden çalışsın? – Erk Acarer

Next Story

Kurtuluş Savaşı ‘yedi düvel’e karşı mı verildi? – Ayşe Hür

Latest from Destanlar

Sağ Ol Yaşar Kemal! – Zafer Köse

Yunus’la, Karacaoğlan’la, Pir Sultan’la… Yaşar Kemal’le on yıllar boyunca yaşanan böylesine derinlikli bir ilişki sonucunda ortaya çıkıyor, Livaneli’nin kitabı. İKİ SEVGİLİ, BİR ROMANCI Sonunda

Bir 10 Ekim – Zafer Köse

02:15 Otobüslere binmemiz için sesleniyorlar. Günlerdir duyuruları, hazırlıkları yapılan Ankara’daki mitinge katılacağız. Emek, Barış, Demokrasi mitingi. Uğurlamaya gelen Yalovalı dostlarımız el sallıyor. Onların hazırladığı

Deniz Oldu – Zafer Köse

Darağacını gören bir pencerenin önünde oturup, aylardır görmediğiniz bir aile üyesine son bir mektup yazmak… Herhangi bir yatıştırıcı ilaç, doktor desteği veya dinsel bir
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ