Yazarların Markalaşma Serüveni ve Kokuşmanın Olağanlaştırılması – Berivan Kaya

Ayşe Arman, Elif Şafak’ın son romanı İskender’i 17 Temmuz’da Hürriyet gazetesinin pazar ekinde yayınladığı röportajında şöyle takdim ediyor:

“Bir roman daha. Damardan. Çok çok duygusal. Sarsıyor insanı. Yapmış yine yapacağını Elif Şafak.”
“Edebi” bir eser damardan olabilir mi?
Elbette olamaz. “Damardan” kavramı arabesk ve kaderci bakış açısına ait bir sokak jargonudur ve edebiyatla, sanatla ilişkilendirilemez. Duygusal içeriğin yoğun olmasını, damardan bir unsur olarak nasıl nitelemiş acaba Ayşe Arman? Okurken gerçekten bir uyuşma, teslimiyet, çöküş mü hissetmiş?

Elif Şafak edebiyattan ve sanattan böylesine uzak; arabesk ve popülist kavrayışa sahip bir magazin gazetecisiyle eserini aşağılatan, bayağılaştıran böyle bir röportajı neden yapar?

Kapitalist sistem insana, topluma dair tüm değerleri metalaştırmaya çalışır da ondan. Başta insan emeği bir meta, yani değişim değeri olan bir maldır; sonra kadın bedeni, şimdilerde çocuk ve erkek bedenleri… Ve artık kimi şarkıcılar, oyuncular, yönetmenler, yazarlar da katılıyor bu kervana.

İnsanın emeğinin alınıp-satılmasıyla (ücretlendirilmesiyle) beraber nesnelerin üretimi artık insanın gerçek ihtiyaçlarına yönelik olmaktan çıkar; emeğini satan insana pazarlanması için bir metaya(mal) dönüşür. Temel amaç insanın gerçek ihtiyaçlarının karşılanması değil; çok meta satılması ve sermayenin katlanarak şişirilmesidir. Plansız bir şekilde aşırı üretim yapan kapitalist işletmeler malların veya hizmetlerin satılması için onlara işlevlerinin dışında üstün bir değer yüklemeye çalışırlar. Pazarlama-reklâm çalışmaları ile örgütlenen süreçte mallara gösteriş, havalılık, albeni katarak insanların bilincinde, doğal olmayan bir tüketme isteği yaratırlar.
Neoliberal pazar ilişkilerinin ve postmodern bakışın ölçeğinde sanata ait tüm değerler de baş döndürücü bir hızla alım-satım-kar-pazarlama-marka girdabının içine çekiliyor; bu temelde ortaya çıkan çürüme ve kokuşma sanat adına pazarlanmaya çalışılıyor. Tehlikeli olan ise insan duyularının çürümeye karşı körleşmesi; kokuşmaya karşı alışması; durumu kanıksaması; normalleştirmesi!
Elif Şafak ve yazarlığı giderek edebiyatın özünden uzak kapitalist ilişkilerin pazarlama yöntemlerinin bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Aşk romanı ile başlatılan bu süreç son romanıyla ayyuka çıkartılmıştır. Amaç kitabın okur kitlesi tarafından okunması ve edebi değerinin anlaşılması değil; ilginçliğin, aykırılığın sansasyonel etkilerinden faydalanıp tıpkı bir kapitalist işetme gibi en yüksek satışı ve karı sağlamaktır.

Oysa sanat ve sanatın en önemli dallarından biri olan edebiyat her türlü metalaşmaya ve pazarlama ilişkisine karşı çıkar; çünkü sanat özünde, insanın emeğinin özgürleşmesinden; insanın bütünüyle özgürleşip bir doğa unsuru olarak insana dönüşmesinden yanadır; doğanın kaynaklarını tüm insanlık lehine, eşit bir biçimde doğaya zarar vermeden dönüştürmekten yanadır.
Temel amaç para olunca edebiyat çöpe atılır. Bu eksende bir pazarlama girişimi eseri kirletir, yazarını aşağıya çeker ve sanattan uzaklaştırır.

Bu kitap tıpkı bir meta gibi marka-havalılık-gösteriş unsurlarıyla pazarlanmaktadır. Elif Şafak ve romanları, bir marka kimliği yani havalılık ve gösteriş yaratma serüvenine öylesine kapılmışlardır ki yazar nasıl bir fanusun içine düştüğünün farkında değildir.

İlk adım olan Hürriyet gazetesindeki röportaj bu fanusun çok ciddi ve acıklı bir örneğidir.
İskender romanının bir magazin gazetecisi tarafından damardan diye lanse edilmesi-özellikle bu pazarlama kavramını kullanıyorum- arabesk bir vurguyla toplumun geri yönlerine mesaj verilerek yığınsal bir satışa odaklanılması sanat ve edebiyat açısından son derece aşağılayıcı bir durumdur. Edebiyat bir afyon değildir; aksine insanı uyuşmaktan, düşkünlükten, kadercilikten çıkarıp ileri değerlere taşıyan; umuda, yaşama bağlayan bir öz taşır; sanat bu özü temsil eder.
Kapitalist pazarlama faaliyetinde marka kimliği, nesnenin ya da satılan şeyin fetişleştirilmesi yani o şeyin tapılacak şekilde sevilir hale getirilmesiyle oluşur; buna göre nesneler, ürünler insanlar için vazgeçilmezdir; mutlak sahip olunması gereken şeylerdir. Bunun sağlanması için reklâmlarda insanlık erdemleri, görsel çekicilikler kullanılarak ürünlere ?sihir? katılır, insanlar bu yolla kandırılır.

Belli ki pazarlama kampanyasının bir halkası olan bu röportajda, pazarlama ve marka sihri oluşturma çabasının bir unsuru da yazar oluyor. Abiye ve dekolte kıyafetlerle Elif Şafak’a kitapların dağınıklığı içinde baygın, nazlı bakışlarla, çeşitli pozlar verdirilmiş. Bu yolla özellikle kadınlık unsurları; güzellik, dişilik gibi kavramlar öne çıkarılarak okuyucunun beyninde kalıcı, unutulmaz bir algı yaratılmaya çalışılmış. Bir yandan bu dişilik algısı yaratılırken diğer taraftan tezat şekilde, kitap kapağına yazarın erkek kılığındaki bir resmi konularak ilginçliğe, akılda kalıcılığa, bilinirliliğe ve beyinlerde yer etmeye dönük marka ayağı tamamlanmış. Bir “yazar” paraya ulaşmak için gösteriş satıyor, okurun ruhunu kandırıyor; “sihir” üflüyor! Yazarın gönlü rahat, her şey olması gerektiği gibi: normal!

Bir “yazarın” bu duruma düşürülmesi üzücü gerçekten! Bir tür çürüme… Çürümeye yüz yutmuş her şey sanatın dışına çıkar ne yazık ki. Elif şafak ve kitapları marka-havalılık-gösteriş temelli popülist bir pazarlama sisteminde ifadesini bulsa da edebiyatın varlık nedeninin uzağına düşmektedir. Böyle bir zeminde hayat bulmaya çalışan yazar, edebiyat açıdan yalnızca kendini kandırır.

Berivan Kaya

Not: Bu yazı, Berfin Bahar dergisi 2011 Ağustos sayısında yayınlandı.

2 yorum

  1. Yazar ölümsüzlüğü yakalar, tüm çağa hitap eder. Değişen dünya içinde değişmeyeni yakalamak zorunluluğuna mahkumdur. Söz gelimi Homeros hemen hemen 2.800 yada 3.000 yıl kadar okunuyorsa o yazardır işte ve yahut Dante, Tolstoy, Dostoyevski, Balzac, Goethe, Sartre gibileri… Elif ŞAFAK sadece çağının iplerini yakalamış cebini doldurmakla meşgul bir yazar olduğunu artık kanıtlamışdır. Zaten “Aşk” kitabıda bir holding tarafından başılmıştır. Holding mantığı sadece para getirecek işler peşinde koşmayı gerektirir.

    Ölümünden 30 yıl sonra hatırlanmayacak bir yazar için bu kadar yazı yazmayı bile boşluk olarak kabul ediyorum. Ama yüreğim kaldırmıyor artık.

  2. Selam, Benim de aklımdan geçenler tam da buydu.Arabeskleştirmek aynı zamanda reklamlarla popüler hale getirmek.Nasıl bir ifade arabesk? Yazarlığı için bir yorumda bulunamam zira her ne kadar çok kitap okuyor olsam da bu beni kitap eleştirmeni yapmaz sadece sevip sevmediğimi ifade edebilirim.Ki sevip sevmemek konusunda da kararsızlık ve çelişkiler içindeyim.Ama benim derdim başka bir yazar. Reklamı çok fazla yapılan yazarlardan biri kendisi de burjuva kültüründen gelen ve o kültürden gelen türk kadınlarını farklı bir yere oturtan. Ayrıca da kitaplarında Atatürk le ilgili anılara yer veren.Reklamının yapılması,kitaplarının dizilere konu olması bu mu diye de sorgulamıyor değilim. Diyorum ya asla eleştirmen değilim yine de basit bir okuyucu olduğum halde kitapları bana çok sığ geliyor ve bir tat alamıyorum. Türkiye de ciddi kitap eleştirmeni var mı? Bir kaç isim almak istiyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir