Yazarların Seyahat Çantası – Elif Şahin Hamidi

Bir yazarın en sadık yol arkadaşı hiç kuşkusuz kitaplardır. Elbette not defteri ve kalem de yolculukların olmazsa olmazları arasındadır. Seyahat çantasında onlara özel bir yer tahsis edilir mutlaka. Hatta tıka basa dolmuş olan bavuldan birkaç parça kıyafet çekiştirilerek çıkarılır, yerine iki üç kitap daha tıkıştırılır. Peki artık gönlü rahat mıdır yazarın? Belki… Ama kimileyin gözü arkada kalabilir. “Keşke seni de yanıma alsaydım” dediği bir kitap içine dert olabilir. Yahut da nereye gidersen gitsin, yanına alması gereken, “o olmadan asla” dediği bir kitabı vardır kimi yazarın. Her yolculukta kendisine mutlaka refakat eden, varlığıyla yazarı mutlu eden bir kitap… Kimi yazar da yanına tek bir kitap bile almamayı tercih edebilir. Yolculuk boyunca, sıkı bir gözlem yapıp, yapıtları için ilham depolamak büyük bir kazanım olabilir zira. Yazarların seyahat çantalarını biraz kurcalamak istedik. Bakalım kendilerine yol arkadaşı olacak kitapları neye göre belirliyorlar?

Yekta Kopan, seyahate özel seçim yapmıyor ama listesi uzun

Barış MakinesiAslında “yaz kitapları/seyahat kitapları” denmesini sevmem. Mevsimine bakmadan, seyahatin ne zaman ve nereye olduğuna aldırmadan okurum ben. Seyahat için ayrı bir kitap seçimim yok. O anda neleri okumaktaysam onlar yanımda olur. Ama madem başladım söze, şu aralar elimde olan kitapların adını sayayım: “Barış Makinası” (Özgür Mumcu), “Kadife Bey” (Richard Skinner), “Ateş Anıları 1 / Yaratılış” (Eduardo Galeano), “Gözdeki Kıymık/Yeni Türkiye Sinemasında Madun ve Maduniyet İmgeleri” (Haz: Hüseyin Köse, Özgür İpek).

Bunlar bitince, Erich Kastner’den “Bok Yoluna Gitmek” ve Karl Ove Knausgaard’dan “Âşık Bir Adam” okunacaklar. Aslında yaz boyunca okunacakların listesi uzun. Neyse ki kitaplar okunmak için herhangi bir mevsimin gelmesini beklemiyorlar.

Müge İplikçi için seyahat yeniden okumalar ve daha uzun düşünmeler için bir fırsat…

Mary StuartSeyahat çantama bu sene “Hayat Sil Baştan”ı (Kate Atkinson) koymayı düşünüyorum. Kışın okudum kitabı fakat biraz fazla hızlı okudum; yeniden yavaş yavaş okuyacağım. Didem Madak bu yaz yeniden buluşmak istediğim şairlerden. Birkaç kitabını alırım yanıma. Oya Bay­dar’ın “Surönü Diyalogları”nı da alabilirim. Kitabı o­kudum ama üzerine düşünmek istiyorum. Bu arada Alice Munro’nun kitaplarını da unutmamalı. Doris Lessing’in “Büyükanneler”i de listemde var. Çocuk kitapları için okuyacaklarım arasında Sevim Ak’ın “Gökkuşağı Yaz”ı yer alıyor. Bir Stefan Zweig hayranı olarak “Mary Stuart” da aklımda.

Haydar Ergülen’in çantası şiire, öyküye ve edebiyat dergiciliğine vefayla dolu.

Yolculukta yanıma birkaç şiir kitabı alırım, edebiyat dergileri alırım, yeni kitaplar da alırım ama daha çok eskiden okuduğum Cees Noteboom, Truman Capote gibi yazarların gezi kitaplarını alırım. Mutlaka almalıyım dediğim bir kitap olmuyor. Ama yeni öykü kitaplarından da vazgeçmem. Pek çok yeni öykücünün kitabını hem tatilde hem de tatil yolunda okumuşumdur.

Gündüz Vassaf yollarda okumuyor, yazıyor ama yine de…

Seyyah-ı Alem Evliya Çelebi'nin Dünyaya BakışıSeyahat çantamdaki kitap? Kendimi aldatmanın ifadesi. Yanıma aldığım, ağırlık yapan, bir değil birkaç kitap. Hemen hepsi seyahat dönüşü evde hâlâ okunmayı bekliyor. Ağırlık olmasın diye teknolojiye de tavlandım. Kindle, her seyahatte yanımda taşıdığım, kullanmasını bile öğrenemediğim kitap okuyucusu. Yolda yazıyorum. Bu sene çantamda yer alacak birkaç kitap ise “Gorbaçov” (Biyografi), “Seyyah-ı Alem Evliya Çelebi’nin Dünyaya Bakışı” (Robert Dankoff), “Eski ve Modern Türkler” (Mustafa Celâlettin Paşa) olacak.

Karin Karakaşlı aşk tazeliyor, iz bırakanları hatırlıyor.

Yaz döneminde sezonun yeni kitapları yerine, dönüp dönüp okumayı sevdiğim kitaplarla kendi hayatımda da bir yolculuğa çıkmayı, o kitapları ilk okuduğum zaman ile şimdiki Karin arasındaki değişimi ya da sabit kalanları görmeyi seviyorum. Pınar Kür’ün “Akışı Olmayan Sular’ı, Ingeborg Bachmann’ın “Malina”sı, Jean Rhys’in “Günaydın Geceyarısı” ve Gülten Akın’ın “Kestim Kara Saçlarımı” isimli kitapları, bu yılın kitapları olur sanırım. Bir yere gitsem de gitmesem de, kendimle kaldığımda, yakınımda olmalarını isterim bu aralar onların. Kadınlığımı, varlığımı hatırlamak ve hiç unutmamak için.

Aslı Tohumcu, külliyatlara dalıyor, kitap değil yazar seçiyor.

matilda .Seyahatten kastımız yaz tatiliyse, çantama mutlaka bir “Pıtırcık” kitabı koyarım. Milyon kere okumuşumdur Pıtırcık hikâyelerini, ama olsun. Hiç kimse beni Pıtırcık kadar güldüremez. Bu yıl Sempe’ye arkadaş olarak bir Roald Dahl kitabı da alacağım yanıma, herhalde “Matilda” olur. Dahl külliyatını yeniden okuma zamanı geldi de geçiyor zaten. Ayrıca ne yalan söyleyeyim, Sempe ile Dahl’ı yazarlığım açısından da çok zihin açıcı buluyorum. Bir süredir durakladığım bir hikâye var, o tıkanıklığı açsa açsa onlar açar gibime geliyor. Neil Gaiman’ın bir türlü okuyamadığım “Yokyer”i ile Colin Meloy’un “Vahşi Orman”ı da yerlerini çoktan aldılar bu yıl çantamda. Gaiman ne yazsa okurum, hatta hemen tüketmeye kıyamam, azar azar okurum. Meloy’un da beni hayal kırıklığına uğratmayacağını düşünüyorum.

IAN Edebiyat’ın geçmiş sayılarında, rahat zamanda okuyayım diye işaretlediğim yazılar var, onları okumazsam olmaz. Pulbiber, OT, Yabani ve Karakarga da benimle gelir sanıyorum tatile. Pulbiber ile OT’ta özellikle Deniz Durukan’ın söyleşilerini, Yalçın Tosun, Mine Söğüt, Seray Şahiner, Tarık Tufan, Hakan Bıçakcı ve Hakan Günday’ın yazı ve öykülerini takip ediyorum. Yabani ile Karakarga’yı şimdilik baştan sona yalayıp yutuyorum.

Hikmet Temel Akarsu, prensip olarak kitap-dergi götürmüyor.

Günlük rutin yaşamı münhasıran okumak ve yazmakla geçen biri olarak seyahate giderken prensip olarak kitap-dergi götürmem. Seyahatlerimde dış gözlemci olmayı tercih ederim ve tüm radarlarım dışarıya dönüktür. Dikkatle gözlemcilik yapılmış bir seyahat her türden yapıt için mükemmel ilham kaynağı olabilir. O nedenle defterler, muhtelif türde kalemler, ses ve görüntü kayıt cihazları, smart telefon, olabiliyorsa ipad, laptop, fotoğraf makinesi ve olabildiğince çok harita götürürüm. Gittiğim yerde gezmek, gözlemlemekten ve not almaktan sonraki en büyük faaliyetim toplayıcılıktır. Metro kartları, perakende satış fişleri, restoran menüleri, konser ilanları, kartvizitler, tur tarifeleri, time-table’lar, yemek tanıtım broşürleri, yerel gazete ve dergiler, yerel aksesuarlar, sigara paketleri, bira markalarının fotoğrafları, şarap resimleri, kartpostallar, peçeteler, kibrit kutuları ve taşınabilir olan her şey. Bunlar, ülkeye dönüp çalışma masanıza oturduğunuzda size ölçüsüz ilhamlar sunar. Mekân isimlerini, yer isimlerini, marka isimlerini, insan isimlerini yazılarınızda kullandığınızda müthiş bir gerçeklik efekti yayar ve eserinize güç katar.

Bir yere gitmeden önce orası hakkında yazan önemli yazarların önemli eserlerini mutlaka okumuş olmaya çalışırım. Ama bu, o kente gitmeden önce yapılmış bitmiş olur. Kitabı asla götürmem. Mesela Prag için Kafta, Barcelona için Orwell, Bologna için Buzzati, Venedik için Thomas Man, Paris için Sartre, Petersburg için Dostoyevski vs…

Kemal Varol için yol ve kitap sürekli bir çekişmede

Şampiyonların KahvaltısıYıllarca sürekli yeni kitaplar hakkında yazmaktan gelen bir alışkanlıkla, yola çıktığımda yanıma devamlı yeni yayımlanan kitaplardan almaya niyetlenirim. Gittiğim yol benim için yeniyse bu kitapların çoğu doğru dürüst okunmadan kalır, bir bakıma yolun kendisine yenik düşerler. Ama bazı kitaplar tam aksine yolu ele geçirir, yolda olana yeni yollar sunarlar. Yeni kitapların yanı sıra, uzun zamandır okunmayı bekleyen, “beni okumadın” diye vicdan azabı yaşatan bir kitap “belki bu sefer” diye sırt çantasının yolunu tutar. Sıkıldığımda, yolun kendi iç sesine kulak verip sayfa kenarını kıvırdığımda “yine mi yarıda kalacağım?” diye sorar. Bazen de yıllar önce okunmuş, yeniden okunma umuduyla saklanmış bir kitap “beni de al yanına” diye seslenir, yolun kendisi kadar şahane bir vaatte bulunur. Yine de, çantaya atılmayı bekleyen onca roman ve öykü kitabının yanında, en kısası sekiz saat olan uzun otobüs yolculuklarımda, muhakkak bir şiir kitabı olur çantamda. Yolun kendisine yenildiğimde, başımı otobüsün camından dışarı çevirdiğimde, içimde birkaç dize kalsın isterim belki de.

2666Gözlerim yorulduğunda, koltukta sağa sola kıvrandığımda, okumaktan keyif alamaz hale geldiğimde, yola ne için çıktığımı anımsarım sonra. Yarıda kalmış, tamamlanmayı bekleyen hikâyeleri zihnimde toparlamaya çalışır ve yol ile yazmak arasındaki bağı anımsarım uyumaya çalışırken. Bu sene çantamda kendisine yer bulacak kitaplar ise şunlar olacak: “2666” (Roberto Bolano), “Şampiyonların Kahvaltısı” (Kurt Vonegut), “Kapanda Üç Kaplan” (Gabbera Infante), “Minima Moralia” (Adorno), “Kadınlar” (Eduardo Galeano)

Sibel Oral seyahate çıkarken ödevlerden kurtuluyor…

AğaçtakiGeçen yaz seyahate giderken yanıma Ferîdüddîn-i Attâr’ın “Mantıku’t Tayr”ını almıştım. Deniz kenarında arada gökyüzünde uçan kuşları izleyerek okumalar yaptım, çok da iyi geldi. Bir sonraki seyahatimde Vasconcelos’un “Şeker Portakal”ı romanının mini kitap versiyonunu aldım. Hatta iki seyahat eşlik etti bana çantadan hiç çıkmadan. Evet, yıllar sonra “Mantıku’t Tayr”ı, “Şeker Portakal”ını okumayı istemek, metinle yeniden buluşmayı istemek de ihtiyaç benim için. Sonuçta işim kitaplarla olduğu için bir yıl içerisinde elimden, masamdan, kitaplığımdan onlarca kitap geçiyor. Elbette hepsini okumuyorum ama birçoğu hakkında fikir sahibiyim. Kitabı okumasam, yine hem işim hem de okurluk halim gereği haklarında çıkan birçok yazıyı okumak zorundayım. Bu durum çoğu zaman ödev gibi oluyor. Bu yüzden de masamdan ve evdeki kütüphanemden uzaklaşacağım seyahatler esnasında yaptığım seçimlerde kendince anlaşılır nedenlerim var. O dönemki ruh halime, bekleyen ya da özlediğim kitaplara göre değişiyor ve hatta zaman zaman memleketin içinde bulunduğu durum bile bunu belirliyor. Tatil kitabı, seyahat kitabı, light kitaplar, klasikler gibi ayrımlarım yok. Bu yaz Janne Teller’ın “Ağaçtaki” adlı romanını çantama koyacağım. Çünkü yeniden okumam gerektiğini, ona ihtiyacım olduğunu düşünüyorum. Benim seyahat çantamdaki kitaplar sahiden ihtiyaçtan…

Kürşat Başar ihmal ettiklerine borcunu ödüyor.

MüzikofiliSeyahate çıkarken, okumaya vakit bulamadığım bir romanı yanıma alırım. Bunun yanı sıra yeni çıkan ve ilgimi çeken kitaplar varsa onların arasından da seçim yaparım. Tabii gittiğim yer, bilmediğim bir yerse orayla ilgili bir kitap da mutlaka alırım yanıma. Bu yıl yanımda Oliver Sacks’ın “Müzikofili” adlı kitabı var. Bir de eskilerden bana her zaman keyif veren kitaplarım var. Örneğin onlardan biri de Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Çamlıca’daki Eniştemiz” adlı kitabı…

Ercan Kesal’in içinde hep bir şüphe; acaba doğru kitabı mı aldım?

AynalarHer yolculuk öncesi valizimi hazırlarken, mutlaka sekiz-on kitap çalışma masamın bir köşesine ayrılmış, giysilerin üzerine konacakları anı beklerler. Onlara dönüp baktığımda, üzerlerinde sessiz bir gurur ve ayrıcalıklı bir ruh hali sezerim nedense. Sahnede en son sıranın kendisine gelmesini bekleyen bir assolist edasıyla öylece dururlar masada! Bir valizde olması gereken her neyse konur, en son kapanmadan kitaplar da yerini alır. Genellikle zorlanır ve kapanmaz valiz. Eh, tabii ki kitapların birkaçından vazgeçilecektir. Bu kez, “hangisinden vazgeçsem” sıkıntısı başlar. Tümünün okunacağından ya da hepsinin de hayati bir öneme haiz olduklarından değildir elbette, yine de valizden çıkarıp tekrar masaya koyduğum her kitap, yolculuk boyunca içimde bir sıkıntı olarak kalır. “Hay Allah, bu tercih ettiğimi boşuna mı taşıyorum acaba?”, ya da “spor ayakkabıya ne gerek vardı canım, hiç bırakmasa mıydım o kitabı!”. Valiz kapanır ve yola çıkılır.

Hangi kitapları alırım yanıma? Güncel ya da popüler kitap derdim hiç olmadı, hâlâ da öyleyim. Öncelikle o günlerde neye dair çalışıyorsam, zaten epeydir onlarla hemhalimdir. Mutlaka o konuda en önemli olduğunu düşündüğüm iki üç tanesini yanıma alırım. Örneğin, bir darbe gecesini yazdığımız senaryo çalışması esnasında bir yıl boyunca tüm seyahatlerimde Talat Aydemir’le ilgili kitaplarla dolaştım. (“Hatıratım”, “Ve Talat Aydemir Konuşuyor”, “Harbiyeli Aldanmaz,” “Bir Darbeci Subayın Anıları”, “Türkiye’de Militarizm” vs.)

Bir sürgün hikâyesinin konu edildiği senaryo çalışmasında ise; Edward Said’in “Kış Ruhu” fazlasıyla ilham verdiği için öncelikle onu ve Türkçedeki tüm Edward Said’leri (“Yersiz Yurtsuz”, “Kültür ve Emper­yalizm”, “Şarkiyatçılık”, “Kültür ve Direniş”) her yolculuğumda taşımıştım. A. Tarkovski’nin “Mühürlenmiş Zaman”ını mutlaka alırım. Defalarca okumama rağmen, her okuduğumda yeni bir şey keşfettiğim kitaplardandır. Bunların dışında çantama bir Eduardo Galeano koymaya çalışırım. Hepsini okumuş da olsam, “Kucaklaşmanın Kitabı” ya da “Aynalar” defalarca okunabilir çünkü. Mümkünse bir tane de sinema kitabı koyarım. Coen Kardeşler, A. Kurosava, Kieslowski ya da o günlerde yeni yayımlanmış bir sinema kitabı. Yakın zamanda “Haneke Haneke’yi Anlatıyor” kitabı epeyce ülke gezdi benimle birlikte.

Demir Özlü, çaresiz kalırsa bilmediği bir dilde kitap bile okur

les chants de maldororSeyahat çantama okumakta olduğum, ama henüz bitiremediğim bir kitabı koyarım. Ama onun kadar önemli olan bir not defteri ile o sırada çok sevdiğim, kolay yazıma uygun bir kalemi de. Bunlar hiç unutulmaz. Kimilerinin asla ayrılamadığı kitapları vardır; örneğin Don Kişot gibi bir kitabı çantasına yerleştirene ne mutlu. Ama benim böyle bir âdetim yok. Tersine, yanımda o okunması bitmemiş bir kitap varken, gittiğim kentte okunması bana zevk verecek bir kitap ararım. Böylece, bu işe ayırdığım vakitte kentin belli başlı bir iki kitabevini de tanımış olurum. Tersine bir âdetim var: Paris’e her yolum düştüğünde, mutlaka Saint-Michel Bulvarı’ndaki o büyük kâğıtçı-kitapçıya uğrar Lautréamont’un “Maldoror”unun yeni bir baskısını satın alırım. Mutlaka da yeni bir baskı vardır. Bu yüzden bu kitabın pek çok nüshası vardır bende. 2003 sonbaharında, Berlin’e, “Amerika 1954” adlı romanıma başlamak için iki ay için bana verilmiş bir eve giderken, süre uzun olduğundan yanıma üç-dört kitap almıştım. Çalışırken onlar bittiğinde sıkıntı duydum. Almanca bilmediğim halde bu dilde bir kitap alıp onu okudum.

Kadir Aydemir kendi kitaplarını bir daha…

ZorbaHer yolculuğumda yanımda Yannis Ritsos ve Pablo Neruda’ya ait en az birer kitap bulundururum. Kazancakis’ten bir roman da yer alır genelde. Döne döne okurum bu yazarlarımı. Seçimimi tamamen içgüdüsel yaparım, aradığım edebiyat dili onlarda saklı çünkü. Yazdığım kısa öykü kitaplarından ya da şiirlerimden birini yanıma alırım genelde. Yeniden okurum. Bir başkası gibi okurum. Mesela şu an Ayvalık’tayım ve “Ay Yağmurları” ile “Sonsuz Unutuş” adlı kitaplarım yanımda. Zaman geçince başka bir gözle ve eleştirel bakıyor insan yazdığı her şeye. Her kitap ayrıcalıklıdır, ama bazıları derin izler bırakıyor yine de…

Elif Şahin Hamidi
(elif.sahin@gmail.com)
Remzi Kitabevi Kitap Gazetesi 127.sayı Temmuz 2016

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir