Yazgülü Aldoğan: “Okur, yazardan daha cesur oldu!”

Gazeteci-yazar, aynı zamanda akademisyen Yazgülü Aldoğan, 2009 yılında yayınlanan ilk romanı “Kiralık Adam”ın ardından “Ve Güneşi Göremedi Şafak” adlı ikinci kitabına imza attı. Ayrılık acısı öyle kolay kolay iyileşmeyen, derin bir yara. Ve romanda, başkahraman Şafak’ın bu amansız dertle baş etme sürecine, kendisiyle yüzleşme çabasına tanık oluyoruz. Kadın ve erkek iki ayrı dünya elbet. Ve bu iki ayrı dünyanın o derin yarayı kurutmak, iyileştirmek adına başvurdukları tedavi yöntemleri de farklı farklı. Terk edilmenin ardından özgüvenini yitiren kadın, sancılı bir sorgulama sürecine girerken, erkeğin acısı öfkeye, nefrete ve hatta intikam hırsına dönüşüyor. Şafak’ın terk ediliş nedeni de gerçekten şok edici. Sevgilisinin Şafak’ı neden ve kim için terk ettiğinin cevabı ise bu söyleşide yer almıyor. Eğer merak ediyorsanız kitabı okumanız gerekiyor. Aldoğan ile son kitabını, ayrılık acısını, kadınları ve erkekleri konuştuk…

SÖYLEŞİ: Elif Şahin Hamidi

Elif Şahin Hamidi:“Kiralık Adam”dan sonra “Ve Güneşi Göremedi Şafak” adlı ikinci kitabınızı kaleme aldınız. Aşkı arayan, ansızın kaybeden, bir sorgulama süreci ile birlikte kendisiyle yüzlemeye çabalayan Şafak’ın hikâyesi nasıl ortaya çıktı?
Yazgülü Aldoğan: Şafak, iyi gittiğini sandığı bir ilişkisi varken birden terk edilen bir kadının yaşadığı bütün sancıyı yaşıyor. Üstelik bir süre sonra niye terk edildiğini öğrenince gururu kırılıyor ve özgüvenini kaybediyor. Bu durumda olan kadınlar çok büyük travma yaşıyor. Bunu pek çok tanıklıkla öğrendiğim için romana dökmek istedim. Özellikle terk edilen kadının kendi kendisiyle yüzleşmesi çok sancılı geçiyor. Kadın son aşamadaki durumunu sorgularken kendisini suçlamaya başlıyor, bir anlamda giden değil, kendisi suçlu oluyor, bütün eleştiri oklarını kendisine yönelttiği için de çok canı yanıyor. Bu tabii ki sağlıklı bir bakış açısı değil ama hani bir suç işlediğiniz zaman üstünüzden atmak için nasıl hep kabahati başkasında ararsınız, burada tam tersi. Onun kadar yanlış bir davranış, burada da terk edilen kadın kendini içinde bulduğu durumla birlikte sanki bir rüyadan uyanmış gibi, şunu da mı yapmadım, buram da mı kötüydü, yoksa güzel mi değildim gibi olur olmaz bahaneler bulmaya çalışırken asıl nedenleri de gözden kaçırıyor. Yani aslında bu sorgulama ve yüzleşme bir ayrılık acısı üzerine yapıldığı için sağlıklı değil. Gidenle ilgili doğru sonuçlar vermediği gibi yeni bir ilişkiye girmek için de doğru yolu göstermiyor. Bu dönemi atlatmadan yeni bir aşka yol açması da kolay olmuyor.

Elif Şahin Hamidi: Kitabı, tanıklıklarını paylaştığınız tüm kadınlara adamışsınız. Bu tanıklıklar mı sizi böyle bir kitap yazmaya itti? Ya da kafanızdaki hikâye doğrultusunda gazeteciliğinizi devreye sokup bazı kadınların tanıklıklarını mı dinlediniz öncelikle?
Yazgülü Aldoğan: Ortaya karışık diyelim. Biraz kendileri açıldı, dinledim, biraz ben sordum, anlattılar. Biraz gözlemledim. Ama sonunda o kadar çok dinledim ve hatta tanık oldum ki, bunu yazmak ve kadınlara bir ayna tutmak istedim. Çok kolay olmasa da belki bir tek kişiye böylesine bağlı kalmak akılcı değil. Bunu görmeleri için. Aslında cinsellik de içeren bir aşk romanı olmasına karşın Kiralık Adam’da da bir amacım vardı, bunda da var. Bu amaç da salt edebiyat değil. Hatta diyebilirim ki edebiyat yapmaktan kaçınıyorum. Okurken zevk alsınlar istiyorum elbette okurlarımın. Ama hani dili farklı kullanma arayışları, uzun betimlemeler, öykü ve kurguyla çok ilgisi olmayan edebi arayış ve denemelerle uğraşmıyorum. Benim amacım lezzetli bir öykü anlatmak, anlatırken de okuyanın farkında olmadan alacağı mesajlar vermek. Bunu aşk acısı çeken birini karşınıza alıp da anlatsanız sizi dinlemez bile. Ama içinde kendini bulduğu bir öyküyü anlatırsanız ona, sürüklenip giderse hikâyenin içinde farkında olmadan kapar o mesajı. Kinini çikolataya bulayıp yutturmak gibi… Tabii illa ki de o durumda olması gerekmiyor okurun. Onlar daha iyi ders çıkarıyor zaten. Ama ben en çok erkek okurların tepkilerinden hoşnutum; “bu kadar acı çektiklerini bilseydim, farklı davranırdım” diyen erkek okurlarım oldu. Bu onlara da farklı bir bakış açısı sağladı.

Elif Şahin Hamidi: Çok uç erkek karakterlerin yer aldığı bu romanda, Şafak da kendi seçimlerinin kurbanı olan uç bir karakter aslında. Gerçek hayatta böyle bir kadın var olamaz diye düşünmeden edemiyor insan kimi zaman… Kadınlara, Şafak’ın yaptığı hataları yapmayın diyebilmek için mi bu kadar uç bir karakter yarattınız?
Yazgülü Aldoğan: Özellikle abartıyı seçtim. Şafak’ın yaşadığı ilk travma, olabilecek en uç örnekti. Onu giderebilmek için kendisi de büyük hatalar yaptı. Ama amaç bunu gösterebilmek… Sizin söylediğinizin aksine, okurlar kitaptaki erkekleri çok da beğendi! Hatta “Sizin bu muhteşem erkeklerinize biz gerçek hayatta rastlayamıyoruz” bile dediklerinde ben şahsen şaşırdım da. Kiralık Adam’daki karakterim, yazıp yayınladıktan sonra fark ettim ki, gerçekten şahane bir erkekti! Ama o kendisini bana öyle empoze etmişti. Oysa buradaki erkekler içinde şahane erkek yok pek. Anlayışlı erkekler var biraz. Demek kadınlar ne kadar çekiyor ki erkeklerden, biraz hoşgörülü ve anlayışlı erkek görünce şahane diyebiliyorlar! Şafak gibi pek çok erkeğin çok beğeneceği bir kadın, hayatta savrulmaya başlayınca karşısına her türden erkek çıkar. Acaba o kimi seçecek? Ben özellikle o arayış içinde bir seçki sundum. Şafak önce hiçbirini seçmedi ya da yanlış seçimler yaptı. Ama bu seçki içinden Şafak’tan farklı seçimler yapacak kadınlar çıkardı hiç kuşkusuz.

Elif Şahin Hamidi: Bir erkeğin neden gittiğini anlayabilmek, çözebilmek mümkün müdür? Aradıkları, arayıp da bir türlü bulamadıkları nedir erkeklerin?
Yazgülü Aldoğan: En azından terk edilen kadın için çok kolay değil. Sadece gitmesini değil, kalmasını da anlamak mümkün değil! Bazen etrafımdaki çiftlere bakıyorum; bu kadın ya da bu erkek, diğeriyle niye beraber diye düşünüyorum! Pek ala hoş bir kadını ya da erkeği bir diğeri terk ediveriyor. Çiftlerin arasındaki elektriği ve ilişkinin gidişini anlayabilmek kolay değil. Kendi aralarında da öyle. En klasik haliyle söylersek, kadınların ve erkeklerin birbirini anlayabilmesi neredeyse imkânsız. O kadar farklı genetikler, o kadar farklı istekler, farklı beklentiler var ki… Sonuç ya fedakârlık, ya tepki, ya kırgınlık…

Elif Şahin Hamidi: Peki bu kadar farklılıklardan keyif alarak yaşamak mümkün değil mi sahiden? Çözüm burada yatıyor olamaz mı mesela?
Aslında ideali birbirini anlamak, birbirine alan bırakmak. Hem birbirinin ilgi alanlarına katılmak, hem de karşı tarafı zaman zaman yalnız bırakarak nefes almasını sağlamak. Hep diyorum ki illa da birlikte alışverişe çıkılmasa! Erkek çok sıkılıyor alışverişe gitmekten, kadın elbise denerken kapıda beklemekten. O da kız arkadaşıyla gitse, erkek de o sırada arkadaşlarıyla maçını izlese. Ya da erkek kadını sevmediği arkadaşlarıyla birlikte olmaya zorlamasa. Sinema örneğin, kadınlarla erkeklerin sevdiği film türü farklıdır. Ama birbirlerini eğiterek ve biraz fedakârlık ederek aynı filmleri de izleyebilirler. Ama erkek onu istiyor diye sadece aksiyon filmleri, ya da kadın onu istiyor diye sadece romantik komedi seyrederlerse kavga çıkıyor! Tabii ki kadınla erkeğin az çok ortak zevkleri olması, yoksa bile birbirlerinin zevklerini paylaşması lazım. Yoksa birliktelik de çok sıkıcı hale geliyor, cicim ayları bitince. Ve hele tam da o sırada ortak zevkleri olan biriyle karşılaşınca tehlike çanları çalmaya başlıyor. O yeni kişi birden çok cazip hale geliyor.
Tabii evliliklerde hele maddi sorunlar, iş hayatının yoğunluğu, çocukların sorunları da binince ilişkinin üzerine, aşk da, keyif de uzaklaşıyor yavaş yavaş. Sadece sorumluluklarla da hayat çekilmiyor! Ama bunları baştan düşüneceksiniz…

Elif Şahin Hamidi: Ayrılık acısı pek kolay iyileşmeyen, ciddi bir acı. Bir tür hastalık belki, Şafak’ın dediği gibi… Kadın ve erkeğin bu acıyla baş etme yolu ve süreci de farklı, değil mi? Kadın yine kendisiyle uğraşıyor, kendini sorguya çekiyor, hatta fiziksel olarak da kendisiyle uğraşıyor “hiç gerek yokken burnunu, göğsünü, orasını burasını kestirip biçtirene o kadar çok rastlanıyor ki”…
Yazgülü Aldoğan: Erkeklerin kitapla ilgili eleştirileri, onların da ayrılık acısı çektikleri üzerineydi. Ancak erkekler acı çekseler bile bunu kolaylıkla öfkeye dönüştürüyor. Ya intikam almaya yöneliyor, ya nefretle farklı tepkiler veriyor. Artık sevmiyor olsalar bile kızgınlıkları sürüyor. Kadın daha duygusal… Ben sevgilisi tarafından terk edilen bir erkeğin diyete başladığını ya da estetik yaptırmaya kalktığını hiç görmedim, duymadım. Onlar yeni bir sevgili buldular mı kendilerine bakmaya başlıyor, durumdan hoşnut oldukları için kendilerine dikkat ediyor. Ama kadınlar ancak tehlike başlayınca ya da iş işten geçince…

Elif Şahin Hamidi: Malum ataerkil bir toplumda var olmaya çalışıyor kadınlar. Edebiyatta bile erkekler egemen, hem yazar hem de kahraman olarak. Kadın kahramanlar cinselliklerini de yaşayamıyor. Ve kadın yazarların çok da rahat değinemedikleri bir konu, cinsellik… Bunun nedenleri üzerine konuşabilir miyiz? Ayrıca bir kadın yazar olarak siz, kadın kahramanlarınıza cinselliklerini yaşatırken alacağınız tepkileri hesaplıyor ya da sıkıntı yaşıyor musunuz? Ki ilk romanınızda kullandığınız erotik dil nedeniyle olay çıktı ve devam eden bir mahkeme var…
Yazgülü Aldoğan: Belki biraz da bu nedenle biraz da konusu gereği bu romanda cinsellik yok gibi. Sanırım, duygusal analizleri içeren romantik bir roman yazdığım için bu sefer patırtı kopmadı; erkeklerin onayını aldım ama satışlar da o kadar hızlı gitmiyor! Şaka bir yana, artık okur daha özgür kahramanlar bekliyor! Baksanıza bir ev kadınının cinsel fanteziler üzerine yazdığı roman dünyanın pek çok ülkesinde en çok satan kitap listelerinin tepesinde oturuyor. İnanılmaz bir şekilde sadomazoşist duygular, tabuların yıkıldığı cinsel ilişkiler ve yeni deneyimler kadınların merak konusu olmaya başladı. Okur, yazardan daha cesur oldu! Kiralık Adam’ı ilk yazdığım haliyle yayınlasaydım, daha büyük patlama yaparmışım diye düşünüyorum, o romanın üzerinde o kadar çok oynayıp hafifletmiş olmama rağmen erotik bir kitap yazmış olmakla suçlandım demeyelim ama tanımlandım. Oysa erotik filan değil, o bir aşk romanı. Ve Güneşi Göremedi Şafak daha çok psikolojik arayışlar, çözümlemeler peşinde. Daha kısa ve kolay anlaşılır olmasına karşın, o kolaylığın altında biraz kafa yorulursa, sezilirse, düşündürecek çok görüş var. Ama okur, hızla okuyup bitiriyor galiba. Şafak, yaşadığı travma ve olayların gelişimi nedeniyle cinsellik yaşamadı, yoksa ilk kitaptan ötürü aldığım tepkilerden kaynaklanan bir geri çekilme değil bu tavrım. Ama hazır olun, üçüncü kitap üzerine çalışmaya başladım ve bu kez “Büyük şehirde küçük ilişkiler” üzerine yol alıyorum. Tahmin edebileceğiniz gibi burada söz konusu olan büyük aşklar değil, cinsellik arayışı. Çünkü ne yazık ki hele gençler, günlük ilişkiler peşinde koşuyor. Yani bu sefer kahramanlarım biraz daha özgür olacak!

Elif Şahin Hamidi: Özgür kahramanlar tanımını biraz daha açalım mı? Özgürlük ne ifade ediyor sizin için?
Yazgülü Aldoğan: Gerek düşünce gerek yaşam biçimi açısından sınırlamalara tabii olmaktan hoşlanmayan, yasakları ve sınırları zorlayan, denemelere açık kahramanlar. Tabii bunun için yazarın da özgür olması lazım! Yazar kendini kapatırsa özgür kahramanları nasıl yazar? Ama bir toplum giderek muhafazakârlaşırken yazar nasıl özgür kalabilir, daha özgür olabilir; o da başka bir soru, başka bir sıkıntı. İlginç olan ve benim bu yeni çalışmamda üzerine gitmek istediğim, toplumun giderek muhafazakârlaşmasının yanında bireylerin açık ya da gizli, sınırları zorlamak istemesi. Yani başını örten genç kız sevgilisiyle kuytuda köşede cinselliği ucundan köşesinden tatmaktan kaçınmıyor. Ailesi muhafazakâr olan genç adam, internet sitelerinde gezip tozabileceği kız arıyor. Günümüz teknolojisinin verdiği ulaşabilme olanakları ortadayken her evde internet, herkesin elinde cep telefonu varken kimseyi fazla sınırlayamazsınız!

Elif Şahin Hamidi: Bir söyleşinizde “Erkeğin ilişkisinin içinde duygu yoksa görmemezlikten gelin. Yani erkek sıradan bir cinsellik yaşamışsa ve bunun farkına da varmamışsanız varmayın daha iyi. Ama bir cinsellik yaşamadan bile duygusal bir beraberlik yaşamaya başlamış ve sürdürüyorsa, arıyor, mesaj atıyorsa, elini bile tutmamış olsa, sizin ilişkiniz bitmiş demektir. Bence sırf çocuklar ve düzeni sürdürmek adına uzatmaya değmez” diyorsunuz. Oldukça tehlikeli bir konu… Bu konuyu biraz daha açabilir miyiz? Kaldı ki Türkiye’de kadın, eşi ya da sevgilisi tarafından her türlü şiddete uğruyor, hatta öldürülüyor ama buna rağmen bile o evlilik ya da ilişki sürdürülmek zorunda kalınıyor. Aldatılmaya zaten ses çıkaramıyor çoğu kadın…
Yazgülü Aldoğan: Kadın, aldatılmaya ses çıkarmasın demiyorum ki ben. Ben sadece aldatılmanın tanımını değiştiriyorum. Benim koyduğum aldatılma kriterleri farklı. Pek çok kadın sevgilisi bir başka kadını öptü diye kıyameti koparır ya da ayrılma nedeni sayar! Evli bir kadın iş gezisinden dönen erkeğin bir başka kadınla bir gecelik kaçamağını dünyanın sonu yapabilir. Oysa ben diyorum ki erkek için cinsellik çok da üzerinde durulacak, büyütülecek bir konu değil. Küçük çapkınlıklarını görmezlikten gelebilirsiniz. O öpücük çok sıradan olabilir. İş gezisindeki geceleme de. Olmuş bitmiş, izi bile kalmamıştır, ama siz büyüttükçe olay olur, adamın aklına gelmeyen gelir! Bunları söylerken benim mezhebim mi çok geniş, ne yaparsa yapsın boş mu veriyorum. Hayır, tam tersi… Ben fiziksel ilişkiye değil, duygusal bağlanmaya önem veriyorum. Birisine ilgi duymaya başlamışsa, sürekli onu düşünüyor, elini bile tutmamışsa aklından çıkarmıyor, mesaj atıyor, arıyorsa, hatta karşılık da alıyorsa, aralarında duygusal bir birliktelik başlamışsa asıl o zaman aldatıyor sizi. O zaman alın önlemini ve zaten o zaman alınacak pek fazla önlem de yok. Ya bitirin, ya da mecbursanız susun oturun! İkisi çok farklı benim için. Ünlü bir aktör bir seks işçisiyle arabada seks yaparken yakalanmıştı, kıyamet koptu. Tamamen fantezi belli ki. Erkeklerin, hatta kadınların böyle fantezileri vardır, uçak fantezisi mesela! Uzun uçak yolculuğunda yanındakiyle birlikte olmak. Sonra herkes dönüp yoluna gider. Adı üzerinde fantezi. Fanteziler normal şeyler olmaz ki. Bunun için ortalığı birbirine katmanın âlemi yok.

Elif Şahin Hamidi: Peki cinsellik kadın için ne ifade ediyor? Kadın kendi cinselliğini keşfedebildi mi, cinsel devrim gerçekleşebildi mi? Ya da bu fantezileri kadın yaparsa erkek de hoş karşılar mı?
Yazgülü Aldoğan: Hah, işte sorun orada başlıyor maalesef! Erkek bunları asla hoş karşılamaz, yani bizim Ortadoğulu erkek. Bu bırakın boşanma, öldürme nedeni olabilir. Ama sanıyor musunuz ki, sanıyor muyuz ki bundan ötürü kadın hiç mi aldatmaz, hiç mi fantezi yaşamaz, hiç mi farklı birine gönlü kaymaz? Erotizmin şahına çıkmış ünlü filmlerden biridir Gündüz Güzeli. Çok mutlu evliliği olan, zengin ve güzel bir kadın, gündüzleri özel bir randevu evinde çalışmaya başlar! Catherine Deneuve’ün oynadığı bu film kıyamet koparmıştı, olur mu hiç diye. Belki bu kadar aşırısı olmaz ama güçlü kadınların yanlarında çalışanlarla bu tür kaçamakları olduğu duyulmamış şey değildir! Kabul edelim ki aldatmak, sadece suçluluk duygusu değil, büyük bir adrenalin ve heyecan da sağlar ve bağımlılık da yapabilir. Cinselliğin kadın için ne ifade ettiğine gelince… Bizim gibi ülkelerde bekâretin önemi vazgeçilmez olduğu sürece kadının cinselliğini keşfetmesi teorik kalıyor! Hatta o da gazete sütunlarıyla gerçekleşiyor ki ne kadar eksik ve yanlış. Kadın sevdiği adamla evlendi ve çok uzun süre beraber mutlu mesut yaşadılar diyelim. O kadın cinselliği ne kadar bilebilir, hayatında gördüğü tek örnekle? Erkekler belki de bunun için bu konuda bu kadar kıskanç ve hassas, karşılaştırılmak istemediklerinden! Ama yeni araştırmamda görüyorum ki kadınlar da artık bu kadar sığ kalmak istemiyor, farklı kişiler tanımak, yeni deneyimler yaşamak istiyor. Yani erkeklerin işi zorlaşıyor, şiddetin artma nedenlerinden biri de bu. Erkek güvenini kaybediyor, her an aldatılma korkusuyla şiddete sarılıyor.

Elif Şahin Hamidi: Şafak, Güneydoğulu sevgilisi Bakır peşini bırakmayıp, şiddete de başvurmaya başlayınca polise şikâyet etmeyi aklından geçiriyor, ancak “Polis kimi koruyabildi şimdiye kadar da seni koruyacak!” diye düşünerek vazgeçiyor.“Her gün üç kadın öldürülüyor, ayrılmak istedi diye! Eski kocalar, eski sevgililer en büyük caniye dönüştü!”. Neden bu hale gelindi? Kadına şiddetin önüne geçmek nasıl mümkün olur?
Yazgülü Aldoğan: Kadına şiddetin önüne geçmek, kadına değer vermekle, söz vermekle, sesini duymakla mümkün. Kadın toplumda hak ettiği yeri bulamazsa şiddete de uğrayacak. Bunu erkeğin de kadının da ailesi bile destekliyor zaten. Aile Bakanı ne diyor: “Kapıyı kapasanız bacadan giriyor, kadını koruyamıyoruz” diyor. Ne kadar vahim! Ama siz karısını döven erkeğe zorunlu tedavi uygulatır, toplumda da küçük düşürürseniz, o kahraman gibi dolanmaktan vazgeçip suçlu psikozuna girerse sokak ortasında ne tekme atar, ne hamile karısının ağzını burnunu kırar. Erkeğin uyguladığı şiddetin bilinçaltı ve hatta bilinç üstünde de kıskançlık, aldatılma korkusu olduğunu söylemiştim. Erkek olgunlaşır, büyür, gerçekten erkek olursa hem kendine güveni gelir, aldatılmaktan bu kadar korkmaz, hatta aldatan kadına bir şans daha bile verebilir.

NOT: Bu söyleşi, Remzi Kitap Gazetesi Mart 2013 sayısında yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir