Arapça?dan Türkçe’ye geçen ?edebiyat? sözcüğüne, Latince?de ?litteratura? deniyor. Türkçe?de de kullanılan ve benim de kullandığım literatür kelimesi, ?yazı yazma? anlamını ifade eder. Bu kelimeye denk düşen Türkçe sözcüğü, ?yazın? ?yazın sanatı?dır. Bu anlamda edebiyat, yazın, başlı başına bir sanat oluyor. Yazı yazma sanatı oluyor.

Literatür veya yazı yazma sanatı, kendi içinde birçok türlere ayrılmaktadır. Bazılarını şöyle sıralamak mümkün: Birincisi? düzyazı, şiir, koşuk, nazım, hikaye, roman v.b.

İkincisi? belirli bir devri, çağı, ulusu anlatan yazı ve eserlerin tümü.

Üçüncüsü? Hukuk, tıp, sözlükler, mektup çeşitleri v.b. alanlardaki yazın eserleri?

Yazın ve yazın eserleri diyoruz, ama yazın eserleri deyip geçmemek gerekiyor. Yazmak vardır; yazmak vardır. Herkes yazabilir, ama herkes ?yazı yazma sanatçısı? olamaz. Edebiyatın birçok dalında eserler vermiş, bazı yazarlara, yazı yazma sanatçılarına, bir baktığımızda, gerçekte onlar, tıpkı bir heykeltıraş, bir ressam, bir komponist güzelliği ile ürünlerini biz okuyuculara sunmaktadırlar. Ben de, böylesi güzel eserler üreten bu sanatçıları, nedense, hep heykeltıraşlara benzetmişimdir.

Nasıl mı?

Bilirsiniz, heykeltıraş heykeliyle uğraşır, yontar. Ama arada bir, yonttuğu heykelin karşısına, kenarına ve birçok yönüne bakar; perspektife bakar. Estetik biçime; uyumlu ve uyumsuz noktalara bakar, onları bulmaya çalışır. Tekrar yontar? tekrar bakar? ta yonttuğu heykeli “kabul? edinceye kadar bu böyle devam eder. Dikkat edilirse, burada, heykeltıraş, heykelini yontarken iki role giriyor: Bu hem üreten ve eserini yapan, hem de dışarıdan bir izleyici, bir eleştirmen gözüyle eserine bakan bir çifte roldür.

Yazı yazma sanatçıları da, tıpkı bir heykeltıraş gibi, yazılarını yazıyor, değiştiriyorlar ve tekrar yazıyorlar. Yazılan kompozisyon, bazen tekrar diziliyor, yeni cümleler ekleniyor? ve bir okuyucu gözüyle, bir eleştirmen gözü ile yazdıklarını tekrar okuyorlar, tekrar inşa ediyor ve en sonda, yazdıklarına ?geçerli not? veriyorlar. Yaptıkları hem insana, hem de yazma sanatına gösterilen sevgidir. Budur.

İnsan, her alanda yaptığı işi sevmelidir. Zira bu emek, bu uğraş, bu sevgi, hep biz insanlar içindir. Çünkü bizler, en güzeline layıkız, diyoruz.

Açıktır, güzel insan, her şeyin en güzeline layık olur.

Evet; yazmak vardır; yazmak vardır.

Kim bilir, belki de birçoğumuz, ilerde yazar olacaktır. Bu mümkündür. Ama çoğumuzun ?yazı yazma sanatçıları? olacağımızı söylemek, biraz güç. Zira yazı yazma sanatçısı olmak, aynı zamanda, derinlikleri görmenin yaratıcılığına sahip olmayı gerektiriyor. Bu, güzel olanla, güzel olmayanı ayırt edebilme yeterliliğidir. Bu, heykeltıraş misali, kendi sanatının ?belgin? bir bilgisine sahip olma yeterliliğidir. Bu, kendini de aşma yeterliliğidir. Birinci nokta budur.

İkincisi, yazı yazma sanatçısı olmak, aynı zamanda estetik?in sınırlarını aşmak demektir. Bu, hem bakışa, hem de içimize, duyularımıza hitap eden bir güzelliktir. Bu, içle dışın kenetlendiği ve bütünleştiği bir güzelliktir. Böylesi bir güzelliği, bir ressam, bir heykeltıraş, bir komponist gibi harmonileştirmek, yazmak ve tasvir etmek, hiç kuşkusuz, ?uzmanlık, deneyim zaman ve sabır? gerektiriyor. Sorumluluk gerektiriyor. Perspektif gerektiriyor. Derine inmeyi ve derinden bakmayı gerektiriyor.

Yazı yazmak, bir sanattır. Profesyonelliktir.

Ama üretilen sanat, sanat için üretilmiyor.

Sanat, toplum içindir.

Sanat ve yazı yazma sanatı, biz, güzel insanlar içindir!

Yazan: Faiz Cebiroğlu

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Postmodernist Kültür Üzerine Bir İnceleme – Serkan Fırtına

Next Story

Dünya’da ve Türkiye’de 2010 Yılının Edebiyat Haberleri

Latest from Edebiyat Haberleri

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ