Yazının Sıfır Derecesi / Yeni Eleştirel Denemeler – Roland Barthes

Fransız dilbilimci, göstergebilimci ve eleştirmen Roland Barthes?tan roman sanatı, yazarlık ve Flaubert, Proust, Chateaubriand, Jules Verne, Pierre Loti gibi yazarlar üzerine özel denemeler? Roland Barthes?ın 1953 yılında yayımlanan ilk kitabı Yazının Sıfır Derecesi, biçem, roman yazını, yazar-toplum ilişkisi ve yazınsal dil gibi konularda Fransız yazınına yeni bir bakış ve söylem getirmişti.
Yeni Eleştirel Denemeler ise Barthes?ın 1961-1971 yılları arasında çeşitli dergilerde çıkmış, Flaubert, Proust, Chateaubriand, Jules Verne ve Pierre Loti gibi çeşitli yazarlara ilişkin sekiz denemesini ilk kez bir araya getiriyor ve Barthes?ın ?yazarlığı?nın ?okurluğu?yla nasıl at başı gittiğini gösteriyor.

Kitaptan Bir Bölüm
Yazı Nedir?
Dilin bir çağın bütün yazarları için ortak bir buyurumlar ve alışkanlıklar bütünü olduğu bilinir. Bu demektir ki, dil tümüyle yazarın sözünün içinden geçen bir Doğa gibidir. Bununla birlikte, ona hiçbir biçim vermez, hatta onu beslemez bile: Soyut bir gerçekler çemberi gibidir, yapayalnız bir sözün yoğunluğu ancak dilin dışında çökelmeye başlar. Tüm yazınsal yaratımı aşağı yukarı gök, yer ve bunların birleşim çizgilerinin insan için bildik bir konut çizdikleri gibi kapsamı içine alır. Bir gereçler toplamından çok bir çevrendir, yani hem bir sınır, hem bir duraktır, tek sözcükle, güven verici bir düzenleme uzamıdır. Yazar, sözcüğün tam anlamıyla, hiçbir şey çıkarmaz ondan; yazar için dil, çiğnenmesi belki de dilyetisinin bir üstdoğasını gösterecek bir sınır çizgisi gibidir daha çok: Bir eylemin alanı, bir olasılığın tanımı ve beklentisidir. Toplumsal bir bağlanmanın yeri değildir, seçimsiz bir tepkidir yalnızca, yazarların değil, insanların bölünmez mülküdür; Yazın?ın töremi dışında kalır; seçimi gereği değil, tanımı gereği toplumsal bir nesnedir. Hiçbir yazar, doğallıktan uzaklaşmadıkça, özgürlüğünü dilin saydamsızlığına katamaz, çünkü, bir Doğa gibi eksiksiz ve birleşik olarak, tüm Tarih durur içinde. Bu nedenle, yazar için, dil belirli bir yakınlığı uzaklara yerleştiren bir insan çevrenidir, ayrıca bu yakınlık da tümüyle eksildir: Camus ile Queneau?nun aynı dili konuştuklarını söylemek, ayrımsal bir işlemle, eski ya da gelecekçi, konuşmadıkları tüm dilleri varsaymaktan başka bir şey değildir: Yazarın dili, yok olmuş biçimlerle bilinmedik biçimler arasında asılı durumda, bir kaynaktan çok bir sınırdır; dönüp geriye bakan Orpheus gibi, davranışının oturmuş anlamını ve toplumculluğunun temel edimini yitirmeden söyleyemeyeceği her şeyin geometrik yeridir.
Öyleyse dil Yazın?ın berisindedir. Biçemse nerdeyse ötesinde: Yazarın bedeninden ve geçmişinden birtakım imgeler, bir de konuşma biçimi, bir sözcük dağarcığı doğar ve yavaş yavaş sanatının özdevinileri olur. Böylece, biçem adı altında, yalnızca yazarın kişisel ve gizli söylenseline, ilk sözcükler ve nesneler çiftinin biçimlendiği, varlığının tüm büyük sözsel izleklerinin bir daha çıkmamasıyla yerleştiği şu söz alt-fiziğine dalan bir kendi kendine yeterli dilyetisi oluşur. Ne denli incelmiş olursa olsun, biçemde her zaman ilkel bir şeyler vardır: Amaçsız bir biçimdir, bir amacın değil, bir tepinin ürünüdür, düşüncenin dikey ve yalnız bir boyutu gibidir. Göndergeleri bir Tarih düzeyinde değil, bir dirimbilim ya da bir geçmiş düzeyindedir: Yazarın ?şey?i, görkemi ve hapishanesidir, yalnızlığıdır. Topluma ilgisiz ve saydamdır, kişinin kapanık tutumu olarak, hiçbir biçimde bir seçimin, Yazın konusunda bir düşüncenin ürünü değildir. Töremin özel yanıdır, yazarın söylensel derinliklerinden yükselir, sorumluluğu dışında açılır. Bilinmedik ve gizli bir tenin süsleyici sesidir; bu bir tür çiçek gelişimi içinde, biçem sanki ten ile dünyanın sınırında oluşan bir alt-dilden yola çıkmış, kör ve inatçı bir değişimin ürünüymüşçesine, bir Zorunluluk biçiminde işler. Biçem tam anlamıyla filizlenme türünden bir olgudur, bir Mizaç?ın dönüşümüdür. Bunun için de biçemin anıştırmaları derinlemesine yayılmıştır; sözün yatay bir yapısı vardır, gizleri sözcükleriyle aynı çizgi üzerindedir, gizlediği şeyi de sürekliliğinin süresi çözer, sözde her şey sunulmuş, dolaysız bir yıpranmaya adanmıştır; konuşma, sessizlik ve devinimleri yok olmuş bir anlama doğru atılır: İzsiz ve gecikmesiz bir aktarımdır bu. Biçeminse, tersine, yalnızca dikey bir boyutu vardır, kişinin kapalı anısına dalar, saydamsızlığını belirli bir özdek deneyiminden yola çıkarak oluşturur; biçem yalnızca eğretilemedir her zaman, yani yazınsal amaçla yazarın tensel yapısı arasında denklemdir (yapının bir sürenin çökeltisi olduğunu anımsayalım). Bunun için de biçem her zaman bir gizdir; ama gönderiminin sessiz yamacı dilyetisinin devingen ve durmamacasına ertelenen doğasına dayanmaz; gizli yazarın bedenine kapatılmış bir anıdır; söylenmeyenin de her şeye karşın dilin yerini tuttuğu sözde görülenin tersine, biçemin anıştırma erdemi bir hız olgusu değil, bir yoğunluk olgusudur, çünkü betilerinde katılıkla ya da sevecenlikle toplandıktan sonra, biçemin altında dik ve derin olarak duran şey, dilyetisine tümüyle yabancı bir gerçeğin parçalarıdır. Bu dönüşümün mucizesi, biçemi kişiye gücün ve büyünün eşiğine götüren, yazın-üstü bir işlem yapar. Dirimsel kökeni nedeniyle, biçem sanatın dışında yer alır, yani yazarı topluma bağlayan antlaşmaya girmez. Öyleyse sanatın güvenliğini biçemin yalnızlığına yeğ tutacak yazarlar tasarlanabilir. En iyi biçemsiz yazar örneği Gide?dir, tıpkı Saint-Saëns?ın yeniden Bach ya da Poulenc?ın yeniden Schubert yaptığı gibi, onun işçiliğe dayalı yazma biçimi de belirli bir klasik törenin çağdaş hazzını kullanır. Buna karşılık, yeni şiir ?bir Hugo?nun, bir Rimbaud?nun ya da bir Char?ın şiiri? ağzına kadar biçemle doludur ve ancak bir Şiir amacı göz önüne alınırsa sanat?tır. Yazarı Tarih?in üstünde bir Tazelik olarak benimseten şey biçemin Yetke?sidir, yani dille etten eşi arasındaki tümüyle özgür bağdır.

Atilla Birkiye, ?Eleştirel birikim oluşur mu??, Radikal Kitap, 29 Ekim 2004
Edebiyat eleştirisi, doğal olarak bir pratik edimden çok ‘ama bununla birlikte’, ‘kuram’sal alanın sınırları içinde yer alıyor (ya da yer almasını istiyoruz). Devamında da metnin yargılanmasından çok metnin çözümlenmesi günümüz edebiyat kuramlarının eleştireye yüklediği ‘misyon’. O zaman eleştirinin kendisi de hangi ‘yöntem’e yaslanırsa yaslansın, ‘haz’ verici bir okuma olabiliyor.
Tabii ki, eleştiri çok farklı işlevleri üstleniyor; ne var ki bizde daha çok ‘yargılama’, bunu biraz daha tikelleştirelim, ‘intikam’ alma biçimine dönüşüyor. Edebiyat kuramlarından yoksun kaldıkça da, eleştiri içi boş, bazen süslü bazen sert sözcükler öbeğinden ve yapıta ilişkin bir ‘değini/tanıtım’ olmaktan öteye gidemiyor. Kuram üretemiyor, çok da şart değil ama, daha önemlisi metne bakmayı bilmiyor, ‘eleştirmen’lerimiz! (Bu, metnin hakkını veren, tutarlı çözümleyen, eleştiriyi bir üst metne taşıyan, kuramla ilgilenen yazarların/eleştirmenlerin ‘hiç’ de olmadığı anlamına gelmiyor). Çoğunlukla da metinle ilişkiyi (eleştiriyi), kişisel eğilimler belirliyor.
Özcesi, eleştirmen geçinenlere, eleştiri yazısı yazdığını sananlara, yazarlara başta da şu ‘yeni’ romancılara ve onları yayınlayanlara, daha sonra ‘şayet ilgisini çekerse’ edebiyat okuruna önerilecek birtakım kitaplar yayınlanıyor’.
Metis Yayınları, birkaç yıl önce ‘Metis Eleştiri’ adlı yeni bir diziye başladı. Orhan Koçak’ın yönetmenliğini yaptığı diziden bugüne kadar 20. yüzyılın ‘önemli’ ve daha çok roman sorunsalını irdeleyen yedi kitap çıktı: Romantik Yalan ve Romansal Hakikat – Edebi yapıda ben ve öteki, Proust, Poetikaya Giriş, Roman Kuramı, Yazının Sıfır Derecesi, Fantastik – Edebi türe yapısal bir yaklaşım, Edebiyat Yazıları.
Bu kitaplardan ikisi daha önce yayınlanmıştı; kitapların büyük bir kısmı ilk kez Türkçede yer alıyor. Yayınevi diziyle ilgili amacını şöyle belirtiyor:
“Eleştiri alanında daha önce birçok kitap yayımlamıştık. Ancak 2001 yılında edebiyat kuram ve eleştirisini başlı başına bir dizi hâline getirdik. Dizinin birkaç amacı var. Biri, çağdaş edebiyat eleştirisindeki önemli yolların (stilistik, fenomenoloji, yorumsama, Marksist eleştiri, yeni-tarihselcilik, psikanalitik eleştiri, yapısalcılık) örneklerini ve özellikle de bu yolların kesişme noktalarını sunmak. Öte yandan, dizide doğrudan doğruya bu akımların herhangi birine bağlı olmayan önemli eleştirmen ve edebiyat kuramcılarının yapıtları da yer alacak. Modern eleştirinin bazı önemli tartışma bölgelerini konu alan kitaplara da yer vermeyi düşünüyoruz. Bir başka amaç da, Türkçe’de bir eleştirel söz dağarının oluşmasına ve yerleşmesine katkıda bulunmak.”

Üçgen arzu
René Girard, Romantik Yalan ve Romansal Hakikat’ta, yayınlandığından beri ‘edebiyat çevreleri’nde sıkça konuşulan ‘üçgen arzu’ kavramını beş büyük romancının (Cervantes, Stendhal, Flaubert, Proust ve Dostoyevski) yapıtlarında iz sürerek ‘oluşturuyor’; böylece ‘üçgen arzu’ romanı adını verdiği belli bir roman türünü tanımlamaya girişiyor. ‘Adatma’ izleği içinde, ‘romantik yanılsamanın’ sert eleştirilerisini de buluyoruz. Lucien Goldmann’a göre, yapıt Roman Kuramı ile birlikte çağdaş roman üzerine yapılmış en sistemli çalışmalardan biri bu.
Proust, Beckett’in ilk kitabı (1930). Beckett, roman sanatının şaheserlerinden Kayıp Zamanın İzinde’nin yazarı Marcel Proust’un romanının merkezinde yer alan ‘zaman’ sorunu başat olmak üzere, ‘arzu’, ‘ölüm’ gibi temaları da ele alıyor. Beckett’in bu eleştirel metni, romanları/oyunları gibi ‘sıradışı’.
Avrupa’da olduğu gibi bizde de metinleri, ‘kaynak’ gösterilen Bulgar asıllı Fransız eleştirmen ve denemeci Tzvetan Todorov’un iki kitabı yer alıyor dizide. Böylece Todorov’un ‘ilk’ kez yapıtıyla karşılaşıyor okur. Daha önce bir iki makalesi ve Rus biçimcilerinin metinlerinden derlediği ‘Yazın Kuramı’ yayımlanmıştı. Poetikaya’ya Giriş’i Todorov önce Yapısalcılık Nedir (1967) başlıklı ortak bir çalışma için kaleme almış; daha sonra ayrı bir kitap olarak basılacağı zaman da ikinci hâlini yazmış (1973) ve iki metin de önemli derecede farklılıklar içeriyor. Yapısalcı bir yöntemle ve daha çok Fransız yazını eksen olmak üzere ‘yazın sanat’ının koşullarını, öğelerini ele alıyor Todorov. Poetika, Aristotales’ten beri gelen çok zengin bir ‘alan/konu’ hiç kuşkusuz ki. Yazar da bu yüzden ‘Giriş’ demiş olmalı.
Dizinin altıncı kitabı da ‘yine’ Todorov’un Fantastik adlı yapıtı. ‘Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım’ altbaşlığını taşıyan yapısalcı bir uygulama. Hoffmann, Balzac, Poe, Maupassant, Henry James ve Kafka gibi yazarların metinlerini çözümleyerek fantastik anlatı türünün temel özelliklerini belirliyor; yapısalcı eleştirinin olanaklarıyla ‘metin’ ile ‘farklı’ bir ilişki kuruyor.
20. yüzyılın roman üzerine yazılan en önemli metinlerinden biridir Roman Kuramı (1916). Yaklaşık doksan yıl önce yazılmasına, köprünün altından çok sular geçmesine karşın hâlâ ‘klasik’tir. Daha önce Türkçeye çevrilmişti. Dizideki çeviri yeni bir çeviri.
Yazının Sıfır Derecesi de daha önce yine Metis Yayınları’nca basılmıştı. (1989). İkinci basımı bu diziye alınmış. Yirminci yüzyılın önemli denemecilerinden ve göstergebilimcilerinden olan Roland Barthes’ın ilk yayınlanan kitabı (1953). Yazar, ‘yazı’nın ‘edebiyat’ hâline gelmesine yol açan tarihsel, ideolojik ve biçimsel koşulları araştırıyor. Tahsin Yücel ‘Sunuş’ta, ‘her ne kadar ilk kitabı olmasına karşın’ Barthes’ın yeni bir ‘söylem’ geliştirdiğini ve bunun ışığında, yalnız çağdaş Fransız edebiyatının değil, bütün Batı edebiyatının, dahası kültürünün temel özelliklerini daha iyi kavramamızı sağladığını söylüyor.
Edebiyat Yazıları Frankurt Okulu’nun en önemli temsilcileriden kültür kuramcısı Theodor W. Adorno’nun yazılarından yapılmış bir derleme. Kitapta, on yazı yer alıyor, bunlar 1950’li-60’lı yılların ürünü. Daha önce Defter dergisinde yayımlanan ‘Biçim Olarak Deneme’ hariç, kitaptaki yazılar ilk kez çevriliyor. Sunuş yazısında Koçak şöyle diyor:
“Fredric Jameson, Adorno’nun önemli bir bölümü elinizdeki kitapta toplanan edebiyat yazılarını, ‘Adorno külliyatının en erişilebilir kısmı’ olarak tanımlamıştı. Edebi metinlerin diyalektik bir çözümlemesini ortaya koyarken sanatın toplumsal, siyasal ve zihinsel işlevleri konusunda bazı çok temel yargılar da öne sürmekten geri durmayan bu denemeler, Adorno’nun felsefi metinlerine açılan koridorlar olarak da görülebilir.” (s. 10)

Sunuşlar
Her kitabın başında (Yazının Sıfır Derecesi hariç), dizi yönetmeni Koçak’ın ‘Sunuş’u yer alıyor. Bunlar, metni açıklayan, özellikle dönemlerine ilişkin bilgi veren yazılar. Ama sıradan bir sunuşun dışına çıkan ‘açımlayıcı’ yazılar da. Kim bilir belki dizinin sonunda ayrı bir kitap olabilir. Koçak, her ne kadar ‘Sunuş’ yazmakla birlikte, ‘deneme’nin sularında kulaç atıyor. Kuramsal yazılar, kitaplar, ‘zor metinler’dir; okumanın ötesinde bir ‘çalışma’ gerektirir. Milyonlarca satması beklenemez; zaten olmamalıdır. Bu tür metinler, her şeye karşın okunması, özellikle de ‘edebiyatçılar’ için okunması ‘zorunlu’ metinlerdir.

Kitabın Künyesi
Yazının Sıfır Derecesi / Yeni Eleştirel Denemeler
Yazar: Roland Barthes
Çevirmen: Tahsin Yücel
Sayfa: 172
YKY’de 1. Baskı: Temmuz 2009

İçindekiler
Sunuş, Tahsin Yücel
Giriş
I Yazı Nedir?
Siyasal Yazılar
Roman Yazısı
Şiirsel Bir Yazı Var mıdır?

II Burjuva Yazısının Utkusu ve Kopması
Biçem İşçiliği
Yazı ve Devrim
Yazı ve Sessizlik
Yazı ve Söz
Dil Ütopyası

BENZERSİZ VAPITLARIYLA ROLAND BARTHES – Mehmet Rifat

Yapıtlarıyla, konuşmalarıyla, Collége de France?taki dersleriyle, yönettiği toplu çalışmalarla, çektirdiği fotoğraflarla, yazdığı önsöz ve sunuş yazılarıyla, bir filmde oynadığı çok kısa Thackeray rolüyle, annesine olan tutkusuyla, çok sevdiği Saint-Sulpice meydanındaki gezintileriyle, giyimiyle, çok yönlü duyarlı ve sevecen yaklaşımıyla, ses tonuyla, başka dile çevrilmesi nerdeyse olanaksız anlatımıyla, hem öncü hem de klasik oluşuyla, yabancı ?dillere ve yabancı yazarlara kapalılığıyla, sürekli dönüşüm geçiren düşünce çizgisiyle, yazı ve dil tutkusuyla, ve de ölümüyle son otuz yılın yazarlarını, bilim adamlarını, sinemacılarını, tiyatrocularını, şarkıcılarını, yayıncılarını ve okurlarını derinden etkilemiş benzersiz biridir Roland Barthes.

1915 yılında Cherbourg?da doğan 1980?de Paris?te geçirdiği bir trafik kazası sonucu ölen Barthes?ın düşünce evrimini, sınıflandırıcı bir biçim de değil de, yapıtlarının yayım çizgisini izleyerek vermeye çalışacağız. Bu yaklaşımımızın nedeni de son derece yalın: Barthes?ın sınıflandırılamayan, sınıflandırılmak istemeyen bir özelliği var.

1950 yıllarında başlar Barthes?in yayım etkinlikleri. Müzikle, yazınla, dilbilimle (ve bir ara sözcükbilimle) ilgilenen Barthes özellikle J.P. Sartre?ın görüşleri doğrultusunda kalarak Le Degré zéro de l?écriture (Yazının Sıfır Derecesi) yayımlar. Bu yapıtında yazınsal dili siyasal ve toplumsal açıdan değerlendirirken yazı diye adlandırdığı olgunun tanımını da yapmaya çalışır.

Bütün yazı çeşitleri arasında özellikle iki yazı türü üstünde durur:

Bunlardan biri «sıfır derece»deki yazıdır (buna beyaz yazı da der); bu yazı türü, tam bir saydamlığın, yansızlığın göstergesidir; yazınsal biçemden uzak bir dildir bu (sözgelimi, Camus?nun Yabancı?sı).

Öbürü ise, konuşan yazı?dır: Sözlü anlatımdaki çeşitli kuralları yazı diline aktarmaya, yazı dilinde yaratmaya çalışan ?bir yazı türü (sözgelimi Queneau?nun yazısı).

Biri saydamlığı, öbürü donukluğuyla dikkati çeken iki yazı türü. Sartre?ın özellikle bağlanma konusundaki görüşlerinden esinlenmiştir Barthes bu yapıtında. Sonraki yıllarda, kendisiyle yapılan bir konuşmada çağcıl yazına Sartre?ın yapıtlarını okuyarak geçtiğini açıklar. Bu yapıtlar arasında da şunları sayar: Esquisse d?une théorie des émotions (Bir Heyecanlar Kuramı Tasarısı) L?Imaginaire (imgelem) Baudelaire (1947); Saint Genet, comédenien martyr (Ermiş Genet, Komedyen ve Kurban)

Yazının Sıfır Dercesi?nin en belirgin özelliği, tartışmaya yer bırakmayan bir anlatımla yazılmış olmasıdır. Ama, daha sonraki yapıtlarının doğrultusunu yavaş yavaş belirleyen bir başka özellik de kendini göstermeye başlar bu yapıtta: Barthes?ın dil olgusuna yaklaşım biçimidir bu. Ona göre dil, yalnızca bir bildirişim aracı değildir, aynı zamanda bilinçli ya da bilinçsiz olarak yapılmış düşünsel bir seçmeyi ortaya koyar.

Barthes 1954 yılından başlayarak gerek kuram, gerek uygulama, gerekse yazın açısından ilgi alanını genişletir. Çevresindeki olguları. gösterge dizgeleri olarak görmeye başlar, bu dizgeleri çözümlemek, işleyiş kurallarını bulmak ister. Ama henüz kavram ve ilkeleri belirlenmiş bir yöntem yoktur elinde. Fransız tarihçisi Michelet üstüne yazdığı Michelet par lui meme ( Kendi Yapıtlarıyla Michelet ) [1954] adlı yapıtta, tarihçinin yaşamını, düşüncesini açıklamayı değil de bir insanın varoluşundaki yapıyı, bu yapıdaki tutarlılığı, düzenli takınaklar ağını ortaya çıkarmaya çalışır. Bunu yaparken de yöntemsel bir çözümleme yerine, küçük küçük parçalardan oluşan bir sıralamaya. bir döküme başvurur.

Barthes?ın daha sonraki çalışmalarını da etkileyecek olan bir yazı,. bir yorum tekniği böylece ilk kez bu. yapıtla ortaya çıkmış olur. Yöntem açısından üzerinde durulması gereken temel özellik, bir yazarın yaşamını ya. da yapıtını çeşitli kesitlere (okuma birimlerine) ayırmak ve bunları yeni bir ?düzen içinde sunmaktır (yeniden düzenleme, yeniden yapılaştırma). Ayrıca, Barthes?ın anlatımının bir özelliği olan ayraç kullanma, bazı önemli bi1gileri ?ayraç içinde gösterme tekniği de bu yapıtla kendini iyice duyurmaya başlar.

Barthes 1954-1956 yılları arasında çeşitli dergilerde yayımladığı yazılarını Mythologies ( Söylenler ) adlı yapıtında toplar. İki bölümden oluşan bu yapıtın birinci bölümünde, çağdaş toplumda insanı çevreleyen otomobil, reklam, turizm, sabunlar, şarap, çeşitli filimler ve gibi söylenleri (mitleri) eleştirel bir yaklaşımla ele almış, Fransız yazınının deneme anlayışının belki en güzel örneklerini vermiştir. Aynı yapıtın ?LeMythe, aujourd?hui? ( Günümüzde Söylen) başlıklı birinci bölümündeyse, söylenlerin oluşturduğu genel düzeni, genel yapıyı, dilbilimin ve oluşmakta olan göstergebilimin kavramlarıyla kuramsal açıdan değerlendirmeye girişir İsviçreli dilbilimci F Saussure?ün etkisi açıkça görülmeye başlamıştır artık.Göstergebillm diye adlandırılan yeni bilim kurma çabaları Barthes?ın bundan sonraki çalışmalarında başlıca kaygısı olur.

1963?te yayımladığı Sur Racine ( Racine Üstüne ) yapıtıyla Racine tiyatrosunu yeni, çağdaş bir anlayışa göre, yepyeni terimlerle inceler. Ama bu yapıt, – geleneksel eleştiri yanlılarının, özellikle de Racine konusundaki çalışmaları tanınan W Picard?ın sert eleştirilerine uğrar. Yeni.eleştiri akımına karşı çıkan Picard Barthes?ı yazınsal yapıtın yerine, yaz yapıtın simgesel değerini çözmeye çalıştığı için eleştirmektedir. Ayrıca Barthes?ı herşeye değinmekle, ? açıklamakla, herşeyi bilmekle hatta bilimsel düşüncenin temel kurallarına karşı çıkmakla v anlaşılmaz bir dil kullanmakla suçlar.

Barthes kendisini bu denli suçlayan geleneksel eleştirmen Picard?a yanıt vermekte gecikmez ve Critique et v ( Eleştiri ve Gerçek ) adlı yapıtını yayımlar. Racine?i çağdaş Fransızcayla, yapısal ve ruhçözümsel açıdan değerlendirdiğini vurgular. Çağdaş yazarlar nasıl yaratıcı bir dile başvuruyorlarsa, bir eleştirmen olarak Barthes da yaratıcı bir dille yaklaşmıştır Racine?e. Bu yapıt, eleştiriye yanıt vermesinin ötesinde, yazınbilim, eleştiri, okuma gibi yazınsal betiğe yaklaşım biçimlerini de belirler.

Barthes aynı yıllarda, göstergeler kuramıyla çok yakından ilgilendiği ve hem Saussure?den, hem de Danimarkalı dilbilimci L. Hjelmslev?den yararlandığı görülür. 1964?te yayımladığı Elémente de semiologié (bu yapıt 1979?da Göstergebilim İlkeleri olarak Türkçeye çevrilmiştir) bunun açık bir kanıtıdır. Gerçekten de, Barthes?ın bir bilim (göstergebilim) kurma kaygısıyla dolu olduğu yılların bir ürünüdür bu yapıt. Ne var ki, söz konusu yapıt, götergebilimin bir elkitabı olmaktan çok, dilbilimin temel kavram ve ilkelerini göstergebilime aktarmaya, çalışan bir incelemedir.

Barthes?ın ?göstergebilime yaklaşımı, Saussure?ün önerisini ters yüz etmesi açısından da ayrıca ilgi çeker. Saussure, dilbilimi ilerde kurulacak göstergebilimin bir altbölümü olarak görürken, Barthes, göstergebilimi dilbilimin bir altbölümü olarak görür. Çünkü? Barthes, moda, mutfak, görüntü, yazın gibi gösterge dizgelerinin ancak dil aracılığıyla, dil desteğiyle bir gerçek kazandığına inanır. Göstergebilimsel etkinliklerini yoğun bir biçimde sürdürdüğü bu dönemde eleştiri ve denemeyi birbiri içinde eriten bir yazı biçimine yönelir: Brecht, yeni-roman, eleştiri, yapısalcılık, Baudlaire, Queneau, La Bruyére, Voltaire ?vb, üstüne yazdığı yazılarını Essais critique ( Eleştiri Denemeleri ) [1964]adıyla yayımlar.

1960-1970 yılları Fransa?da yapısal yöntem hızla geliştiği bir dönemdir. Dilbilim alanındaki yapısal yaklaşımın ?gelişmesi, aynı yöntemin masal, şiir, ölçü, söylen gibi başka dizgelere de uygulanmasına yol açar.

1966 yılında Communications (sayı 8) dergisi ?Yapısal Anlatı Çözümlemesi başlığı altında çeşitli uzmanların göstergebilimsel incelemelerini yayımlar.Bu sayıdaki ?ilk yazı da Barthes?ın 1967 yılına gelindiğinde de yine göstergebilimsel yaklaşımını ortaya koyan bir yapıt yayımlar. Uzun süreden beri üzerinde çalıştığı giyim nı dasınrn düzeniyle ilgilidir bu yapıt: Systéme de la mode (Moda Dizgesi).

Barthes göstergebilimsel yapıtlar özellikle Ecole pratique des haute études ?de (Paris) verdiği derslerle, yönettiği toplu çalışmalarla geliştirir.. S/Z (1970) adlı yapıtı da 1968-1969 ders yılında süit bir çalışmanın ürünüdür. Balzac?ın Sarrazine adlı öyküsünü kesitlere ayırıp, öznel bir yoldan yeniden kuran, yapılaştıran bir yapıttır bu. Betiğin çokanlamlılığını yakala içi okunui etkinliğini (kendi ekinsel baş vurarak) adım adım (kesit kesit) sürdürür Barthes Ayrıca, betikler açısın belirlediği okunabilir/yazılabilir karşıtlığı da Barthes?ın özgünlüğünü gösteren bir başka özelliktir.

Yine 1970 yılında Berthes?ın en ilginç yapıtlarından biri yayımlanır:L?Empire des signes ( Göstergeler İmparatorluğu ), Japonya?ya yaptığı bir yolculuk sonrasında, bir başka ülkede mutlu yaşamını, bir başka ülkedeki göstergeleri şiirsel bir anlatımla verir. O güne dek hep kendi ekini görselliği içinde kalan, dolayısıyla hep kendisine özgü olanı araştıran Barthes, bu kez, yaklaşımını bir başka ekine yöneltmiştir.

1971 yılında yeni bir çözümleme basılır: Sade, Fourier, Loyola. Hem Lacan?ın ruhçözümsel gorüşlerinden hem de Tel Quel topluluğunun (Ph. Sollers ve J. Kristeva) dil konusundakl görüşlerinden esinlenerek yazmıştır bu yapıtı?. Barthes?m bu yıllarda başka düşünürlerin etkisinden uzaklaşmaya başladığı görülür. Yeni bir dönem açılmıştır artık onun düşünce ve yazı evriminde. Nitekim 1973?te çıkan Le Plaisir du texte?de ( Betiğin Verdiği Haz ) yazınsal betikleri, kendi bedenine, kendi duygularına göre açıklama yolunu araştırır. Betiklerden haz duyma ve tad alma duygularından sözeder.

Barthes artık seçkin ve duyarlı bir okur-yazar olarak, yeni bir yaşama biçimi araştırmaya yönelmiş, salt beğenilerine dayanarak yazmaya, konuşmaya, ?yaşamaya başlamıştır. Kısacası, yalnızlığa düşmemek için bir taktik» değişikliği yapmıştır. Bundan böyle okurlarıyla doğrudan bir bağlantı kuracak, donuk bir nesnellik ve itici bir bilimsellik yerine, sevecen bir duyarlılık yazarlığını, yaşamını, beğenileriniokura iletmeye çalışacak 19?5?te bunun en güzel örneğini gerçekleştirir: Kendi kendisini anlatan bir yapıt yayımlar: Roland Barthes par ?Roland Barthes ( Roland Bartes Roland Barthes?ı Anlatıyor ).1977?de çıkan Fragments d?uı?L discours amoureux ( Bir Aşk Söyleminden Parçalar ) ise Barthes?ın en çak ilgi gören yapıtı olur. Geniş bir okur kitlesine belli yanıtlar verebilmek için anlatımını daha açık seçik, daha yalın olmaya yöneltir.

Barthes 1976 yılında Collége de France?ta yazınsal göstergebilim kürsüsüne atanır ve bu tarihten başlayarak Avrupalı aydınlar arasında büyük ilgi gören derslerini vermeye başlar. 1976 yılında yaptığı açılış, konuşması , Leçon (Ders) adıyla yayımlanır.

Barthes?ın. ölümünden önce yayımlanan yapıtı, çok yakından tanıdığı, Fransız yazınına benimsettirmek için görüşlerinden sık sık söz ettiği Philippe Sollers Ustünedir: Sollers écrivain (Yazar Sollers) [ 1979]Son yazınsal eleştirileri son derece çözümsel, akılcı, ?yansız ve nesnel bulan, bunları neredeyse bir üst-benin eleştirileri olarak gören Barthes bu yapıtıyla, söz konusu anlayışa karşı çıkmış ve öncü bir yazarı tanımaya, tanıtmaya çalışmıştır.

Ve Barthes 1980 yılında ölür. Aynı yıl, ölümünden kısa bir süre sonra? son yapıtı La Chambre daire ( Aydınlık Oda ) yayımlanır. Fotoğraf sanatını ele alan bu yapıtta, Barthes uzam/zaman arasında yeni bir bağıntı kurmaya çalışır.

Roland Barthes kesin bir tanımını vermek olanaksızdır. O ne tam anlamıyla bir bilim adamı, ne bir felsefeci, ne de bir eleştirmendir: Hiç kimse Barthes (tek başına) bir göstergebilimci, bir toplumbilimci bir dilbilimci, bir yazar olarak gösteremez. Yapıtlarının çeşitliliği bunun bir kanıtıdır. Barthes izlenebilecek bir düşünce biçimi oluşturmak? yerine, çeşitli bilgiler arasında dolaşmış, bir kuramdan öbürüne duraksamadan geçmiş, yöneldiği her yaklaşımdan kısa bir süre sonra bilinçli olarak uzaklaşmıştır. Ama bütün bu hızlı ?dönüşümlerin temelinde bir değişmez olgu yatar: Baktığı her yerde dili görür, yazdığı her yazıda dile önem verir, yaptığı her konuşmada dili en yetkin ?biçimde kullanmaya çalışır. Barthes bilimci, olgucu, akılcı, duygucu davranışları tek tek ya da birlikte yaşarken bu dil ?bilincini de korumuştur. Bu. nedenle, geleneksel yazın türlerini bir yana iterek yaklaşmalıyız Barthes?a, yeni ?bir yazı türünün kurucusu olarak görmeliyiz onu. Benzersiz özne oluşu da buradan kaynaklanıyor.

Çeviri Yazıları-Yazko Çeviri

Previous Story

Kur’an Ansiklopedisi (8 Cilt Takım) – Turan Dursun

Next Story

Leonardo Da Vinci: Bir Ustanın Portresi – Bruno Nardini

Latest from İnceleme

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ